Ali Erbaş'ın 'lanet'i bir yerde var, bir yerde yok

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın Ayasofya'nın cami olarak ibadete açıldığı Cuma namazında okuduğu hutbedeki 'lanet' kısmı Diyanete bağlı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün internet sitesinde yer alan hutbede yer almıyor. Ancak Diyanet'in sitesinde yer alan Ali Erbaş'ın konuşmasındaki 'lanet' kısmı duruyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Ayasofya'nın 86 yıl sonra cami olarak ibadete açıldığı Cuma namazında Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın, elinde kılıçla okuduğu cuma hutbesinde "Fatih Sultan Mehmed Han, gözbebeği olan bu muhteşem mabedi kıyamete kadar cami olmak kaydıyla vakfedip müminlere emanet bırakmıştır. Bizim inancımızda vakıf malı, dokunulmazdır, dokunanı yakar; vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar" demesine tepkiler sürüyor.

Tepkiler üzerine yaptığı açıklamada Atatürk'ü kastetmediğini söyleyen Erbaş'ın okuduğu 'lanet'li kısım Diyanete bağlı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün internet sitesinde yer alan hutbede bulunmuyor.

Ali Erbaş'ın lanet okuduğu versiyon ise Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kendi internet sitesinde muhafaza edildi. Hem video hem de yazılı metnin olduğu sayfada, içinde 'lanet' ifadesi geçen kısım silinmedi. 

Gözümüze niye kılıç sokuldu?Gözümüze niye kılıç sokuldu?

ALİ ERBAŞ'IN SAVUNMASI

Ali Erbaş Hürriyet gazetesine yaptığı açıklamada Atatürk'ü kastetmediğini ileri sürmüştü. Erbaş şöyle demişti:

"Ayasofya hutbemde temas ettiğim “Vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar; vâkıfın şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar” ifadesiyle ilgili şu açıklamayı yapabilirim:

Genel olarak vakfiyelerin sonu, vâkıfın bedduasıyla biter.

“Bu vakfımı kimler amacı dışında kullanırsa Allah’ın, meleklerin, peygamberlerin, tüm Müslümanların laneti onların üzerine olsun” şeklinde.

Ben de hutbede buna atıfta bulundum.

Sadece Ayasofya’yı değil tüm vakıf mallarını kastettim.

Geçmişi değil, bundan sonrasını kastettim. “Uğramıştır” demedim, “Çiğnerse lanete uğrar” dedim.

Atatürk 82 sene önce vefat etti. Vefat eden insanlara dua edilir, beddua değil. Geçen geçmiştir, Allah Teala da “tilke ümmetün kad halet, lehâ mâ kesebet ve leküm mâ kesebtüm” (Onlar gelip geçen bir ümmettiler. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz) (Bakara 141) ayetiyle bizi uyarmaktadır.

Biz geçmişe takılmadan geleceğe bakmalıyız.

Kaldı ki Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi hususunda Atatürk’ün dahlinin olup olmadığı da tarihçiler arasında tartışmalı bir konudur.

Velhasıl bizim millet olarak vakıf mallarını koruma konusunda çok titiz olmamız gerekir. Bunu sağlamanın tek yolu kanunlarla korkutarak olmamalı. Farklı yollarla vicdanlar harekete geçirilmeli ve inanç ilkeleri de devreye sokulmalı.

Diyanet İşleri Başkanı olarak bunu Müslümanlara hatırlatmak benim görevim. Ben görevimi yapıyorum.

Ama birileri benim görevim gereği hatırlattığım hususlar üzerinden bilerek ya da bilmeyerek tefrika çıkarıyor.

Bizim inancımızda vâkıfın (vakfedenin) vasiyeti nass hükmündedir. Ona uymak gerekir.

Bunu Müslümanlara Diyanet İşleri Başkanının camide, hutbede hatırlatması son derece normal bir davranıştır, polemik konusu yapmak iyi niyetli bir tavır değildir." (HABER MERKEZİ)