Avukatlığı 'törpülemek'

Halihazırda her avukat bağlı bulunduğu baro bölgesinde avukatlık yapabilmekte ve başkaca bir şehirde şube açamamaktadır. Ancak muhtemel düzenlemeyle örneğin İstanbul Barosu’na kayıtlı iki avukatın kurduğu avukatlık şirketinin merkezi de İstanbul olmasına rağmen yeni düzenleme ile Ankara barosuna kayıtlı bir avukatla anlaşarak Ankara’da şube açabileceklerdir.

Google Haberlere Abone ol

Fatih Sarıkaya* & Utku Can Akyol**

Avukatlık sistemini neredeyse temelden değiştirecek düzenlemelere sahip olacağı öngörülen yeni avukatlık kanunu tasarısı; avukatlık sınavı, avukatlık şirketlerinin kurulması, uzman avukat unvanının verilmesi ve Türkiye Barolar Birliği’nin başkan ve kurullarının seçim sürecinde baroların temsil edilmelerindeki dengeler açısından önemli değişiklikler getireceğe benziyor. Her ne kadar tasarıda yer alan bazı maddeler avukatların lehine gibi görünse de yeni tasarının mevcut hali ile kanunlaşması durumunda küçük ve orta ölçekli hukuk bürolarının yakın bir zaman içinde ortadan kalkacağını veya etkisinin azalacağını öngörmek çok da zor değildir.

Yeni tasarı ile getirilen en büyük yeniliklerden biri avukatlık stajındadır. Tasarının mevcut hali ile kabulü ile hukuk fakültesinden mezun olan avukat adayı yasal stajına başlamak için avukatlık stajına kabul adı altında bir sınava girmek zorunda kalacaktır. Stajını tamamladıktan sonra ise avukatlık mesleğine giriş adı altında ikinci bir sınava girecektir. Avukat adayı avukatlık unvanına sahip olabilmek için her iki sınavda da 100 üzerinden 70 puan almak zorundadır. Bununla birlikte, yasal staj süresinin tasarının kabulü ile 1 yıldan 2 yıla çıkartılmakta bu da hukuk fakültesi mezunlarının birçoğunun hayal ettiği avukatlık cübbesini giyme merasimlerinin uzamasına yol açacaktır. Avukatlık sınavlarının getirilmesi mesleğin kalitesinin arttırılmasına yardımcı olacağı görüşüne sahip olsak da en önemli nokta bu sınavları kazanamayanların ne yapacağı sorunsalıdır. Her ne kadar “başarılı olamıyorlarsa avukat da olamasınlar” düşüncesi bir an mesleğin gelişimi için faydalı gibi görünse de birçok stajyer avukat staj süresince katlanmak zorunda olduğu ekonomik sıkıntıları 1 senenin sonunda avukat olarak aşabileceği inancını taşımaktayken artık bu imkân da ellerinden alınmakta ve ezkaza sınavda başarısız olmaları durumunda avukatlık mesleğine adım atamayarak ekonomik zorluğun da zirvesini hayatının erken dönemlerinde yaşamak zorunda kalacaktır. Bu sebeple sınavda başarısız olan kişiler için yurt dışında benzer sistemlerde olan bir alt meslek grubunun oluşturulması gerektiği görüşündeyiz.

Tüm bu koşullara rağmen “hayatta kalmayı başarmış” bir avukat, ruhsatnamesini aldığı an kendisini yeni bir mücadelenin içinde bulacaktır. Bu da yeni düzenlemeyle birlikte getirilecek olan uzman avukatlık unvanı, reklam yasağının esnetilmesi ve avukatlık şirketlerinin kurulmasının mümkün olmasıdır. Bu da fırsat eşitsizliği yaratacak durumlardan biridir. Reklam yasağının esnetilmesi zaten kıdemi itibariyle belli bir mesleki ve ekonomik düzeye ulaşmış avukatların isimlerinin deyimi yerinde ise reklamını yapabilecek olması insanların kendilerine ulaşmasını kolaylaştıracaktır.

Bununla birlikte Amerikan hukuk sisteminde çokça bulunan hukuk firmaları da yeni düzenlemeyle hayatımıza girerek avukatlık şirketlerinin ve şubeleşmelerinin önü açılacaktır. Halihazırda her avukat bağlı bulunduğu baro bölgesinde avukatlık yapabilmekte ve başkaca bir şehirde şube açamamaktadır. Ancak muhtemel düzenlemeyle örneğin İstanbul Barosu’na kayıtlı iki avukatın kurduğu avukatlık şirketinin merkezi de İstanbul olmasına rağmen yeni düzenleme ile Ankara barosuna kayıtlı bir avukatla anlaşarak Ankara’da şube açabileceklerdir. Bu durumda İstanbul’da yaptığı iyi işlerle gündemde olan ve ismi hukuk camiasında tanınır olan bu avukatlık şirketi artık o ismini Ankara’da da kullanabilecek ve bir anda piyasa şartlarını değiştirebilecektir. Bu durum aynı zamanda tekelleşmeyi ve küçük ve orta ölçekli büroların ya şirketleşmesine ya da azalmasına yol açacaktır.

Tüm bunlarla birlikte bir de tüm avukatların kaderini etkileyen bir değişiklik de konuşulmaktadır. Buna göre Türkiye Barolar Birliği Başkan ve kurullarının seçiminde delege gönderen baroların temsil yetkisi değiştirilmektedir. Bu değişiklik özellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi hem hukuk fakültesi sayısının hem de avukat sayısının fazla olduğu şehirlerin daha az temsil edilmesini sağlayacaktır.

31 Aralık 2019 itibariyle barosu olan 80 ilin 59 tanesinin üye sayıları bin dahi değildir, çoğunun da üye sayısı 500’ün altındadır. Buna karşın 31 Aralık 2019 tarihi itibariyle Ankara 17 bin 598 İstanbul 46 bin 052 İzmir 9 bin 612 avukata sahiptir (31 Aralık 2019 tarihi itibariyle barolara kayıtlı avukat sayısı). Mevcut düzenlemede, her barodan iki tane Türkiye Barolar Birliği genel kurul üyesi seçilmekte ve üye sayısı 100’den fazla olan barolar sonraki her üç yüz üye için bir tane daha delege seçmektedirler. Bu delegeler de Türkiye Barolar Birliği başkanı ve kurullarını seçerler. Yeni tasarıda ise, üye sayısı 100’den fazla olan barolar sonraki her bin üye için bir delege seçmeli görüşü ağır basmaktadır. Bu durum, üye sayısı binden az olan baroların temsil edilmesinde dezavantaja sahipken; İstanbul, Ankara, İzmir gibi Türkiye’deki toplam avukat sayısının neredeyse yarısına sahip olan baroların da temsil edilmesini sekteye uğratacaktır. Tüm bunlar ışığında söylemek gerekir ki, Türkiye’deki avukat sayısının en çok olduğu illerin haliyle avukatların sorunları, kendilerini resmi protokollerde ve diğer mecralarda temsil edecek Türkiye Barolar Birliği Başkanı’nı seçmede söz hakları ve temsil yetkileri kısıtlanmaktadır.

Tüm bunlarla beraber, söz konusu tasarıda avukatların lehine olacak düzenlemeler de bulunmaktadır. Bunların başında stajyerlerin sigortalı bir işte çalışma imkanları, istisnaları olmakla birlikte hukuk, idare ve ceza davalarında avukatla temsil zorunluluğunun olması ve bunun dava şartı olarak getirilmesi, avukat ve stajyer avukatların kimliklerinin bankalar, vakıflar dahil olmak üzere tüm kamu ve özel kurum ve kuruluşlarda resmi kimlik hüviyeti kazanması düzenlenmektedir. Bununla birlikte uygulamada avukatların mesleklerini icra ederken karşılaştıkları zorluklara ufak da olsa çözümler getirilme düşüncesi hakimdir. Ancak; yargının üç sac ayağından biri olan savunma makamı bir diğer deyişle avukatlık kurumu özellikle de mesleğe yeni başlayacak olanlar için birçok handikap içermektedir. Yeni düzenlemeyle bu handikapların ortadan kaldırılması gerekirken tekelleşme ve şirketleşmeye doğru yol almak hukukun temsil edilmesi ve insanların haklarını araması noktasında noksanlıklar içerecektir. (Av. Fatih Sarıkaya)

_____

Baroların yaptırımsızlığı sebebiyle zaten uzun zamandır fiilen kaldırıldığını düşündüğümüz reklam yasağının yeni kanunla tamamen ortadan kalkacağını söylemenin isabetli olacağı kanaatindeyiz. Tasarının söz ettiği “gerçek, amaca uygun, meslek onur ve itibarına yaraşır ve hukuki yardım çerçevesinde avukatın mesleki yükümlülük ve görevine uygun olmak” tanımlaması oldukça havada ve tartışmaya açıktır. Hatta fikrimce metnin bu şekilde düzenlenmesinin amacı, yaptırımsızlığı kolaylaştırmaktır. Oysa ki reklam Türk Dil Kurumu anlamıyla; “Bir şeyi halka tanıtmak, beğendirmek ve böylelikle sürümünü sağlamak için denenen her türlü yol”dur. Amacı, neticesinde “gelir elde etmek” olan reklam serbestisiyle, “iş elde etmek için reklam sayılabilecek her türlü girişim ve eylemde bulunmalarının önlenmesi” (TBB Reklam Yasağı Yönetmeliği, Madde 1) ilkesinden vazgeçildiği de açıktır.

Öte yandan reklam serbestisi avukatları “bağlı çalışmaya ve beyaz yakalılığa” itecektir. Öyle ki mesleklerinde kıdemli ve geliri yüksek avukatlar salt gelirleri sayesinde daha çok müvekkile ulaşabilecekken, kıdemsiz, tecrübesiz ve gelir seviyesi düşük avukatların kişisel çaba ve gayretleri, büyük avukatlık şirketlerinin reklamları altında ezilecektir.

Avukatlık şirketi tanımı da reklam yasağının kaldırılmasından bağımsız bir konu olarak görülemeyecektir. Örneğin İstanbul’da, halihazırdaki sistemde zaten gelirin büyük bölümü birkaç kıdemli avukatın tekelinde ve diğer küçük paylar ardı arkası kesileceğe benzemeyen büyük bir avukat yığınına bırakılmış haldeydi. Avukatlık, hiçbir meslektaşın birbirine üstünlüğünün olmadığı, savunmanın vazgeçilmez bir özelliği olarak herkesin, görünürde de olsa eşit olduğu bir meslekti.

Peki ya uzman avukatlık? Fikrimce hukukçunun uzmanlığı ancak akademi alanında verdiği emekle, hukuk bilimi açısından ölçülmelidir. Böylece avukatlığın değil, hukuk biliminin uzmanlığı söz konusudur. Yine, hukukumuzda “boşanma avukatı” ya da “ceza avukatı” gibi tabirlerin hiçbir geçerliliği yoktu. Bunlar avukatların ya da müvekkillerin, uzmanlık belirtmek için kullandığı fahri, geçersiz sıfatlardı. Örneğin üstadım Fikret İlkiz basın hukuku alanına eğilen ve dolayısıyla sıklıkla ceza davalarına giren bir avukattı fakat bu anlamda, hiçbir sıfatı yoktu. Yani doğal ve olması gerektiği gibi, savunmalarının başarısından kaynaklanan bir mesleki ünü vardı. Peki şimdi uzman avukatlık, tıpta uzmanlık gibi hayati bir önem arz ettiği için mi – ki buna katılmamız mümkün değildir -, yoksa reklam konusu ve avukatlık şirketi kavramı gibi, bir kesim meslek büyüklerine yarar sağlamak için mi getirilecektir?

Avukatlık sınavı ise vasıfsız vakıf üniversitelerinin hukuk fakültesi kontenjanları kademeli olarak azaltılmadan ve yetkinliği olmayan üniversitelerin fakülteleri kapatılmadan “çözüm” olmayacaktır. Ne yazık ki hukuk fakülteleri birkaç vakıf üniversitesi dışında laboratuvarsız, makinesiz ve dolayısıyla masrafsız; yani yalnızca öğretim görevlilerine verilecek ücretin sermaye olarak görüldüğü kazanç kapıları haline gelmiştir. Bu düzenleme yapılmadığı takdirde fakülteler mezun üretecek, sınavı geçemeyen mezunlar elenecek ve sınavda başarısız olan hukukçular için geri dönülmesi mümkün olmayan bir süreç başlayacaktır. Öyle ki bu hukukçular, bürolarda çok düşük ücretlerle katiplik yapmayı kabullenemeyeceklerdir. Yine fikrimce düzenlemenin örneğin İngiltere’deki barrister/solicitor ayrımına kıyasla nasıl bir etki yaratacağı da bu taslak metni üzerinden yorumlanması mümkün olmayacaktır.

Türkiye Barolar Birliği’ndeki delege dizaynının da açıkça, birliğin halihazırdaki iktidar yanlısı politik yönetiminin korunması amaçlanarak tasarlandığı kanaatindeyiz. İstanbul Barosu Başkanı Durakoğlu’nun konu hakkında Twitter üzerinden yaptığı kısa yorum. Bu değişikliklerle tasarının, son günlerde barolara ve avukatlık mesleğine uygulanmaya çalışılan dizaynın taçlandırılmasından öte olmadığı kanaatindeyim. (Av. Utku Can Akyol)

*Avukat

**Avukat