İkinci kayyım dönemi: Abê bunlar ne yapıyor?

Güne Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin yanı sıra Mardin ve Van belediyelerine kayyım atandığı haberiyle başladı Diyarbakırlılar. Bu haber karşısında şaşırdılar. Çünkü düzensiz de olsa avukatların Abdullah Öcalan’la görüşüyor olması, yeni bir sürecin başlayacağına dair bir beklenti ve umuda neden olmuştu. Üç büyükşehir belediyesine kayyım atanması, bu şaşkınlığın da beslediği bir öfkeye neden oldu.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Şu sıralar kitap çalışması için Duvar’da yazdığım eski yazılarımı okuyorum. Okuduğum yazıların arasında, yerel seçimlerle ilgili sokakta yaptığım söyleşiler de yer alıyor. Yerel seçimler öncesi Diyarbakırlıların ne düşündüğü, Büyükşehir Belediyesi’ne ikinci kez kayyım atanınca yeniden anlam kazandı.

Konuştuğum Diyarbakırlıların çoğunun yerel seçimleri bir hesaplaşma günü olarak içselleştirdiği anlaşılıyor. Milletvekilleri ve belediye başkanları cezaevine konulurken sessiz kalmış olmanın mahcubiyetiyle, “Hele o gün gelsin” demişler. Sonra, “Oyumuzu yine kendimize (HDP’ye) vereceğiz” demişler kendilerinden emin bir şekilde, hiç tereddütsüz.

Ama pek çoğunda “Ya belediyelere yeniden kayyım atanırsa” kuşkusu, tedirginliği de var. Buna rağmen, “Bizim seçtiğimiz başkan 2 saat otursun, devlet halkın iradesini görsün, sonra isterse yeniden kayyım atasın” düşüncesi hakim. Biri, HDP’li adayın kazanacağından emin, “Kayyım atayacaklarsa seçim yapmasınlar. Ekonomik kriz var, boşuna para harcamasınlar” uyarısında bile bulunmuş mesela

Bu kuşkular boşuna değildi elbette. Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçim mitingleri sırasında defalarca kayyım atayabileceklerini dile getirmişti.

DİYARBAKIRLILAR HAKLI ÇIKTI

Diyarbakırlıların bir bildiği varmış ki haklı çıktılar. Başka iller ve önemli ilçelerle birlikte Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediyelerini, 3 yıla yakın kayyım uygulamasından sonra, HDP bir kez daha kazandı. Sonuçlar itiraz edilemeyecek, hileye başvurulamayacak kadar kesindi. Gerçi seçimi kazanan başkanlar hakkında yürütülen soruşturmalar gerekçe gösterilerek görevden alınmaları talep edildi AK Parti il başkanları tarafından. Ama bu sudan gerekçeler de kâr etmedi. Adnan Selçuk Mızraklı, Ahmet Türk ve Bedia Özgökçe Ertan mazbatalarını alarak göreve başladılar.

Yerlerine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Gültan Kışanak ile Van Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Bekir Kaya hapisteydi. Yerine kayyım atanan Mardin Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Ahmet Türk ise yeniden adaydı. İlginç bir durumdu yani.

Hükümet sözcüleri ve hükümet medyası kayyımların çalışmalarını övedursun, 3 şehirde seçmen sandığa gitmiş, oyunu kullanmış ve belediyede kayyım istemediklerini oylarıyla beyan etmişti. Geriye halkın iradesine saygı duymak hatta bu iradeden ders çıkarmak kalıyordu.

İKİNCİ KAYYIM DÖNEMİ

Ama tarihin tekerrür edeceği tuttu. Hükümet, Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediye Başkanlarının yerine kayyım atadı. Gerekçe, 3 belediye başkanı hakkında açılmış soruşturmalardı.

İçişleri Bakanlığı soruşturmanın selameti için 3 başkanın yerine kayyım atadığını duyurdu. Oysa 3 başkan hakkında açılan soruşturmalardan bir sonuç çıkmamıştı. Üstelik YSK, Mızraklı, Türk ve Ertan’ın seçime katılmasının önünde bir engel olmadığına kanaat getirmişti, adaylıklarını kabul etmişti. Hukuki olarak bu 3 başkanı kabul etmek gerekiyor. Ama öyle olmuyor işte. Hükümet, hukuki araçların işe yaramadığını görünce kayyım atıyor 3 başkanın yerine. Hükümet, kayyımları yargıya rağmen atıyor.

Kayyım atamaya gerekçeyi en güzel Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay sunuyor. Oktay, Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehir belediyelerine kayyım atanmasını, “Demokrasi mücadelemiz çerçevesinde teröre destek veren belediyelere müdahale kaçınılmazdır” sözleriyle savundu. Hani soruşturmalar sonuçsuz kalmıştı? Olsun. Kayyım atadıktan sonra “Demokrasi mücadelemiz” de ve herkesi ikna ettiğini hayal et.

BEKLENTİ VE UMUT

Her neyse, geceden beri Diyarbakırlılar sosyal medyada dolaşan bir haberle hop oturup hop kalktılar. Haber, Diyarbakır, Mardin ve Van belediyelerine kayyım atandığıyla ilgiliydi. Resmi bir açıklama yoktu ama ateş olmayan yerden de duman çıkmazdı. Üstelik HDP ve DBP’liler ile belediye meclis üyelerinin evlerine baskınlar düzenlenmiş, çok sayıda kişi gözaltına alınmışken haberin asparagas olduğunu düşünmek yanlıştı.

Diyarbakırlılar seçimden önce belediyelere kayyım atanabileceğine hazırlıklıydılar. Buna rağmen sandığa gitmiş ve oylarını kullanmışlardı. Hazırlıklıydılar ama sabah erken saatte İçişleri Bakanlığı 3 belediyeye kayyım atandığını duyurduğunda şaşkınlık yaşadılar. Çünkü yıllar sonra ve aylar süren açlık grevinden sonra avukatları PKK lideri Abdullah Öcalan’la görüşmeye başlamıştı. Tamam, görüşmelerin pek düzenli olduğu söylenemez. Ama Öcalan’ın değerlendirmeleri avukatları aracılığıyla kamuoyu ile paylaşılıyordu. Bu durum, yeni bir sürecin başlayabileceğine dair bir beklentiye ve umuda neden olmuştu.

HERKESİN YÜZÜNDE ÖFKE

Böyle bir beklenti ve umut varken hükümetin belediyelere kayyım atayacağı kimin aklına gelirdi. Şaşkınlık bu nedenleydi. Ama tek başına bir şaşkınlık yaşandığını söylemek de doğru olmaz. Şaşkınlığın da beslediği bir öfke de mevcuttu Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin önünde toplanan kalabalıkta.

Belediyenin önüne bariyerler çekilmiş, TOMA’lar ve diğer araçlar her köşe başında, polisler kıyamet gibi… HDP, saat 13:00’de belediyenin önünde kitlesel basın açıklaması düzenleneceğini duyurmuş. Saat 13:00 yaklaştıkça belediye civarında insanlar birikmeye başlıyor. Milletvekilleri ile belediye başkanlarının gelmesini kimi çay ocağında çay içerek bekleyenler de var küçük gruplar halinde ayakta bekleyenler de.

Polis, açıklama saati yaklaştığında müdahale ediyor. Kitle dağılmak istemiyor ve itiş kakış yaşanıyor. Birkaç sivil polis bu direniş karşısında mahalle kavgasındaymış gibi bir davranış sergiliyor. Birkaç kişiyi yumruklayarak darp ediyorlar, gençlerden birinin ağzı burnu kanıyor.

Sonra TOMA’lar devreye giriyor. TOMA, “Süpürün” komutuna uyarak su sıkıyor insanların üzerine. TOMA’nın sıktığı suya kimi göğsünü gererek karşılık veriyor, kimi TOMA’nın önüne yatarak. Müdahale karşısında kitle dağılıyor ama birkaç dakika sonra yeniden bir araya geliyor. Yaşlı adamlar ve kadınlar gençlerden daha öfkeli görünüyor. TOMA’nın sıktığı sudan en çok onlar etkileniyor.

Saatler sonra dağıldı insanlar. Saatler sonra HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’nin yarın Diyarbakır’a geleceği, burada açıklamalarda bulunacağı ve HDP’nin kesintisiz eylem planladığı bilgisiyle.

DAHA KAÇ İNSAN ÖLECEK?

Belediyenin önünde basın açıklaması için bekleyen ve müdahale ile karşılaşan kitle de uzakta durarak onları alkışlayanlar da öfkeliydi. 2016’da da belediyelere kayyım atanmış ve insanlar öfkelenmişti. Ama bu ikinci kayyım döneminin öfkesi daha sert, daha kararlı görünüyor. İradesinin ikinci kez gasp edilmesini hazmedememek bunun nedeni olabilir. Ama aynı zamanda yeni bir sürecin başlayacağına dair beklenti ve umudun, beklenmedik bir zamanda dağıtılmış olmasından da kaynaklanıyor.

İstanbul’dan Muğla’ya, Ankara’ya kadar kayyım atamaya karşı protesto eylemleri yapıldı. 2016’da kayyım atandığında sessiz kalmayı tercih eden CHP’nin yönetici konumundaki isimleri tarafından açıklamalar yapıldı. Sosyalist partiler, Kürt partileri, sivil toplum kurumları ve sanatçılar belediyelere kayyım atamasını kınadılar. Ama Diyarbakır’da görülen öfke Fırat’ın öte yakasına ne kadar sirayet edecek, zaman gösterecek elbette.

Bunu, soluklanmak için oturduğum çay ocağını işleten adam da söylüyor. “Bugün bize yarın onlara. Biz alıştık her şeye, kayyıma da ölüme de. Yarın İstanbul’a kayyım atarlarsa ne yapacaklar? Ağlasalar da fayda etmez” diyor adam.

Ondan kimse çay istesin istemiyor bugün. Belediyenin önüne gidememiş ama gazeteciyi bulmuşken içindeki öfkeyi saçmak istiyor. “Hani Öcalan’la görüşüyorlardı, yeni bir süreç başlayacaktı” diye konuşmaya başlayan adam, arada, “Bu devlete güven olmaz abê, bu devlet diktatördür” diyor. “Bizi sevmiyorlar ama bırakmıyorlar ki gidelim, başımızın çaresine bakalım. Abê bunlar ne yapıyor, daha kaç insan ölecek?”

Ben bir şey demiyorum çünkü adam aklımdan geçen hukuksuzluk, adaletsizlik, darbe, diktatörlük, izansızlık ve benzeri bütün kelimeleri konuşması içinde kullanmıştı zaten.