Otizmli çocuklara eğitim lütuf değil hak

İstanbul Otizm Gönüllüleri Derneği Başkanı Sedef Erken, eğitime erişimin herkes için geçerli anayasal bir hak olduğu vurguluyor ve “Otizmli çocukları okula kabul ederken sanki bize lütufta bulunuyorlar. Okula aldıkları için teşekkür etmemiz bekleniyor” diyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Aksaray’daki Mehmetçik İlkokulu’nda bazı veliler tarafından yuhalanan otizmli çocukların başka okullara gönderilmesi istendi. Görüntülerin sosyal medyaya yansımasıyla tepkiler çığ gibi büyüdü.

42'si özel eğitim öğrencisi olmak üzere toplam 334 öğrencinin eğitim gördüğü Mehmetçik İlkokulu’nda bazı veliler, “çocuklarımıza şiddet uyguluyorlar” gerekçesiyle özel eğitim sınıfının kapatılmasını ve burada eğitim gören öğrencilerin başka okullara gönderilmesini istedi. İçlerinde otizmli çocukların da bulunduğu özel eğitim öğrencilerinin velileri bu duruma tepki gösterdi. Veliler arasında yaşanan tartışmaların videosunun sosyal medyaya yansımasıyla tepkiler büyüdü. Milli Eğitim Bakanlığı konuyla ilgili soruşturma başlattığını duyurdu.

'MEB MÜFETTİŞLER KURULU NE YAPIYOR?'

İstanbul Otizm Gönüllüleri Derneği Başkanı Sedef Erken

İstanbul Otizm Gönüllüleri Derneği Başkanı Sedef Erken, Aksaray’daki olayın münferit olmadığına dikkat çekerek “Yüzlerce olay var, Aksaray basına yansıdığı için duyuldu. Eylül Ekim ayında İstanbul’da buna benzer en az 50 tane olayla uğraştım” diyor.

Erken, eğitim almanın herkes için geçerli bir hak olduğunu fakat bunu defalarca vurgulamak ve talep etmek zorunda bırakıldıklarını söylüyor: “Otizmli çocukları okula kabul ederken sanki bize lütufta bulunuyorlar. Okula aldıkları için teşekkür etmemiz bekleniyor. Böyle bir şey yok, ben herkes gibi vergi ödüyorum ve herkes gibi vatandaşım.”

Başka bir sorunsa okullarda otizmlilere yöneltilen keyfi uygulamaların denetlenmiyor olması. Erken, “Ailenin şikâyetine gerek kalmadan öncelikle bunların yapılıp yapılmadığını Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı il müdürlükleri denetlemeli. Bununla ilgili gereklilikleri yerine getirmiyorsanız bu zaten her şeyden önce sizin suçunuz” diyor.

Yasayı uygulamayan ve otizmli öğrencilerin eğitim hakkını ihlal eden yöneticiler ve öğretmenler için MEB tarafından defalarca soruşturma açıldığını fakat bu soruşturmalardan birinin bile sonucunun paylaşılmadığını anlatıyor, Erken: “MEB’de bir müfettişler kurulu var, bu müfettişler ne yapıyor?

Yıllardır defalarca soruşturma açıldı bu konularda, o soruşturmaların sonucu nerede? Sonuç raporları nerede? Yüzlerce aile şikâyette bulundu ve yapılan şikâyetlerin soruşturma sonuçları ortada yok. Yalnızca şunu yapıyorlar: Müdürün yerini değiştiriyorlar, öğretmenlerin yerini değiştiriyorlar ve konuyu kapatıyorlar. Ve bu insanlar gittiği yerde aynı şeyi uygulamaya devam ediyor.”

'AYRIMCILIK BİR TEK OKULLARDA DEĞİL'

Betül Selcen Özer

Tohum Otizm Vakfı’ndan Betül Selcen Özer, otizmli çocukların Aksaray’da maruz kaldığı ayrımcılığın basına yandığı için bir kamuoyu oluşturduğunu söylüyor: “Aksaray basına yansıyan tek bir örnek. Ama otizmli bireyler ve aileleri hayatın içerisinde o kadar çok ayrımcılığa maruz kalıyor ki. Sadece okullarda da değil. Toplu taşıma araçlarından indiriliyorlar, alışveriş merkezinde sıkıntılar yaşıyorlar, tatile gittiklerinde de başka sıkıntılar çekiyorlar. Hayatın her alanında bu ayrımcılık var.”

Otizmliler, yasadan doğan eğitim hakkına erişme konusunda büyük zorluklar yaşıyor. Eğitime erişebilen otizmliler ise sınıflarda sorun yaşamaya devam ediyor. Özer, “Ayrımcılık okul ortamında devam ediyor. Teneffüse farklı saatlerde çıkmak gibi durumlar var, bazen bu özel eğitim alt sınıfları okulun farklı yerlerinde bulunuyor ve neredeyse öğrenciler birbirini görmüyor. Önemli olan gerçekten bir arada olabilmeleri” diyor.

Özer, özel gereksinimli çocukların tecrit edildiği uygulamalarda “normal” sınıflarda eğitim gören çocukların otizmi korku ya da merhamet ekseninde görebileceğini vurguluyor.

Bugün, birçok öğretmen sınıfında özel gereksinimli bir öğrenci ile karşılaştığında ne yapması gerektiğini tam olarak bilemiyor. Özer, bölüm farkı gözetmeksizin üniversitelerin eğitim fakültelerinde okuyan tüm öğretmen adaylarına kapsayıcı ve hak temelli eğitim ile ilgili derslerin verilmesi ve sonrasında öğretmenlerin görev yaptığı okullarda hizmet içi eğitimlere devam edilmesi gerektiğini vurguluyor.

'ÖZEL GEREKSİNİMLİLERE SIRA GELENE KADAR...'

Çocuk ve ergen psikiyatristi Prof. Dr. Yankı Yazgan, gelişimindeki kusurlar nedeniyle gündelik eğitim düzeni içinde yer alamayan çocukların hak ve ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağı konusunun önemli ölçüde kendi haline bırakılmış durumda olduğunu söylüyor. ‘Kaynaştırma’ yapılırken çocuğun gelişiminin nasıl etkileneceğine dair bir hesaplama yapılmadığını belirten Yazgan şöyle diyor: “Başını sokacak bir yer bulmuş olmaktan ötesine sıra gelmiyor. Birçok kişinin içinde hemen kabarıveren ‘biz her şeyi normal gelişenlere bir şey yapamıyoruz, özel gereksinimlilere sıra gelene kadar…’ söylemi başka birçok kişiye ‘sahiden ya…’ dedirtecek mantıklılıkta. Ama o mantıklılık, ki empatinin olmadığı yerde mantık zehirli bir araç oluverir, özel gereksinimi karşılamak yerine ondan kurtulmayı çözüm olarak getirir.”

Prof. Dr. Yankı Yazgan

Yazgan, Aksaray’da otizmli çocukların ve ailelerin maruz kaldığı ayrımcılığı, zorbalık ve stigmatizasyon (dışlama amaçlı etiketleme) kavramları üzerinden tanımlıyor: “Stigmatizasyon hemen kendini gösterip, ‘insanlık dışı’ eylemle farklı olanı ilişkilendiriyor. Farklı olan, bu sefer otizmli/Asperger’li, ama her zaman bir kusuru, eksiği olan. Hastalıklar, ırk, görünüş, cinsiyet gibi değiştirilemez ve kişinin kendi kontrolünde olmayan özellikler, herhangi bir vesile ile insanlık dışı eylemden sorumlu kılınıyor. Stigmatizasyon toplumun geri kalanı için bir arınma işlevi görüp rahatlatıyor: Böyle kötü olayları sen, ben gibi insanlar değil ancak deliler, hastalar, Aspergerliler/otizmliler yapar. Bir sonraki adım, ‘onlar insan değil’ olur. Bizim gibi akıl sahibi” kişilerin ‘hayatta yapmayacağı’ her türlü kötülüğü yapanları bir kere belirleyip saptadık mı toplumu nasıl temiz tutacağımız, kötülüklerden nasıl arındıracağımız belli olur. Etiketleme, insanlığı bozanları kolayca anlamamızı, hedefi görebilmemizi sağlar. Stigmatizasyon aynı zamanda bir yadsıma, bir kabullenememe aracı olur.”

Yazgan, son yıllarda popülerliği artan empati kavramının içinin boşaltıldığını söylüyor ve “Herkesin empatiden bahsettiği ülkemizde empatinin sadece kendisi gibi olanlara saklanır hale geldiği savaşımsı atmosferdeyiz” diyor.

'KUSURLUYUZ, RUH HASTASIYIZ DESEK NE OLUR?'

“Stigmatizasyon’a nasıl karşı koyabiliriz?” sorusunu şöyle yanıtlıyor: “Hastalık ya da bozukluk kelimelerinden bile bu kadar rahatsız olurken, eksik ya da kusurlu olmak bu denli utandırıcıyken, kusurumuz yok farklıyız deyip farklılıklara saygı beklemek yerine ‘evet, hepimiz kusurluyuz, eksiğiz, gelişim bozukluğumuz var, ruh hastasıyız’ desek ne olur?”

Türkiye'de yaklaşık 1 milyon 142 bin 586 otizmli olduğu tahmin ediliyor. 0-18 yaş grubu arasında yaklaşık 352 bin otizmli çocuk ve gençten, eğitime erişebilenlerin sayısı yalnızca 30 bin 50.