'Güncel Bir Kuram Olarak: Marksizm Sempozyumu' başladı

'Güncel Bir Kuram Olarak: Marksizm Sempozyumu'nda konuşan Melih Yeşilbağ: Gezi’den sonra batı dünyasındaki Erdoğan imajı olumsuz yönde değişmişti. Ancak Economist’de şöyle bir yazı vardı: “Şimdi burnunuzu kapatıp Türkiye'de yatırıma dalmanın tam zamanı.”

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Sosyal Araştırmalar Vakfı’nın katkılarıyla düzenlenen ‘Güncel Bir Kuram Olarak: Marksizm Sempozyumu’ başladı. Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde yapılan sempozyum, SAV Yürütme Kurulu Başkanı Dinçer Mete’nin konuşmasıyla açıldı. Sempozyum 6 Mayıs'a kadar devam edecek.

‘Türkiye’de Devlet ve Rejim Tartışmaları’ başlığıyla yapılan başlangıç oturumunda ilk sözü katılımcılardan Ulaş Karadağ aldı. Karadağ, devletin otoriterleşmesini, sınıf mücadelesi ve neoliberalizm bağlamında ilişkilendiren bir sunum yaptı.

Karadağ’ın ardından söz alan Melih Yeşilbağ, ‘AKP’yi Yerli Yerli Yerine Oturtmak: Kuramsal Bir Bilanço’, Mustafa Bayram Mısır ise, ‘Kapitalist Devlet Kuramlarının Sınırları: Türkiye’deki Anayasa Tartışmaları Örneği’ sunumlarını aktardılar.

Yeşilbağ'ın 'Marksist bakıştan faydalanmadan AKP dönemine yaklaşımdaki yanlış bakışları' sunumunda öne çıkan başlıklar şöyle:

'KAPİTALİZMİN LİBERAL DEMOKRASİYİ TERCİH EDECEĞİ' YANLIŞ KABULÜ: 2010’dan sonraki dönemi ‘yoldan çıkma’ olarak görme anlayışı, AKP’nin ilk dönemlerini 'reformist' ve Türkiye’de 'demokratikleşme sürecini başlatan hareket' olarak görmek ancak daha sonra olayın Erdoğan’ın 'kişisel mizacına', 'hırsına bağlanması'... Ya da zaman zaman ‘derin devletin’ AKP’yi ele geçirmesi, demokratikleşme projesinin raydan çıkarılması... Bu düşüncelerin siyasal çıktısı ‘fabrika ayarlarına döndürme’ tartışmalarında görülüyor. Bunu artık pek duymuyoruz ama bir diğer hikayeyi çok duyuyoruz: AKP’nin otoriterleşmesine karşı panzehir olarak sermayenin ‘hizaya çekeceği’ gibi bir beklenti söz konusu. OHAL dönemine bakarak bunun pek doğrulanmadığını söyleyebiliriz. TÜSİAD’ın bazı açıklamalarına bakarak sermayenin hukukun üstünlüğünü temel aldığını söyleyemeyiz. Bunda Marksist temelle ilgili eksiler var: Kapitalizmin doğası gereği liberal demokrasiyi tercih edeceği.

GEZİ'DEN SONRA ECONOMİST... Bu yanlış çünkü Türkiye’de neoliberalizme geçişin bir darbeyle olduğunu biliyoruz. Dünyada körfez ülkelerinin bu anlayıştan uzak olduğunu biliyoruz. Sermayenin bir tür maliyet hesabıyla yaklaştığını düşünmek lazım. Gezi’den sonra batı dünyasındaki Erdoğan imajı olumsuz yönde değişmişti. Ancak Economist’de şöyle bir yazı vardı: “Şimdi burnunuzu kapatıp Türkiye'de yatırıma dalmanın tam zamanı.”

Mustafa Bayram Mısır’ın konuşmasında Marksist anayasa yaklaşımına dair bir bölüm şöyle: Marksistlerin anayasa tartışmalarında liberal hukuk öğretisinden yanlış olmayan bir takım çıkarımlar (güçler ayrılığı) olsa da bu konuda çok büyük bir marksist literatür var. Bunların çözümlemeye elverişli olmadığını söylemiyorum. Fakat genel olarak bir alan söz konusu olduğunda, başka bir şeye de ihtiyaç var: Tarihsel maddeci kökenlere bağlı kalarak liberal hukuk öğretisine yanıt bulmamamız geliyor. Tarihsel maddeci anayasacılığın iki kavramı: Kamu hizmeti kavramdır. İkincisi de şu: Hak kavramı. Devlet, siyasi iktidar ve kamu hizmetlerinin toplamından oluşur. Marksistler buna dayanarak anayasa tartışmasına katılabilir.

İkinci oturum: Marx, Sermaye ve Emek

Sempozyumun ikinci oturumunun konusu ‘Marx, Sermaye ve Emek’di. İlk konuşmayı yapan Ahmet Haşim Köse’nin ‘Bir Sınıf Teorisi Olarak Marksizm ve Kapital’ konulu konuşmasından satır başları şöyle:

MARX YALNIZCA BİR BİREYİ ANLATMAZ: Marx bize ne bıraktı? Değişik yerlerde kullanılabilecek kavramlardan çok bir yöntem bıraktı. Bu yöntem ilişkisel ve zamansal. Marx, sınıfı 'karşıtlıkları olan bir ilişki' olarak tarif ediyor. Zıtların birlikteliği olarak politik bir varlıktan söz ediyor. Marx sınıfı anlatırken o sınıfın içinden yalnızca bir bireyi anlatmaz. Dolaylı ilişkiler de vardır. Sadece emek eyleyen bir varlık değildir insan. İnsan tek başına karmaşıktır ama sınıf, bu varlıkların toplanıp yeni bir yapıya ulaşmasıdır. Bütün sorun şudur: kendi varlığını yok edecek, zamanı devrimci olarak yeniden yapılandıracak işçi sınıfıdır.

‘Marx ve Kapitalizmin Kökenleri’ başlığı altında konuşan Muammer Kaymak ise, ‘Burjuva iktisatçıların bireyin bencil insan doğasını temsil ettiğini düşündüğünü, kapitalizmin, insan doğasının gerçekleşmesinden ibaret olduğunu kabul ettiğini’ söyledi. Ancak Marx’ın tarih anlayışının bundan daha farklı olduğuna dikkat çekti. Bu bakışta düşülen kimi hataların da altını çizdi. Kaymak'ın sunumundan satır başları şöyle:

MARX'TA TEK ÇİZGİLİ TARİH ANLAYIŞI BULUNMAZ: Bir şeyin başlangıcı varsa, elbet sonu da gelecektir. Kapitalizmin neden Batı Avrupa’da, özellikle İngiltere’de doğduğu hâlâ merak konusudur. Marksist tartışmalardaki birkaç probleme işaret etmek lazım. Tarih yazımında Marx iki türden sorunu açıklamaya çalıştı. Birincisi tarihin ampirik ve konuşan bir bilgi yığını olarak görülmesi. Tabii ki tarih kendi kendine konuşmaz, onu konuşturmak gerekir. Ama bunun tersi de doğru değil. Tek çizgili tarih anlayışı, yapısal indirgemecelik bu Marx’ta asla bulunmayan bir şey. Aslında Marx ve Engels’in kendi tarih çalışmalarında böyle düşünmediklerini görürüz. Bu yapılan en büyük yanlışlardandır. Ampirisizm ve teorisizm arasında ortak nokta bulmak gerekiyor denilebilir. Marx kapitalist gelişmenin sadece Batı Avrupa’daki öyküsünü anlattığını vurgular.

‘Marx’ın Sermaye Kavrayışı’ hakkında sunum yapan Gencer Çakır, ‘ilişki, süreç ve şey’ olarak üç aşamada Kapital’i ele aldı. Para sahibinin nasıl para sahibi olduğu, emekçinin nasıl emek gücünü satmak zorunda kaldığını soran Çakır şu ifadeleri kullandı: “Burada ilk birikime bakılmalı; ekonomi biçiminin zorla zanaatçıların da iflas ettirilerek işçilere dönüştürülmesi kritik önemde.” Sunum, sermayenin kişiler arası toplumsal bir ilişki olduğu vurgusuyla sonlandı: “Kapital’in konusu geçici ve tarihi bir biçim olarak sermayedir. Aynı zamanda kendi çelişkileri temelinde nasıl kendini ortadan kaldırabileceğini anlatır.”

Oturumda son olarak ‘Geleneksel Kitle İletişim Araçlarından Sosyal Medyaya; Değişen Ne ve Kullanıcı Emeği Değer Yaratır mı?’ başlığında Ahmet Önder; ‘Değer Teorisi, Yaşam ve Ölüm: Kaza Sigortası Neyi Metalaştırır?’ konusunda Ahsen Akdal birer sunum yaptı.