Diş ağrısı, Chopin, Nurettin Ayebe…

Diş ağrısından kurtulmak için gittiğim doktorun KHK mağduru olması benim kaderim değil elbette. Diyarbakır’da neredeyse her evde bir KHK mağduru var ve benim onlarla karşılaşmam bu nedenle sürpriz değil. Ve onların öfkesi diş ağrısından daha büyük.

Google Haberlere Abone ol

İlk kez İzmir’de, Konak’taki bir klinikte gittim diş doktoruna. Kırık bir dişim vardı ve o kadar yakıyordu ki canımı, kimi zaman yumruklayarak kırmak istiyordum onu. “Korkma” diyordu arkadaşlarım, “Doktora git.” Korkunun acıya bir faydası yoktu, o kadar ertelemenin sonunda gittim doktora. Kötü bir tesadüftü: Diş doktoruna görünmek için bekleyenlerin tamamı çocuktu. Annelerinin elinden tutarak doktorun odasına giriyorlardı ve bir süre sonra içeriden koridora çığlıkla ağlama karışımı sesler yayılıyordu. İçeriden çıkan çocuklar ağlamaya devam ederek önümden geçiyorlardı. Yan tarafımda oturan bir çocuk, annesinin cesaret veren yatıştırıcı sözlerine rağmen, “Gidelim buradan” diye tutturmuştu. İlk kez diş doktoruna geliyordum ve beni yatıştıracak kimse yoktu yanımda. Kaçmayı düşünüyordum ama öte yandan geceleri uyutmayan dişten kurtulmam gerektiğini biliyordum.

Sonunda sıra bana geldi. Genç bir kadın doktor, yüzüme bile bakmadan, bıkkın bir sesle, “Otur” dedi. Oturmamı istediği koltuk rahat görünüyordu. Ama koltuğun yanında ve üstündeki aletler bir o kadar rahatsız ediciydi. Doktor eline eldivenleri geçirdi, yüzüne maskeyi taktı ve ağzımı açmamı istedi. Ağzımın içinde, dişlerimin üzerinde bir çubuk dolaştı bir süre, sonra, “Dişinizi çekmemiz gerekiyor” dedi doktor. Reçete yazdı. Antibiyotik kullanacaktım ve üç gün sonra, dişimi çektirmek üzere tekrar gelecektim doktora. Reçeteyi aldım ve elim ayağım titreyerek kaçtım klinikten. Bir daha hiç uğramadım o doktora ve kliniğe.

Aylar sonra, diş acısı yine katlanılmaz olunca, bir kez daha gittim dişçiye. Bu kez Mardin Kızıltepe’de, Kadri adıyla herkesin tanıdığı bir dişçiye gittim. Yine antibiyotik verir, bir süre daha idare ederim diye düşünüyordum. Öyle olmadı. Derisi yer yer yırtılmış koltuğa oturttu beni. Ağzımın içine, dişlerime ama en çok korkuma baktı. “Biraz iltihap var ama biz çekelim bu dişi. Şimdi çıkarsan bir daha gelmezsin” dedi. O kadar kararlıydı ki kaçamadım. İğneyi yaptı ve bir süre konuşmaya çalıştı benimle. “Uyuştu mu?” diye sordu. “Yok” dedim ama diş çekme safhasına geçmemek için yalan söylüyordum. Kadri kim bilir kaç kişinin dişini çekmişti şimdiye kadar, yutmadı tabi. Ağzımın içindeki gıcırtıları duyuyordum, “Kökü sağlammış” diyerek sonunda çekti dişi. “Kurtardım seni” dedi ve çektiği dişi bana gösterdi.

CHOPİN’İN PİYANOSU VE FECİ ESPRİ

Diş hekimi Nurettin Ayebe, damağıma iğneyi yapmış, ağzımın uyuşmasını bekliyordu. Uzandığım koltukta gözlerim kapalı bu hatırayı düşünüyor, bir yerlerden kulağıma gelen Chopin’in piyanosuyla bulunduğum ortamdan uzaklaşmayı deniyordum. Org denilen aleti hiç sevmediğim ama piyanonun sesine hep hayran olduğum da geliyor aklıma. Koltuktan kalkıp müzik konuşabilsek keşke.

Ama elbette mümkün değil. En azından şimdilik. Biri kırık olduğu halde yıllardır acı vermeyen, diğeri son günlerde çocukların süt dişleri gibi sallanan iki dişim var. Antibiyotiğin çaresiz kaldığı, sinir sistemini darma duman eden bu ağrı ile baş etmek mümkün değil.

Nurettin Ayebe başımda dikiliyor. Maskeyi takmış, eldivenli ellerinde görmek istemediğim aletlerle bana bakıyor. Gözlerimi ellerindeki aletlerden kaçırdığımı görünce, “Hiç işkence gördün mü?” diye soruyor. Başımı iki yana sallayarak, “Hayır” diyorum, “Allah yazdıysa bozsun.” O zaman gülüyor ve “Ben Esat Oktay Yıldıran’ın öğrencisiyim” diyor. Koltukta dişlerinin çekilmesini korkuyla bekleyen benim için çok feci bir espri.

Oysa daha saatlerce bu temiz ve rahat koltukta uzanarak Chopin dinleyebilirim hatta uyuyabilirim bile.

Özellikle kırık dişimi çekerken doktorun zorlanacağını ve bunun için bir operasyon gerçekleştirebileceğini düşünmüştüm. Eti yaracak, diş köküne öyle ulaşacaktı. Böyle kuruntuyla kendimi daha çok korkutuyordum.

Ama hiç beklediğim gibi olmadı. Nurettin Ayebe, “Bize hiç iş bırakmamışsınız” diyerek bir çırpıda çekti dişleri. Pamuk koydu dişlerden artakalan oyuklara. Sonra masasına davet etti. Dişler çekildikten sonra ne yapmam gerektiğini bir güzel anlattı. Mesela sıcak ve soğuk şeyler içmeyecektim bir süre. Tuzlu suyla gargara yapacaktım. “Bunlara dikkat ederseniz daha çabuk iyileşir” diye uyararak.

Ama tabi tedavi burada bitmedi. Sökülen dişlerin yerine yenileri de gerekiyordu. Bunun için de önerileri vardı. Mesela sigara içtiğim için implant dişin iyi sonuç vermeyeceğini söyledi. Bunun yerine köprü önerdi. Önerisini kabul ettim. Daha önce kimi etkinlikleri izlemek için gittiğim Güneş Plaza’ya yaklaşık bir ay içinde birkaç kez gide gele yeni dişlerime kavuştum. Şimdi yeni dişlerle birbirimize alışma süreci içindeyiz. Yine ağrı sızı oluyor arada ama Nurettin Ayebe, “Sorun yaşarsan beni ara, bana gel. Rahatsız olma, rahatsız et” demişti. Ama henüz buna ihtiyaç duymadım.

5 NOLU’DA 9 AY

Bütün bu doktor korkusuna, diş ağrısına, tedavi sürecine rağmen elbette Nurettin Ayebe’nin esprisini unutmadım. Şöyle demişti: “Esat Oktay Yıldıran’ın öğrencisiyim.” Esat Oktay adı, Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi ve işkence ile birlikte anılır. Bölgede bu adı bilmeyen yoktur.

Tedavi için gidip gelirken arada yaptığımız sohbetlerde Nurettin Ayebe’nin üniversitede öğrenciyken, 1982 yılında tutuklandığını öğrendim. Esat Oktay’ın cezaevini bir işkencehaneye dönüştürdüğü yıllar…

Nurettin Ayebe, “Bir gün alıp götürdüler, üniversiteden birçok öğrenciyle birlikte. Daha çok gençtik ve ne olduğunu anlamadan 9 ay hapis yattım 5 Nolu’da. O yıllarda gözaltına almak yoktu zaten, doğrudan cezaevine götürüyorlardı. 9 ay sonra ilk mahkemede serbest bıraktılar” diyerek öğrenciyken yaşadıklarını anlattı. Ama 5 Nolu Cezaevi’nin anıları hâlâ taptaze aklında duruyor.

Mardin Derikli Nurettin Ayebe liseyi Adana’da okumuş, liseden sonra üniversite için Diyarbakır’a gelmiş. Tutuklandığı 9 ay nedeniyle okulu geç bitirmiş. “Yoksuldu ailem. Eğer Adana’da liseyi bitirmemiş olsam, o yıllarda üniversitede okumak belki aklıma bile gelmeyecekti” diyor.

‘AÇLIKLA TERBİYE ETMEYİ DENİYORLAR’

Okulu bitirdikten sonra bir süre İstanbul’da çalışıyor Nurettin Ayebe. Daha sonra hastanede çalışmaya başlıyor ve ilk tayin yeri de Şırnak oluyor. Oradan da Diyarbakır’daki diş hastanesine...

Bilindiği gibi 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL’le birlikte çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler ile birçok insan çalıştığı kurumlardan ihraç edildi. Nurettin Ayebe de ihraç edilen sağlıkçılardan biri. “Bütün darbelerden nasibimi aldım” diyor gülerek. Diyarbakır’da çok sayıda sağlık personelinin ihraç edildiğini söyleyen Nurettin Ayebe, “Neden ihraç edildiğimizi bile bilmiyoruz” diyerek sürece tepkisini gösteriyor.

“Bu böyle nereye kadar gidecek?” sorusunu soran Ayebe, “Olan yine Kürtlere oldu” diyor. “Açlıkla terbiye etmeyi deniyorlar ama Kürtlerin talepleri olduğu gibi duruyor.”

Diş ağrısından kurtulmak için gittiğim doktorun KHK mağduru olması benim kaderim değil elbette. Diyarbakır’da neredeyse her evde bir KHK mağduru var ve benim onlarla karşılaşmam bu nedenle sürpriz değil. Ve onların öfkesi diş ağrısından daha büyük.