Hayat Evi

Bir ev nasıl inşa edilir? Bir yuva nasıl kurulur? Taş-toprak dediğimiz sadece bir malzeme mi yoksa hayatın ta kendisi midir? Bugün "Hayat Evi"miz diye başladığımız macera, yarın hepimizin hayat vereceği bir yuvaya nasıl dönüşecek? Daha birçok soru ve yanıtları... "Hayat Evi" yazı dizim başlıyor. Doğuşuna tanık olmaya hazır mısın?

Google Haberlere Abone ol

Hayalindeki evi yapmak için her şeyini verenler. İngiliz Channel 4 kanalında uzun süredir yayınlanan "Grand Design" adlı program, bir evin yıllara yayılan yapım sürecini elli dakikaya sığdırıyor. Sen de koltuğuna gömülerek izliyorsun. Ne evler, ne hayaller: "Bir insan, hazırını almak varken, neden onca zahmete girer de kendi evini yapmaya kalkışır ki?"

Hepsinin inşaata başlamak için bir miktar sermayesi var ama, çoğunun evlerini bitirebilmek için yeterli parası yok. Bir aşamaya geliyorlar, iş patlıyor. Mali sıkıntılar, borca girmeler. İzleyicide heyecan dorukta: "Ne olacak şimdi?" Zaman zaman içimizden, zaman zaman alenen dışımızdan "E be kıt akıllılar, madem paran yoktu, ne diye böyle bir işe giriştin." naraları. Çoğu kıskançlıktan...

Yıllar önce, çalıştığım proje sona erdi, hemen yeni bir iş buldum, iki yıllık kontrat yaptık. Çok inandığım bir çalışma, pek hevesliyim. Hooop mobbing başladı, en basit anlatımıyla iş yerinde psikolojik taciz. Patronum, görevlerimi yerine getirmemem için elinden geleni ardına koymadı ve en sonunda işten atılmamı sağladı. Eşim çalışıyor ama tek maaş yetmiyor. Kontratım nasılsa iki yıllık diye bir de araba borcuna girmişiz. Çocuğun okulu, şusu, busu, vs... Babam hayatta, sırtımı her zaman dayayabileceğim koca kaya. Okulunun ilk taksidini ödedi, nefes aldık.

Mevsim yaz, ara ki iş bulasın. Umut'u aldım, İzmir'e ailemin yanına gittim. Sanki hâlâ öğrenciymişim, yaz tatili başlamış. "Ekmek elden, su gölden" halleri, diğer yandan stres dorukta, acilen iş bulmam lazım. Öte yandan çok kızgınım, haksız yere işten atılmış. O yaz uzun oldu; hem babama, hem Umut'a, hem de tatile doydum. Yaz sonunda iş buldum. Hayat rutinine döndü.

Bir sonraki yaz İzmir'e gittiğimizde babam pek iyi değil, beli ağrıyor. Tatili yarıda kestik. Kanser bütün vücudunu sarmış. Acilen ameliyata aldılar. Ben olsam, bir yaz önce beni işten çıkarmazdım. Peki hayat nasıl oldu da benim için en doğru kararı verdi, aklım almıyor. Bugün geriye baktığımda babam ve oğlumla hayatımın en güzel yazlarından birini geçirmişim. İşten atıldım diye karalar bağladığım o uzun yaz, meğerse babamla geçirdiğim en son yaz tatiliymiş.

Babam kendisini yersiz yurtsuz hisseden göçmen bir ailenin en küçük evladıydı. Köy takıntısı vardı. İkinci Dünya Savaşı patlamış, İzmir büyük şehir, yiyecek sıkıntısı, her şey karneyle. Geçici olarak bir tanıdıklarının köyüne yerleşiyorlar. Sanki o köy kendininmiş gibi anlatırdı hep, ancak sığıntı oldukları aşikardı.

Her "Grand Design" izleyişimizde aklımda binbir düşünce, biri sabit: "O gün gelecek, babamın hayalindeki köy evini yapacağım!" İyi de nasıl? Bu arada ikinci çocuğumuz oldu. Ömür boyu çalışmamız gerekecek. Bırak ev yapmayı bir ev satın alma hayalleri bile suya düştü. "Grand Design" izlemeye, başkalarının hayatlarını yaşamaya devam.

.

O da yetmezmiş gibi... Sabah işteyiz, Şeyda geldi: "Satılık bir taş ev buldum internetten, fiyatı da bütçeme uygun." Bu arada köy nerede anlamadım bile, olsun. Evin cephesinde bir çatlak var, olsun. Her şeye "OLSUN!" bana ne oluyorsa. "Orada bir köy var uzakta, ne kadar uzakta olursa olsun o köy bizim köyümüzdür!" ruh halindeyim. Evi gidip görmeden satın almaya karar verdi, mimar mühendis buldu, tamir ettirdi, geçti oturdu içine. 2018 yılına, bu evde dostlarla birlikte girdik.

O zaman daha başımıza geleceklerden haberimiz yok. Aylardan şubat. Bu kez eşimle birlikte işsiz kaldık. Artık sırtımı dayayacak bir babam da yok. İki çocuk var. Birkaç ay sonra elimize bir miktar tazminat geçti. İki kişinin on, on beş yıllık birikimi. Çok da değil, az da değil. Ama biz o kadar parayı hayatımızda bir arada görmemişiz. Şehirden bir ev alsan alınmaz, iş buluncaya kadar o parayla geçinmemiz gerekiyor. Memur çocuğuyuz ikimiz de, "Hazıra dağ dayanmaz." ile "Evladım kafanızı sokacak bir eviniz olsun." öğütleri arasında gidip geliyoruz.

Sen ne yapardın?

Korkunun ecele faydası yok. "Var mısın Ebru?" "Varım Fehmi!".

Çocukları da aldık, 23 Nisan'da ver elini Şeyda. İki hafta köy köy gezdik. 3 Mayıs'ta, avlusuna "Hayat"tan girilen bir yıkıntı satın aldık. Burada evlerin yüksek bahçe duvarları, bahçeye girer girmez yanları açık, sadece tepesi çatı ile kapalı bir alanı var. Mevsiminde günün büyük kısmını orada geçiriyor köylüler, adına da hayat diyorlar. Evimiz ismini kendisi koydu: "Hayat Evi".

.

Yıkıntıyı mecburen tamamen yıktık, evin temelini attık, taş duvarlarını döşedik. Para bitti! Büyük konuşmayacaksın: "E be kıt akıllılar, madem paranız yoktu, ne diye böyle bir işe giriştiniz?" seslerini duyar gibiyim.

Sana da olur mu, çok sevdiğin birisi ölmüş üzerinden zaman geçmiştir, cep telefonunu eline alırsın tam arayacaksın, hatırlarsın ki...

Bugün babamın aramızdan ayrılışının sekizinci yılı. Mümkün olsa da telefon açsam, hadi baba bir destek çık desem. Bu ev bitecek, avlusunda kazanlarda reçeller kaynayacak, babam da yıldızlardan bizi izleyecek, el sallayacak. İnanıyorsan bugün bana, sen de konuğu olacaksın "Hayat Evi"nin.

Hadi öyle ise: #evehayatver.

Nasılını şimdi sorma, onun da zamanı gelecek.

§

"Hayat Evi"ne ilişkin diğer paylaşımları görmek için blog sayfam Memur Çocuğu’nu ziyaret edebilir, Instagram ve Facebook’tan @memurcocugu1972 hesaplarımı takip edebilirsin.

Etiketler ev hayat