Türkiye demokrasisi Kurtlar Vadisi’nde

Dikkat çekici olan, İstanbul ve Ankara’daki AK Parti’nin kaybı ile ilgili medyada görülen kutlama havası ve özellikle de uluslararası ve Arap medyasında bir bayrama dönüşmüş olmasıydı. Medyadaki değerlendirmelerde göze çarpan şey, seçim yenilgisinin tek başına Erdoğan’a yüklenmesi, projesi ve siyasi geleceği ile ilgili olaraksa daha ileriki süreçlerde siyasi etkileri olacak bir seçim yenilgisi olarak nitelendirme noktasında bir konsensüs bulunmuş olmasıydı.

Google Haberlere Abone ol

Beşir el Bekr

Türkiye’deki yerel seçimlerin sonuçları gerek içeride gerekse dışarıda büyük bir şoka yol açtı. Bunun nedeni ise Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ülkenin siyasi ve iktisadi iki başkenti olan Ankara ve İstanbul’u Türkiye genelinde en fazla oy alan parti olmasına rağmen kaybetmesiydi. Bu beklenmedik şoka maruz kalan ilk isim, Parti’nin lideri ve Türkiye’nin son yıllarda tanıştığı bütün kazanımların sahibi ve sürecin hatlarını belirleyen Recep Tayyip Erdoğan oldu.

Bu kazanımların başında geçen sene parlamenter rejimden başkanlık rejimine geçişti. Şüphesiz, Türkiye başkanı yerel seçimler savaşının zorluğunun farkındaydı, özellikle de İstanbul’la ilgili olarak. Bu yüzden çok zorlu ve üst düzey bir aday gösterdi: Önceki başbakan Binali Yıldırım. Kendisi hükümet işleyişiyle ilgili uzun bir tecrübeye sahip bir isimdi.

FATURA ERDOĞAN’A KESİLDİ

Elbette bu yenilgiyle ilgili olarak bir taraftan seçim orkestrasını yöneten maestro olması, diğer taraftan da son yıllarda yönetimi tekeline alan kişi olması nedeniyle Erdoğan’ın payı büyüktür. Nitekim bu durum, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve eski Ekonomi Bakanı Ali Babacan gibi AK Parti'nin lider kadrosunda yer alan isimlerin birer birer konvoyu terk etmesine yol açtı.

Bu isimler gerek parti içinde gerek parti dışında ağırlıkları olan isimler ve partiden ayrıldıklarından beri yöntem olarak AK Parti’den çok da farklı olmayan yeni bir siyasi oluşumun temellerini atmaya çalışıyorlar. Bu yüzden bu yeni kurulacak parti, muhtemelen AK Parti'nin tabanından bir takım şeyler götürecek ve onun esaslı rakiplerinden biri olacak.

Dikkat çekici olan, İstanbul ve Ankara’daki Ak Parti’nin kaybı ile ilgili medyada görülen kutlama havası ve özellikle de uluslararası ve Arap medyasında bir bayrama dönüşmüş olmasıydı. Medyadaki değerlendirmelerde göze çarpan şey, seçim yenilgisinin tek başına Erdoğan’a yüklenmesi, projesi ve siyasi geleceği ile ilgili olarak ise daha ileriki süreçlerde siyasi etkileri olacak bir seçim yenilgisi olarak nitelendirme noktasında bir konsensüs bulunmuş olmasıydı.

Süreci kişiselleştirmeye ve tamamen Türkiye başkanı üzerine odaklanmaya rağmen, aslında asıl amaç Türkiye projesinin temsil ettiği şeyi hedef tahtasına koymaktı. Yerel seçimlerle birlikte temellerini güçlendiren Türk demokrasisi de bunun bir parçasıydı.

On binlerce Suriyeliye seçimlerde kendilerinden yararlanmak için vatandaşlık vermekle suçlayan yalanlarla dolu seçim propagandasının kurbanı olan egemen parti tarafından devlet mekanizmalarını devreye sokmaksızın şeffaf ve sakin bir seçime tanık olunması, dünya kamuoyunda olumlu bir imaj oluştu.

DEMOKRASİ TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK KAZANIMIDIR

Son tahlilde ortaya çıkan gerçeğe göre, krizden bu yana geçen süre içerisinde vatandaşlık alan Suriyelilerin sayısı 100 bini geçmiyordu. Erdoğan’ın kaybetmesinden yararlananların ona leke bulaştırması mümkündür. Ancak bu tür bir tepki, hilekârlık ve planlarını pratiğe dökme olarak algılanır, bu yüzden de Türkiye’deki gelişmeler ve olayların gelişim süreci bağlamına etki etmez.

Bu seçim dönemi ve bu dönemde yaşananlar, Türkiye’deki demokratik sürece ilişkin kaygıların bütünüyle aşılmış olduğunu gösterdi. Erdoğan’ın seçim sonuçlarını tanıyacağını açıklaması, Türk demokrasisinin olgunluk çağına geldiğini gösteriyor. Bu da bir rahatlamaya yol açarak Türkiye sokaklarında ve dünya kamuoyunda iyi karşılanmış durumda. Bu her şeyden önce Türkiye’nin hesabına yazılacak ve Türk demokrasisinin geriye gideceğini iddia edenlere yönelik güçlü bir mesajdır.

En garibi de Erdoğan’a leke bulaştırmaya çalışanların Suriye rejimi, Birleşik Arap Emirlikleri gibi siyasi tarihinde hiçbir seçime imza atmamış, seçimin kendisini bile tanımayan demokrasi düşmanları ve karşı devrim taraftarları olmasıdır. Türkiye, Avrupa’da iktidardaki bazı partiler tarafından desteklenen lobiler tarafından bir karşı hamle kampanyasıyla karşı karşıyadır. Bu durum, AB’ye üyelik yolunda uzun bir yol katettikten sonra Avrupa Birliği’nin neden Türkiye’ye karşı koyduğunu gösteren hususlardan biridir. Ne olursa olsun, demokrasi Türkiye açısından paha biçilemeyecek bir kazanım olarak kalacaktır; çünkü o, istikrar ve kalkınmanın anahtarı ve özgürlüğün tek yoludur.

* Yazının aslı The New Arab sitesinden alınmıştır. (Çeviren: İslam Özkan)