Mardin'in Sinekli Bakkal'ı

Mardin’de, mahalle arasında bakkal dükkanı işleten ilkokul mezunu Murat Basut, dükkanın birkaç rafını kitaplara ayırmış. Mahalledeki gençler için bir çeşit kütüphane hizmeti veren dükkan, adını da Halide Edib Adıvar’ın bir romanından almış: Sinekli Bakkal.

Google Haberlere Abone ol

MARDİN - Mardin Cumhuriyet Meydanı’nda iki şey gelir aklıma. Biri, meydanın batısındaki kahvenin hemen yukarısındaki Kent Sineması’dır. Televizyona ve video çağına direnebilmek için bir süre erotik filmlerin gösterildiği sinema… Kapısına kilit vurulalı çok olmuştu. Daha sonra SineMardin Film Festivali’ne kapılarını açtığıyla ilgili haberler hatırlıyorum. Kahve ise yerli yerinde duruyor. Teras gibi yazlık bölümü, güneşli kış günlerinde daha çok yaşlı insanlarla dolup taşıyor.

Aklıma gelen diğer şey ise, bir bankanın meydana bakan duvarındaki bir levhadır. Bu levhada, şair Refik Durbaş’ın, “Şair, sen kiminle konuşursun/Mardin yoldaşın değilse?” dizeleri yer alıyordu. Mardin, insanla konuşan bir şehirdir ve bu iki dize çok güzel anlatır Mardin’i. Dizelerin yazılı olduğu levha uzun süre bankanın duvarını süsledi. Sonra kim bilir neden, kim bilir kimin talimatıyla o levha söküldü duvardan. Şimdi o duvar, levhadan öncekinden daha çıplak görünüyor gözüme.

Kent Sineması’nın oradan, Mardin Müzesi’nin arkasına çıkan sokaklara doğru yukarı tırmandıkça kafeler kesiyor önünüzü. Herhangi bir itirazım olduğundan değil ve “teşbihte hata olmaz” diyerek, buradaki kafelerin İstanbul Cihangir’deki kafelerle aynı olduğunu belirtmeliyim. Konsept aynı. Belki tek fark, bütün masalarda popüler edebiyat dergilerinin masalara bırakılmış olması ve küçük ama şık kitaplıkların duvarları süslemesidir.

Tercih size kalmıştır: Kafeye dönüştürülmüş bir eski Mardin evinde kitap ya da dergi karıştırarak kahvenizi içebilirsiniz. Öte yandan, biraz aşağıda, meydana ve ovaya bakan eski kahvede yaşlılarla muhabbet ederek çayınızı yudumlayabilirsiniz. Ve Mardin, her halükarda usul usul konuşur sizinle.

‘SİNEKLİ BAKKAL’ SÜRPRİZİ

Mardin’in sokakları sürprizlerle doludur. Örneğin, güzelim ahşap kapıların yan taraflarındaki saksılardaki çiçekler kesebilir önünüzü. Durup bakmadan edemezsiniz. Bir abbara çıkar karşınıza ve oradan yukarıya ağır adımlarla tırmanan bir yaşlı adamın, çocukluğunda burada koşturduğunu düşünürsünüz. Dar ve merdivenlerle çıkılan bir sokaktan görünen kapı, kim bilir hangi hayal dünyasına götürür sizi. Sonra birbirini keserek devam eden sokaklar bir kaybolmuşluk duygusuna neden olabilir. Ama içiniz rahat etsin, kendinizi aşağı doğru inen sokaklara bırakın. Bütün sokaklar, eninde sonunda, Mardin’in tek caddesine çıkar. Bu caddede yönünüzü bulmanız çok basittir.

Mardin’de Halide Edib Adıvar “Sinekli Bakkal” romanıyla önünüzü keserse şaşırmayın. Dükkanı işleten Murat Basut, dükkanın kapısında, “Sinekli Bakkal” tabelasının altında duruyordu. “Neden Sinekli Bakkal?” diye sordum ve ekledim: “Sinek avladığın için mi?”

Dükkan mahalle arasındaydı ve sokak çok ıssızdı. Sahiden de sinek avladığı için dükkana bu ismi uygun görmüş olabilirdi.

“Yok” dedi Murat, “Halide Edib’in romanını çok sevmiştim, oradan aldım bu ismi.”

BAKKALIN KÜTÜPHANE HİZMETİ

Kapı önünde laflarken, dükkandaki bazı raflara kitapların dizildiğini gördüm. “Bunlar nedir?” dedim. Murat içeri davet etti. Birkaç rafta numaralandırılmış kitaplar diziliydi. Kitap rafları, her bakkalda görülebilecek yiyeceklerin arasında kendine yer açmıştı.

Murat, dediğine göre ilkokuldan sonra okuyamamış. Bu da içine dert olmuş. Daha sonra eline geçen romanları okumaya başlamış. Romanlar başka pencereler açmış ona. Ne bulsa okumaya başlamış.

Okul okuyamadığı için hayıflanan Murat, bakkal dükkanının nasıl kütüphane hizmeti vermeye başladığını şöyle anlattı: “Bu dükkanı babam işletiyordu. Onun sağlığı bozulunca ben devraldım ve Sinekli Bakkal ismini verdim. Müşteri yoksa kitap okuyorum. Bendeki kitaplar çoğalınca raflarda yer açtım. Raflardaki kitapları gören mahalledeki öğrenciler de benden kitap almaya başladı. Sonra burası kütüphane gibi oldu. Üniversitede okuyan öğrenciler de gelip kitap alıyor, okuduktan sonra geri getiriyorlar.”

Her şey kendiliğinden gelişmiş. Önce mahalledeki liseli öğrenciler kitap almaya gelmiş, sonra üniversite öğrencileri. Bakkalın kütüphane hizmetini fark edenler Murat’a kitap desteğinde bulunmuşlar. Yakın zamanda Sinekli Bakkal’ı keşfeden bir İstanbullu, birkaç koli çocuk kitabı göndermiş. Murat, “Bu beni çok sevindirdi ama ben de yakında açılacak Çocuk Kütüphanesi’ne verdim kitapları. Burada yetişkinler için kitaplar var.” diyor.

Raflardaki kitaplar arasında imzalı olanlar da var. Yolu buraya düşen şair ve yazarlar, kitaplarını imzalayarak Sinekli Bakkal kütüphanesine hediye etmişler.

'KİTAPLAR GELSİN, YER AÇARIM'

Okumak için kitap alanların sayısı artınca, kitaplar kaybolmasın diye bir de defter tutmaya başlamış Murat. Kütüphane defteri, masanın üstünde duran veresiye defterinden daha düzenli tutuluyor.

Dükkanda daha çok çocukların ilgi duyacağı türden yiyecekler satılıyor. Murat’ın çok para kazanmadığı belli ama o yine de şükretmeyi tercih ediyor.

“Gelen kitapları alıyorsun ama şimdi bir koli kitap gelse ne yapacaksın? Raflarda yeni bir yer açabilecek misin?” diye soruyorum. “Açarım” diyor Murat. Bazı yiyeceklerin yerini değiştirerek hemen bir rafı boşaltıyor. “İşte, buraya koyarım kitapları” diyor. Yeter ki kitap gelsin, Murat dükkanın yarısını kitaba ayırmaya hazır. Kendisi okuyamamış, mahallesindeki çocuklar okuyabilsin istiyor.

“Adresin nedir?” diye sorunca, bir kağıda yazıyor: Sinekli Bakkal, Şar Mahallesi, 239 Bademli Sokak, No 68, Artuklu-Mardin.

“Kitap çoğalırsa kimse boş dönmez buradan” diyor. Adresi alıp Mardin’in müthiş güzel sokaklarında Sinekli Bakkal romanını düşünerek dolaşmaya devam ediyorum.