Bekleyiş ve unutuş arasında: 31 Mart gecesi

31 Mart gecesi verili zaman anlayışı askıya düşerken; Bakhtin’in 'karnavalesk’i Levinas’ın sonsuz tanıklığı ve Blanchot’un bekleyişi doğrudan politikanın konusu haline gelmiştir. Derviş Vahdeti adına yazılan bu sembol gün artık yeni yurttaş karnavalı olarak anılacaktır.

Google Haberlere Abone ol

Aziz Tolga Ağca

“Hatırlamak Direnmektir.” (Antonio Gramsci)

Erdoğan için referandumdan sonra, Machiavelli'nin şu formülü ters çarpan olarak geçerliydi: Türkiye zapt etmesi kolay ancak yönetmesi çok zor kaleye dönüşmüştü. Prens'in formülasyonu ise Türk kalesinin zaptının çok zor fakat bir kere zapt edildikten sonra yönetiminin çok kolay olduğu yönündeydi. 31 Mart gecesi itibarı ile her iki durumun da ters çarpanı denkleme girmiştir: Türkiye zapt etmesi de yönetmesi de çok zor bir kaleye dönüşmüştür!

31 Mart’ın anısı yer değiştirmiştir. Yer değiştiren anı, toplumsal bellek haritasını yeniden çizer. Yeniden çizilen bellek toplumların hatırlama dinamiğini güncelleştirerek politikleştirir. 31 Mart gecesi tüm genişliği ve derinliği ile Badiou’nun eşik değiştiren 'politik-olay’ına tanıklık ettik. Tanıklık, toplum ile politika arasında açılan gerçeklik uçurumunun halk lehine kapatılmasıdır. Bilinç değiştiren eşik olarak politik-olay ile süreç algısını askıya alan karnaval halinin bileşkesi, ezilenler lehine gelişen olağanüstü hal olarak varlık bulmuştur.

31 Mart hatıra değiştirmiştir. Toplumsal bellek haritasında yeniden tanımlanacak bir gün olarak hatırlanacaktır. Hatırlamak artık politikanın nesnesi ve konusu olarak belirmiştir. İktidar odaklarına karşı geliştirilecek karnavalesk direncinin algı merkezinde artık hatırlamak eylemi yer almaktadır. 31 Mart gecesi verili zaman anlayışı askıya düşerken; Bakhtin’in 'karnavalesk’i Levinas’ın sonsuz tanıklığı ve Blanchot’un bekleyişi doğrudan politikanın konusu haline gelmiştir. Derviş Vahdeti adına yazılan bu sembol gün artık yeni yurttaş karnavalı olarak anılacaktır.

31 MART GECESİ: LEJYONERLER VE ÖZGÜR YURTTAŞLAR

Machiavelli; Hükümdar'ı çözülmeye yüz tutan geç Ortaçağ siyasasının kalbinde, Cumhuriyetçilik akımının merkezinde bir politik manifesto şeklinde kaleme aldı. Machiavelli'nin seslendiği üçüncü şahıs o zamanın gelecek vadeden devrimci öznesi olan özgür yurttaştı. Özgür yurttaşın yükselişi politik ve toplumsal düzlemde yeni bir bedenin inşası ile kendini göstermişti. Bu anlamı ile Machiavelli, çöken ve yükselen güçler bakımından; toplum savunmasında Cumhuriyetçi idealin oynadığı rolü olumluyor ve bir muharebeye katılan özgür yurttaşların, dökülmüş toplardan daha etkili olduğunu düşünüyordu. Machiavelli yurttaşın yükselişini tek başına devrimci bir durum olarak anlıyor ve selamlıyordu… Machiavelli için lejyonların ve yandaş güruhun iktidar odaklarını sarması bir düzenin ölümü demekti. Bu ölümün karşısına ise Ernst Kantorowicz'in 'amor patriae'sini, (yurt sevgisi) yerleştirebiliriz. Bu durumda yurt sevgisinin; Avrupa'nın modern kuruluşunda kullanıldığı hali ile düşünülmesi gerektiği açıktır. Kanntorowicz’e göre; yurt sevgisinin soy kütüğü, beklenenin aksine "Antik Yunan ve Roma'da muharebe kahramanlarının yüceltilmesinden gelmez." Kantorowicz; “Yurt sevgisi kavramını biraz kazıyınca, altından milliyetçilik değil cumhuriyetçi "caritas" yani sempatiye dayalı, "özgür yurttaşların" dostane dayanışma duyguları çıkar." demektedir. İşte tam da bu nokta Türkiye’yi işaret etmektedir. Buna göre; taşra ile kent’in, güç ile sevginin ve lejyonlar ile özgür yurttaşların karşılaşmasına sahne olan yer açıklamalı düz ülke Türkiye’dir.

YENİ YURTTAŞ VE TÜRKİYE'NİN HALLERİ

31 Mart ne tek başına bir sayım ne bir demokrasi oyunu ne de yalnızca bir seçim durumudur. 31 Mart içinden geçildiği saatlerden itibaren, şimdisinde ve sonrasında politik-olay olarak anlaşılmalıdır. Politik-olay olarak gelişen 31 Mart yeni yurttaşlığın sahnede apaçık belirdiği bir karnavalesk düzlemidir. Orta sınıfların konfor dünyasına ekilen istikrar ve beka algısı ters teperek yeni yurttaşı belirgin hale getirmiştir. 31 Mart, üzerinden bir çırpıda geçilecek egemenlere has bir oyun olmaktan çıkmış ve kitlelerin yankı odasına evrilmiştir. 31 Mart gecesi, kendi zaman tünelini açan bir tavşan deliğine dönüşmüştür. Buna göre; Kürt halkı yeni türde bir toplumsal-politik özne ve yeni yurttaş olarak sesini duyurmuştur. Kürt yurttaş, onun üzerinde varlık geliştiren her türlü sahiplik ilişkisini reddetmiştir. Kürt yurttaşın yeni bir toplumsal dinamik olarak varlığını duyurması, sahiplik ilişkisini parçalamıştır. Kürtlük bilinci biçim ve muhteva değiştirme evresine girmiştir. Kürt yurttaşın Batı'da geliştirdiği refleks ile Doğu'da geliştirdiği refleks, sonuçları itibari ile farklı olsa da aslında tek mesajın yankısıdır: Sahiplik ilişkisini reddiye!

Kürt yurttaşın dinamizmi, denklemleri ve ezberleri bozacak bir ivme içine girmiştir. Her türden öznenin hesaba katması gereken yeni bir çarpan olarak kendini çok net bir şekilde duyurmaktadır…

Türk yurttaşlığı ise ideolojik kabullerin dışında bir dinamik geliştirmiştir. Ekoloji, kadın hakları, cinsel özgürlük talepleri, kentsel ve çevresel kırıma karşı duyarlılık kendini çok net olarak göstermiştir. Kemalist anlatının kurtarıcılık masalını unutarak, güncel politik düzleme bir muhalif söylem olarak eklemlenmesi dikkate değer bir gelişmedir. İşte, Ekrem İmamoğlu muhafazakâr ve seküler kitleleri ortak dilde buluşturması bakımından bu gelişmenin parlayan yıldızı olarak kendini göstermiştir. İmamoğlu’nun politik zeka bakımından Erdoğan’ın Janus’u olduğunu vurgulamak gereklidir. İmamoğlu zamanla Erdoğan’ın kendi dışından kendi simetrisini doğurması olarak görülecektir. İmamoğlu Erdoğan’ın kendi kendini doğuran yabancısıdır… Kriz yönetimi ve algısı yasalılık arz edecek denli birbirlerine benzemektedir. Devlet Bahçeli kusursuz ve dikkatle takip edilmesi gereken bir politik oyun kurucu olarak orta yerde durmaktadır. Politikanın özgün doğasını kavrama bakımından Ecevit, Perinçek ve Öcalan’a atfedilen özellikler Bahçeli’nin şahsında da açıkça belirmektedir. Referandumdan bu yana süreci satranç oyuncusu titizliğinde götürmesi calibi dikkattir. Bahçeli gerçek gücünün çok ötesinde politik güç biriktirerek, iktidar odağının merkezine oturan bir kurmay olarak boy göstermektedir…

SONUÇ GİBİ...

Türkiye 31 Mart gecesi Bakhtin’in karnavalesk düzenine geçti… Sürecin verili norm ve yasalılığı askıya alındı… Zaman biçim değiştirdi ve yeni bir zaman aralığı belirdi… Bekleyiş tanıklığa, unutuş da hatırlayışa dönerken… Kitlelerin tapınma ayini de karnavala dönüşüyordu.

M. Blanchot’un Bekleyiş ve Unutuş'ta mimlediği sözünü 31 Mart gecesi için kitlelerin ruhuna tercüme edebiliriz: “Kitleler”, bütün sürprizlere kıyasla daha ani, bütün ağır süreçlere kıyasla daha yavaş unutuyordu.” Levinas’ın sonsuz tanıklık dediği durma hali ile Bakhtin’in karnavaleski zamanı tersine çeviriyordu. Ve 31 Mart gecesi politik olaya dönüşüyordu…

Not: 31 Mart vakasının miladi tarihi 9 Nisan 1909’dur. O dönem Rumi takvim esas alındığı için tarihte 31 Mart vakası olarak geçti. Yazıda bu ayrıntılara girilmedi çünkü 31 Mart, takvimlerden bağımsız olarak konuşulan, çağrışımları takvimlere bağımlı olmayan bir özel isim haline geldi.