'Sakarya'daki cinayetler saldırıların son halkası'

Ankara'da, Manisa'da, İstanbul'un göbeği Üsküdar'da mültecilere yönelik başlayan saldırıların en vahşisi Sakarya Kaynarca'da gerçekleşti. Bu cinayet medyada yer bulmasına rağmen çok sayıda mülteci kadın hem göç yolunda hem de sığındıkları yerlerde tacize, tecavüze uğruyor. Türkiye nüfusunun yüzde 5'ini oluşturan mülteciler iş gücünün en ucuz halkası konumundalar. Bu durum mülteci işçileri, yerli işçilerin hedefi haline getiriyor. Sosyal ve ekonomik nedenlerin yanında medyada da yer alan 'yabancı düşmanlığı' ile mültecilere yönelik saldırılar boyut değiştirerek artıyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Adalet Yürüyüşü'nün final mitingi için binlerce kişi Maltepe Meydanı'na yola çıkarken, Suriyeli Emani ve 10 aylık bebeği İdlib’te toprağa verildi. Türkiye'nin bir çok ilinden binlerce vatandaş eşitsizliğe, işsizliğe, ayrımcılığa, yok sayılmaya, ihraçlara, doğanın talanına karşı 'adalet' talebiyle yola çıkarken, resmi rakamlara göre sayıları 3,5 milyona yaklaşan ve yaklaşık 7 senedir birlikte yaşadığımız Suriyeli mültecilerin 'adalet' talepleri ise gözden oldukça uzaktı. Yaşadıkları adaletsizliği Suriyeli Emani'nin cenazesinde bir mülteci kadın şu sözlerle anlattı, "Biz de tacize uğruyoruz, sesimizi çıkaramıyoruz. Mahkemeye başvurmak istedik bir şey çıkmaz dediler. Sürekli bu sorunlarla karşılaşıyoruz, evimize giderken bile korkarak gidiyoruz."

Son 7 yıldır Suriyeli mültecilere yapılan saldırıların en vahşi olanı Sakarya'da gerçekleşti. 9 aylık hamile Suriyeli Emani Arrahman 10 aylık çocuğu ile kaçırıldı, cinsel saldırıya uğradıktan sonra çocuğuyla birlikte öldürüldü. Daha bu olay haberlere düşmeden önce, İstanbul’un göbeği Üsküdar’da, Ankara'nın merkez ilçelerinden birisi olan Ankara Demetevler’de, kalabalık gruplar sokaklara dökülüp, Suriyeli avına çıkmıştı. Mültecilere ait evler basılmış, dükkanlara zarar verilmişti. Linçleri zorla durduran polis mültecilere 'gidin' talimatı vermişti.

DAKİKADA 20 KİŞİ MÜLTECİ OLUYOR

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği geçtiğimiz günlerde dünya genelinde evlerini terk etmek zorunda kalanların sayısının şimdiye kadarki en yüksek seviyeye ulaştığını açıkladı. BM’nin 2016 sonunda açıkladığı verilere göre, dakikada 20 kişi mülteci konumuna düşüyor. Türkiye nüfusunun ise yaklaşık yüzde 5’i mülteci.

GÖÇ YOLLARINDA FUHUŞ, TACİZ, TECAVÜZ...

Ekmek ve Gül'de yer alan habere göre mülteci kadınlar hem yerleştikleri alanda hem de göç yollarında tacize, tecavüze uğruyor. Göç sürecinde mülteci kadınlar, "Cinsel sömürü ve fuhuşa, toplu tecavüz ve hamile bırakılmaya, sınırdan geçişler sırasında çeteler ya da sınır görevlileri tarafından cinsel saldırıya, geri dönüşlerinden sonra fiziksel ve cinsel saldırı ve istismara" maruz kalıyor.

gulsum

'HİÇ GÖRMEDİĞİMİZ KADAR KORKUNÇ VE YENİDİR'

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Sözcüsü Gülsüm Kav, Sakarya'da işlenen cinayetin kadın cinayetlerinin en korkunç örneklerinden birisi olduğunu belirtiyor. Cinayetle birlikte daha fazla suçun da işlendiğini belirten Kav, "Ancak burada birden fazla insanlık suçu bir arada işlenmiş durumda; kadın düşmanlığı (mizojini), ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile birleşmiş, bir erkekten intikam almanın yolu olarak karısına cinsel saldırıda bulunmak gibi savaş suçlarının en ağırı işlenmiş, çocuk katili de olunmuş, bütün bu suçlar işkence edilerek uygulanmış… Daha berbat ne olabilir ? Ayrıca cinayete tepki vermek çok haklı olmakla birlikte şu anda faillerin getirildiği adliyede eylem yapan bir topluluk “idam” sloganları atarak failleri linç etmek istiyor. Bütün bu özellikleriyle yaşadığımız şey, daha önce yaşadıklarımızın hem devamıdır hem de kadın düşmanı, savaşçı, şiddet dolu yeni rejimin bir örneğidir, daha önce görmediğimiz kadar korkunç ve yenidir" diyor.

'DÖNECEĞİMİZ BİR EVİMİZ YOK'

Ankara ve İstanbul'da yaşanan saldırıların ardından benzer saldırılar da sosyal medyada yaşandı.  Geçtiğimiz hafta sosyal medyada başlatılan 'Suriyeliler evlerine' etiketi gündem oluşturdu. Bu kampanya sürerken Esenyalı'da yaşayan Suriyeli bir kadın, Yasemin Akpınar'a şöyle dedi; "Bizi burada istemediklerini biliyoruz. Ama savaş bittiğinde dönebileceğimiz bir evimiz olmadığını onlar bilmiyor.”

'ÇOCUKLARINI ÖLDÜREN BİR ÜLKE HALİNE GELDİK'

Cinayete kadın düşmanlığı ve yabancı düşmanlığının zemin hazırladığını belirten Kav "Türkiye’de yaşayan tüm kadınlar bilebildiğimiz kadarıyla (-kamuoyuna yansıyan örtülmeyen) başta yaşam hakkı olmak üzere, her gün hak ihlaline maruz bırakılıyor. Savaştan kurtulup hayata tutunmaya çalışan Suriyeli göçmenler de geldikleri günden bu yana zorluklar yaşıyorlar ve onlar içinde de en çok kadınlar hak ihlaline maruz kalıyor. Biri doğmamış olmak üzere iki çocuğu düşündüğümüzde de durum aynı; çocuk istismarı artmış, erken yaşta zorla evlendirmenin önü açılmak istenmiş, çocuklar panzerle ezilerek can vermiş, kısacası “çocuklarını bile öldüren” bir ülke haline gelebilmiş durumdayız" değerlendirmesinde bulundu.

'TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ'

Ankara, İstanbul, Sakarya başta olmak üzere bir çok yerde Suriyeli mültecilere yönelik saldırılar artarak devam ederken, Diyanet İşleri Başkanlığı da,'mülteciler için' hutbe yayınladı, hatta Diyanet İşleri Başkanı Görmez  Suriyeli Emani'nin cenaze namazını kıldırmak için Sakarya'ya gitti. Hükümetin tepkisini değerlendiren Kav "Aslına bakarsanız bu ülkede kadınların, çocukların hak kaybına uğrayan herkesin inanıp güvenebileceği tek adres mücadele eden halktır, mücadele eden kadınlardır. Yaşadığımız OHAL koşullarında bile tek karar verici gücü elinde bulunduran ve kötülük için kullananlar değildir, olamaz. Bu gidişatı durdurmak için mücadele eden bizler de karar vericiyiz ve daha etkili olmak için sessizliği bir an önce kırmamız gerekiyor. Bugün hak savunucularını ve kadın örgütlerinin de tepki vermeye başladığını görüyoruz, bu tepkinin devamı da mutlaka gelecektir. Emani Arrahman asla yalnız değildir, biz Platform olarak da davasını takip edeceğiz, başka hiçbir kadının onun yaşadığını yaşamaması için elimizden geleni yapacağız" cevabını veriyor.

YERLİ İŞÇİLERİN HEDEFİ HALİNE GELDİLER

Suriyeli mülteciler Türkiye'nin en ucuz iş gücü halkasını oluşturuyor. En ucuz işgücü olarak görülen Suriyeli mülteciler, yevmiyeleri aşağı çektikleri gerekçesiyle yerli işçilerin de hedefi haline geldi. Sakarya'da yaşanan vahşetin bir kaç hafta öncesinde ücretlerini alamayan Suriyeli işçiler tepki gösterince saldırıya uğramıştı. Hendek ilçesinde gece saatlerinde toplanan yüzlerce kişi yoldan geçen altı Suriyeli mülteciyi darp etmişti.

'KİMSE SENARYO YAZMAK İSTEMEZ AMA...'

Sakarya'daki saldırının Antep, Maraş, İskenderun, Adana, İzmir ve Ankara'daki saldırı zincirinin bir halkası olduğunu belirten 'Sığınamayanlar' ve 'Mülteci İşçiler' kitaplarının yazarı Ercüment Akdeniz mültecilere yönelik saldırıları şu sözlerle özetliyor, "Daha önce 2013-2014 sürecinde ilk büyük saldırı dalgası oldu. Sonra din kardeşliği ve ümmet hatırlatmalarıyla iktidar bunu belirli ölçüde frenledi. İkinci büyük saldırı dalgası 2016 yaz aylarında oldu. Hükümetin ciddi bir hazırlık yapmadan vatandaşlık vereceğiz sözü ile birçok ilde mültecilere yönelik saldırılar arttı. Fakat 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında başkaca gündemlerin öne geçmesi bu gerilimi arka plana itti. Bu karşılaştığımız ise üçüncü büyük saldırı dalgası ama en şiddetlisi. Zira Mersin Adanalıoğlu'nda silahlar konuştu, İzmir Torbalı'da ise demir çubuklar. Ve maalesef Sakarya'da bir anne ile 10 aylık çocuğu ve doğmamış bebeği katledildi. Kimse felaket senaryosu yazmak istemez ama açıkçası yaşanan saldırılar buz dağının sadece görünen yüzü. Çünkü toplumda mültecilere karşı birikmiş ciddi bir patlama potansiyeli var ve bu çoğunlukla önyargılardan kaynaklanıyor. Irkçı, şoven, kimi zaman ulusalcı akımlar da nefret dilini kullanmaktan çekinmiyor."

ERCÜMENT

OKULA GİDEN MÜLTECİ SAYISI BELİRSİZ

Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların yüzde 65’ini 19 yaşının altındaki mülteciler oluşturuyor. Bugüne kadar Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısı 230 bin. Bu doğanların kaçı okula gidiyor, kaçı gitmiyor, rakamlar oldukça belirsiz.

Son zamanlarda artan saldırıların, gerilimin kaynağında esas olarak sosyal sınıfsal ve ekonomik nedenler olduğunu belirten Akdeniz "Sermaye politikaları mülteci emeğini ucuz iş gücü olarak görüyor ve böylece 'yerli' işçilerin taleplerini baskılıyor. Dikkat edilirse Sakarya'da son trajik katliamdan önce bir hadise daha oldu. Organize sanayi bölgesinde Suriyeli bir işçi ile bölüm sorumlusu arasında yaşanan tartışma kent merkezine kaydı ve çok sert çatışmalara neden oldu. Linç girişimleri meydana geldi. Suriyeli hamile kadının tecavüz edilerek katledilmesi olayını bu iklimden bağımsız ele almamak lazım. Dolayısıyla din ve ümmet kardeşliği gibi söylemlerin ve hükümet sözcülerinden gelen bu tip açıklamaların saldırı iklimini engellemeye artık yetmediği çok açık. Bunun yerine sosyal politikalarda eşitlik sağlanmalı, Suriyelilere mülteci statüsü bir an önce verilmelidir" çağrısında bulunuyor.

'TEPKİLER İDAM ODAKLI'

Sakarya'da 9 aylık kadın ile oğlunu öldüren zanlıların adliyeye sevk edildiğini öğrenen vatandaşlar, adliyenin önünde toplandı. Yaklaşık 300 kişi, adliyenin demir kapısını zorlayıp içeri girmek istedi. Adliye önündeki kalabalık arasında bulunan bir şahıs darp edildi. Olaya müdahale eden güvenlik güçleri, darp edilen kişiyi alandan uzaklaştırdı. Tepkilerin 'idama odaklı' olduğunu belirten Akdeniz "Çünkü katiller için hemen idam isteyenler sosyal çözümler üzene odaklanamıyor ve idam isteyenlerin çoğu 'Suriyeliler gönderilsin dedik böyle vahşice öldürülsün demedik' çizgisinde. Son saldırı ve linç girişimlerinin AKP ve MHP'nin güçlü olduğu yerlerde gerekleşmesi de hayli düşündürücü. Oysaki bu konuda öncelikle ırkçılıkla yüzleşmeye ve doğru düzgün bir mülteci politikasını tartışmaya ihtiyaç var. Suriyelileri tebaa olarak değil evrensel haklarıyla birlikte insan odaklı değerlendiren köklü bir politika gerek hem de çok acil" değerlendirmesinde bulundu.