'Barış için gidiyoruz ama savaş alanına çevirecekler'

Ankara Katliamı'nın üzerinden tam iki yıl geçti. Katliamda hayatını kaybeden Vahdettin Özğan'ın ağabeyi İsa Özğan, “Yalnızlaştırıldık” diyor. Yine katliamda hayatını kaybeden Selim Örs'ün kardeşi Yakup Örs ise ağabeyinin giderken “Barış için gidiyoruz ama savaş alanına çevirecekler” dediğini söylüyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - 10 Ekim Ankara Katliamı'nın 2'nci yılı bugün. 10 Ekim 2015'te Türk Tabipler Birliği, KESK, DİSK, TMMOB, HDP ve çok sayıda sivil toplum örgütlerinin katılımıyla Ankara'da Barış Mitingi düzenlenecekti.  Ankara Garı önünde toplanan kalabalığa yapılan bombalı saldırıda 102 kişi hayatını kaybetti. Yaklaşık 300 kişi de yaralandı.

Katliamda hayatını kaybedenler arasında 46 yaşındaki Selim Örs ile 54 yaşındaki Vahdettin Özğan da vardı.

Selim Örs'ün kardeşi 27 yaşındaki Yakup Örs ağabeyini anlatırken; “Onun toprağına dönmesine izin vermediler” diyor. Vahdettin Özğan'ın abisi İsa Özğan ise şunları söylüyor: “Sadece barış içinde güzel bir yaşamı istiyordu. Hayatı boyunca bunun için mücadele etti.”

'BİBER GAZINA PLASTİK MERMİLERE ALIŞIĞIZ, AMA ÖLÜME DEĞİL'

Selim Örs, Siirt Şirvan’a bağlı Yolbaşı köyünde, 1971 yılında doğdu. Henüz ilkokul ikinci sınıftayken ekonomik nedenlerle ailesiyle birlikte önce Adana'ya ardından İstanbul Üsküdar'a geldiler. Burada babası ve kardeşleriyle bir tekstil atölyesinde çalışırken mahallede uyuşturucu kullanan gençlere bunun doğru olmadığını anlatıyordu. Kardeşi Yakup Örs, katliamda kaybettiği ağabeyinden bahsederken onun miting için Ankara'ya gitmeden önce söylediklerini şöyle aktarıyor: “Abim ölüme gitmeden önce, 'Barış mitingine gidiyoruz ama o miting alanına yine müdahale edip ortalığı savaş alanına çevirecekler' dedi. Ama abim bu kadar vahşice ve barbarca yaklaşacaklarını tahmin edememişti. Bizler biber gazına, plastik mermilere alışığız ama ölümlere alışkın değiliz.”

'TOPRAĞINA DÖNMESİNE İZİN VERMEDİLER'

Ağabeyi için, “Agresif olduğu kadar da yufka yürekliydi” diyen Örs, geriye kalan en mutlu anlarını şöyle anlatıyor: “7 Haziran seçimlerinde HDP barajı aştıktan sonra sevinçten ağlamıştı. 'Artık ölsem de gözlerim açık gitmez' demişti. Ankara'ya uğurlarken de şunları söyledi: 'Sistemin ölümleri meşrulaştırmaya çalıştığı bu ortamda ezilen halklar için mücadelemiz her zaman devam edecek.' En büyük hayali kimsenin ezilmediği, özgür demokratik bir ortam oluştuktan sonra kendi doğduğu topraklara dönmekti. Ama abimin toprağına dönmesine izin vermediler.”

'BOŞLUĞU DOLDURMAMIZ MÜMKÜN DEĞİL'

Örs'ün 2 kızı ve 2 oğlu hayatlarını babasız sürdürmeye çalışıyor. Her perşembe günü Örs'ün annesi, eşi, çocukları ve babası mezarına gidiyor. Ağabeyinden geriye kalan çocukları için onun yerini doldurmaya çalıştıklarını söyleyen Örs, “Bu boşluğu doldurmamız mümkün değil” diyor ve ekliyor:

“Abimin en büyük oğlu Fehat üniversiteden mezun oldu. Diğer oğlu Fırat da liseyi bitirdi. Kızları da liseye gidiyor. Babalarının yokluklarını biz amcaları doldurmaya çalışıyoruz. Bayram günleri evimizde bir coşku vardı, her bayram annemlerde toplanır kahvaltımızı hep birlikte yapardık. 2 senedir artık evimizde bayram yaşayamıyoruz.”

ÖNCE ANKARA'YA SONRA İSTANBUL'A GÖÇ ETTİ

Katliamda hayatını kaybedenlerden bir başka isim ise 54 yaşındaki Vahdettin Özğan. Özğan, 9 kardeşten en küçüğüydü. Özğan'ın abisi İsa Özğan, “Biz Vahdettin'den büyük olmamıza rağmen kendisi Türkiye'deki insan hakları alanında bizlere öncülük yapıyordu” diyordu.

Özğan da maddi durumları kötü olduğu için Siirt'ten önce Ankara'ya daha sonra ağabeylerinin ısrarı sonucu İstanbul'a göç etti. Abisi, kardeşi Özğan'ı şöyle anlatıyor:

“İlkokul mezunuydu ama özellikle Kürt sorunu üzerinde kafa yorardı. Hayatı inşaatlarda çalışarak geçti. 7 çocuğu vardı. Kardeşim vefat ettiği zaman en küçük çocuğu henüz 7 aylıktı. Barış ve demokrasi mitinglerine hiç taviz vermeden katılırdı. Vahdettin, özgür bir yaşam, birlik ve beraberlik içerisinde yaşamak istiyordu. Maddi durumu kötü olmasına rağmen maddiyatı hiç düşünmedi. Sadece barış içerisinde güzel bir yaşamı istiyordu. Hayatı boyunca bunun için mücadele etti.”

'BİZLER SANKİ BU ÜLKENİN İNSANLARI DEĞİLİZ'

“10 Ekim Katliamı'nda hayatını kaybedenlerin aileleri olarak bir yalnızlaştırmanın içerisindeyiz” diyen Özğan, son olarak şunları söylüyor:

“Bir kedi öldüğünde televizyonlar günlerce gösteriyor. Tabii böyle olmalı. Ama onlarca insan katlediliyor sistemin televizyonları duymuyor. 10 Ekim davalarına gidiyorum. Benim bu davadan isteğim adalet yerini bulsun. Burada bir ihmal yok, kasıt var. O kastı yapanların yargılanmasını istiyorduk. Ama ne yazık ki bu olmuyor. Mesela katliamdan önce IŞİD'liler için, 'Orada bir avuç sinirli çocuklar var' dediler. Patlamadan sonra da, 'Oylarımız arttı' dediler. Bizler sanki bu ülkenin insanları değiliz. Şu an kendimizi ötekileştirilmiş hissediyoruz. Biz bu memleketi beraber kurduk, Cumhuriyeti beraber yaşattık. Ama bizi kabul etmiyorlar. Biz kesinlikle bölücü değiliz. Biz kendi kimliğimizden bahsederken hala tutuklanıyoruz. Bu yalnızlaştırmayı yaşamak istemiyoruz. Bize bunları yaşatanlar bölücü.”