Evleri yakıldı; şehir şehir dolaşıyor

Seyfettin Aslan'la çocukluğunda ailece maruz kaldıkları ırkçı saldırıyı ve bunun sonucunda yaşadıkları zorunlu göçü, Kürdistan'da yapılan referandumu ve yaptığı işi konuştuk. Nerede maç var, orada Seyfettin'i bulabilirsiniz. Anlayacağınız, ona her yer deplasman.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Seyfettin Aslan, Mersin'de doğmuş bir güzel insan evladı. Tanışır tanışmaz Kürt olduğunu belirtiyor. Çünkü daha 9 yaşındayken ailesinin bir kısmıyla İstanbul'a göç etmek durumunda kalmış. Yaşadıkları yerde maruz kaldıkları ırkçı saldırılar nedeniyle orada barınamayınca, polislerin eşliğinde apar topar çıkmışlar yola. Aslan, ayağına terliğini geçirecek fırsatı bile bulamamış. Bu yüzden Kürt olmak onda hem güçlü bir kimlik hem de bir travma olmuş.

Gazetelerde konuyla ilgili az da olsa bazı bilgiler mevcut. Bunları taradığımda Seyfettin'in anlattıklarıyla tutarlı olduklarını gördüm. O nedenle olayları onun ağzından aktaracağım:

“Doğum tarihim 1988; Mersin'de doğdum. Kürt olarak yaşadığım Mersin ve Erdemli bölgesinde ırkçı ve faşist bir duruma maruz kalarak İstanbul'a göç etmek durumunda kaldık. 10 Mart 1996'da, bakarsanız internette bulabilirsiniz. Bizim evlerimiz, iş yerlerimiz yandı; kundakladılar yani. Biraz daha açayım hadi, oranın MHP'li bir Belediye Başkanı vardı. Onun yeğeni ile bizimkiler kavga ettiler haraç meselesi yüzünden. İşte ondan dolayı gelişti her şey...

'AİLEMİZİN TAMAMI TEHLİKEDEYDİ'

“Biz biraz kalabalık bir aileyiz. 12 tane amcam, 4 tane halam var; biz de 6 kardeşiz! İstanbul'a 7-8 aile beraber geldik; yani amcalarım, halalarım hep birlikte. Orada tanınan bir aileydik. Herkes bizi bilirdi. Galeyana gelmiş bir insan grubu vardı. Ondan dolayı herkes her an tehlike içindeydi. O yüzden İstanbul'a hep beraber gitmek zorunda kaldık.

“Yani biz 30 yılımızı vermiş Erdemli halkına hizmet etmişiz; bir lokantamız, restoranımız vardı iyi ilişkiler içerisindeydik. Bizi oradan sürgün ettiler İstanbul'a. Orada kalan evimizi, toprağımızı bile satmak için iki, üç sene sonra gittik. Ortalık biraz daha yatışsın diye. Çünkü hani olmuyordu, gidilmiyordu yani. Olaylar tabii kapandı. Kapandı ama oradaki her şeyimiz, dostluğumuz, 40 yıllık komşularımız bitti. İstanbul'da sıfırdan başladık.”

HEM BABASINI HEM DE HAYALLERİNİ GERİDE BIRAKMIŞ

Seyfettin'in babası ve aileden birkaç kişi bu olaylar nedeniyle hapse giriyorlar. İstanbul'a eksik gelen aile ise burada polis gözetiminde yaşıyor bir süre. Seyfettin'le konuşurken babasının da stadın diğer tarafında tezgah açtığını söylüyor. Fotoğraf çekmek üzere yanına gidiyorum ama oğlunun uyarısıyla geçmişle ilgili ona hiçbir şey sormuyorum.

Seyfettin'in babası Muhittin Aslan.

Seyfettin, “Hayatımız İstanbul'da farklı bir yönde gelişti. Tam 9 yaşındaydım, okulu da bırakmak zorunda kaldım. Babam hapiste kaldığı için mücadele hayatını yaşamak zorunda kaldık. O yüzden İstanbul kaldırımlarında ömrümüzü çürüttük. Mersin'de güzel bir hayatımız vardı ama her şeyimizi geride bırakmak zorunda kaldık. Hayallerimizi de geride bıraktık. İstanbul'da sıfırdan başladık,” diyor ve devam ediyor anlatmaya:

'HATIRLIYORUM, TERLİKSİZ GELMİŞTİM'

“O olayın travmasını en çok bizim aile yaşadı. Ablalarım çok hastalık geçirdi. Çünkü düşünsene, bir gün kalkıyorsun çok güzel, mutlu bir hayattan uyanıyorsun, sonra gidiyorsun haftalarca akrabalardan akrabaya; kimse de seni almıyor tabii, onların evine gidiyorsun. Ben hatırlıyorum, giderken terliksiz gitmiştim. Bizi 'bomba atacaklar, yürüyüş yapacaklar' diye o şekilde polis nezaretinde evden çıkarttılar yani. Ondan dolayı apar topar İstanbul'daki hayata başladık. O yüzden kimse çocukluğunu yaşayamadı yani. Herkes çalışmak ve eve bir katkıda bulunmak amacına yönelmişti.

“İstanbul'da sonuçta bizim için bir umut kapısı oldu yani, ayaklarımızı yere bastık. Memleket Ağrı, Ağrı'ya gitsek, bilemiyorum belki o da olurdu ama İstanbul'u tercih etti bizimkiler, hepimiz hep beraber hayat mücadelesine girdik orada.

Maç sonunda tezgahlar birleşiyor...

'ÖNCE SU SATTIK, SONRA MAÇ MALZEMESİ'

“9 yaşından beri sokaklarda sigortasız bir şekilde, kötü yaşam koşullarında, kaldırımlarda böyle hayatımızı sürdürüyoruz işte. Yani gözümüz çok yükseklerde de değil, mütevazı bir hayat sürdürüyoruz işte. Yapacak bir şey yok. Yani su satmaya başladık pazarlarda, öyle hayatımız başladı. Konfeksiyonlarda çalıştık. İstanbul'da Sultangazi'ye yerleştik; Gazi Mahallesi, İsmetpaşa. Oradan da işte, yeni sayılır, beş altı senedir de İzmir'e geldik. İstanbul'da pazarcılık yapıyorduk. Sonra tekstil mekstil derken bu işi öğrendik. Maç işini öğrendik Ondan sonra bu işi yaptık.

“Maç malzemeleri satmaya 13-14 yaşlarında başladım. İlk Kadıköy Stadı'nda başladım. Sonra Beşiktaş, Ali Sami Yen Stadı, Olimpiyat. O zamanlar zabıta biraz daha anlayışlıydı, bir şey demiyorlardı. O zamanlar stadın önünde satıyorduk. Öyle öyle alıştık, deplasmanlara da gitmeye başladık bu sefer. Biraz daha işi öğrendikten sonra, hani ucuz alımı, normal uygun fiyata satışı, hepsini öğrendik artık.”

Seyfettin'in sattığı formalardan birini de kuzenim aldı.

'AK PARTİ MİTİNGLERİ KAZANDIRMIYOR'

Sadece futbol maçları değil, mitingler de Seyfettin ve ailesi için ekmek kapısı: “Biz mitinglere de gidiyoruz; gerçi AK Parti mitinglerinde bir şey kazanmıyoruz. Her şeyi bedava dağıtıyorlar onlar; ama en çok HDP ve CHP'de iş yapıyoruz. CHP mitinglerinde bayrak satıyorum; Türk bayrağı, Atatürk bayrağı, atkılar; geçen nevrozda Diyarbakır'a gittim, Mardin Kızıltepe, Van'a, Mersin'e, Adıyaman'a, hepsine gittim! Nevrozda çok güzel iş yaptım, bir hafta sürdüğü için. Gezi olaylarında da çok güzel iş olmuş; ama ben o periyotta cezaevindeydim. Göztepe'de güzel iş yaptım geçen sene, şampiyon oldular ya, o da iyiydi.”

Sattığı ürünler “korsan” diye tabir ediliyor ama hemen hemen her yerde bulabileceğiniz malzemeler. Benim de çok sayıda “korsan” formam vardır. Nasıl olmasın; lisanslı olanı 180 lira, tezgahta 20; sıkı bir pazarlıkla 15 hatta! Bu tip ürünler Bursa ve İzmir'de de çok imal edilir. Ama Seyfettin, “Genelde İstanbul'da yapılıyor, orada çok var. Eminönü, Sirkeci, Zeytinburnu, Merter; çoğunluk buralarda oluyor,” diyor ve sürdürüyor:

'BİZ KÜÇÜK BALIKLARIZ'

“Tabii ben İzmir'de yaşadığım için İzmir'den de mal alıyorum. Oralar zaten imalat yeri. Ya diyorum ya, büyük balıklar dururken neden bizim gibi küçük balıkları yakalıyorlar? Biz 10 tane, 20 tane, 30 tane satacağız diye, yani adamlar fabrikalar kurmuş, sektör olmuş, mesela Fenerbahçe'de avukatlar at koşturur gibi herkesi yakalıyorlar. Hani kulübün malı oluyor ya! Türkiye'nin zaten yüzde sekseni korsanla geçiniyor!”

Dolayısıyla kavga-dövüş pek eksik olmuyor hayatlarında: “Bu işte kavga çok oluyor, zabıtalarla sürekli kavga ediyoruz. Hatta burada bile kavga ettik. Birkaç ay önce Göztepe ve Eskişehir burada lige çıkma finali oynadı, ben de mal satıyorum yine. O gün buradaki zabıtalar ve polisler, benim her zaman açtığım tezgahı bir türlü açtırmadı; 'Göztepe ürünleri' satıyoruz diye. Zaten Göztepe taraftarı için de zorluk çıkardılar. Bu stadın deplasman tarafındaki üst geçidi kapattılar. İnsanlar demirlerden canını tehlikeye atarak atladılar. Ben bunun siyasi bir hamle olduğunu düşünüyorum. Eskişehir tarafında hem seyyar satıcılar satış yaptı hem de taraftarlar çok rahat maça girdi.

'KAFASI İYİ' TARAFTARLAR DA SORUN

“Bu işin en zor yanı, ben aslında sadece kendim geçinebilmek için yapıyorum; ama zabıtanın, polisin, taraftar gruplarının ayrı bir zorluğu var. Mesela haplanıyorlar, tezgahtan atkı, forma çektikleri oluyor. Esnafın da zaman zaman birbirini kırdığı oluyor. Seyyar satıcısın, para kazanma hırsı var. Bunların hepsi, kapitalizmin doğal sonucu yani! Biz de bu denizde yüzmeye çalışıyoruz.

“Şu anda Göztepe iyi gidiyor. Orada iyi satış yapıyorum. Kadıköy de fena değil. Beşiktaş'ta iki senedir sıkmaya başladılar stadın önünü. Büyükşehir zabıtası bırakmıyor, ben de o yüzden pek fazla gitmiyorum Beşiktaş'a. Galatasaray Stadı'nda direkt metrodan içeriye girildiği için hiçbir şekilde taraftarı göremiyorsun. O yüzden gitmiyorum. Ama deplasmanlara gidiyorum. Mesela, Fenerbahçe Ankara'ya gittiğinde ben de orada oluyorum.”

'EN AZINDAN KÜRDÜN BİR ADI OLACAK'

Seyfettin Aslan, siyasetle çok ilgili. Yine kendisi gibi maç malzemeleri satan Dersimli bir abisinden çok şey öğrenmiş, onun tavsiye ettiği kitapları okumuş. “Hafta içi çalışmıyorum. Kitap okuyorum, geziyorum. Daha çok siyasi ve tarihi kitapları okuyorum. Roman fazla okumuyorum ama siyasi olursa onu da okurum,” diyor. Bizim konuştuğumuz gün de IKBY'de referandum yapılıyordu. Oradan da laf açıldı: “Bugün de referandum var Kuzey Irak'ta; bakalım, çok büyük gerginlik var ama. Sonuçta bu sadece Kürdün referandumu değil. Dünyanın başka bir köşesinde, başka bir ırkın kendi kaderini tayin hakkı. Bir yerin kaderine orada yaşayan halk karar verir. Ben buna inanıyorum.

“Orası çok acı çekmiş, acıların yaşandığı bir coğrafya. Kanla beslenen, emperyal odaklar da var aslında orada; ama dediğim gibi bir halk var, Kürt halkının gerçeği var. Referandumda da evet derlerse, evet diyecekler büyük ihtimalle, saygı gösterilmesi gerekiyor. Sonuçta kaç bin yıldır gelmiş Kürt halkı, başka bir yerden de gelmemiş. Orada doğmuş, kendi coğrafyasında bir devletin kurulmasına inanıyorum, gönülden de destekliyorum.

“Sonuçta emperyalizme bulaşmamış bir devlet yok. Onların da muhakkak bir çıkarı vardır. Ama dediğim gibi, halk istiyorsa, devlet tezi doğru bir tez değildir, yani halkı gelecek için umutlandıracak bir şey değildir ama şu ana kadar baskı altında yaşamış Kürt halkının da, en azından kendi devletinin olması gerekiyor.

“Sonuçta burada o kadar bağırıp çağırıyorlar Barzani'ye ama 3 gün önce de Rusya ile Barzani anlaştı doğalgaz boru hattı konusunda. Bu hafta Türkiye üzerinden geçecek. Hani bunların birazcık da seçmeni kandırmak olduğuna inanıyorum. Şu var tabii, Barzani'nin kuracağı devlet, Amerika ve Rusya güdümlü bir devlet olacak. Bu anlamda yarı bağımlı hatta yarıdan fazla, tamamen bağımlı bir devlet olacak. Bir Kürt olarak benim istediğim bir şey değil ama sonuçta olması gerekir. 21'inci yüzyılda yaşıyoruz.

“Hani insana iyi geliyor. Siz de biliyorsunuz, Kürt halkı ilk çağlarda devlet kurabilirmiş; Med İmparatorluğu, Mitanni derken kaç yüzyıldır orada halkın bir özlemi var. Ondan dolayı destekliyorum. Sonunu bilemeyiz elbette. Hani 1947'de Sovyetlerin desteğiyle İran'da bir Kürt devleti kuruldu, aynı yıl Ruslar geri çekilince tekrar yıkıldı. Böyle riskler de var. Ama şu anda Kürt halkı bu kadar sokağa dökülmüşken en azından orada Kürdün bir adı olacak.”

DÜN BURSA, BUGÜN ANTALYA, YARIN İZMİR

Seyfettin'in Antalya'ya Bursa'dan gelmiş; önceki akşam oynanan Bursaspor-Galatasaray maçından yani. O maç biter bitmez çıkmışlar yola. Buradan da İzmir'e dönecekler. Malzemeler elinde kalsa bile tekrar gelecekmiş: “Zor oluyordu ama alıştık. Önceden otobüsle gidip geliyorduk, şimdi kendi arabamızla gidiyoruz, daha kolay oluyor. Sonuçta her işin bir zorluğu var. Mesela uyuya kalıyoruz, yolda tehlikeler gelebiliyor başımıza. Yani uykuya daldığın zaman. Mücadele içindeyiz. Kaza geçirmedim ama kaza ile burun buruna kaldığım günler oldu. Uçurumdan neredeyse yuvarlanacak zamanlar oldu. Bu şekilde en az 70 ile gitmişimdir.

Seyfettin'in ömrünün geçtiği stadyum çevreleri böyle oluyor genelde...

"Çarşamba günü Amedspor'un maçı var. İki yıldır seyircisiz oynanıyor, eğer seyircili olursa oraya gideceğim. Menemen ile oynuyor ama maç Menemen'in sahası bakımda olduğu için Bergama'da oynanacak. Büyük ihtimalle çarşamba günü oradayım, Amedspor'un çok malzemesi var bende. Çocukken Beşiktaş'ı seviyordum, hâlâ da sempatim var; ama şimdi Amedspor'luyum.”

Bu arada, bilgisini verelim: Spor Toto 2. Lig, Kırmızı Grup maçında Amed Sportif, Menemen Belediyespor'a 1-0 mağlup oldu. Grupta, Menemen Belediye 15 puanla lider, Amed Sportif 8 puanla 5'inci sırada.

Patron değil hâlâ işçi; 'işçisin sen işçi kal'Patron değil hâlâ işçi; 'işçisin sen işçi kal'