'Devrimci olmayan isyan bizden değil' mi?

Hayat ve isyan sokakta akıp giderken siz dışında kalıyorsunuz ve kimse size gelip “ne oluyor yahu” diye sormuyor. Bu bağlamda Fransa’daki sol partiler ve sendikalar ile bizdeki sol çevreler arasında pek fark yok aslında...

Google Haberlere Abone ol

Besim Erarslan* 

“Halk plajlara hücum etti vatandaş denize giremiyor”

(Fahrettin Kerim Gökay İstanbul Valisi)

Sarı Yeleklilerin Fransa’da devam etmekte olan “ezber bozan” isyanı biraz da bizim Gezi Parkı isyanını çağrıştırarak kimin nerede durduğunu göstermesi bakımından bir mihenk taşı görevi görüyor. Son günlerde gerek sol gerekse sosyal medyada yer bulan haber ve yorumlara bakılırsa sol elitler bu isyanı kafalarındaki şablonda uygun yere oturtmadıkları için rahatsız olmuş durumdalar.

Nasıl rahatsız olmasınlar? Hayat ve isyan sokakta akıp giderken siz dışında kalıyorsunuz ve kimse size gelip “ne oluyor yahu” diye sormuyor. Bu bağlamda Fransa’daki sol partiler ve sendikalar ile bizdeki sol çevreler arasında pek fark yok aslında. Genel olarak itirazlar belli. Gelenekçi sol elitlerin vurguladıkları noktalar da şunlar:

1) Hareketin net bir programı ve önderliği yok,

2) İşçi sınıfının da desteğini almalıydılar,

3) Sağcı ve faşist çevreler de işin içinde varlar, bu durum kuşku yaratıyor.

Çok kabaca özetlenmiş bu noktalara çıplak gerçeklik açısından bakarsanız itirazlar doğru görünebilir. Ancak itirazlara biraz daha yakından bakacak olursak hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı ortaya çıkacaktır.

1) Hareketin net bir programı ve önderliği yok: Evet hareketin net bir programı ve önderliği yok, çünkü bu hareket önder istemiyor. Önderlik olsaydı belki de bu kadar gelişip yaygın bir destek bulamayacaktı. Zira önderlik ve programı bir arada düşünmek gerekiyor. Hareketin programatize edilmesi aynı zamanda önderlik edildiği anlamına gelirdi, oysa bu hareket tam bir dip dalgası. Hareketin içinde orta sınıflar da var ama asıl omurgayı yoksullar, küçük çiftçiler, dar gelirliler, emekliler vb. oluşturuyor. Hareket kendiliğinden olduğu için fiziki bir önderlik içermiyor. Eğer fiziki bir önderlik içerseydi zaten kendiliğinden olmaz, geleneksel toplumsal kodlara otururdu. Bu anlamda kendiliğinden bir hareketi önderlik ve programı yok diye eleştirmek aslında “önderliksiz de isyan mı olurmuş” demekten başka bir şey değil. Gezi Parkı direnişi sırasında bizim muhafazakâr sol çevreler, kendiliğinden patlayan isyana hem önderlik etmeye çalışıp hem bir noktadan sonra da olayın polisle sokakta köşe kapmacaya dönüşmesine, direnişin kriminalize edilerek marjinalleşmesinde devlet güçlerine dolaylı da olsa bayağı yardımcı olmuşlardı. Hal böyle iken sonraki dönemlerde “gezide örgütlü önderlik yoktu” tespitini yaparak isyanın yenilgisini “örgütsüz ve öndersiz” kitlelere yıkmışlardı. Burada sözü edilen önderliğin ‘kendi dar kadro önderliği’ olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı?

2) İşçi sınıfının da desteğini almalıydılar: Eğer patlayan bir isyan varsa ki, bütün isyanlar genelde kendiliğinden olur. (İsyan ve devrim kavramlarına kısaca değinmek gerekiyor burada). İsyan toplumsal basıncın yükselmesi ile kendiliğinden sokağa taşan ve en geniş kitleleri yoğun biçimde içine alan dip dalgasıdır. İsyanın hedefi doğrudan iktidar olmak zorunda olmadığı gibi, iktidarı ele geçirmek gibi bir hedefi de çoğunlukla olmaz. İsyanın bir programı ve önderliği de olmaz, genellikle bir slogan ya da bir dizi talep etrafında patlar ve önderleri de hareketin kendi içinden çıkar.

Devrim ise iktidar odaklı bir programın ve hiyerarşik bir örgütün hazırlıklarının halk isyanıyla taçlandırılarak başarıya ulaşması yani isyanla paralize olan devlet iktidarını ele geçirmesidir. Şimdi yine başa dönersek, “işçi sınıfının desteğini almalıydılar” cümlesinde, ön kabul olarak işçi sınıfının isyancılarla aynı kaygıyı paylaşmadığı anlatılır. İsyanın kendiliğinden olduğunu düşünürseniz bu isyanın içinde birçok işçi ve emekçinin de yer aldığını kabul edersiniz.

Ancak burada “işçi sınıfının desteğini almamak”tan kasıt, isyanın sosyolojik profilini çıkarmaktan çok “örgütsüz kitlelerin” (kaldı ki isyanın kendisi en önemli örgütlülüktür) sendikaların desteğini almamış olmalarını eleştiriyor gibidir. Oysa bu, isyancıların değil sendikaların ayıbıdır. Zira isyancılar “bizi kim destekler ya da desteklemez” diye düşünerek değil, kendi öz güçlerine ve öz örgütlenmelerine güvenerek bu isyana başlamışlardır. “İşçi sınıfının desteğini almadılar” cümlesi baştan aşağı yanlış bir cümle. Burada söylenmek istenen; “biz bu isyanı ne sol partilerle ne de işçi sendikaları yoluyla bilindik kodlara oturtamıyoruz, isyanı nasıl kontrol edip araçsallaştıracağımızı bilemiyoruz, kontrol edemediğim isyan bizden değildir” demekten başka şey değildir.

3) Sağcı ve faşist çevreler de işin içinde varlar, bu durum kuşku yaratıyor: Bu kaygı neresinden bakarsanız bakın sol elitlerin kendi dışlarında gelişen herhangi bir halk hareketine ne kadar yabancı olduklarının göstergesinden başka bir şey değildir. Halk hareketleri ve isyanlar sosyalizmin tarihinde devlet iktidarının ele geçirilmesi için birer kaldıraç görevi gördüğünden ve bunlara “devrim” dendiğinden, bu şablona uymayan kendiliğinden halk hareketleri sosyalist elitler için hep ürkütücü olmuştur. 1968 Paris’inde isyan başlandığında geleneksel sol (sosyalistler, komünistler ve de işçi sendikaları) benzer gerekçelerle isyana uzak kalmış, tam da bu yüzden hareket yenilgiye uğramıştı. Bugün de olan çok farklı değil. Kitlelerin haklı talepleri için sokağa döküldüğü bir atmosferde ırkçılar, faşizan güçler bunu maniple edebilmek için bir takım çabalara girişebilirler ki girişmişlerdir de. Ancak bu ne meydanı faşistlere bırakmak anlamına gelir ne de bu eylemin sahibinin onlar olduğu. Talepler haklı mı? Haklı, o zaman buna bakarak destek vermemek için bir neden yok. Unutmayalım ki aynı şeyi Gezi Parkı direnişi sırasında bizdeki ulusalcı faşizan çevreler de eylemlerde yapmaya çalıştı ancak başarılı olamadılar. Sağduyu galip geldi.

Bu satırlar yazılırken “Sarı Yelekliler” isyanının başlangıç talepleri Fransız hükümeti tarafından kabul edilmişti. Ancak isyan buna rağmen durmadı. Hatta başka kesimleri de içine alarak dalga dalga yayılmaya devam ediyor. Çünkü isyan başladıktan sonra başlangıçtaki talepleri de başlangıçtaki katılımcıları da çoktan aşmış durumda. Darısı başımıza diyelim. Gerisini izleyip göreceğiz.

*Blog yazarı