Kayyım darbesi sandıkta kurulan ittifakı bozmayı da hedefliyor

Kayyım atamaları, hükümetin batıda kaybetmiş olduğu geniş rant alanlarının yerine yeni rant alanları açma çabası olarak da görülebilir. Eş başkanlık uygulaması partilerde yasal iken belediyelerde fiili olarak uygulanması, “başka bir yönetim” biçimi olarak lanse ediliyor.

Google Haberlere Abone ol

İrfan Uçar*

Hükümetin yargı reformu paketi sonbahara kalırken HDP’nin elindeki üç büyükşehir belediyesi Diyarbakır, Mardin ve Van’a kayyım atamak nereden çıktı? Pek çok neden sıralanabilir. Bunlardan birkaçına değineceğim.

AKP hükümeti, HDP bileşeni DBP’nin elindeki 96 belediyeye daha önce kayyım atamıştı. 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde HDP daha fazla oyla belediyeleri geri aldı. HDP bununla da kalmamış AKP’ye İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi büyük metropolleri kaybettirmişti. CHP, İYİ Parti, SAADET gibi muhalefet partilerinin bütün ürkekliğine rağmen HDP soğukkanlılıkla tabanını koordine etti ve sandıkta demokratik ittifak adaylarını destekledi. Ve sonuç da aldı.

Öte yandan Ali Babacan, Gül, Davutoğlu gibi isimler parti kurma hazırlığını sürdürüyor. AKP’nin henüz bu partileşme süreci tamamlanmadan bir erken seçim hesabı yaptığını öne sürmek çok afaki olmayacaktır. Babacan, AKP’den kopartacağı isimlerle henüz bir araya gelmeden Erdoğan baskın bir seçimi gündeme getirebilir ya da erken bir seçim mecbur olabilir.

HDP’li belediyelere kayyım atamasının nedenlerinden biri sandıkta kurulan demokratik ittifaka çomak sokmaktır. AKP, kayyım uygulamasına esaslı bir karşı çıkış yapacak olan CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisini, “teröre destek” ile suçlayabilecektir. Kaldı ki Akit gazetesi hemen “HDP’ye özel muamele! Akşener’in İP’inde kayyım suskunluğu” başlığını kullanarak tacizine başladı bile.

Erdoğan ve AKP, uzun zamandır demokratik siyasetin sınırlarını, meşruiyet çerçevesini çiziyor. Ne yazık ki başta CHP olmak üzere muhalefet partileri de “el âlem ne der” kaygısını –azaltmış olsa da- sürdürüyor. Muhalefet bu endişesinin üzerine açıktan gitmez ve yüzleşmezse son yerel seçimde sandıkta oluşturulan demokratik ittifak riske girebilir. Zira Kürtler dayak yerken milletvekilleri dokunulmazlığının kaldırılması ile ilgili “Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” tutumunu hemen hatırlayıveriyorlar. Bu nedenle görevden almaların terör ithamlarıyla sunulması Türkiye’nin batı yakasında yerel seçimlerde sandıkta kurulan demokratik ittifak güçlerine de mesajdır. Demokratik ittifak güçleri, “el âlem ne der” politikasını gözden geçirmezse kendi meşruiyet zeminini de kaybetmesi ihtimal dâhilindedir.

Kayyım atamasının en önemli nedeni Kürtlerin iradesini kırmaktır. İçişleri Bakanlığı’nın kayyımlarla ilgili açıklamasına bakıldığında dağda çatışanla belediyeleri eşitlediği görülecektir. Kürtlerin siyasi iradesinin tezahürü olan “seçim kazanma sonucu” kabul edilmiyor. Giderek Kürtlerin sandığa olan inancı kırılmaya çalışılıyor. “Seçimle, sandıkla bu iş olmuyor” duygu ve düşüncesi yayılmaya çalışılıyor. “Kapıyı çarp ve git” duygusu depreştirilmeye çalışılıyor. Şaşırtıcıdır ama hükümet sanki son kayyım atamaları ile “siyasi kopuş teşvik ediliyor” izlenimini uyandırıyor. Kürtlerde ve Kürt siyasetinde böyle bir duygunun gelişmesine en fazla Erdoğan ve AKP sevinecektir. Türkiye’nin bütünlüğü içinde çözüm, Türkiye’nin demokratikleşmesi, demokratik siyaset, kadın, eşitlik, eş başkanlık, doğa, tarım, yoksulluk, talan, rant, Kaz Dağları, Demirtaş gibi pek çok kavramla uğraşmayacak. Mevzu ayrılıkçılık ve bölücülüğe indiğinde işleri kolaylaşıyor.

Kayyım atamasıyla birlikte yüzlerce kişi gözaltına alındı. Bu kadar yaygın gözaltı ve ardından gelebilecek muhtemel tutuklamalar, 2009 Mart yerel seçimlerinin ardından 14 Nisan’da başlatılan KCK operasyonlarını hatırlatıyor. Belediyelerin aktif siyaset üreten kadroları tutuklanarak devre dışı bırakılmıştı. Kürt siyasetinin “siyasi rehin”, “siyasi soykırım operasyonu” olarak adlandırdığı bu tutuklamalar çözüm sürecinde “halledilmesi gereken konu” olarak masada durdu. Ve çoğu 5 yıl hapis yattı. Kayyım atamasıyla birlikte yüzlerce kişinin gözaltına alınması olası pazarlıklar için “siyasi rehine” olarak görülebilir.

HDP ve öncülü partiler 20 yıldan bu yana kentleri yönetiyorlar. Çok önemli birikimleri ve modellemeleri mevcut. Kayyımın 3 büyükşehir belediyesine atanması bu birikimlerin görünürlüğünü önlemeyi de amaçlıyor.

Kayyım atamaları, hükümetin batıda kaybetmiş olduğu geniş rant alanlarının yerine yeni rant alanları açma çabası olarak da görülebilir. Eş başkanlık uygulaması partilerde yasal iken belediyelerde fiili olarak uygulanması, “başka bir yönetim” biçimi olarak lanse ediliyor. Bu hem eş başkanlıktan duydukları endişeyi ifade ediyor hem de Suriye’nin kuzeyindeki kantonları ima ederek Türkiye’nin batı yakasındaki insanlara, seçilmiş belediye eş başkanları “öcü” gösteriliyor.

Özetle kayyım ataması ne terörle mücadeledir ne de hukuki bir durumdur; yasal ve demokratik meşruiyeti yoktur. Bir önceki kayyımlar Diyarbakır’dan Ankara’ya burma kadayıf, Mardin’den Ankara’ya badem şekeri, Van’dan otlu peynir göndermişti. 4-5 aydan bu yana “burma kadayıf hattı” kesilmişti. Anlaşılan yeni kayyımla bu hat da açılmış oldu! İçişleri bürokrasisi önümüzdeki günlerde badem şekeri ve burma kadayıflarla bunu kutlar herhalde!..

* Gazeteci. 2006-2015 yılları arasında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanı olarak görev yaptı.