Saldırgan erkekliğin arkasında korku yatıyor

Neden bu kadar çok erkek Jordan Peterson’ı seviyor ve Gillette reklamından nefret ediyor? Eğer gerçekten güçlülerse, erkekliklerini kanıtlamaları gerekmez. Zayıflıklarını kabul etmekten korkan erkekler, bunları görünmez kılmak için daha da saldırganlaşıyor.

Google Haberlere Abone ol

George Monbiot*

Kırılganlık, beni en çok etkileyen şeydir. Gillette, erkekleri, tacizkâr davranışlara karşı çıkmaya çağıran bir reklam yayınladı ve öfkeye kapılan binlerce kişi bu markanın ürünlerini bir daha asla kullanmayacağını açıkladı. Amerikan Psikoloji Derneği (APA), tahakküm, saldırganlık ve duygusal baskıyla tanımlanan bir erkeklik anlayışının, erkeklerin ruh sağlığına zarar verebileceğini ve dünya genelindeki muhafazakâr medyanın da bu ortak zafiyeti paylaştığını vurgulayan yeni bir klinik kılavuz yayınladı. Bu kadarı, sert ve sessiz tipler için çok fazlaydı…

Erkek hakları hareketine göre “gerçek erkekler” güçlü ve egemen bir konumdaysa, bu doktrinin savunucuları neden bu kadar kolayca rahatsız oluyor? Neden iddia ettikleri normlara karşı -daha önce hiç görmedikleri bir jilet reklamı veya tanımadıkları akademik bir kişilik tarafından– dile getirilen en ufak bir karşı çıkış bile bu çılgınca gözü dönmüşlüğü tetikliyor?

ERKEKLİK İÇİN TÜRETİLEN TERİMLER YETERSİZ

Erkeklerin kimliklerini düşünürken kullandığımız terimlerin yetersizliği ziyadesiyle dikkatimi çekiyor. Erkeklerin mesafeli, otoriter ve fırsatçı insanlar olması gerektiği düşüncesi, genellikle “toksik (zehirli) erkeklik” biçiminde tanımlanır; ancak bu anlayış, yalnızca en çok yardıma ihtiyaç duyan insanları (çevresine) yabancılaştırmaya hizmet eder. "Erkeklik" savunucuları, davranışsal ideallerini ‘geleneksel erkeklik’ biçiminde tanımlarlar; ancak, tıpkı aile kavramı gibi erkeklik kavramı da çağdan çağa kökten bir değişim gösteriyor. Psikolog Jordan Peterson ve benzeri maço ideologların yayınlanan reklam ve yeni klinik kılavuza karşı öfke dolu bir tepki olarak gösterdiği hezeyanda algıladığım şey, korku dolu bir erkeklik.

Kendinizi rahat hissettiğiniz bir durumda, diğer erkekleri yardıma çağırma gereği duymazsınız. Eğer gerçekten güçlüyseniz, güçlü kadınlar tarafından tehdit edildiğinizi hissetmezsiniz. Pankaj Mishra, geçen yıl yayınlanan etkileyici makalesinde, şahit olunan erkeklik krizlerinin çoğu zaman ekonomik ya da ulusal gerilemeye dair endişelere eşlik ettiğini vurguluyordu. Tıpkı ABD’nin Vietnam’da yaşadığı aşağılanmanın “Sylvester Stallone ve Arnold Schwarzenegger’in abartılı bir erkeklik sergilediği karikatürvari bir görüntüye” dair bir istek yaratması gibi, 11 Eylül saldırıları da Batılı güçlerin yayılması ve yeni bir erkeklik ideali ortaya koyma ihtiyacıyla bağlantılı olan hastalıklı korkuları yaymaya yardım etti. Hem siyasal hem de toplumsal cinsiyet egemenliğinin kaybedildiğine ilişkin algı, kimi erkekleri, erkek hâkimiyetini geri kazanmaya yönelik homofobik ve kadın düşmanı yapıdaki kaba bir girişimle tepki vermeye teşvik etti.

KORKAK BİR ERKEKLİK TÜM TOPLUMA ZARAR VERİYOR

APA'nın konuyla ilgili kılavuzunun ortaya koyduğu üzere, korkak bir erkeklik, kadınlara olduğu oranda erkeklere de büyük zararlar veriyor. 2011 yılında yapılan bir araştırmanın iddia ettiği kadarıyla, erkeklik kimliği konusunda en fazla çaba harcayan erkekler, bu konuda daha az endişeli olanların başvurduğunun yarısı kadar önleyici sağlık hizmetine başvuruyor. Bunun yanı sıra, psikoterapi yardımı almaya daha az istekliler. APA, bu tutumu, erkeklerde kadınlardan çok daha yüksek seviyede görülen intihar oranlarıyla ilişkilendiriyor.

Hem prostat kanseri hem de yalnızlık konularını araştırdığım esnada, erkeksi çekingenliğin ne derecede ölümcül olduğunu keşfettim. Kısa bir süre içinde korkunç sırlara dönüşecek olan ve kendimize itiraf edemediğimiz korkular... Korkular büyüdükçe, paylaşmak ve dolayısıyla özümsemek ve başa çıkmak daha da zor bir hal alıyor. Erkekler genellikle cinsel hayatlarını ve yaşamlarını tehdit eden diğer sağlık sorunlarını konuşmakta gönülsüz olduklarından, prostat kanseri araştırmalarına ayrılan finansman diğer hastalıklar için tahsis edilen bütçenin gerisinde kalıyor. Tıpkı meme kanserinde olduğu gibi, etkili bir tedavi tabuların yıkılmasını gerektiriyor.

Bu konular üzerinde yazarken ve Ewan McLennan’la birlikte hazırladığım yalnızlığı yenmek hakkındaki albümü gözden geçirirken, binlerce insanın sertçe büzüşen üst dudaklarını gevşetmek için adeta izin beklediğini fark ettim. Ürkütücü durumlarımızı normalleştirirken, sessizce acı çeken başkalarıyla bağlantı kurduğumuzda tek başımıza bulamayacağımız ortaklaşa bir güç hissederiz. Bizi susmaya, erkekliğimizi öne çıkarmaya ve cesaretimizi toplamaya çağıran kişiler, bizleri hem felakete hem de çaresizliğe doğru itiyor.

BÜYÜMEK, SORUNLARLA YÜZLEŞMEYİ GEREKTİRİR

Yeni klinik kılavuzunu eleştiren birçok erkekten biri ve National Review yazarı David French, “yetişkin bir erkek” olmanın “baskıcı”, disiplinli, saldırgan ve risk almaya hazır olmayı gerektirdiğini öne sürüyor. Ne var ki benim açımdan, -bir erkek ya da kadın olarak- büyümek, öfke, saldırganlık ve baskın olma ihtiyacını terk etmek anlamına gelir. Bir yetişkin olmak, korkular, kayıplar, neşe ve sevgi hakkında konuşmayı öğrenmek demektir. Büyümek, dinlemeyi ve paylaşmayı, sıkıntıları dillendirmeyi ve diğer insanlarla iletişim kurmayı öğrenmek anlamına gelir. Zayıf yönlerinizi kabul etmek için güçlü olmalısınız. Onları kabul ettiğiniz ölçüde gücünüzü arttırırsınız.

Sayısız hayatı sakat bırakan bu asırlık yanlış, çocukluk çağında karşılaştığınız fiziksel zorlukların sizi fiziksel açıdan ve duygusal sıkıntıların ise sizi duygusal açıdan güçlendireceği fikrine dayanan bir varsayımdır. Aslında tam tersini yapar. Tedavisi hayat boyu sürecek bir sevgi ve terapi gerektiren bir güvensizlik duygusuna ve tedavi edilmemesi halinde, gittikçe artan seviyelerde bazı yıkıcı davranışlara yol açar. Duygusal açıdan zarar görmüş erkeklerin hepsi de sık rastlanan biçimde kendilerinin, eşlerinin ve çocuklarının hayatlarını paramparça ederler. Fiziksel zindeliği de duygusal gücü de bir erdem olarak görüyorum; fakat bunları edinmek tamamen başka araçlar gerektiriyor.

Kendi duygularını inkâr eden kişiler diğerlerinin duygularını da inkâr etme eğilimi gösterir. Bazı erkekler, bir dron saldırısı gerçekleştirmeyi, çocukları ailelerinden ayırmayı ya da bir duvar inşa etmeyi, kendi zayıflıklarını kabul etmekten ve bu zaafları çözmekten daha kolay buluyor. Madeleine Somerville’ın daha önce Guardian’da tartıştığı üzere, algılanan erkeklik ile nesnel dünyaya gösterilen ilgi eksikliği arasında güçlü bir bağlantı mevcut: "Gerçek" erkekler geri dönüşümle ilgilenmiyor. Tüketici Araştırmaları Dergisi’nde yayınlanan bir araştırma, et yemenin, çevresel yıkımı engellemek için gereken bitki temelli bir beslenmeye geçişi reddeden "erkeklik" kavramlarıyla derinden bağlantılı olduğunu gösteriyor.

Erkekliğinizi kanıtlamak için bu denli uzağa gitmek zorundaysanız, ne çeşit bir erkeksiniz? Özgüven sahibi bir kimliğin inşası, kaba kültürel işaretlere ihtiyaç duymaz; aksine, duygusal birikim ve dürüst bir öz değerlendirme gerektirir. Gücümüzü ve hâkimiyetimizi ne kadar çok duyurursak, kendimizi o kadar âciz gösteririz.

*Yazının aslı The Guardian sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)