Yeniden kayyımlar dönemi: Yeni darbeyi anlamak ve savuşturmak

Bu saatten sonra muhalefetin, yoksullaşan halk kesimlerinin ve de küçük bir kısmı dışında sermaye fraksiyonlarının bugün kayyım darbesiyle açılışı yapılan, açık diktatörlük sürecine önceki sefer olduğu gibi rıza göstermesi ya da boyun eğme olasılığı düşüktür. İstanbul seçimlerinin tarihsel sonucunun ifade ettiği sosyal-sınıfsal genişliğiyle muhalefet bloku birlikteliğini koruduğu durumda, Erdoğan’ın arkasındaki saray blokunu çözülmeye uğratması, herhangi bir açık diktatörlüğe geçişi durdurma potansiyeli daha yüksektir.

Google Haberlere Abone ol

Ali Ekber Doğan*

Diyarbakır, Van, Mardin Büyükşehir Belediye yönetimleri seçilmeleri üzerinden 5 ay bile geçmeden, İçişleri Bakanı’nın yazısıyla keyfi gerekçelerle, sözde geçici bir idari tedbir olarak görevlerinden alındı. Yargıyı 15 Temmuz sonrasında zaptürapt aldığından beri en belirgin özelliği, hukuku istediği gibi eğip bükmek, askıya almak, çiğnemek üzerine kurulu mevcut dikta rejiminin verdiği bu idari kararın hukukiliğini tartışmak beyhude olacağından, konunun siyasi boyutlarına değinen bir kaç şey söylemek istiyorum.

Kasım’da seçim şaiyalarının dolaştığı, Fırat’ın doğusuna operasyon sinyallerinin arttığı bir dönemde yapılan bu provokatif kayyım darbesi çok açık ki siyaset alanını yeniden düzenlemeye dönük bir hamledir. Reisçi rejimin 31 Mart-23 Haziran seçimlerinde aldığı yenilginin rövanşının zor yoluyla alınmasının giriş hamlesidir. Diğer HDP’li belediyelerden başlayarak, muhalefetin elindeki tüm belediyelere doğru genişlemesi anlamında arkasının gelme olasılığı çok yüksektir¹.

Darbenin stratejik hedefi ise saray bloku karşısındaki muhalefetin açık ve örtük boyutlar taşıyan katmanlı ittifakını dağıtmaya dönük bir hamle olmasıdır. Nitekim, buna İrfan Uçar’ın bugünkü Gazete Duvar’daki yazısında da işaret ediliyor ancak döne döne altı çizilmesi gereken bir nokta olduğu için ben de neden böyle düşündüğümü belirtmek isterim. Millet İttifakı'na; "Devletin başı olarak, elimdeki kamu gücüyle öyle ya da böyle terörle iltisaklandırdığım HDP’den uzak durun” derken, HDP saflarında da millet ittifakı bileşenlerine (İYİP, CHP+AKP'den kopacaklar) karşı her daim tetikteki dar milliyetçi güvensizlik ve reaksiyoner öfkenin büyümesi hesap edilmektedir². Bu uzak durma ve güvensizlik bir şekilde çözüldüğünde de aralarındaki ittifakın dolayımlılığı ve görünmezliğinin Millet İttifakı’na sağladığı düşünülen avantajın elinden alınması, milliyetçi-devletçi tevziratlar üzerinden muhalefet içindeki sağ unsurların mesafelenmesiyle sağlanacak çözülmenin hesaplarının da yapıldığı söylenebilir.

HDP VE MUHALEFET BLOKUNUN YENİ DARBEYE YANITI

Saray blokunun bu hesaplarına karşın, ilk gün yaşananlara, olayı karşılama ve eleştiri tarzlarına bakıldığında, muhalefetin bu darbeye belli ölçüde hazırlıklı olduğu anlaşılıyor. HDP de CHP de, muhalefetin diğer unsurları da ilk gün itibariyle iktidarın hesaplarını gören bir yerden az çok uyumlu biçimde hareket ediyormuş görüntüsü verdiler. HDP’li başkanların demeçlerinde halk iradesinin hukuksuzca çiğnendiğine dair vurguların, bu karara karşı mücadelelerini barışçıl-demokratik yollardan vereceklerine dair sözlerin ön plana çıkması, eylemlerde önceki seferden farklı olarak, Türkiye sokak muhalefetinin sloganlarının atılmış olması dikkat çekiciydi. İlk gün ayrıca, İYİP dışındaki bütün muhalefet aktörlerinin kendince yüksek perdeden açık bir protesto tutumu sergilemesi, İstanbul ve İzmir belediye başkanlarının olayın üzerinden çok fazla süre geçmeden verdikleri tepkiler belli bir hazırlığa işaret etmektedir. Bunlar elbette bize onların gizli bir koordinasyon içinde hareket ettiklerini söylemez. Fakat muhalefet blokunun içsel tutunumunun yüksek olduğunu göstermesi açısından da önemlidir. 31 Mart’ta olan gizemli “bir şey”i de belki buralarda aramak gerekir. Dolayısıyla, CHP orkestrasyonundaki Millet İttifakında, iktidar bloku HDP’nin kazanımlarını tırpanlarken, bir yana çekilip seyretmenin bir yıllık sergilenen ortak hareket pratiğini ve onun sağladığı tüm kazanımlarını ortadan kaldıracağı noktasında umut verici bir farkındalık vardır.

BU HAMLE DE BUMERANG ETKİSİ YARATABİLİR

Dolayısıyla, saray blokunun Haziran 2018 seçimlerinden beri yaptığı hamleler artık öncesindeki gibi sonuçlar vermiyor. İktidarın bu provokasyonda istediği sonucu alamadığını gördüğünde geri adım atması ya da Kasım sonrasında bir seçime gitmesi beklenemez. Bunların yerine, OHAL dönemindeki gibi daha açık bir diktatörlük rejimine doğru hamle yapması daha güçlü bir olasılıktır. Ancak bölge kentlerinde bir savaş tablosu ya da Rojava’dan 5’er 10’ar asker ölüleri getirerek meşrulaştırılabilecek böylesi bir yönelimin, Türkiye ekonomisini çökertme, sosyal ilişkileri daha da dinamitleme potansiyellerine sahiptir. Böyle bir maceranın Türkiye’yi götüreceği yerin Suriyeleşmek olması hiç de yabana atılır bir olasılık değildir. Hatta Suriye’deki gelişmelerden karlı çıkan emperyalist güçler açısından Türkiye’de yaşanacak böylesi bir kaosun Rusya, ABD açısından iştah açıcı olduğu inkar edilemez. Türkiye’de Suriye benzeri bir süreç bir kez başladığında İran, Suudi Arabistan gibi bölgesel güçler için de uzak kalınması hata sayılacak bir kurtlar sofrası olacaktır. Ancak bu sadece bir olasılıktır ve güçlü olduğu da söylenemez. Zira, bu saatten sonra muhalefetin, yoksullaşan halk kesimlerinin ve de küçük bir kısmı dışında sermaye fraksiyonlarının bugün kayyım darbesiyle açılışı yapılan, açık diktatörlük sürecine önceki sefer olduğu gibi rıza göstermesi ya da boyun eğme olasılığı düşüktür. İstanbul seçimlerinin tarihsel sonucunun ifade ettiği sosyal-sınıfsal genişliğiyle muhalefet bloku birlikteliğini koruduğu durumda, Erdoğan’ın arkasındaki saray blokunu çözülmeye uğratması, herhangi bir açık diktatörlüğe geçişi durdurma potansiyeli daha yüksektir. Dolayısıyla, yıllardır zamana karşı yarışması gerektiğini düşünerek risk alan, blöf yapan, son ellerde kaybetse de büyük ölçüde “müttefiklerinin” geri dönemezsin dediği kumarbazın, şimdiki oyununun sonucuysa daha belirsiz gözüküyor.

MUHALEFETİN KARŞI HAMLESİ

Muhalefetin elini güçlendirecek şey, kayyım darbesini durduracak somut bir siyasal hat çizmektir. Artık normalleşme söylemleriyle zaman kazanmanın zamanı geçmektedir. Muhalefet ortak biçimde Erdoğan’ın devrilmesini ve seçimlerin yenilenmesini talep eder ve demokratik bir siyasal rejime geçişe dair bir öneride bulunursa, bugün Cumhur İttifakı'nın arkasındakiler de dahil, halk çoğunluğunu yanına çekecektir. Bu öneri ne olabilir? Mevcut olağanüstü devlet biçiminden çıkışın en geniş sosyal kesimleri içine katacak ve tatmin edecek barışçı biçimi: “yeni anayasa” ve kurucu meclistir. Geçmişteki modernist-monolitik örneklerden farklı olarak, bu süreçten tek bir anayasa önerisi çıkması için zorlamalarda bulunmak yerine, halk oyuna sunulacak birden fazla anayasa önerisinin çıkabileceği düşünülebilir ama bu bahsi diğerdir. Gelinen noktada, halklara reisçiliğin Türkiye halklarını içine soktuğu yoksullaşma, kutuplaşma ve baskı girdabından çıkışın demokratik bir rejime geçişle mümkün olduğunu anlatmak zor olmayacaktır.

¹ Kuşkusuz bu saldırının bir sonraki dalgasında ilk uzanacağı yerlerden biri, MHP’nin anti-komünist hislerle uzun süredir hedef tahtasına oturttuğu, Bahçeli’nin yerli yersiz hedef gösterdiği Dersim olacak gibi gözükmektedir.

² Bu reaksiyoner öfkenin çoğu durumda Kürt hareketine karşı baskının asıl faili ya da failleri yerine Ce-Ha-Pe zihniyetine ve diğer muhalefet güçlerine döndüğünü bugüne kadar defalarca gördük. 2016'daki gibi bugün de "Kayyım atanan valiler de Aleviymiş, CHP’ye yakınmış" gibi sosyal medya trollerinin sözleri okumuş yazmış pekçok HDP’li tarafından ciddiye alınıp, dolaşıma sokulabilmektedir. Muhalefetin uzun yıllardır AKP’yle/Reisçilikle mücadele ederken bir de bu tür ahmaklıklarla uğraşmak durumunda kalması düşündürücür.

*KHK'li Siyaset Bilimci Dr.