Penguenler açlıktan ölüyor

Antarktika'da penguenler ölüyor. Türkiye termikten vazgeçmezse ekonomisi zarar görecek. İngiltere ve Kanada kömürden vazgeçtiğini açıkladı bile. Hepsi Yeşil Gündem'de

Google Haberlere Abone ol

Antarktika'da iki tanesi hariç bütün yavru penguenler açlıktan öldü. Penguenlerin üreme mevsiminde ölen binlerce yavrunun hayatını kaybetme hedeni olarak, denizlerde normalden fazla genişlemiş olan buz örtüsü nedeniyle annelerin ve babaların yavrulara yiyecek bulmak için daha uzak yerlere gitmek zorunda kalmaları gösteriliyor. Bölgedeki penguen araştırma istasyonunun yöneticisi Yan Ropert-Coudert ise bu duruma, 2010 yılında Mertz buzulunun çatlamasının sebep olduğunu söylüyor.

Adélie penguenleri adıyla bilinen tür, Antarktika'nın güneyinde yaşıyor. Bundan dört sene önce de yaklaşıok 20 bin çift Adélie penguenlerinin hiçbiri yavrulayamadı.  Şu anda bölgede 40 bin nüfusa sahip bir koloni yaşıyor. Krill adıyla bilinen bir karides cinsiyle beslenen  Adélie penguenleri Ekim ve Aralık ayları arasında yumurtluyor. Doğal Hayatı Koruma Derneği (WWF) hem penguenlerin hem de Antartktika bölesindeki diğer canlıların korunabilmesi için krill avcılığının yasaklanması gerektiğini savunuyor. WWF , Antatrktika Deniz Yaşamı Koruma Konvansiyonu'nu (CCAMLR) Doğu Antarktika'da deniz koruma alanları oluşturmaya çağırdı.


İklim eylemsizliği pahalıya mal oluyor

Enerji talebinin yüzde 75’ini ithal kaynaklardan karşılayan Türkiye’nin mevcut enerji ve iklim politikaları milyar dolarlık finansal riskler taşıyor. Yeryüzü Derneği, WWF-Türkiye ve E3G tarafından hayata geçirilen “Türkiye için Düşük Karbonlu Kalkınma Patikaları ve Uygulamaları Projesi” kapsamında gerçekleştirilen analizlerde kapsamında enerji sektörü başta olmak üzere düşük karbonlu ekonomiye geçişte gecikmenin maliyetleri ele alındı. Paris Anlaşması’nda üzerinde anlaşılan sıcaklık artışını 1,5 - 2°C bandında sınırlama hedefine ulaşılamadığı takdirde Türkiye ekonomisini bekleyen riskler ortaya koyuldu.

Analizde elde edilen verilerden birine göre enerji piyasalarındaki gelişmeler sonucunda kömürlü termik santraller giderek daha fazla mali külfet doğuruyor.

Rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının en ucuz elektrik üretim teknolojileri haline gelmeye başlaması, enerji depolama gibi alternatif teknolojilerdeki ilerleme, fosil yakıt kullanımının getirdiği sosyal, ekonomik ve çevresel maliyetler ile iklim değişikliği hedefleriyle bağlantılı olarak politika ve düzenlemelerdeki değişiklikler sonucunda kömürlü termik santrallerin atıl duruma düşme riski artıyor Türkiye mevcut termik yatrımların kapısına kilit vurmak zorunda kalabilir.

Türkiye'nin mevcut kömür kurulu gücü 17,3 gigawatt'a (GW ) yaklaşıyor. Planlama aşamasında ise, elektrik üretimi için devreye alınacağı belirtilen yeni kömür sahalarıyla beraber ithal ve yerli kömüre dayalı toplam 60 GW civarında bir kurulu güç söz konusu. Analize göre bu projelerin devreye girmesi ve 10 yıl içerisinde atıl duruma düşmesinin toplam maliyeti 152,8 milyar dolara ulaşabilir. Bu, 2016 yılındaki milli gelirimizin beşte birine tekabül ediyor. Başka bir yol ise mümkün. Yapılan değerlendirmede, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjiye öncelik veren politikalar ve düşük karbonlu ekonomiye geçişin bu riskin önemli ölçüde azaltılmasını mümkün kılabileceği savunuluyor.

Türkiye ekonomisini iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinden korumak için yenilenebilir enerjiyi ve iklim değişikliğine uyumu önceliklendiren politikalara ihtiyaç duyulduğunu ortaya koyuyor.

İklim diplomasisi ve enerji politikaları üzerine çalışan düşünce kuruluşu E3G'den Sabrina Schulz önce verimlilik” prensibiyle uyumlu olarak enerji verimliliğinin bir altyapı önceliği haline getirilmesi, yenilenebilir enerjiye  öncelik verilmesi ve iddialı ve bağlayıcı hedeflerin konulması, enerji güvenliğini sağlama, rekabetçiliği ve istihdamı arttırma, vatandaşlara düşük maliyetli enerji sunma hedeflerine ulaşılmasını sağlayacaktır,” dedi.

Paris Anlaşması’nda belirlenen 1.5 derece hedefine ulaşılamazsa iklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölgelerden birisi olan Akdeniz Havzası'nda sıcaklık artışının 4°C'yi  aşabileceği öngörülüyor. Analiz, böyle bir senaryonun, sosyal ve ekonomik faturasının hayli yüksek olacağını gösteriyor.

Bulgulara göre, iklim değişikliğiyle mücadele hedeflerine ulaşılamaması durumunda en kötü senaryo altında 2050'de gerçekleşmesi beklenen milli gelir düzeyinde yüzde 50'lere ulaşan bir düşüş ile karşı karşıya kalınabilir. İyi senaryoda ise yüzde 10 düzeyinde bir milli gelir kaybı olacağı düşünülüyor.

Böyle bir negatif şokun sonucunda kayıtlı istihdam ve ücretlerde düşüş yaşanabilir, bu düşüş düşük gelirli bölgelerden yüksek gelirli bölgelere göçü daha da fazla tetikleyebileceği öngörülüyor. Sonuçlar, etkilerin düşük gelirli bölgelerde yüksek gelirli bölgelere göre çok daha şiddetli bir şekilde hissedileceğini, istihdamda ciddi düşüşler yaşanabileceğini ortaya koyuyor.

Çalışmada yer verilen bulgular, iklim değişikliği hedeflerine ulaşılamaması  sonucunda ülkemizdeki şeker pancarı üretiminde yüzde 5, mısır üretiminde ise yüzde 10'u bulan verimlilik kayıpları yaşanması, buğday, arpa ve mısırda verim artışının durmasının olası olduğunu gösteriyor. En kötü senaryo altında, yüzyıl ortasına geldiğimizde gıda fiyatlarında yüzde 250’yi bulan artışlar yaşanabilir.

Rapor halk sağlığı açısından da yeni tehditler ortaya çıkabileceğine dair kuvvetli uyarılar içeriyor. Yıllık sıcaklık artışının 4 dereceyi bulması halinde ısı stresine bağlı ölümlerin yüzde 400 oranında artış göstermesi bekleniyor. Bununla beraber, sivrisinek ve kene gibi taşıyıcılarla yayılan hastalıkların etki alanında genişleme, su ile bulaşan hastalıklarda, alerji dönemlerinin uzaması ve alerjik sorunlarda artış yaşanabileceği belirtiliyor.

Yeryüzü Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Aytaç Timur, “tarım, gıda güvenliği ve halk sağlığının yanı sıra enerji, sigorta, turizm, su yönetimi gibi pek çok sektördeki orta ve uzu vadeli planlamaları yaparken iklim değişikliğinin etkilerini, farklı senaryolar çerçevesinde ele almamız gerekiyor,” dedi.

WWF-Türkiye Genek Müdürü Aslı Pasinli ise “Türkiye sürdürülebilirlik açısından bir yol ayrımında. Bu projenin bulguları, iklim değişikliğiyle mücadele ve uyumu politika tasarlama süreçlerimizin merkezine almazsak ne denli yüksek maliyetlerle karşı karşıya kalacağımızı gösteriyor. Bu çalışmadaki “fırsat maliyeti” yaklaşımının daha detaylı çalışmalara ön ayak olmasını, ülkemizin bilimsel temelli çalışmalara dayanan proaktif bir iklim ve enerji politikası izlemesini umuyoruz,” ifadelerini kullandı.

“Türkiye için Düşük Karbonlu Kalkınma Patikaları ve Uygulamaları Projesi” Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Birliği tarafından ortak finanse edilen Sivil Toplum Diyaloğu Programı çerçevesinde gerçekleştiriliyor. Program, Türkiye ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerden sivil toplum kuruluşlarının, ortak bir konu etrafında bir araya gelerek, toplumların birbirini tanımaları, karşılıklı bilgi alışverişi ve kalıcı diyalog kurmalarını sağlayan bir platform olarak tasarlandı.. Programın teknik uygulamasından Avrupa Birliği Bakanlığı sorumlu. Merkezi Finans ve İhale Birimi ise Programın sözleşme makamı olarak belirlendi..


İngiltere ve Kanada kömürü bırakıyor

İngiltere 2025 yılına kadar ülkesindeki bütün kömür santrallerini kapatacağını açıkladı. The Independent'ın haberine göre bu açıklama geçen sene Kasım ayında İçişleri Bakanı Amber Rudd'un kömürün 2025'e kadar tedavülden kaldırılması gerektiğine dair konuşmasına dayanıyor. Amber Rudd konuşmasında İngiltere için kömüre bağımlılığın ters ve sürdürülebilir olmayan bir şey olduğunu söylemişti. Bu arada Kanada da 2030 yılına kadar kömür kullanmayı bırakacağın açıkladı. İngiltere Çevre Bakanı Claire Perry ve Kanada Çevre Bakanı Catherine McKenna arasında gerçekleşen bir toplantıdan sonra iki ülke  yayınladıkları ortak açıklamayla kömürü tasfiye edeceklerini açıkladı.

Yayınlanan ortak açıklamada kömürün terkedilmesinin her iki toplumda da sera gazının azalmasını toplum sağlığının gelişmesini, ve yeni kuşaklara fayda sağlayacağını söylüyor. İki ülkenin üzerine düşeni yaptığı ifade edilerek temiz enerji kullanımına geçişin hızlanması gerektiğine dikkat çekiliyor.

İngiltere enerjisinin yüzde 9'unu kömürden karşılıyor. 21 Nisan 2017'de ise İngiltere Endüstri devriminden beri ilk defa bir tam günü kömür kullanmadan geçirdi.