Souda Kampı boşaltılıyor

Vial Kampı'na gönderilmek mülteciler arasında ayrı bir endişe konusu. Souda Kampı'nın, merkezde ve sahile paralel olması, ağır koşullarına rağmen onu mülteciler için Vial’den çok daha olumlu kılıyor. Ancak şimdi Souda Kampı'nın kapanması gündemde. Bunun en büyük sebebi mülteci sayısının azalmasına paralel olarak bu kampta çalışan sivil toplum örgütlerinin Avrupa Komisyonu üye ülkelerinden gelen bütçelerinin kesilmesi ve Haziran sonunda adadan ayrılmış olmaları.

Google Haberlere Abone ol

Rakel Sezer

Yaklaşık son iki haftadır belli aralıklarla, Sakız Adası’nın merkezinde kale içinde yer alan Souda Mülteci Kampı'nda barınan mülteciler belediye görevlileri eşliğinde kamptan ayrılıyor. Mülteciler, Sakız Adası’nın kuzeyinde, merkezden yaklaşık 25 dakika uzaklıktaki ortalama bin göçmenin barındığı Vial Askeri Kampı'na gönderiliyorlar.

Souda Kampı'nın boşaltılması ve hatta tamamen kapatılması uzun süredir yetkililerin gündeminde . Bu kamp, Ekim 2015 ile Mart 2016 tarihleri arasında binlerce mültecinin Çeşme’den şişme botlarla Sakız Adası’na varmalarıyla birlikte mültecilerin Avrupa’nın diğer ülkelerine geçmeden önce geçici kalışları için düşünülmüştü. Fakat Avrupa Birliği ve Türkiye arasında imzalanan ve göçmenlerin Avrupa ülkelerine geçişini sınırlandıran anlaşma sonrasında, ada içinde gün geçtikçe artan mülteci sayısı nedeni ile kapasitesinin çok üzerinde insan alarak Sakız Adası’ndaki ikinci büyük mülteci kampı halini aldı. Adadaki göçmen sayısı bu yılın Mayıs ayında en yüksek seviyesine ulaşarak 4 bini buldu. Bu seviye adada gerek yetkililer, gerekse yerel halk tarafından olumsuzlukla karşılandı ve neticede yaklaşan turizm sezonu bahane gösterilerek birtakım “acil tedbirler” alındı. Anlaşmanın her iki tarafına da gerekli görülen uyarılar ve açıklamalar yapılarak adadaki mülteci sayısı, Suriye dışındaki ülkelerden gelenlerin ve sığınma başvurusu kriterlerine uymadığına karar verilenlerin Midilli Adası üzerinden Türkiye’ye geri gönderilmeleri ve sığınma başvurusu olumlu görülen aileler ile birlikte korunması ve bakımı öncelikli bireylerin ise Yunanistan’ın ana karasındaki çeşitli şehirlere gönderilmeleri ile, Temmuz ayında adadaki mülteci sayısının 2 bine kadar inmesi sağlandı. Bunu, Temmuz ayında adaya ulaşan mülteci sayısının istatistiki olarak en düşük seviyede olması izledi. Halihazırda adada 1500 mülteci bulunuyor.

. .

1 Ağustos 2017, saat 10.00. Yaklaşık 30 kişi eşyaları ile komşularının endişeli bakışları arasında kamptan ayrılıyorlar. 6-7 aydır kaldıkları çadırlar belediye görevlilerince yerinden sökülüyor. Belli ki onların yerlerini yenilerinin alması beklenmiyor. Geride kalanları da artık sayılı günler bekliyor. Onlar da bugünkü grup gibi kısa bir zaman zarfında ya Vial’e gönderilecekler ya da Yunanistan ana karasında bulunan bir kampa. Türkiye’ye geri gönderilmeleri de olasılık dahilinde.

Vial Kampı'na gönderilmek mülteciler arasında ayrı bir endişe konusu. Souda Kampı'nın, merkezde ve sahile paralel konuşlanmış olması, ağır koşullarına rağmen onu mülteciler için Vial’den çok daha olumlu kılıyor. Ancak şimdi Souda Kampı'nın kapanması gündemde. Bunun en büyük sebebi mülteci sayısının azalmasına paralel olarak bu kampta çalışan sivil toplum örgütlerinin Avrupa Komisyonu üye ülkelerinden gelen bütçelerinin kesilmesi ve Haziran sonunda adadan ayrılmış olmaları. Kamp, bugüne kadar belediyenin kısıtlı bütçesi ile ancak büyük sivil toplum örgütlerinin desteğiyle ayakta kalabilmişti. Avrupa Komisyonu sivil toplum örgütlerine ayırdığı bütçeyi geçtiğimiz aylarda Yunanistan hükümetinin ilgili birimlerine yönlendirmeye karar verdi.

Vial Kampı askeriyenin yönettiği, 1500 kişilik kapasitesi olan ana gözetim kampı. Askeriye, mültecilerin kıyafet ve günlük ihtiyaçlarını Birleşmiş Milletler Göçmen İdaresi'nden sağlıyor. Yemek ve alt yapı gibi hizmetleri ise kendi birimlerinde karşılıyorlar. Kampın bir bölümünde adaya ilk gelişte yapılan kayıt ve güvenlik sorgulamalarının yanı sıra sığınma başvuruları ve takip görüşmeleri yapılıyor. Bu nedenle girişlerde ve çıkışlarda sürekli güvenlik kontrolü var ve Birleşmiş Milletler Göçmen İdaresi dışında hiçbir sivil toplum örgütü, özel ve sınırlı izinler dışında, burada faaliyet gösteremiyor.

İkindi vakti saat 4.00. Gönüllü bir arkadaşımla günden güne sessizleşen Souda Kampı'na geliyoruz. Sınırlı sayıda bulunan ağaç gölgelerinin birinin altında altı kadınla bir battaniyenin üzerinde oturuyoruz. Dersimiz: İngilizce. Defterlerimiz, kalemlerimiz ve beyaz tahtamız hazır. İngilizce birkaç karşılaşma cümlelerini tahtaya yazıp karşılıklı pratik yaptıktan sonra kadınların bir ikisi hariç kalem ve defterlerini kullanmadıklarını fark ediyorum. O kadınlardan biri alfabeyi okuyup yazmak istediğini söylüyor. Arapça bilen bir gönüllü arkadaşımı çağırıyorum yanımıza. Defterine Latince harfleri yazıyorum. O, bu harflerin Arapça karşılıklarını yazmamızı istiyor. Arkadaşım Latin harflerinin Arapça ses karşılıklarını bulmakta zorlanıyor. Bu sefer Arap alfabesini defterine yazıyor. Kadın belki de eline ilk defa aldığı kalemle Arapça harfleri kendi yazmayı deniyor. Yazarken gözleri buğulanıyor. Bir anda kafasını defterden kaldırıp gözlerimize bakıyor, “Ben aslında her şeyden önce konuştuğum dili okumak ve yazmak istiyorum”, diyor. “Bana Arapça okuma ve yazmayı öğretin lütfen.” Karışık duygular içinde bu kadının yaşamış olduğu, tasavvur edemeyeceğimiz dramları ve önümüzdeki günlerde Avrupa’da milyonlarca erişkin mülteci gibi yaşayacağı sürgün hayatını düşünüyor, sessizleşiyoruz. Biz İngilizce kelimelerin yanına Arapça kelimeleri yazmaya başlarken, kadınları Vial’e götürecek otobüs hızla kampa giriyor. Kadınlar çantalarına defterlerini ve kalemlerini atıp otobüse doğru koşuyorlar. Derslere muhtemelen devam edemeyeceğimizi düşünüyorum zira yine o kadınlardan aldığım bilgilere göre Vial’den Souda’ya gelmek giderek zorlaşıyor. Belediye de yakın bir zaman önce bütçe sıkıntısı nedeni ile Vial ile Souda arası olan otobüslerin sıklığını azalttığını bildirmişti.

. .

Saat 5:00. Bağlı bulunduğum küçük yerel bir inisiyatif olan Chios Eastern Shore Response Team'in (CESRT) kampta bulunanlara çay ikramı başlıyor. İki tane 100’er litrelik şekerli çay dolu varil kampın dağıtım merkezinde bulunan demir masalara yerleştiriliyor. Daha evvel uzun kuyrukların oluştuğu çay vaktinde şimdi 40 kişi var. Gönüllü avukatlar da bu olağan dışı süreçte çay saatine katılıyorlar. Souda’da kalanların başvurularına veya temyiz görüşmelerine ilişkin bir çok soruları ve itirazları var.

17 yaşında bir genç, gönüllü bir avukat ve ben, gencin durumu hakkında tartışıyoruz. Reşit olmadığı ve yanında ailesi olmadığı için sürecin farklı işlemesi gerektiğini ve bir an önce kamptan Avrupa’da yaşayan ablasının yanına gönderilmesi gerektiğini tartışıyoruz. Avukat gence sürecin olumlu bir şekilde devam ettiğini ve aile birleşimi kapsamında bir sene içinde ablasının yanına gidebileceğini söylüyor. Genç isyan ediyor: “Yedi aydır buradayım ve o bana rahatça bir sene içinde gidebileceğimden bahsediyor. Kendilerini ne zannediyorlar? Bir yıl, iki yıl… Kolay mı ya… Biz insanız, koyun değil!”

Adadaki mülteciler için sağlanan imkanlar hızla sınırlandırıldıkça mülteciler arasında Avrupa’nın diğer ülkelerinde de benzer problemlerle karşılaşabilecekleri endişesiyle her şeye rağmen Türkiye’ye kendi istekleri ile geri dönme fikri güçleniyor.

Ekim 2015’ten bu yana Yunanistan genelinde yaşanan bu insanlık trajedisine karşı Avrupa Komisyonu'nun sağladığı finans uzmanlar tarafından tarihin en pahalı insani yardım bütçesi olarak değerlendiriliyor. Yunanistan devletine aktarılan 1 milyar Euro’ya yakın paranın dışında sahil güvenliği, göçmenlerin sığınma başvuruları için ek olarak görevlendirilen avukat ve tercümanlara ödenen paralar ve aile büyüklüğüne göre göçmenlere ödenen 90 Euro ile 250 Euro arasında değişen aylıklar ile Avrupa Komisyonu'nun bütçesi yaklaşık 4 milyar Euro’yu buluyor. Ancak uzun süre tutuldukları kamplardaki yaşadıkları ağır koşullar, sığınma başvuru süreci sırasında ve sonuçlandırılmasında yapılan ve onları intihara kadar sürükleyen haksızlıklar ki en son Mart ayında, bir mülteci Vial Kampı'nın kapısında kendini ateşe vererek intihar girişiminde bulunmuştu, bu paranın Avrupa bütçesinden plansız bir şekilde boşa akıtıldığının büyük bir göstergesi.

Fotoğraflar: Rakel Sezer