Hayvan hakları 'lüks' değildir

Bazıları için bu ülkede “hayvan hakları”nı tartışmak lüks sayılsa da bu bir lüks değil, ihtiyaçtır ve insan hakları ile ilgili metinlerde sıkça geçen o güzel ifadenin yani “insanlık onuru”nun bir gereğidir. “Onurlu bir insan olmak” sadece “insanın haklarını” değil “her türlü canlının da haklarını” korumak ve gözetmekten geçer. 

Google Haberlere Abone ol

Sedat Vural*

Ansiklopedik tanıma göre insan konuşabilen, dik duruşlu, büyük beyinli, kavrayıcı elli primattır. İnsanın bu günkü biyolojik ve kültürel biçimi binlerce yıl geçmişe dayalı insanlık evriminin sonucudur. Bizi bu günlere getiren, bu insanlık evrimidir. … İnsanlık evriminin dinamosu ise insanın üretici bir varlık olmasıdır… İnsan bu niteliklerini toplumsallık içerisinde kullanarak, kullandığı ölçüde yetkinleştirerek doğa ile mücadelesinde başarılı olmuştur. Bu kimliği ile de toplumsal dönüşümlere damgasını vurarak günümüze kadar taşınan uygarlıkların oluşmasını sağlamıştır.

İnsanın biyolojik evrimi hayvanlar aleminin doğal ve nesnel yasalarına uygun oluşmuştur.

İnsanın biyolojik olarak nasıl bir evrim sonucu insanlaştığı, ünlü İngiliz bilgini Darwin’in “Evrim Teorisi” ile ortaya konulmuştur.

“Canlı türler ayrı, ayrı ve bugün oldukları gibi yaratılmamışlardır; Tersine ortak bir kökenden, uzun bir evrim süreci ile türemişlerdir. Yaşayan hiçbir tür, kendi kılığını uzak bir geleceğe değişmemiş olarak iletemeyecektir. Bütün canlı biçimler, çevremizde etkileri sürdüreduran yasaların ürünleridir. Bu yasalar, üreme ve büyüme, soyaçekim, yaşama koşullarıdır. İnsan da kendinden önce yaşamış bir biçimden türemiştir; bu çok gelişmiş bir maymun türüdür.

Bugünkü insan ırkları renk, saç, kafatası biçimi, vücut organları vb. gibi birçok bakımdan farklı olmakla birlikte, yapılarının tümü dikkate alınırsa pek çok noktada birbirlerine büyük ölçüde benzemektedirler. Vücut yapısı ve zihni yetiler bakımından çeşitli ırklar arasında görülen sayısız benzerlikler, ayrı ayrı kazanılmış olamayacağı için, onların aynı ırsları taşımış bir atadan soya çekilmiş olması gerekir.

Hayvanlar aleminin ilerleyen evrimi sonucu, uzun ve aşamalı bir gelişme yolunda, yeryüzündeki yaşamın bütün tarihinin en önemli olayı olan insanın en yakın atalarının ortaya çıkışı, bir milyon yıldan daha öncesine yani üçüncü zamanın sonuna kadar varır. Biyolojik bakımdan insan, hayvanlar alemini düzenleyen ve yöneten doğal ve nesnel yasalara uygun olarak oluştu.”

İNSANIN TOPLUMSAL EVRİMİ

A) İNSAN ARAÇ YAPAN HAYVANDIR (BENJAMIN FRANKLIN) 

İnsanın insan olması, hayvanlar aleminden ayrılması, yalnızca biyolojik evrim sonucunda olmamıştır; insanın kendi eliyle yaptığı iş aletlerinin yardımıyla gösterdiği toplumsal çalışma yolu ile olmuştur. Aletler yapıp, yaratarak, kendini yapmış ve yaratmıştır insan… Bu nedenle Benjamin Franklin, “araç yapan hayvan” olarak tanımlamıştır insanı…Bu gelişimi sağlayan ise çalışmadır; İnsan, doğal nesneler ile çalışarak insan olmuş, nesneleri de kullanarak araç yapmıştır. Oysa hiçbir hayvan, birazcık da olsa eylemini yönlendirme yeteneğine sahip değildir, hiçbiri, en ilkel şeyleri bile yapamaz. İnsanın doğa ile mücadele evrimi sonucu bulduğu bu aletler doğuştan bir içgüdü ile yapılmamıştır. Bunları, deneylerle, deneyip yanılmayı öğrenmiştir insan. İnsanın bu mücadele ve deneyleri, düşünme yeteneğinin düzenli gelişmesine neden olmuştur. Bir işi bilinçle yapmak, bilinçli biri olmak, çalışma sırasında çalışma yoluyla gelişmiştir.

B) İNSAN TOPLUMSAL BİR HAYVANDIR (ARISTO)

Çalışma, her zaman toplumsal bir olgu olmuştur. Tek başına bir insanın çabaları tüm topluluk yaşamının ayrılmaz bir parçasını oluşturmuştur. Çünkü topluluk üyelerinin çalışma için bir araya gelmesi, insanın düşüncesinde ve bilincinde, kendisini toplulukla aynı ve bir tutmaya, topluluğun gereksinmelerine boyun eğmeye ve kendisini yalnızca topluluğun bir üyesi saymaya götürüyordu.

Emek ile sağladığı bu çalışma toplumsallığı sayesinde insan, köken olarak kendini aşmak, tüm insan olmak istiyordu… Günümüzde de yüceltilen birey olarak değil, toplumun bir parçası olarak, el birliği içerisinde, daha anlamlı bir dünya yaratmak için çabalıyordu… Doğanın kölesi olarak ve onun verdikleri ile yetinen değil, sorgulayarak, çalışarak, çabalayarak, doğayı yönetmeyi, sınırlı benliğini toplu yaşayışla birleştirmeyi, bireyselliğini toplumsallaştırmayı gerçekleştirmek istiyordu.

İnsanlık dünyadaki tüm canlılardan hukuken, vicdanen ve etik olarak sorumludur...

Böyle bir sorumluluğa neden insanoğlunun evrende doğada olanlarla yetinen değil; kendisinin ürettiği yeni ürünler, teknik buluşlar ile doğa üzerinde egemen olma ve buna bağlı insan odaklı bir dünyanın yaratıcısı olmasıdır. Bu nedenledir ki, dünyanın insani ve vicdani bundan öte tüm canlıların ve çevrenin insani ölçütlere uygun adil, eşit ve ayrımsız yönetilmesi ve korunması insan olmanın ve insanlığın görev ve sorumluluğudur…

Ve yine bu sorumluluk nedeniyledir ki; tüm canlılar ve çevreyi kapsayan yaşanılır bir dünya yaratmak uğruna başta Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi tarafından çıkarılan yüzlerce uluslararası sözleşme ve kararın temelinde, yeryüzünde yaşayan canlıların tek bir tür olduğu düşüncesinden yola çıkarak hiçbir canlının ırk, renk, dil, inanç ayrımı olmaksızın yaşaması; dünya üzerinde meydana gelen ve tüm canlıları ilgilendiren olaylara karşı duyarlı olunması; gezegende yaşayan her bir insanın dünyanın diğer canlıları ve çevresinin korunması konusunda evrensel bir sorumluluk taşıması bilincini aşılamak ve yerleştirmektir…

HAYVAN HAKLARININ KORUNMASI İNSANLIK ONURUDUR

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin başlangıç bölümünün ilk cümlesi “insanlık ailesinin bütün üyelerinin doğal yapısındaki onuru ile eşit ve devredilemez haklarını tanımanın dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğunu; insan haklarını göz ardı etmenin ve hor görmenin insanın vicdanında infial uyandıran barbarca eylemlere yol açtığını";

AİHS “başlangıç” kısmında; “ BM Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948 de ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ni, bu bildirinin metninde açıklanan hakların her yerde ve etkin olarak tanınmasını ve uygulanmasını sağlamayı hedef aldığını”;

Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO’nun 15 Ekim 1978 yılında kabul edilen “Hayvan Hakları Bildirgesi”,

1990 yılında kabul ve ilan edilen “Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin Giriş bölümünde;

Yaşamın tek olduğunu, yaşayan bütün canlıların ortak bir kökeni olduğunu ve türlerin evrimi yönünde farklılaştığını, yaşayan bütün canlıların doğal haklara sahip olduğunu ve sinir sistemi olan her hayvanın kendine özgü hakları bulunduğunu, bu doğal hakların küçümsenmesi ve hatta kolayca göz ardı edilmesinin doğa üzerinde ciddi zararlar doğuracağını ve insanoğlunun hayvanlara karşı suç işlemesine sebebiyet vereceğini, türlerin birlikte olmasının diğer hayvan türlerinin yaşama hakkının insanoğlu tarafından tanınmasını ifade edeceğini, insanoğlu tarafından hayvanlara saygı gösterilmesinin bir insanın bir diğerine gösterdiği saygıdan ayrı tutulamayacağını dikkate alarak, ilan edilir ki;

Ev Hayvanlarının Korunmasına dair Avrupa Sözleşmesi'nin Giriş bölümünde; “İnsanın yaşayan tüm canlılara saygı yükümlülüğünü tanıyarak”

Hükümleri ile yukarıda belirtilen bilimsel ve evrimsel gerçekler dikkate alındığında hayvan hakkının bir insan hakkı olduğuna evrensel somut kanıtlardır…

Unutulmamalı ki yaşanılacak dünya, evrendeki tüm canlıların özellikle insan ve hayvan hak ve özgürlüklerinin ödünsüz uygulandığı ve bunların hukuksal güvenceye bağlandığı bir dünyadır. Dünya komşumuz, yaşam ortağımız, pozitif enerjimiz, çıkarsız sevgimiz hayvanlara ve onların haklarına karşı kayıtsız kalmak öncelikle insan onuruna aykırıdır…

İki resim karesi hiç gözümün önünden gitmez. Biri, işkence sonucu ölen bir gencin mezarında ağlayan yalnız bir annenin resmi diğer ise sahibi tarafından ayağı kırıldığı için yol ortasında o halde terk edilmiş bir atın resmi. Hakkın hiçe sayıldığı, yaşam hakkının yok edildiği iki acı dolu tablo.

Bazıları için bu ülkede “hayvan hakları”nı tartışmak lüks sayılsa da bu bir lüks değil, ihtiyaçtır ve insan hakları ile ilgili metinlerde sıkça geçen o güzel ifadenin yani “insanlık onuru”nun bir gereğidir. “Onurlu bir insan olmak” sadece “insanın haklarını” değil “her türlü canlının da haklarını” korumak ve gözetmekten geçer.

*Avukat