'İşkencenin yeni adı 'mülakat'

İHD İstanbul Şubesi, OHAL sürecindeki gözaltılarda ciddi hak ihlalleri yaşandığına dikkat çekti. Avukat anlatımlarına dayanarak sistematik işkence günlerine dönüldüğünü öne süren İHD, "Hiçbir kanun ve yönetmelikte yer almayan ve 'mülakat' adı verilen yasak sorgu yöntemi kullanılmaktadır" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR -  İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, olağanüstü hal (OHAL)  ilanından sonra özellikle gözaltı süreçlerinde yaşanan hak ihlalleriyle ilgili bir açıklama yaptı.

İHD İstanbul Şubesi'nde yapılan toplantıya Özgürlükçü Hukukçular Derneği'nden avukat Sinan Zincir, İHD'den avukat Zeynep Toprak ve Mine Nazari ile Türkiye İnsan Hakları Vakfı'ndan Ümit Efe katıldı.

Avukat anlatımlarına yer verilen açıklamada "Gözaltında savunma hakkının tamamen ortadan kaldırıldığını, yasak sorgu usullerinin kural haline getirildiğini görüyoruz. Bir kısmı olağanüstü hal ihlalinden önce başlayan, bir kısmı da Kürt illerinde uzun yıllar süren OHAL dönemlerinden bildiğimiz usuller harmanlanarak, adeta bir hak ihlali mekanizmasının kurulup işletildiğini gözlemledik" denildi.

Toplantıda hak ihlallerine ilişkin şu bilgiler aktarıldı.

MÜLAKAT ADI ALTINDA YASA DIŞI SORGULAMA

Hiçbir kanun ve yönetmelikte yer almayan ve “mülakat” adı adı verilen yasak sorgu yöntemi kullanılmaktadır. Emniyette sorgulamaların nasıl yapılacağı kanun ve yönetmelikte açıkça belirtilmişken, kanunlara ve yönetmeliklere meydan okurcasına, adeta gizli bir kanun ve yönetmelik varmış gibi uygulanan “mülakat” yöntemi, gözaltına alınan kişiye psikolojik işkence mahiyetini almaktadır.

“Mülakat” adı altında emniyet personelinin gözaltındaki kişiyle, tutanaksız ve avukat olmaksızın uzun ve kişiye yöneltilmiş suçlamalarla da bir bağı olmayan, hileli soruların da yer aldığı uzun konuşmalar gerçekleştirilmektedir. Ne yazık ki bu usule yönelik şikayetler savcılar ve yargı tarafından görmezden gelinmektedir. Adeta yeni ve gizli yasalara dayalı bir usul ihdas edilmiştir. Savcı ve yargıçların bu usule göz yumması, ceza muhakeme usullerinin toptan çöpe atılmasından başka anlama gelmeyecektir.

'DAYAK VE HAKARET NORMALMİŞ GİBİ ALGILANIYOR'

Bir avukat, dört müvekkiline ilişkin tecrübelerini aktarırken, dayak ve hakaretlerin artık işin normal prosedürüymüş gibi algılandığına dikkat çekmiştir. Aynı avukatın anlatımına göre 20 gün gözaltında tutulan müvekkillerine itirafçı olmaları için baskı yapılmış, sistematik biçimde hem psikolojik hem de fizik şiddet uygulanmıştır. Bu uygulamalar kötü muamele sınırların aşmış, işkence boyutlarına varmıştır. Müvekkilleri, akşamları tek tek nezaretten alınıp boş ve karanlık bir odada çırılçıplak soyulmuşlar, tecavüzle tehdit edilmişler, bedenlerine fiziki müdahalelerde bulunulmuştur.

KABA DAYAK VE CİNSEL TEHDİT

Kaba dayak ve hakaretin yanı sıra, kişilerin kendilerine ve yakınlarına yönelik cinsel içerikli tehditler, birçok vakada ortak bir öğe olarak öne çıkmaktadır.

Darp raporu almak isteyen kişiler, bu isteklerin nedeniyle darp edildiklerinden ve gözaltı süresi çok uzun olduğundan bu isteklerinden vazgeçmeye yönelmektedir.

Savunma hakkına yönelik önemli ve sık sık karşılaşılan bir usul de, kişilerin istedikleri avukatların gelmeleri halinde başlarına çok kötü şeylerin geleceği tehdidiyle kişileri bundan vazgeçirmektir. Aynı şeklide susma hakkını kullanmak isteyen kişilere yönelik kötü muameleler şiddetlenmektedir.

Yine bir avukat, 17 gün gözaltında tutulan müvekkilinin kendisiyle görüşmesine sadece bir kere ve iki dakikalığına izin verildiğini aktarmıştır. Aynı avukat, kalan günler içindeki görüşme arzusunun, “Burada değil” kalıp cümlesiyle geri çevrildiğini aktarmıştır.

Tecavüz tehdidi, gece baskınıyla dayak, sürekli hakaret ve küfür bu vakada da diğer vakalarla ortak bir öğe olarak öne çıkmaktadır. Aynı dosyadaki 14 kişinin de anlatımları benzer ve tutarlıdır. Müvekkili, hastaneye gittiklerinde genellikle doktoru görmediklerini, hatta bazen otobüsten bile indirilmediğini aktarmıştır.

'ÇOCUĞUNU ELİNDEN ALIRIZ' TEHDİDİ

Yedi yaşındaki çocuğunun elinden alınarak SHÇEK’e verileceği tehdidiyle 24 sayfalık ifade imzalatılmış, bu işlem de özel avukatı bulunmasına rağmen barodan çağırılan avukatla yapılmıştır. Üstelik öyküdeki kişi doğru dürüst okuma yazma bilmemektedir.

Benzer bir öykü de 18 gün gözaltında tutulduktan sonra ifadesi alınacak bir başka kişinin avukatı tarafından aktarılmıştır. Burada müvekkil gözaltına alındıktan sonra ancak yedinci gün avukatla görüştürülmüştür. İlk beş gün nerede olduğu bilgisi bile esirgenmiştir. Yedinci günden sonra polis merkezinde bir görüşme yapılmış, avukat-müvekkil görüşme tutanağı da tutulmuştur. 18’inci günde ise avukata, “Sizin avukatlığını yapmanızı istemiyor” bilgisi verilmiştir. Avukatın ısrarı üzerine müvekkilden “avukatı istemediği” yazılı, imzalı bir tutanak getirilmiştir. Barodan aranan bir avukatla ifadesi alındıktan sonra, hakim sorgusu sırasında müvekkiliyle görüşme imkanı bulunan avukat, şu bilgiyle karşılaşır: Müvekkil hiç okula gitmemiştir, okuma yazma bilmemektedir. Adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır.

VEKALET BAHANESİ

Bir diğer vakada ise müvekkiliyle ilgili görüş yasağı bulunmamasına rağmen, yasak olduğu öne sürülmüştür. Avukat, bilahare görüştükten sonra özel müdafii olarak ziyaret defterini imzalamıştır. Üstelik müvekkili, ifadesi alınacağı zaman özel avukatı olduğunu da söylemesine rağmen, barodan avukat istenmiştir.

Avukata çıkarılan bir bahane de vekaletnamesinin olmamasıdır. Bu iddianın ardından OHAL kapsamında sadece barodan gelen avukatlarla ifade alabileceklerini dile getirmişlerdir. Bu görüşe barodan gelen avukat da karşı çıkmıştır. Bir ilginç nokta da, işini kurallara uygun yapmaya çalışan barodan gelen avukata Terörle Mücadele şubesinden gelen telefondur. Bu telefonda, gözaltındaki kişinin özel avukatının “örgüt avukatı” olduğu söylenmiştir. Buna rağmen barodan gelen avukatın kurallarda ısrar etmesi, özel avukatın ifadeye katılmasını sağlamıştır.

Aynı avukatın aktardığı bir bilgi de şudur: 16 gün gözaltında tutulan iki kişi için ciddi bir soruşturma işlemi yapılmamış, sadece DNA tespitine girişilmiştir.

'SIFIR TOLERANS GERİDE KALDI'

Aktarılan bu küçük öyküler, tekil vakalar değildir. Hem kendi aralarında, hem diğer birçok vakayla ortak özellikler içermektedir.

Özet şudur: Mülakat adı verilen yasak usul kurumsallaşmıştır. “İşkenceye sıfır tölerans” günleri çok gerilerde kalmış, yeniden sistematik işkence uygulamalarına dönülmüştür. Hakaret ve tehdit, özellikle cinsel içerikli tehditler neredeyse her vakada dile getirilmiştir. Savunma hakkı, OHAL kuralları bile çiğnenerek tamamen rafa kaldırılmıştır. 12 Eylül sonrası sıkıyönetim günlerinde bütün Türkiye’de, devamındaki OHAL günlerinde Kürdistan’da gözlenen kimi uygulamalar harmanlanarak güncellenmiş görünmektedir. İnsan hak ve özgürlükleri, OHAL kaldırıldıktan sonra düzeltilmesi yıllar alacak şekilde hızla geriye götürülmektedir.

Bu uygulamaları yapan kişiler, bu uygulamalara göz yuman yargı mensupları ve bu uygulamaları duymazlıktan gelen medya, bu kötü gidişattan sorumludur.