Salgın fırsatçılığı yapılıyor

Salgınla birlikte patronlar, işçinin yıllık iznini (serbest zamanını) boş kalacağı zamanını kendi haline bırakmıyorlar. Bilakis bu hakkı gasp ediliyor.

Google Haberlere Abone ol

Halil İmrek*

Koronavirüs salgını karşısında kârından vazgeçemeyen patronlar bütün risklere karşın işçileri çalıştırmaya devam ediyor. AKP hükümeti ise çalışmayı durduracak kararlar almaktan ziyade üretimin, ticaretin aksamadan devam etmesi çabası içinde. Her geçen gün ağır sonuçları yaşanan salgına rağmen siyasi iktidarın ‘üretimin ve ihracatın devamı en önemli önceliğimiz” sözleri de tarihe not düşülecek. Salgın karşısında zorunlu olarak çalışması gereken belli iş kolları dışındaki çoğu işyerlerinde üretim sürüyor. İşçi servisleri korona virüsü dolayısıyla konulan seyahat yasağına da tabi değil. İçişleri Bakanlığı'nın önlemlere dair yaptığı açıklamada, ‘Fabrika çalışanlarını taşıyan servis araçları, çalışanların ikamet ettikleri yerden başka şehre yolcu taşımaları şehirlerarası seyahat kısıtlamasından muaftır’ dedi.

Salgından dolayı çalışmayan işçiler, ya ücretsiz izin sonucu ya da yıllık izinlerinin karşılığında evde kalabiliyor. En kötüsü de bu süreçte işten atılan işsiz kalanlar oluyor. Biz bu yazıda işçinin yıllık izin hakkının gasp edilmesini değerlendireceğiz.

Korona virüsü salgını nedeniyle işin durması halinde başvurulan ilk yöntem işçinin birikmiş yıllık ücretli izinlerine göz dikmek oluyor. İzin hakkı olmayanlar ise avans izin kullanmaya zorlanmaktadır.

İşçi işe gitmiyor ama yerine yıllık izni kullandırılıyor. Bu belki birçok kişi için normal bir uygulama olarak görülüyor. Oysa ortada ciddi bir sorun var. Patronlar, işçiye “Ya çalış ya da yıllık izin hakkını salgın dönemi eve kapanarak geçir” diyor. İşçilere dayatılan kendisine ait, özgürce geçireceği bir zamanının olmaması.

Bugün çok sayıda işçi; asgari ücretle, uzun çalışma saatleriyle tam kölelik koşullarında çalışıyor. İşçi, patronlara iş gücünü satıyor ve zamana bağlı olarak çalışıyor, ama patron bütün zamanın bana ait diyor. Oysa bugün olan şu “İşçi iş gücünü sattı ama işe gidecek koşullar ve işyerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği yok. Yani bazı patronlar işçiye iş veremiyor ve ‘evde kal’ diyor ama iş olduğu zamanda seni çağıracağım diyor. Bu durumda işçinin ücretli izinli olması gerekiyor. Ama patron ne yapıyor işçinin evde geçireceği zamanı yıllık izninden sayıyor. Yıllık izin yetmedi mi diğer yıllarda hak edeceği işçinin tatil iznini avans olarak kullandırıyor. Yani ortada işçiye ait bir zaman bırakmıyor.

Oysa işçi üretiyor ve 11 ay çalışıp bir ay tatil hakkı elde ediyor. Bu yıllık izin hakkı; denize giderek, doğayı gezerek, köyünde vakit geçirerek, çocuklarıyla, ailesiyle geçireceği bir zaman dilimi. Ama salgından kaynaklı bazı iş kollarında olmayan işin, patronun alamadığı iş güvenliği önlemi işçinin yıllık izin hakkı gasp edilerek geçiştiriyor.

Oysa işçi birbirine kesintisizce eklenen haftalar, aylar boyu çalışıyor. 11 aylık çalışmanın sonucu bir aylık izin hakkı elde ediyor. (Çalıştığı yılların süresine göre bu izin hakkı daha az veya daha çok olabiliyor)

Haftalık pazar günü tatili dışında işçinin, çocuklarıyla "tembellik hakkı"nı kullanacağı, ağaç gölgesinde dinleneceği, denizde yüzeceği, sinemaya veya tiyatroya gideceği, canı ne isterse yapacağı bir hak. Yani yıllık izin hakkı işçi sınıfının hayatında önemli bir sosyalleşme imkanı. Sportif, kültürel aktiviteler yapacağı, eğleneceği, aile, akraba ve komşuluk ilişkilerini geliştireceği koca bir boş "zaman"dır.

Bu tatil aynı zamanda diğer aylar boyunca yoğun iş günleri için işçinin kendisini fiziksel, moral ve duygusal olarak yeniden ürettiği, işe tazelenmiş olarak dönmek için dinlendiği değerli bir zaman parçası olmaktadır.

Günümüzde evrensel bi insan hakkı sayılan boş zaman hakkı (yıllık izin hakkı) 4857 sayılı İş Yasası’nın 53. ve 59. maddelerine göre güvence altına alınmıştır. Yıllık izin hakkı işçinin bu zamanı dilediğince özgür olarak kullanmak hakkına sahip olması demek. İşçiye salgından dolayı bu şekilde yıllık izin kullandırılması, yıllık iznin özüne, Anayasal dinlenme hakkına da aykırılık teşkil ediyor.

Kapitalistler bugün işçinin bütün yaşamını esir almak istiyor. Yılın 365 günü onların egemenliğinde, onların denetiminde olsun istiyorlar. Yıllık izin hakkı patronların pençesinden işçilerin koparıp aldığı kendilerine ait olan serbest zaman hakkıdır. “Serbest zaman” insanın özgürleşmesi, yabancılaşmışlığın içinden kurtularak insanlığını yeniden kazanmasının yolunda büyük bir imkanı temsil ediyor. Serbest zaman, her bir bireyin kendini özellikle iyi geliştirebileceği işten/çalışmadan kurtarılmış (serbestleştirilmiş) zamandır. Salgınla birlikte patronlar, işçinin yıllık iznini (serbest zamanını) boş kalacağı zamanını kendi haline bırakmıyorlar. Bilakis bu hakkı gasp ediliyor. Korona virüsü ile mücadele adı altında işçiyi ücretli izne göndermek yerine onun, “Serbest zaman süresinin” gasp edilmesine karşı başta işçilerin ve sendikalarının mücadele etmesi gerekiyor. Bugün bu mücadelenin önemli talepler listesinin başına çekilmesi gerekiyor.

Bu açıdan emeğin örgütlerine çok daha ağır bir sorumluluk düşüyor. Emekçiler yalnız korona ile değil açlıkla, izin haklarının ellerinden alınması ile de sınanıyor. Bu koşullarda sadece kişisel temizlik önlemleri ile işin içinden çıkamayacağımızı bilmeliyiz. Salgınla birlikte düşürülen üretim kapasiteleri ve bunu fırsat bilip hemen işçi çıkaran işletmeler sonradan üretim kapasitesi artsa da az işçiyle çalışmaya devam etmek isteyecek. Krizin yarattığı fırsatla esnekleşen hizmet sektörü buna uyum sağlayarak böyle devam etmek isteyecek. Önce kârdan ettiği zararı karşılayıncaya kadar diyecek sonra bu iş yaşamının normali olacak. Onun için ‘koronavirüs salgınından nasıl korunuruz, ne kadar az insanımızın ölmesi engellenir’ kadar önemli bir konu da işçilerin nasıl bir dünyaya uyanacakları…

* EMEP GYK Üyesi

Etiketler işçi virüs korona