HEDEP Alevileri ve konser yasaklarını sordu: Neden korkuyorsunuz?

Meclis'te komisyon toplantısında konuşan HEDEP Milletvekili Sevilay Çelenk, kültür sanat alanındaki baskıları hatırlatarak, "Sanattan ve kültürel hayattan neden bu kadar korkuluyor?" diye sordu.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Diyarbakır Milletvekili Sevilay Çelenk, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Plan ve Bütçe Komisyonu’nda konuştu. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2024 bütçesinin ele alındığı komisyonda Çelenk, “Alevilerin isteği olan ‘Madımak Hafıza ve Utanç Müzesi’nin hayata geçirilmesi için ne yapmayı düşünüyorsunuz?” ve “Sanattan ve kültürel hayattan neden bu kadar korkuluyor?” diye sordu.

Çelenk komisyon toplantısında, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a seslenerek, “Alevilerin ve aslında tüm kamuoyunun isteği olan ‘Madımak Hafıza ve Utanç Müzesi’nin hayata geçirilmesi için ne yapmayı düşünüyorsunuz?” dedi.  

Çelenk, sanatçıların iktidarı eleştirmek için ağzını açtığında sosyal medya trollerinin desteklediği linç akabinde soruşturmalara uğradığını, gözaltına alınarak itibar suikastlerine maruz kaldığını belirterek, “Gülşen’e ve Sezen Aksu’ya yapılanları hatırlayalım. Bu konudaki en önemli kalemi de Cumhurbaşkanına hakaret suçu oluşturuyor. Bu bağlamda haklarında soruşturma açılanlar arasında kimler yok ki? Metin Akpınar, Müjdat Gezen, Genco Erkal, Zuhal Olcay, Nilüfer Aydan… Kültür sanat hayatımıza sunduğu büyük destekle tanınan iş insanı Osman Kavala, sinemacı Çiğdem Mater hapiste. Sanatçılar sürgünde yaşamak zorunda kalıyor. Gencecik bir oyuncu olan Pınar Öğün Gezi davasından 2985 yılla yargılanıyor ve sürgünde” diye konuştu.

Yasaklanan konserleri hatırlatan Çelenk, şöyle konuştu:

"Başına 'milli' ve 'yerli' getirdiğinizde her garabeti, her suçu işleyebildiğiniz bir distopyada yaşıyoruz. Birisi 'milli sanatçıdan' öteki 'milli yargıdan' söz ediyor. Bu arada bu atmosfer içinde, 'taş fırın erkeklik' dışında bu konudaki liyakatinin nereden geldiğini bilmediğimiz Tamer Karadağlı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne getiriliyor.

Sanat edebiyat alanında tarihimizin utançlarından olan 'sürgündeki sanatçıların' bu iktidarı hiç mi hiç mahcup etmediği de anlaşılıyor ki, birçok önemli uluslararası edebiyat ödülünün ve çok sayıda eserin sahibi Aslı Erdoğan, sürgünde ve ciddi sağlık sorunlarının pençesinde bir yandan tedavi imkanı, bir yandan hayatını ekonomik olarak sürdürebilmenin güçlükleriyle boğuşuyor.

'SİNEMAYA DESTEKTE SINIRLI, YASAKLARDA CÖMERTSİNİZ'

Sanat Kültür alanına verilen destek çok sınırlı. Üstelik adil dağıtılmıyor. 2022 yılında sinema alanında desteklenen projelerin toplam projelere oranı sadece yüzde 15. Sinema alanındaki sınırlı desteğe rağmen yasaklar konusunda cömertlik söz konusu.

AKP iktidarının sinema üzerindeki baskısı yeni değil. 2014’te, o dönem Büyükşehir Belediyesini AKP’nin yönettiği Antalya’da, bir Gezi Direnişi Belgeseli olan 'Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek' filmi belgesel yarışmasından çıkarılmış ve sonra festival yönetimi Ulusal Belgesel Film yarışmasını hepten iptal etmeye karar vermişti. 2015’te Kültür ve Turizm Bakanlığının baskıları sonucu, Bakur isimli filmin, 34. İstanbul Film Festivali’nde yapılacak gösterimi ve yine Festival’deki tüm yarışmalar iptal edilmişti.

Örnekler çok, geçtiğimiz yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı çekim sürecinde senaryoda değişiklik yapıldığı gerekçesiyle 'Kurak Günler' filmine verdiği desteğin geri ödenmesini talep etti. Ve nihayet iki KHK’lının yaşadıklarını anlatan 'Kanun Hükmü' adlı belgesel önce Antalya Film Festivali Yönetimi tarafından yarışma seçkisinden çıkarılmış, yaşanan kriz sonucunda da Antalya Altın Portakal Film Festivali,  1979'dan bu yana ilk kez iptal edilmişti.

'DESTEKLER SİYASİ TARAFGİRLİKLE VERİLİYOR'

Tiyatro alanında da durum farklı değil, özel tiyatrolar kendilerinin tüccar gibi görüldüğünü ve buna bağlı vergilendirmelerle yaşadıkları maddi güçlüklerin katlanarak arttığını dile getiriyorlar. Tiyatroların, operalar, senfoni orkestraları ve Devlet korolarının repertuvar seçimleri baskı altına alınıyor. Sanat kurumlarına sistematik bir biçimde 'bir işe yaramadıkları, bu ülkenin kültürel yapısına uymadıkları, gereksiz oldukları' söyleniyor. Yardım ve destekler siyasi tarafgirlikler çerçevesinde veriliyor.

Yine Kürtçe üzerindeki baskıdan tiyatrolar da nasipleniyor elbette. Örneğin - Teatra Jiyana Nû tarafından Şehir Tiyatroları Gaziosmanpaşa Sahnesi’nde sergilenmesi planlanan Dario Fo’nun 'Yüzsüz' adlı oyununun Kürtçe uyarlaması 'Bêrû' yasaklandı. 2022 yılında Amed Şehir Tiyatrosunun sahneye koyduğu, Molier’in Tartuffe adlı tiyatro eseri Adana ve Mersin’de yasaklandı. Yasaklar geriye doğru saymakla bitmez.

Bu komisyon görüşmesine hazırlanırken kültür sanat alanında faaliyet gösteren 100’e yakın ulusal ve bölgesel kuruma yazarak sahanın sorunlarını öğrenmeye çalıştık. Diyarbakır merkezli Kadın Kültür Sanat Edebiyat Derneği (KASED)’in bu baskıcı, yasakçı ve kayyımlar eliyle de daraltılmış sanat edebiyat ortamına ilişkin tespitlerine keşke genişçe yer verebilseydim fakat şu kadarını aktarabilirim.

Kürt coğrafyasında kayyumlar eliyle kapatılan akademilerde (Cegerxwin, Aram Tigran, Nûda) ve kültür sanat merkezlerinin bünyesinde verilen eğitimlerden özellikle çocuklar ve gençlerin faydalandığını, bu akademilerin ve kültür sanat merkezlerinin antidemokratik bir şekilde kapatılmasıyla birlikte gençlerin ve çocukların hem bu alanda üretim yapma hem de bu faaliyetlere erişim hakkının doğrudan engellendiğini söylüyorlar. Uzun yıllardır çok büyük fedakarlıklarla bir kadın filmleri festivalini başarıyla ayakta tutan Uçan Süpürge sinemaya önem verilmesini, kadınların ve kadın filmlerinin desteklenmesini istiyor.

'SANATTAN NEDEN BU KADAR KORKULUYOR?'

Ankara düşünce ve kültür hayatında önemli bir yeri olan Mülkiyeliler Birliği de kültür hayatımızda önemli yeri olan, matbuat ve yayıncılık sektörünün zor şartlarına değiniyor ve bu alanlarda sektörü rahatlatacak vergi desteği, muafiyet ve istisnaların olmadığını söylüyor.

Sayın Bakan tüm bu tespitler dairesinde son bir soru sorarak sözlerimi bağlamak istiyorum. Çok dilli ve çok kültürlü toplumsal yapıya uygun, farklı inançlara eşit yaklaşım ile kültürel miraslara yönelik bütüncül politikalar neden hayata geçirilmiyor? Bunun üzerinde durmaktan niçin bu kadar korkuluyor? Esas olarak sanattan ve kültürel hayattan neden bu kadar korkuluyor? (HABER MERKEZİ)