'Çağrı Terörü', Beyrut'ta suikast ve savaşın ayak sesleri
İsrail’in derdi, Gazze’de ateşkes şartını koşan Hizbullah’a geri adım attırıp Litani’nin kuzeyine çekilmesini sağlamak ise Nasrallah bu konuda bir milim esnemedi. “Gazze ile Lübnan'ı birbirinden uzaklaştıramayacaklar” yanıtını verdi. Daha da önemlisi Netanyahu’nun yerleşimcileri kuzeye döndürme hedefine karşı el yükseltti.
İsrail, Hizbullah’la savaşı stratejik bir hedef olarak belirler belirlemez elinden gelen kötülüğün nerelere varabileceğini anında gösterdi. Kuzey cephesi denilince akla 2006’daki gibi Lübnan’ın işgal edilip altyapısının tahrip edilmesi ya da Gazze’deki senaryonun buraya kopyalanması geliyor. Bunlar zaten İsrail siyasetinin aleni çağrıları arasında yer alıyor. Fakat sivil alanlarda da kullanılan iletişim araçlarının bombaya dönüştürülmesi devlet teröründe bir eşiğin daha aşılması anlamına geliyor.
İsrail’in terör taktikleriyle kurulmuş bir devlet olduğunu unutmak ölümcül olabilir. Temelinde sivillerin evlerinin havaya uçurulması, otellerin bombalanması, cinayet, tedhiş ve zorla göç ettirme gibi suçlar yatıyor. İrgun, Lehi ve Haganah gibi terör örgütleri İsrail’in kurucu aktörleri olarak tarihe geçti. Bakınız kurucu liderlere, bu örgütler içinde geçmişi olmayan biri çıkar mı? Mossad da küresel çapta suikast ve sabotajda eşsiz bir marka. 37 kişinin ölümüne, 3 bin kişinin yaralanmasına neden olan saldırıyla İsrail’in destekçilerini bir kez daha hayran bıraktı. Biraz da 7 Ekim Aksa Tufanı’nı önleyemeyen istihbarat birimlerinin utancını telafi etti. İslam dünyasında Hizbullah’ın mezhepçi düşmanları da bu gurura eşlik ediyor.
***
Sofistike saldırı Başbakan Benyamin Netanyahu’nun kuzeyde güç dengesini bozup evlerini terk etmiş olan yerleşimcileri döndürmeye yönelik savaş planlarını kabinesine kabul ettirmesinin ardından geldi. Malum Hizbullah’ın Gazze ile dayanışma için açtığı cephe ekimden bu yana Metulla, Kiryat Şmona, Safed ve Nehariya gibi yerlerin boşalmasına neden oldu. Halbuki yerleşimlerin güvenliği adına tampon bölgeyi hep Lübnan içinde kuran, bunu da BM kararıyla tahkim ettirmiş olan taraf İsrail idi. Tamponun fiilen Litani’nin altında oluşması İsrail’in askeri stratejik kurgusunu alt üst etti. Bu durum Netanyahu üzerinde yerleşimci baskısını artırdı. Yerleşimciler “Kuzeyi unuttunuz” diye veryansın ederken ateş yüksek teknoloji ve finans merkezi Guş Dan’a ulaştığında İsrail’in asıl felaketi orada tadacağı uyarısı da eksik olmuyordu.
7 Ekim’e kadar İsrail yazılı olmayan angajman kuralları çerçevesinde şunu gözetiyordu: Kuzey sınırında caydırıcılığın korunması ve çatışmanın kontrolden çıkmaması. Bu durum Hizbullah’a da kendi angajman kurallarını dayatma imkânı veriyordu. 7 Ekimden sonra aşama aşama kırmızı çizgiler aşıldı.
Güç dengesinin bozulması hedefi Hizbullah’ın kuzeyde yarattığı gerçekliği tersine çevirmenin ötesine geçen bir projeksiyon. İsrail’in bütün kentlerini vurabilecek bir yeteneğe kavuşan Hizbullah sadece kuzeyde zorlayıcı bir güç değil Direniş Ekseni’nin koordinatör aktörü ve ilham kaynağı. İsrail, Yemen’deki Ensarullah’a baktığında Hizbullah’ı görüyor. Husilerin bölgedeki Amerikan güçleri ve İsrail’in hava savunma sistemlerini alt ederek 2040 km öteden hipersonik füzeyle Tel Aviv’i vurması oyun değiştirici bir hamleydi. İsrail’in hayli afalladığı her halinden belliydi. Irak’tan Hayfa’ya SİHA fırlatan milis güçleriyle Hizbullah arasındaki koordinasyon da dikkat çekici. Ayrıca İsrailliler Batı Şeria’da uç veren direnişin silahlanmasında Hizbullah’ın parmağını arıyor. 2013’te Suriye savaşına dahil olması Hizbullah’ın hem kendi kapasitesini hem de bölgesel ağlarla ilişkisini genişletti. İşte bunların toplamı yeni bir güç dengesini tanımlıyor. İsrail bunu bozmak için her yolu mubah sayıyor.
Hizbullah’ın altyapısını ve lider kadrolarını ortadan kaldırdıkları takdirde İran, Irak, Suriye ve Yemen’i içine alan büyük bir ağın arıza vereceği hesapları yapılıyor. İsrail, Hizbullah’la savaşı İran’la savaşın ön cephesi olarak da görüyor. Hazır Atlantik’in ötesindeki “Büyük İsrail”, Orta Doğu’daki ‘Küçük İsrail’in korunmasına kendini adamışken cehennemin kapılarını sonuna kadar açmak istiyorlar.
***
Belirsiz olan husus aradıkları şey gerçekten zincirlerinden kurtulmuş bir savaş mı? Cihazlar henüz patlatılmadan önce İsrail medyası, Lübnan’a yönelik askeri operasyon hazırlıklarının sürdüğünü ama öngörülen savaş için bir tarihin henüz belirlenmediğini yazıyordu. Bu belirsizlik hem Gazze’deki operasyonlarda zafiyet oluşacağı ve ordunun hazır olmadığına dair iç değerlendirmeler hem de ABD’yi ikna etme ihtiyacından kaynaklanıyor. Gazze’de ateşkes sağlanınca Hizbullah’la anlaşmanın mümkün olacağı hesabıyla mekik diplomasisi yürüten, Lübnan hükümetinin ensesinde boza pişiren ve aba altından sopa gösteren Amerikan yönetimi ise kuzey cephesinin bölgesel savaşı tetikleyeceği endişesini tekrarlayıp duruyor. Ayrıca Biden yönetimi savaşın sonuçları konusunda ikna olmuşa benzemiyor.
Buna karşın Netanyahu diplomasinin yeterli olmayacağını, Hizbullah’ı çekilmeye zorlayacak ağır bir darbenin şart olduğunu savunuyor. Her halükârda ABD’nin İsrail’i koruyacağını varsaydığından kendi oyununu oynamaya kararlı. Sonuçta Gazze’deki soykırım ABD sayesinde sürüyor. ABD’nin koruma taahhüdü sarsılmaz! Üstelik ABD, İsrail’i uzun menzilli savaşa hazırlıyor. Mesela Pentagon, İsrail savaş uçaklarının daha uzun süre havada kalabilmesi için KC-46A tanker uçakları tedarik etmeyi planlıyor. Ayrıca bu uçaklar için İsrail’in güneyinde bir üssü geliştiriyor. Yine de ortaklar arasında Lübnan savaşı için fikir birliğinin henüz oluşmadığı anlaşılıyor.
Savunma Bakanı Yoav Galant Lübnan’da cihazlar patlatılmadan birkaç dakika önce Amerikalı mevkidaşını arıyor, detaya girmeden Lübnan’da bir şeyler yapacaklarını söylüyor. Detaya gerek yok, nasıl olsa ABD her koşulda İsrail’i koruyup kollayacak; taşları bağlayıp köpekleri salacak.
***
Olayın siyak ve sibakında patlatılan cihazları bir yere oturtmaya çalışıyoruz ama zorlanıyoruz. Uzun bir operasyon gerektiren bomba düzenekli iletişim cihazları muhtemelen iş bitiren büyük savaş için hazırlandı. Fakat İsrail’in savaşı başlatmaya hazır olup olmadığı hale şüpheli. Muhtemel ki patlayıcı düzenekli cihazlar savaş başladığında direnişi iletişimsiz, kadrosuz ve yanıtsız bırakacak bir operasyon olarak tasarlandı. Direniş bir süreliğine felç edildiğinde İsrail maksimum sonuçlar elde edebilecekti. Bir bakıma vakitsizce patlatıldı. Bir iddiaya göre Hizbullah’ın şüphelenmesi üzerine düğmeye basıldı.
“Zamansız patlatıldı” teorisinden bağımsız olarak İsrail bu tür bir saldırıdan bir sürü şey hedefliyor olabilir:
- İsrail’in teknolojik üstünlüğüyle ancak ilkel iletişim aygıtları sayesinde baş edebileceğini düşünen Hizbullah’ı çaresiz duruma sokmak.
- Olabildiğince lider kadrolarını ortadan kaldırmak.
- Füze, roket ve SİHA saldırılarını koordine eden sahadaki kadroları işlevsiz bırakmak.
- Hizbullah tabanında harekete güveni sarsmak, soru sorulmasını sağlamak ve bütünlüğü bozmak.
- Bölünmüş Lübnan toplumunun psikolojisini bozmak. Öfkeyi Hizbullah’a yöneltmek ve yalnızlaştırmak.
- İç savaş dinamiklerini yeniden harekete geçirmek.
- Kuzey cephesini kapatmak için Gazze’de ateşkesin ilan edilmesi şartını koşan Hizbullah’ı “Bütün bu bedele değer mi” noktasına getirmek, Filistin davasından düşürmek ve kendi derdine yanar hale getirmek.
***
Peki İsrail bu hedeflerin ne kadarına ulaştı?
Yanıtlar için sahadaki yansımalarına ve Hizbullah’ın davranışlarına bakmak gerekiyor. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah önceki gün oldukça açık sözlü bir değerlendirme yaptı. “Büyük bir güvenlik darbesi, insani darbe aldık. Direnişin Lübnan'daki tarihinde eşi benzeri olmayan darbeydi bu” dedi. Düşmanın teknolojik üstünlüğüne ve güçlü destekçilerine işaret etti. Nasrallah’a göre İsrail aynı anda 5 bin kişiyi öldürmek istedi. Çağrı cihazlarından kapalı ya da depoda olanlar vardı. Yani hedefi tam olarak tutturamadı. Nasrallah sakindi, korku belirtisi yoktu ve kararlıydı. “Bu ağır, büyük, eşsiz darbe bizi asla yıkamayacak. Buradan bir ders alıp daha güçlü olacağız. Daha sağlam duracağız. Bilin ki, altyapımız çok sağlam, güçlüyüz. Hazırlığımız çok yüksek aşamada. Düşman bilsin ki altyapımıza, gücümüze, imanımıza ve liderliğimize asla zarar veremedi. Hatta gücümüz artıyor, duruşumuz sağlamlaşıyor” ifadelerini kullandı.
İsrail’in derdi, Gazze’de ateşkes şartını koşan Hizbullah’a geri adım attırıp Litani’nin kuzeyine çekilmesini sağlamak ise Nasrallah bu konuda bir milim esnemedi. “Gazze ile Lübnan'ı birbirinden uzaklaştıramayacaklar” yanıtını verdi. Daha da önemlisi Netanyahu’nun yerleşimcileri kuzeye döndürme hedefine karşı el yükseltti. “Sana, hükümetine ve orduna meydan okuyorum. Kuzeydeki halkınızı asla geriye döndüremeyeceksiniz. Kuzeyi bir daha asla işgal edemeyeceksiniz. Artık başka bir üslupla savaşacağız” ifadelerini kullandı. “Lübnan'a karşı bir savaş ilanıdır. İsrail'in amacı buydu” dedi ama yanıtın nasıl ve ne şekilde olacağına dair bir şey demeden ‘belirsizlik’ kartını gösterdi. “Duymadığınız haberleri duyacaksınız" demekle yetendi. Savaş ilanı olarak görüp savaşı başlatan taraf olmama yönündeki tercihi koruduğu izlenimi verdi.
Cihazların patlatılması Hizbullah’ın iletişim kapasitesine büyük bir darbe ama hareketi hareketsiz bırakacak ölçekte değil. Patlayan cihazların geçmişi de çok uzun değil. Haliyle risk alarak eski iletişim imkanlarıyla operasyonlarını sürdürebilirler.
Lübnan siyaseti Hizbullah’a karşı yeterince hasım ya da düşman barındırıyor. Bu hatlardan Hizbullah’ı zora sokacak yeni bir gelişmeye dair gözlem yok. Aksine Direniş Ekseni’nin karşısında yer almış Velid Canbolat gibi siyasi bir lider, Hizbullah’a arka çıktı. Necip Mikati hükümetinin tavrı da beklenmedikti. “Hizbullah misilleme yapma hakkına sahip” anlamına gelen bir duruş sergiledi. Dışişleri Bakanı Abdullah Bu Habibi, “Hizbullah'la geçmişte konuştuğumuz şekilde konuşamayız çünkü çok kötü darbe aldılar ve misilleme onlar için bir zorunluluk” diye çıkıştı.
Bu, panik halindeki topluma büyük bir gerilimin olmadığı anlamına gelmiyor. Yine de siyasi dinamiklerin yönünü görmek biraz beklemeyi gerektiriyor. Nasrallah’ın konuşmasında kırılgan Lübnan siyaseti ve sosyolojisine seslenen vurgular da vardı.
İsrail’in şoke edici hamlesinin amacı caydırıcılık etkisi yaratmaksa bundan da eser yok.
Çatışma alanına baktığımızda dünkü sayfaya yenilerinin eklendiğini görüyoruz. Karşılıklı tırmanış kaldığı yerden devam ediyor ama şiddetini artırarak... 24 saatlik bir sessizlikten sonra Hizbullah kuzeyde İsrail’in askeri hedeflerini vurmaya yeniden başladı. Son iki günde Şomera, Maaleh Golani, Zarit, Adamit, Yarra, Leman kışlalarının yanı sıra Sammake, Malikiye, Hanita, Ramiya ve Matla mevzileri hedef alındı. İsrail ordusu da dün Lübnan’ın güneyinde en az 100 hedefi vurduğunu duyurdu. Asıl sarsıcı saldırı Beyrut’ta yaşandı.
Bir bina yerle bir edildi. İlk belirlemelere göre 14 kişi ölürken 66 kişi yaralandı. İsrail Ordusu, binada toplantı halindeki Hizbullah'ın operasyonlar komutanı İbrahim Akil ve seçkin Rıdvan Birimi komutanlarının hedef alındığını duyurdu. Hizbullah dün geç saatlerde Akil’in öldüğünü teyit etti. Akil, ABD’nin de hedefindeydi. 1983’te Beyrut’ta 243 Amerikan askerinin öldüğü bombalama eyleminden sorumlu tutularak başına 7 milyon dolar ödül konmuştu. Hizbullah lider kadrolarından çok önemli kayıplar vererek bugüne geldi.
***
Sonuç olarak İsrail son birkaç günde savaş ilanı sayılabilecek saldırılara imza attı. Bunu savaşa peşrev olarak değerlendirenler de çıkabilir. İsrail medyasına göre Genelkurmay Başkanı Herzl Halevi savaş planlarını onayladı. 98’nci Tümen Gazze’den kuzeye kaydırılıyor. Galant da “Ağırlık merkezi kuzeye kayıyor. Bunun anlamı güçlerimizi, kaynaklarımızı ve enerjimizi kuzeye doğru yönlendiriyoruz” dedi. Savaş başlıyor diyecek noktada mıyız? Kimse emin değil.
Savaş planları Lübnan’ın güneyini işgali içeriyor mu? İşgal seçeneği, İsrail’in kendi iç değerlendirmelerinde ‘karşı işgal’ senaryosunu tetikliyor. Haliyle bu nokta da muğlak.
Yoksa plan hava saldırılarıyla Lübnan’a daha büyük bedeller ödettirip Hizbullah üzerinde baskıyı dayanılmaz noktaya çıkarmakla mı sınırlı? Buna bahis yatıran çok.
Taraflar son birkaç günde yaşananları karşılıklı angajman kuralları içinde değerlendirmeyi tercih eder mi? Hazırlık sürecinde olabilir ama amaç güç dengesini bozmaksa İsrail’in daha ileri gitmesi gerekir.
Hizbullah açısından ise denklem çetrefilli bir yere geldi. İsrail’in stratejik hedeflerine ulaşmasını önlemek Hizbullah’ın varoluş dinamizmini besliyor. Hem İsrail’i stratejik hedeflerinden uzak tutmak hem de topyekûn savaştan kaçınmak zorlaşıyor.
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.
İran vurdu, sıra İsrail’de: Cehennemin kapıları açılıyor mu? 03 Ekim 2024
Nasrallah’tan sonra… 30 Eylül 2024
Cepheler birbirine geçerken… 26 Eylül 2024
Taksitli intikam ya da hesaplaşma savaşı 23 Eylül 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI