Ankara Barosu Başkan adayı Gündüz: Mağdurun yanında olmaya devam edeceğiz

Ankara Barosu'nun yeni yönetiminin belirleneceği seçimler bu hafta sonu yapılacak. 10 Ekim Katliamı, Soma Maden Faciası gibi toplumsal davalarda mağdurlara gönüllü avukatlık yapan Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar grubunun adayı Murat Kemal Gündüz ile seçim öncesi konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Ankara Barosu'nun yeni yönetimi, bu hafta sonu (6-7 Ekim), gerekli çoğunluk sağlanamaması durumunda ise 20-21 Ekim'de belli olacak. Başkent barosu seçimlerinde Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar (ÖÇAV) grubundan Murat Kemal Gündüz, Demokratik Sol Avukatlar grubundan Erinç Sağkan ve Baroda Birlik ve Milliyetçi Avukatlar grubunun ortak adayı Gencer Özdemir yarışacak.

10 Ekim Davası Avukat Komisyonu'ndaki yer alan Murat Kemal Gündüz ile baro seçimi öncesi konuştuk. Yüzlerce işçinin hayatını kaybettiği, Ankara Ostim-İvedik, Davutpaşa, Van Bayram Otel, Zonguldak-Kozlu madeni, Soma madeni, Ermenek madeni, Esenyurt Marmarapark AVM inşaatı, Arka Sıradakiler dizi setinin aralarında bulunduğu pek çok davada işçi ailelerine gönüllü avukatlık yapan Gündüz, baro başkanı seçildiği takdirde, "Mağdurun, ezilenin, hukuka aykırı, adaletsiz uygulamalarla karşılaşanın yanında olmaya devam edeceğiz" diye konuştu.

'BİZLER BİRLİKTE YÖNETMEYE ADAYIZ'

Bu hafta sonu gerçekleştirilecek Ankara Barosu seçimlerinde sizin dışınızda iki aday daha var. Baro başkanı seçildiğiniz takdirde ilk icraatlarınız neler olacak? Görevi devredecek yönetimin eksikleri nelerdi?

Ankara Barosu'nun 65'nci Olağan Genel Kurulu’nda Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar grubu olarak seçime katılıyoruz. Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar; Özgürlükçü Hukukçular, Çağdaş Avukatlar Grubu, Ekolojist Avukatlar, Çevre ve Kent davaları yürütücüsü avukatlar, kadın dayanışma ağlarında yer alan kadın avukatlar, herkes için adalet ve hukuk arayışında olan avukatlardan ve hukukçulardan oluşan hak savunucusu, mücadeleci bir grup. Ekibimizle baro yönetimine seçilirsek ilk icraatımız şu olacak demek pek doğru olmaz çünkü yönetim kurulumuz dahil olmak üzere tüm meslektaşlarımızı bekleyen ötelenemeyecek pek çok sorun var. Öncelikle baro yönetiminin, baro merkez ve kurullarının demokratik işleyişinin sağlanması, oluşturulacak baro meclisinin yönetsel süreçlere katılımının önemli olduğunu düşünüyoruz. Bizler birlikte yönetmeye adayız. Demokratik katılımcı bir işleyişle birlikte mesleğimize yönelik saldırıların karşısında durmaktan, meslektaşlarımızın ve hak arayan yurttaşların bölünmüş adliye sorununu çözmeye, bugüne kadar yönetsel süreçlerden dışlanmış kadın ve genç meslektaşlarımızın sorunlarını çözecek adımları atmaya kadar pek çok alanda mücadele etmek mümkün olabilecek.

'MEVCUT BARO YÖNETİMİ SÜREKLİ OLARAK SESSİZ KALDI'

Önceki dönemde yaşanan eksiklik çok fazlaydı. Mevcut baro yönetimi mesleğin ve avukat meslektaşlarımızın yaşadığı sorunlara yönelik olarak çözüm üretemediği gibi sürekli olarak sessiz kaldı. Yaşadığımız dönem, hukukun yok edildiği, hak ihlallerinin esas uygulama haline getirilmek istendiği bir dönemdir. Memlekette herkesin adalet aradığı bu dönemde biz avukatlar mesleki olarak ciddi sorunlar yaşıyoruz. Avukatlık mesleğinin itibarsızlaştırılmak istendiği, mesleğin her açıdan zorlaştığı, avukatların ciddi saldırılara maruz kaldığı bu süreçte son derece aktif bir baro zaruri ve acil bir ihtiyaçtır. Geçtiğimiz Baro yönetimi döneminde bunu göremedik. İlginçtir ki, mevcut yönetimde halen görev yapanlar, yeniden aday olmuşlar ve kendi dönemlerindeki eksiklikleri kabul edip, adeta kendi dönemlerini eleştirmekte ve vaatlerde bulunmaktadırlar. Bizler, mesleğin haklarından insan, doğa, çevre, kadın, işçi, çocuk haklarına kadar tüm alanlarda hukukun üstünlüğü için mücadele ederek sorunları çözmeye adayız.

'SADECE AVUKATLARA DEĞİL TOPLUMA KARŞI SORUMLUYUZ'

Toplumun farklı kesimlerinden mağdurların adalet arayışında hep önde oldunuz. Baro başkanı seçilirseniz nasıl bir yönetimle karşılaşacağız?

Bizler savunma hakkına ve avukatlara yönelik saldırılar, işkence, yargısız infaz ve gözaltında ölüm, kadın cinayetleri, LGBTİ'lere yönelik nefret suçları gibi temel hak ihlallerinin konu olduğu davalarda, direnme hakkının kullanıldığı süreçlerde, iş cinayetlerinde, çocukların uğradığı cinsel istismar ve çocuklara yönelik şiddet davalarında, doğa katliamına karşı duran tüm dava ve olaylarda emekçilerin, kadınların, LGBTİ'lerin, ekolojistlerin ve halkın hak mücadelesine ve adalet arayışına müdahil avukatlarız. Bu sebeple aslında adalet arayan herkesle birlikte devam eden bir mesaimiz var. Adalet denilen her yerde, bu talep içinde mücadele eden bütün kesimlerle baroların birlikte olmak zorunluluğu var. Bizler sadece avukatlara değil toplumun bütün kesimlerine karşı sorumluyuz. Elbette o sebeple seçildiğimizde toplumla iç içe bir yönetim modeli uygulayacağız. Mağdurun, ezilenin, hukuka aykırı, adaletsiz uygulamalarla karşılaşanın yanında olmaya devam edeceğiz. Halkın adalet talebinin, hukuk devleti talebinin bu kadar yükseldiği bir dönemde kapıları hak arayanlara açık bir baro yönetimi için varız. Geçmiş pratiğimiz dikkat alındığında bu hukuksuz süreci hukuk zeminine çekebilecek yegâne grubun Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar Grubu olduğu da açıktır aslında. Bizler, iktidarın olanaklarını kendi konumunu korumak için kullanan zihniyete ve gruplara karşı da adayız.

Gündüz, toplumun tamamında adalete olan güven duygusunun yok olduğunu söyledi.

'MESLEK ÖRGÜTLERİMİZ ÜZERİNDE VESAYET REJİMİNİN KURULMASININ ÖNÜ AÇILMAK İSTENİYOR'

24 Haziran seçimlerinin ardından birçok kurum ve yapı Cumhurbaşkanlığına bağlandı. Meslek birliklerinin de bundan olumsuz etkilendiğini görüyoruz. Baro bu dönemde neler yapabilir?

Bağımsız meslek kuruluşları olan barolar, hukuksuzluğa yazılı metinlerle kılıf uyduran bu iktidar döneminde oldukça kritik kuruluşlar oldu. Faşizan uygulamalar, kanun hükmünde kararnameler ve Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile yasal bir kılıfa büründürüldü. 24 Haziran seçimlerinin ardından uygulanmaya başlanılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile getirilen düzenlemelerle Anayasada tanımlanan “Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşlarına” da birçok sınırlama getirilmiş ve adeta vesayet altına alınmaya çalışılmıştır. Özellikle Devlet Denetleme Kurulu (DDK) hakkında düzenlenen 5 No'lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile DDK’ya baromuz gibi "Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşları"nın mesleki faaliyetlerini dahi yasaklama ve seçilmiş yöneticilerini görevden alma yetkisi verildi. Bizler yargıda vesayete hayır derken meslek örgütlerimiz üzerinde vesayet rejimi kurulmasının önü açılmak isteniyor. Ne yazık ki tam da sizin dediğiniz gibi başta Türkiye Barolar Birliği olmak üzere Barolarımız bu süreçten olumsuz etkilendi, iktidarın saldırılarından kaçınmak için bu süreci izlemekle yetindi. Aktif ve etkili hukuki mücadele yürütülmemesinin sonucu haklarımızın hızlıca gasbı oldu.

'BU SALDIRILARA DUR DEMEK BAROLARIMIZIN GÖREVİ'

Hukuk devletinin bittiği, hukuki güvenliğin yok olduğu, mesleğimize ve temel haklarımıza saldırıların bu kadar arttığı dönemde en etkin savunmayı barolarımızın yürütmesi mümkün. Bu saldırılara dur demek öncelikle barolarımızın görevi. Adalet talebinin, eğitim hakkı ellerinden alınan çocuklar da dahil olmak üzere toplumun bütün kesimlerinin talebi haline dönüştüğü, avukatlık mesleğine yönelik saldırılar karşısında hangi görüşten olursa olsun bütün meslektaşlarımızın tepkisinin ve öfkesinin büyüdüğü bu zamanda tüm hukuksuzluklara dur demek çok daha mümkün.

'TOPLUMUN TAMAMINDA ADALETE GÜVEN DUYGUSU YOK OLDU'

Toplumun farklı kesimlerinin adalete olan güveni her geçen gün azalıyor. Öte yandan insanların adaletin yavaş işlediğine dönük de tepkileri var. Buna yönelik ne gibi çalışmalarınız olacak?

Ülkemizde toplumun adalete güven konusunda her dönemde kuşkusu olmuştur. Güvensizlik duygusu sadece bu döneme ilişkin değildir. Ancak bu dönemde yaşanan gelişmeler ve yapılan düzenlemelerle yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının tamamen ortadan kalkması sebebiyle toplumun tamamında adalete güven duygusu yok oldu. Adalet dağıtmakla görevli mahkemelerin düşük hızda ve yavaş çalıştığı tespiti de yeni bir tespit değildir. Ülkemizde onlarca hukuk fakültesi ve yüzlerce hukuk mezunu varken ve bu mezunların çoğunun işi yokken siyasi iktidar, mahkemelerin ve hakimlerin sayısını artırmak yönünde bir girişimde bulunmadığı gibi yargının tarafsız ve bağımsız çalışmasının koşullarını da sağlamamaktadır. Baroların, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığını yitirmiş olması ve adaletin yavaş işlemesi karşısında sözlü eleştiri yapmak dışında, binlerce avukatın gücünü bir araya getirerek toplu bir eylemsellik yaratması gerekir. Pratiği ve hukuka bakışıyla bunu yapabilecek tek grubuz.

'HUKUK, ADALET GİBİ AVUKATLIK MESLEĞİ DE İTİBARSIZLAŞTIRILDI'

Adliye koridorlarında kolluk kuvvetleri tarafından avukatların yerlerde sürüklenerek gözaltına alındığı bir dönem yaşıyoruz. Avukatlık mesleğinin durumuna ilişkin ne söylersiniz?

Hukuk, adalet kavramları itibarsızlaştırıldığı gibi avukatlık mesleği de itibarsızlaştırıldı. Avukatlık mesleği tarihsel olarak her zaman mücadele eden, hak alanlarının genişletilmesinde diğer hukukçulara göre en etkin varlık gösteren meslek grubu oldu. Bugün de baktığınızda hukukçuların hukuksuzluk karşısındaki duruşlarının baskıcı iktidarları zorda bıraktığını görürsünüz. Baskıcı rejimlerin en son istediği şeydir hak savunuculuğu ve savunmanlık. Bir kısım değerli hakim ve savcıları tenzih ederek, iktidarın vesayeti altına girmiş mahkemelerle hukuksuz yargılamalar kolayca yürütülürken bu oyunu bir tek avukatlar bozmaktadır. Tabiyet ilişkisine girmeyen savunucular, yargının bir unsuru olarak görülmemekte, iktidarın yarattığı, izin verdiği, göz yumduğu haksızlıklarla karşılaşmaktadır. Savunmanın güçlendirilmesi gerekmektedir. Özellikle 15 Temmuz sonrasında pek çok meslektaşımız fiziki saldırıya uğramasına, mesleğini yapamaz hale getirilmesine rağmen şikâyetini dile getirmekten kaçındı çünkü baro yönetiminin “ne yapsak sonuç alamıyoruz” yaklaşımı vardı. O zaman meslektaşlarımıza yönelik saldırılarda “sonuç alana kadar” mücadele etmek, saldırının niteliğine göre gerekli eylem pratiklerini geliştirmek, savunma susturuluyorsa bir tiyatroya dönüşen yargılamaları durdurmak yönetimimizin öncelikli görevi olacak.

'KAÇ MESLEKTAŞIMIZIN AVUKATLIK MESLEĞİ NEDENİYLE TUTUKLU OLDUĞUNU DAHİ BİLMİYORUZ'

Halkın Hukuk Bürosu ve Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukatlar geçtiğimiz ay önce serbest bırakıldılar, bir gün sonra aynı mahkeme tarafından tekrar tutuklandılar. Avukatlar kendi adalet arayışlarında bunları yaşarken savunma haklarını nasıl yerine getirecekler?

Sorunuz, baroların neden toplumun adalet mücadelesi veren diğer kesimleriyle bir arada olması gerektiğinin yanıtını da içeriyor. Adalet mücadelesini bastırabilmenin bir yolu da avukatları teslim almaktan, susturmaktan geçiyor. Uluslararası Barolar Birliği İnsan Hakları Enstitüsü’nün “Tehlikedeki Avukatlar Günü” olan 24 Ocak 2018’de yaptığı açıklamaya göre Türkiye’de OHAL boyunca 1488 avukat zulme varan kötü muameleye maruz kalmış, 572 avukat tutuklanmış, 79 avukat ise hapis cezasına mahkûm olmuş. Bugün kaç meslektaşımızın avukatlık mesleği nedeniyle tutuklu olduğunu dahi bilmiyoruz. Çünkü Türkiye Barolar Birliği'nin bu alanda bir çalışması yok. Aynı zamanda Türkiye’nin en büyük barolarından Ankara Barosu'nun da bu yönde bir raporlama çalışması yok.

'TAM BİR HUKUK REZALETİ'

Biri listemizde yönetim kurulu adayımız ÇHD Ankara Şube Yöneticisi sevgili meslektaşımız Engin Gökoğlu olmak üzere meslektaşlarımızın önce serbest bırakılıp 24 saat geçmeden aynı mahkeme tarafından tutuklanması da savunmaya yönelik saldırının ürünü. Aynı zamanda yargının geldiği noktayı da çok iyi özetliyor. Adalet herkesin, avukat ve vatandaşların birlikte aradığı ve bulmak için mücadele ettiği bir şey. Halkın Hukuk Bürosu ve Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukat meslektaşlarımızın yalancı tanık beyanları dışında herhangi bir delil olmadan olmadık gerekçelerle tutuklanması, daha sonra ilk duruşmada tahliyesi ve ardından ertesi gün haklarında yeniden yakalama kararı çıkarılması tam bir hukuk rezaletidir. Mahkemenin bu değişen tavrı ve arkasından tüm heyetin görevden alınması yargının bağımsızlık ve tarafsızlığının kalmadığının açık göstergesidir. Memlekette yaşayan herkes, hepimiz birlikte mücadele edeceğiz. Ülkenin en hukuksuz zamanlarında bunun dışında bir şansımız yok. Adalet mücadelesinin en diri unsurları avukatlar ama daha güçlenmeye ihtiyacımız var. Meslek örgütlerinin buna öncülük etmesi olmazsa olmaz koşuldur. Böylece savunma görevimizi layıkıyla yerine getireceğiz.

'MAHKEMELER GERÇEK DIŞI DURUŞMA SAATLERİ VERMEYE DEVAM EDİYOR'

Avukatların çalışma koşullarının her geçen gün kötüleştiğini görüyoruz. Delil toplayamamak gibi birçok sorunla mücadele ediyorlar. Seçilirseniz avukatların çalışma koşullarının iyileştirilmesi için neler yapacaksınız?

Ankara’da adliyelerin parçalanması sorunlarımızı katmerleştirdi. Pek çok meslektaşımız için mesleğini bağımsız olarak sürdürebilmek bu parçalanmışlık nedeniyle “fiziken” mümkün değil. Adliyelerin parçalanması, adliye binalarının “işçi güvenliği” sağlamayan fiziki yapısı, yetersiz asansörler, ulaşım ve park sorunları çoğu zaman işlerimizi yetiştirme çabasındayken tahammül edilemez bir hal alıyor. Adliyelerin yurttaşların erişebileceği merkezi bir yerde birleşmesini sağlamak temel mücadele başlıklarımızdan biri olacak. Geçtiğimiz dönemde diğer seçim gruplarıyla birlikte bu konuyla ilgili çalışmalar yürütmüştük. Adliyelerin parçalanması sorunuyla duruşmalara yetişme sorunu daha da büyük bir soruna dönüştü. Çünkü mahkemeler avukatı ve yurttaşı yok sayan, gerçek dışı duruşma saatleri vermeye devam ediyor. Mahkemelerin avukatları yok sayan gerçek dışı duruşma saati uygulamasına karşı ortak tepkiler geliştireceğiz. Adliye personelinin yetersizliği adliye personelinin iş yükünü arttırdığı gibi meslektaşlarımızın da dosyalardan örnek almak gibi “kolayca” yapılabilecek işlerinin bir çileye dönüşmesine neden olabiliyor. Adliye emekçileriyle birlikte eksik personelden kaynaklanan sorunların çözümü için mücadele edeceğiz. Kantinlerin, dinlenme odalarının yetersizliği gibi küçük görünen ancak günlük koşturmacanın yükünün çokça artmasına neden olan fiziki koşulların iyileştirilmesi için adımlar atacağız.

Gündüz, Hukuk, adalet gibi avukatlık mesleğinin de itibarsızlaştırıldışı görüşünde.

'GENÇ İŞÇİ VE STAJYER AVUKATLARDAN OLUŞAN BİR EKİBİMİZ VAR'

Oy kullanacak meslektaşlarınıza son mesajınız nedir?

Mesleğimizin, avukatlarımızın, meslek örgütümüzün onurunu ve saygınlığını koruyabilmek, Anayasa ve yasalardan kaynaklanan yetki ve haklarına sahip çıkabilmek ve bu yolda inançla mücadele edebilmek için bizler meslektaşlarımıza çağrıda bulunuyor ve meslektaşlarımızın desteğini bekliyoruz. Birlikte değiştirebiliriz. Birlikte durdurabiliriz. Bunu başaralım istiyoruz. Genç ve tecrübeli, yetkin bir ekibiz. Somut öneri ve programlarımız var.

‘KADIN AVUKATLARIN KREŞ SORUNUNU DİLE GETİRDİK’

Kadınların her açıdan çoğunlukta olduğu bir liste ve ekibiz. Kadın avukatların yaşadığı sorunları, ülkede kadınların yaşadığı sorunları biliyoruz. Kadın avukatların kreş sorununu baro genel kurulunda duyuran ve bunun için adım atılmasını sağlayan avukatlarız. Kadın avukatların mesleğini icra ederken yaşadıkları sorunların çözümü için de biz varız. Genç, işçi ve stajyer avukatlardan oluşan bir ekibimiz var. Bütün genç, işçi ve stajyer meslektaşlarımızı sorunlarının çözümü için bizimle birlikte mücadeleye çağırıyoruz. Baro yönetimini bir mevki olarak değil hepimizin ortak sorunlarına çözüm üretmenin aracı olarak görüyoruz. Bu nedenle mesleğin ve ülkenin sorunlarına çözüm üretmek için, biz varız, birlikte yapabiliriz.