YAZARLAR

Havucu tüküren erkekler

Toplumsal cinsiyetin size atfettiği yüklerden kurtulmak özgürlükse, dayanışmak, paylaşmak, eşit ve insanca ilişkiler kurmak da güvenliğin ta kendisi. Boğazınıza dizilmiş bir havuç var, onu tükürmek sizi özgürleştiriyor, nefes aldırıyor, rahatlatıyor.  

Erkeklere havuç, kadınlara sopa… Geleneksel çocuk yetiştirmenin temelinde bu var. Kadınların hayatları, baskıya rağmen yaşamanın yollarını bulmaya çalışarak geçiyor, erkekler ise o havucun boğazlarına dizildiğinin farkında olmadan yaşayıp gidiyorlar.

Kadınlar baskı altındayken neye ihtiyaçları olduğunu daha erken fark ediyorlar ve daha erken büyüyorlar. Hayatta kalmanın, istediklerine ulaşmanın türlü yollarını keşfediyorlar, zorda kalanları daha iyi anlıyorlar ve dayanışma konusunda daha içtenlikli ve örgütlü davranıyorlar. Özgürlük güvenlik ikileminde özgürlüğü seçiyorlar. Bu konuda koca bir tarihleri var ve epey de şanlı bir tarih bu… “Kanla, ölümle yazılmış, tırnakla kazınarak” başarılmış, sonuna kadar hak edilmiş bir tarih. Reformist, radikal, evrimsel, devrimsel her türlü yolla kazanılmış zaferler tarihi…

Erkekler ise kendilerine sunulan havucun ayrıcalıklarla birlikte sorumluluklardan oluşan bir paket olduğunu fark etmeyip, sırtları sıvazlandıkça büyümeyip, özgürlük yerine güvenliğin sularına yanaşıp, sevmeyi, sevilmeyi, dayanışmayı ıskalayıp, insan yerine erkek olmayı tercih ederek ve boğazlarına dizilen havucu fark ettikçe yutkunamayıp yaşamaya çalışıyorlar.

Küçücük bir çocuk, erkek olması için bir parçasını kaybederken ve aslında erkekliğini kaybetme korkusu yaşarken, onlarca insanın alkışları arasında, padişah giysileri ve tahtıyla bir düğün salonun başköşesine yerleştiriliyor. Erkek olmayı sorgulamak belki orada bitiyordur. Acı çektin, zafer kazandın, erkek oldun... Artık her şeye hakkın var.

Aslında sonrası şöyle geliyor: Erkeksin ağır işleri sen yapacaksın, erkeksin para kazanacaksın, erkeksin korkmayacaksın, ağlamayacaksın, sevdiğini göstermeyeceksin. Kurban keseceksin, ölü gömeceksin, savaşacaksın, adam öldüreceksin. Boğazına dizilen havucu tükürmeyeceksin, ne yapıp edip yutacaksın.

Buraya kadar yazdıklarım elbette tüm kadınlar ve tüm erkekler için geçerli değil. Toplumun dayattığı cinsiyet rollerini sorgulamadan kabul eden ve kendi çocuklarını da öyle yetiştiren kadınlar olduğu gibi, bu rollere itiraz eden, boğazındaki havucu tüküren erkekler de var.

Bursa’da böyle bir grup var; BUBA - Bursa Babalar Topluluğu. Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) yaklaşık yirmi yıldır babaların çocukların bakımına katılmaları, gelişimlerini desteklemeleri ve onlarla yakın ilişkiler kurabilmeleri için eğitim programları düzenliyor. 3-6 yaş arası ve 7-11 yaş arası çocukları olan babalarla 15 hafta süren ve her hafta 2.5 saatlik bir atölye çalışması niteliğinde olan eğitimin iki haftasına anneler de katılıyor. Sonunda eğitimi tamamlayan babalara sertifika veriliyor.

AÇEV'in babalık eğitimi. 

Programa katılan babalardan Özkan Gültekin ve eğitimci Zeynel Açık ile Koza Kadın Derneği üyesi Nursel Demir’in yaptığı söyleşiye buradan ulaşabilirsiniz. Bu söyleşide iki nokta özellikle dikkat çekici: Baba Gültekin, babalık eğitiminin bir tür terapi gibi olduğunu söylüyor, “kadınlar kendi aralarında konuşuyorlar ama erkeklerin bunu konuşabilecekleri bir ortam yok. Bu eğitim biraz da rehabilitasyon gibi oluyor. Eğitim sonrasında da bir araya gelme ihtiyacı doğuyor” diyor. Haftanın bir günü 2.5 saatlik eğitimin bazen uzadığını, herkesin içindekini dökmek ve deney paylaşmak istediğini ifade ediyor.

İkinci dikkat çekici nokta ise, eğitimin temelini oluşturan cümle: “Çocuğumun bir birey olduğunu fark ettim.” Çocuktur anlamaz demeyip, onun yoğurulacak bir hamur, eğilip bükülecek bir yaş ağaç ya da kontrol edilecek bir meta olmadığını, insan olduğunu fark edip, yolunu açmak, desteklemek, fırsatlar sunmak… Topluluğun kurucularından Murat Girgin, Erdem Önal ve Bülent Aydın; “İlgili babalar olarak, babanın çocuğun hayatına dahil olduğu, onunla birlikte vakit geçirdiği zaman aralarında güçlü bir bağ oluşur. Bu bağ ve yakın ilişki çocuğun kendini iyi, güvende hissetmesinin temelini oluşturur. Duygusal ve fiziksel olarak aktif bir iletişim, çocuğun sonraki hayatında gelişimsel ve davranışsal olarak olumlu yönde etki yaratır. İlgili babalık çalışmaları bu anlamda bizler için çok önemlidir.” diyorlar.

BUBA etkinliğine katılan aileler topluca. (Fotoğraf Olay Gazetesi) 

Eğitimlere katılacaklarını söylediklerinde çevrelerinden “babalık da öğrenilir mi, zaten babayız” gibi tepkiler gelmiş. Yani bir yerden sistemin dengesini değiştirmeye çalıştığınızda karşınıza çıkan klişeler onlara da sunulmuş. Gereksiz, anlamsız, işe yaramaz, saçma bulanlara inat, yani bir erkekler dünyasını da karşılarına alarak başlamışlar eğitime. Sonuçta çocuklarıyla, eşleriyle, birlikte öğrenerek bir yol yürüyorlar ve attıkları adımların farkındalar, mutlular. 

Özgürlük mü güvenlik mi ikilemi, aslında yanlış kurulmuş bir denklem. Sanki özgür olduğunuzda güvenlikten feragat ediyormuşsunuz gibi gösteren bir yaklaşım. Oysa toplumsal cinsiyetin size atfettiği yüklerden kurtulmak özgürlükse, dayanışmak, paylaşmak, eşit ve insanca ilişkiler kurmak da güvenliğin ta kendisi. Boğazınıza dizilmiş bir havuç var, onu tükürmek sizi özgürleştiriyor, nefes aldırıyor, rahatlatıyor.