Büyükada’nın 'vampir öldürme kiti'

İnsanların şehir efsanelerine, açıklanamayan esrarengiz olaylara, alacakaranlık hikâyelerine ya da 'bilinmeyen'lere özel bir ilgi gösterdiği kesin... Alper Erdem bu iddialar üzerine araştırmalar yapıyor. İddialara ilişkin ulaştığı sonuçları da yayınlıyor...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - "Gizemli konuları araştırmak karanlık bir tünelde ışıksız ilerlemek gibidir" diyor Alper Erdem. "Orada gölgeler sizin görmek istemeyeceğiniz pek çok sır saklar." Peki ya karanlık? Karanlıkta bizi gözleyen olup olmadığını nasıl bileceğiz? Alper Erdem'e göre titiz bir çalışmayla onlara ulaşmak mümkün.

Siz kimsiniz, ne iş yapıyorsunuz ve 'gizemli' olaylara ilginiz nasıl başladı?

Adım Alper Erdem. 1979’da İzmir’de dünyaya geldim. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi mezunuyum. Aslında sanatla çok uzun yıllar iç içe olsam da, sanırım gizemli konulara ilgim daha ağır bastı. Bu olaylara ilgim ise, çocukken etrafımda olan pek çok gizemli olaya şahitlik etmekle başladı. İnsanların tanımlayamadığı, anlam veremediği şeylerden ve özellikle karanlıktan korktuklarını gördüm. Bilinmeyenin insan doğasına verdiği bu korku, biraz da merakla o karanlığa doğru gitmeye beni teşvik etti ve bilmediğimiz bu dünyayı ve esrarengiz güçleri araştırmaya başladım.

Nasıl bir 'araştırma'dan bahsediyoruz burada?

Ne yazık ki karşılaştığım en büyük engel, insanlarımızın bu konuları bilimsel olarak tanımlayamadığı ve betimleyemediği için kendine 'uzman' diyen pek çok şarlatanın ağına düşmesi ve maddi manevi sömürülmesi... Sadece internetten yalan yanlış sitelerden buna benzer konular okuyan insanlar, o konunun uzmanı olduğunu söyleyip, bunlardan kazanç sağlıyor. Gizemli olayları ve paranormal konuları araştırmak gerçekten sabır, bilgi ve ciddi bir tecrübe gerektiriyor. Ulaştığınız belgeler, bilgiler ve resimler sizi doğruya yönlendirmeli… Elinizde kanıt niteliği taşıyabilecek belgeler olmalı… Bu yüzden kendinizle bile çeliştiğiniz günler olacaktır ama inanın o çelişkiler bile sizi muhtemel bir doğruya götürüyor.

Bunları yani topladığınız bilgileri bir belgesel gibi yayınlıyorsunuz!

Evet. Derinlemesine araştırdığım bu konuların videolarını koyduğum bir Youtube kanalım ve web sitem var. Bunlarla beraber 10 farklı sosyal ağda da gizemli konuları seven dostlar ile birlikte olmaya çalışıyorum.

Bu yaptığınız belgeseller, içinde kanıt olan ve net bilgilere dayanan veriler mi?

Elbette. Araştırdığım konular içinde eğer bir belge, resim, dosya varsa bunu bulmak için çok uğraşıyorum ve mutlaka araştırıyorum. Çoğu zaman bunlar farklı durumlarda internete sızmış olsa da gerçekliğinden emin olmak zorundasınız. Çünkü eğer gizemli ve bilinmeyen konuları araştırıyorsanız doğru noktalara ulaştığınızdan emin olmak zorundasınız. Bu sadece internette bilinen arama motorları ile yapılan bir araştırma olmuyor maalesef. Kişisel bağlantılarınız ve bazı konularda uzman, bilgi alışverişi yapacağınız kişiler olması gerekiyor. Yurt dışında yaşamanın size sağladığı imkanlardan biri de bu konularda çalışan gerçek profesyoneller ile tanışma ve çalışma imkanı... Ulaştığım pek çok belgeye ve net bilgilere bu kişisel bağlantılarım sayesinde ulaşıyorum.

Kimler bu bağlantılar?

Bu konuda kendimi şanslı sayıyorum çünkü pek çok konuyu beraber tartıştığım, birlikte araştırdığım çok sağlam bir araştırmacı olan bir dostum var. Bunların içinde arkeolog, sanat tarihçisi, bilgisayar ve elektrik mühendisleri gibi farklı meslek grupları var; bunlar gerçekten işinde uzman ve belli akademik kariyeri olan kişiler. Mesela artık dostum olan Kült TV ile Türkiye’de ilk defa yayınlanan pek çok konuya beraber imza attık. Fakat dediğim gibi her zaman için yüzde yüz sözünü kullanmamak gerek çünkü yeni çıkacak bir belge ya da fotoğraf ulaştığınız konuyu farklı bir noktaya taşıyabilir. Bazen de bulduğunuz belge inanılmayacak bir olayın gerçekliğini karanlıktan aydınlığa çıkarır. Tıpkı 'Büyükada vampirleri' ile ilgili yaptığımız araştırmada karşımıza çıkan mektup gibi…

'BÜYÜKADA’DA BİLİNEN İLK VAMPİR VAKASI OSMANLI ZAMANINDA'

Büyükada ve vampir hikayesi mi? Çok merak ettim, orada vampirler mi yaşıyormuş ve bunu kanıtlayan bir mektup mu varmış?

Evet, aynen dediğiniz gibi… Bu öyküyü bana ilk getiren Kült TV’dir. Birlikte olayı detaylı bir şekilde inceleme fırsatı bulduk. Vampir kültürünün örnekleri ta Babil’e dayanıyor. Kan emme ve öldükten sonra dirilme efsaneleri Ortaçağ’da iyice yaygınlaşmış. Çeşitli bilim insanları bir takım belgelerde vampirlerin özelliklerini bile anlatmışlar. Hatta o belgelerde, bilinenin aksine vampirlerin güneş ışığından etkilenmedikleri bile yazıyor. Büyükada’da bilinen bu ilk vaka da Osmanlı’nın son dönemlerine rastlıyor. Bu olayın bazı kanıtları ise Atina’da bulunan Saray Müzesi’nde sergileniyor.

Lütfen bu vampir olayını biraz daha açalım!

Yıl 1805 ve Osmanlı Devleti’nin başında Üçüncü Selim var ve o sırada Rus Çarlığı desteğindeki İngiltere ile savaş halinde... Osmanlı o zamanlar sadece Müslümanları askere alıyormuş, Yahudi, Rum veya Ermeni gibi gayrimüslimler ise savaşa gitmeyip, zanaatkarlık gibi işlerle uğraşıyorlarmış. Bilinen hikaye ise şöyle: O yılın ağustos ayında, Büyükada’da yaşayan zengin bir kuyumcu eşrafın oğlu olan Yorgo, çocukluk arkadaşı Manolis’le sahilden sandalla açılır. Sandaldan atlayan Manolis, başını kayalıklara çarparak ölür. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Yorgo, arkadaşını büyük ahşap evlerinin bahçesinde gördüğünü iddia eder fakat kimse ona inanmaz. Bir süre sonra ada sakinleri, ahırlardaki hayvanlarını boğazları parçalanmış halde bulur. Bunun sebebinin vahşi bir hayvan olduğu düşünülse de Büyükada’da böyle bir hasara sebep olacak kadar büyük bir hayvan yaşamamaktadır. Bunu takip eden aylar içinde adadan ikisi kadın üç gencin kayıp haberi gelir. Adalılar, önce kızların şehirde Müslüman sevgilileri olduğunu ve onlara kaçtıklarını düşünürler fakat bu dedikoduların gerçek olmadığı, yetimhanenin oradaki ormanda kayıp gençlerin görüldüğü haberi yayılınca ortaya çıkar. Bütün ormanı arayan sakinler, her ne kadar kayıp gençlerin elbiselerini bulsalar da, bedenlerine hiçbir yerde rastlayamazlar. Daha sonra adanın daha tenha bir kısmında oturan yaşlı bir çift, boğazları parçalanmış halde bulunur. Bu olay adada büyük bir paniğe sebep olur. Adanın önde gelen aileleri, orada yaşayan Ortodoks din adamından bir açıklama yapmasını ister. Görevli vaiz Yunanistan’daki Yüksek Ortodoks Kilisesi Patriği'ne bir mektup gönderir ve o mektupta olayla ilgili tüm detayları açıkça anlatır. Bu mektup, işte o bahsettiğim Saray Müzesi’nde sergilenen mektuptur… Mektubun orijinali 20 sayfa olmasına rağmen, bizde sadece iki sayfasının kopyası bulunuyor.

'VAMPİRİN YAŞADIĞI SÖYLENEN EV HALA DURUYOR'

Biz hikayeye devam edelim o zaman! Mektuba cevap gelir mi peki?

Evet. Kiliseden cevapla birlikte bir çanta gönderilir. İlk kez vampirlerden bahsedilen ve onlarla nasıl baş edebilecekleri anlatılan bu mektupla gelen çanta, bir 'vampir öldürme kiti'dir. Bu kit özellikle 18’inci yüzyılda Doğu Avrupa’da ve Karpatlar'da kullanılmış. Bu kitin içinde nasıl silahlar olduğunu, kendi kanalımda detaylı bir şekilde anlatıyorum. Neyse, olayın duyulmasıyla sakinlerin adayı terkedeceğinden ve adanın tamamen Müslümanlara kalacağından korkan vaiz, bu durumu sadece belli başlı kişilere anlatır ve adanın güçlü gençlerinden bir ekip kurulur. Günlerce süren aramada bir şey elde edilemez. Bir gün bir pazar ayininden çıkan bir adam, evine dönerken ormandaki kestirme yola sapar ve saldırıya uğrar. Ona saldıran kişi de Manolis’tir. Bu yüzden adada Manolis’in hortladığına dair bir söylenti yayılır. Osmanlı Devleti savaşta olduğu için adada görevli olan sadece iki zaptiye vardır. Durumu hemen İstanbul’daki zaptiye amirine bildirirler. Daha önce böyle dedikodular duymasına rağmen resmi kaynaklardan gelen bu duruma hayret eden amir, olayı dönemin şeyhülislamı Zembilli Ali Efendi’ye bildirir. Bu sırada ada sakinleri Manolis’in tabutunu açarlar ve tabutun boş olduğunu görürler. Bu tabutun parçaları, Manolis’in babası tarafından evlerinin kapısına çakılır. Günümüzde halen ayakta durmakta olan bu ev, restore edilip boyanmış olmasına rağmen kapıdaki tabut parçaları görülebilir durumda…

Şu an Büyükada’ya gitsek, bu olayda bahsedilen evi görebilir miyiz yani?

Evet, kesinlikle. Evin adresini tabii ki burada veremem ama şu kadarını söyleyebilirim, ev Hristos Manastırı’na çıkan sokaklardan birinde bulunuyor. Fakat bu belgeye ek olarak futbolcu Lefter’in de anlattığı bir hikaye mevcut…

'FUTBOLCU LEFTER’İN HİKAYESİ'

Ünlü futbolcu Lefter mi? O da Büyükada’da büyümüştü galiba?

Evet. Kendi hayat hikayesini anlattığı kitapta, küçükken yaramazlık yaptığı zaman büyüklerinin kendisini ‘seni vampirler götürür’ diye korkuttuğunu yazıyor. Ada gibi kapalı bir ortamda çocukları korkutmak için söylenen bu sözün nereden kaynaklandığı halen bilinmiyor. Yani öcü, hortlak yerine 'vampir'in kullanılması gerçekten çok şaşırtıcı... Özellikle koskoca şehirde sadece adada kullanılması da büyük bir soru işareti… Tabii ki hâlâ cevabını veremediğimiz sorular var, bu yüzden yakın bir zamanda mekan incelemesinde bulunmamız gerekiyor. Vampirin yaşadığı iddia edilen mekanın adresi belli çünkü… (Video: Vampirler Büyükada'da mı?) https://www.youtube.com/watch?v=vhgS6kROz50)

Çok ilginç… Bu kaybolan insanlara dair kayıtlar var mı peki?

Aslına bakarsanız, nedeni tam olarak açıklanmasa da emniyet istatistiklerine göre, İstanbul ilçelerinde en çok kaybolma vakası Büyükada’dan bildirilmiş. Bunların hepsinin kayıtları emniyette mevcut.

Türkiye'de bu tip gizemli olaylar çok var mı?

Hem de gördüğümüzden ve bildiğimizden çok daha fazla. Özellikle bana e-mail ve sosyal hesabımdaki sayfam üzerinden ulaşan pek çok kişinin inanılmaz öyküleri var. Bunları özenle saklıyorum ve paylaştıkları ciddi anlamda açıklanamayan vakaları araştırıyorum. Her ne olursa olsun. Bununla beraber Türkiye, bu tip konuların yani açıklanamayan olayların fazlasıyla olduğu bir coğrafya…

'ÜÇ HARFLİLER REVAÇTA'

İnsanların en çok ilgi gösterdiği olaylar hangileri? İnsanlar bu anlattığınız olaylara inanıyorlar mı?

İnsanlar, Türkiye’de yaşanmış olan, herhangi bir belge, fotoğraf, veya video gibi kanıtı olan tüm olaylara ilgi gösteriyorlar. Ama belki de inancımız gereği 'üç harfliler' olarak nitelendirdiğimiz ‘cinler’ gibi gizemli konular daha fazla ilgi çekiyor diyebilirim. Gerçi burada inanıp inanmamak biraz da izleyen kişiye kalıyor çünkü siz yüzlerce kanıt sunsanız bile, inanmak istemeyen birini zorla inandıramazsınız. Bu durumda da herkese saygı duymak gerekiyor.

Yayınladığınız videolardaki bir bilgiye göre İstanbul’da birkaç tane de perili köşk varmış!

Evet. Mesela, araştırmalarımız sırasında Kandilli’de eski ve tekin olmayan bir köşk bulduk. Perili köşk diye tanımlamamız, buranın cidden korku filmlerindekini andırır atmosferinden geliyor. Buraya birkaç defa gittik, çeşitli çekimler ve araştırmalar yaptık. Bunun sonunda aslında oranın sadece görüntü olarak ürkütücü bir yer olmadığını belirledik. Evde elektronik ses fenomeni denilen bir yöntem ile köşkün 2’nci katında çok düşük de olsa bazı ses anomalileri yakalamayı başardık. Fakat elimizde olan imkanlar dahilinde araştırmaları sürdürdüğümüzden ve bu tip araştırmalar ciddi teknolojik ekipmanlar gerektirdiğinden fazla ilerleyemedik.

Böyle bir araştırma bayağı bir bütçe gerektirir sanırım.

Maalesef evet. Yazıktır ki yurtdışında özellikle İngiltere ve İskoçya’da bilimsel olarak kürsüsü olan bu olayları araştırmak üzere sponsor olan pek çok kişi bulunurken, bu ülkemiz için geçerli bir durum değil. Bilimsel olarak araştırma yaparken teknik bazı imkansızlıklar sizin ilerlemenize imkan vermezken, size sponsor olabilecek pek çok kişinin buna inanmayıp falcılara ve sahte hocalara servetler ödemeleri de bir ironidir. Bununla beraber böyle metruk yerlerde araştırma yapmanın da pek çok tehlikeleri bulunuyor, bunu da atlamamak lazım.

Sizce insanlar neden böyle olaylara ilgi gösteriyorlar?

Çünkü insanlar bilinmeyeni bilmek istiyor; bunun sebebi bazen içgüdüsel bir merak, bazen de korku olabiliyor. İnsan doğası işte… Saklı, yasak ve gizli olan her şey insanlara cazip geliyor. Tıpkı yasak elma ile Havva öyküsünde olduğu gibi...

Sizce bu tip olayların gerçeklik payı var mı?

‘Büyü bilimin açıklayamadığı bir olgudur’ der Arthur C. Clarke. Yaşadığımız dünyaya ait bildiklerimiz çok az ve sınırlıyken, gizemli ve bilinmeyen olaylara karşı verdiğimiz tepkiler nedense çoğu zaman  önyargılı oluyor. İnsanlar hep gözleri ile gördüklerine inandıklarından, görmedikleri bir şeylerin varlığı onları her zaman korkutuyor. Fakat bu merakla karışık bir korku...  Sadece günümüzde değil, tarih boyunca inanılması güç olaylar rapor edilmiş. Ruhlar, canavarlar ya da diğer dünyadan varlıklarla karşılaşmalar insanoğlunu büyülemeye devam etmiş. Belki de bu yüzden çoğu insan bu son zamanlarda çekilen hayalet, vampir, kurtadam gibi fantastik filmlere çok ilgi gösteriyor. Geçtiğimiz yıllarda da yaşanan bilimsel gelişmeler bu gizemlerin pek çoğunu aydınlatmış ve ardında yatan nedenleri ortaya çıkarmış olmasına rağmen hâlâ bazı sorular cevaplanmayı beklemekte... Ben de sadece bu cevapların peşindeki bir araştırmacıyım, o kadar.