Türkiye, MPS istismarına mı uğruyor?

Türkiye’deki mevcut siyasal hikaye anlatıcılığını MPS'ye benzetiyorum. Annenin çocuğun makatında termometreyle kanama oluşturmaya çalışması gibi Türkiye’de de gazeteciler ve iktidara yakın isimler hiç neden yokken mevcut birilerini yaftalamak ya da siyasal sistemi hasta göstermek ve başkanlık sistemine ilgi çekmek için yıllardır parlamenter sistemi montofon ineğine benzeten anlatılara başvuruyorlar.

Google Haberlere Abone ol

 Orbay Soydan

En önemli kültür gazetecilerinden biri olan Robert Fulford Anlatının Gücü kitabında bir insanın iyi bir hikayesi olmaması durumunu yoksunluk olarak tanımlıyor. Fulford’a göre iyi bir hikaye kişinin kendini değerli hissetmesi için zaruridir. Bir hikayeye sahip olmamak başarısızlık hissi uyandırır ve bu hisle kurgular oluşturarak başa çıkarız.

Yeni Türkiye’nin ekran yüzleri ve yazarlarınında benzer şekilde entelektüel yoksunluktan dolayı olsa gerek akademik alanda bu yönteme sıklıkla başvuruyorlar. Sakarya Üniversitesinde "Profesör" unvanına sahip Ebubekir Sofuoğlu bunun son örneklerinden biri. Sofuoğlu, katıldığı "Vefatının 100. Yılında Ulu Hakan 2. Abdülhamid Han Konferansı”nda "Google'ı kullanan, ilk icat eden Sultan Abdülhamid Han'dır" diyerek tarih hakkında yoksunluğunu gizleme çabası gösteriyor gibi. Aynı şekilde daha önce TRT’deki bir programa katılan İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Örnek’in “Hz. Nuh, oğlu ile cep telefonuyla görüştü” demesi de, Erdoğan’ın “Amerika’yı Kolomb değil Müslümanlar buldu” ya da Türk Solu’nun “Che'nin çantasından Nutuk çıktı” hikayesi de aynı entelektüel yoksunluğun göstergesi olarak yorumlanabilir.

Öte yandan bugün Türkiye’nin Munchausen by Proxy sendromu (MPS) yaşadığını iddia edersek de ileri gitmiş olmayız. MPS hastalık semptomlarının ebeveyn tarafından oluşturulduğu bir istismar tipidir. MPS’yi bir vaka üzerinden açıklayacak olursak: Bir yaşında bir erkek hasta, ishal ve kusma şikayetleri ile acil servise başvurur. Yapılan tekniklerin normal olması ve yatışı sırasında şikayetleri olmayan hastanın daha önce de değişik şikayetlerle birçok kez yatış öyküsünün bulunması nedeniyle, hastada MPS düşünülerek takibe alınır. Hastanın daha sonra gaitada kan görülmesi şikayeti ile yatışı yapılır. Annenin çocuğun makatında termometreyle kanama oluşturmaya çalıştığının gözlenmesi üzerine de hastaya MPS tanısı konularak sosyal hizmetlere bildirilir ve anne, değerlendirilmek üzere psikiyatriye yönlendirilir.

Türkiye’deki mevcut siyasal hikaye anlatıcılığını bu sendroma benzetiyorum. Annenin çocuğun makatında termometreyle kanama oluşturmaya çalışması gibi Türkiye’de de gazeteciler ve iktidara yakın isimler hiç neden yokken mevcut birilerini yaftalamak ya da siyasal sistemi hasta göstermek ve başkanlık sistemine ilgi çekmek için yıllardır parlamenter sistemi montofon ineğine benzeten anlatılara başvuruyorlar. Gazetecilerin kurguladıkları gerçekmiş gibi sunulan hikayeler ise genellikle iktidarın hedefine hizmet edecek şekilde; belli bir kişi, kurum ya da sistem üzerinde yaralar açmaya yönelik oluyor. Fulford bu durumu anlatının statü edinme aracı olarak kötüye kullanımı olarak tanımlıyor.

Son olarak AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Mahir Ünal’ın Kahramanmaraş’ta katıldığı bir programda üç tane büyük devleti ortadan kaldırmış ve hilafeti İstanbul’a getirmiş Yavuz Sultan Selim Han’ın çamurlu kaftanını FETÖ’nün restorasyon bahanesiyle Amerika’ya götürmek istediğini anlattı ve 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’ye gelirken o kaftanı giyip geleceğinden bahsetti. Bu anlatı da ne olursa olsun Türkiye’de hikaye saplantısının ne kadar büyük cinnete dönüşmüş olduğunu gösteriyor.

Ve bu durum bir vatandaş olarak beni rahatsız ediyor. Yanlış anlaşılmasın kimseye hakaret etmek ya da küçük düşürmek gibi bir niyetim yok; sadece Fulford’un dediği gibi “Bir hikaye anlatırsanız bunla ilgili bir yargıya varmak kaçınılmazdır.” Ve “bizde devlet babadır, vatan anadır, millet çocuklardır!” denilen bir toplumda gazetelerde yazanları okudukça ebeveyni tarafından Munchausen by Proxy Sendromu (MPS) istismarına uğramış hissediyorum. Bu yüzden yazıyorum; çünkü bir toplumu anlayabilmek için, o toplumu oluşturan hikayeler bütününe bakmamız gerekirse; bu hikayeler bize Türkiye’deki toplumun MPS yaşadığını gösteriyor. Ve bu çok ağır bir istismardır.

Ama maalesef bu istismarı bildirecek bir sosyal hizmetler ve psikiyatrda yok. Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) yöneticilerinin başına gelenler söylenecek söz bırakmıyor!