Avrupa’daki Türkleri ve Avrupa’yı 'evet' sonrası ne bekliyor?

Avrupa içi durum ile Türkiye bağlantılı gelişmeleri üst üste koyduğumuzda, Türk toplumunun Avrupa’daki geleceği bakımından düşündürücü, kaygı verici bir tablo ortaya çıkıyor.

Google Haberlere Abone ol

Faruk Loğoğlu*

Hayatta her tercihin, tercih sahibi için sonuçları vardır. Yurt dışındaki vatandaşlarımızın Anayasa Değişikliği Referandumu’ndaki tercihleri için de bu böyledir. Tercih hayati konularda olunca sonuçları da haliyle aynı çapta büyük olur.

16 Nisan’da yurt dışı seçmenimiz ne yaptı? Katılım oranı öncekilere göre yüksek oldu: yüzde 47. Toplamda yaklaşık yüzde 60 “evet” çıktı. Avrupa’da Almanya (63), Fransa, Hollanda (71), Belçika ve Avusturya’daki (73) seçmenler “evet”, İngiltere (79), İsveç ve İsviçre’dekiler “hayır” dedi.

Konuya ilişkin haber ve yorumlara baktığımızda ise iki nokta ön plana çıkıyor. Biri, seçmenlerin büyük çoğunluğunun anayasa değişikliklerinin mahiyetini yeterince bilmeden oy verdikleri. Diğeri, bulundukları ülke makamlarının en fazla gerek Türkiye, gerek “evet” karşıtı tutumlarını protesto etmek için çoğunluğun “evet” dediği. En yüksek katılım oranının en ciddi gerilimin yaşandığı Hollanda’da olması bunun en net göstergesidir.

Avrupa’da hangi ortam ve koşulların hüküm sürdüğünü hatırlarsak, referandumun hem vatandaşlarımız ve Avrupalı Türkler hem Türkiye için olası yansıma ve sonuçlarını daha iyi anlarız.

Avrupa son yıllarda ırkçılık, İslam karşıtlığı, yabancı düşmanlığı, yasa dışı göç, ekonomik sıkıntılar, aşırı popülist söylemler, Brexit kaygıları gibi ağır sorunlarla karşı karşıyadır. Uyum sorunlarıyla karşı karşıya bulunan Türk toplumu, bulundukları ülkelerin halklarının ve makamlarının tepkilerine, hatta saldırılarına yıllardır zaten maruz kalmaktaydılar. Son bir araştırmaya göre Almanya’daki Türklerin yüzde 80’i hayatlarından memnun değiller.

Sayıca en büyük ve Müslüman olmaları nedeniyle Avrupalı Türklerin aşırı uçlar için hep en önce ve en fazla “günah keçisi” görevi gören toplum olmaları da yaralarını depreştirmişti.

Türkiye’de demokrasi, hukukun üstünlüğü, laiklik, insan hakları ve temel özgürlükler boyutlarındaki kayıp ve gerilemeler, Avrupa siyasi çevrelerinde Türkiye’ye ilişkin kaygılar, güvensizlik ve eleştirilerin giderek artmasına yol açmıştır. AB’yle, AB ülkeleriyle ilişkilerde gerginlikler yaşanmış, Avrupa Parlamentosu (AP) aleyhimizde ağır kararlar almış, AGİT gözlem heyeti referandum sürecini kusurlu bulmuş ve nihayet Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) bir ilke imza atarak Türkiye’yi ikinci defa “denetim” altına almıştır. Bu gidişat Avrupa kamuoyundaki ve genel olarak bütün Batı dünyasındaki Türkiye algısını daha da olumsuzlaştırmakta ve oralardaki Türk toplumuna bakış açısı ve yaklaşımları da herhalde daha sorunlu hale getirmekte.

Avrupa içi durum ile Türkiye bağlantılı gelişmeleri üst üste koyduğumuzda, Türk toplumunun Avrupa’daki geleceği bakımından düşündürücü, kaygı verici bir tablo ortaya çıkıyor. Peki, neler olabilir?

İlk sırada göçmenlerin vatandaşlığa geçme hakkı konusu geliyor. Almanya’da da tartışılmaya başlanan bu konuda Avusturya ve Hollanda’da daha şimdiden yasal kısıtlamalar getirilmiş durumda. Çifte vatandaşlığa son verilmesi, hatta vatandaşlık kazanmış olanların bile sınır dışı edilmeleri için çağrılar yapılmakta.

“Evet” oyu Türkiye’de daha otoriter bir yönetime destek olarak görüldüğü için Avrupa ülkelerinde “madem böyle istiyorsunuz, buyurun o zaman memleketinize gidin” şeklinde bir hava ve tepkinin oluşmasına yol açmıştır. “Evet” aşırı sağın ekmeğine yağ sürmüştür. Bu toplumsal atmosferin Avrupalı Türklerin günlük hayatlarına olumsuz yansımalarının olması kaçınılmazdır. İş yerlerinde, okullarda sıkıntılar yaşanabilir. Diğer bir deyişle, Türkler ile yerel toplumlar arasındaki uçurum büyüyecek ve yeni sorunlar gündeme girebilecektir. Avrupalı Türklerin yaşadıkları ülkelere uyum sağlamaları gecikecek belki de imkânsızlaşacaktır.

DİTİB gibi İslami kuruluş, dernek ve örgütler ile camiler üzerindeki denetim ve baskıların artması mümkündür. Ayırımcılık ve nefret suçlarının yaygınlaşması muhtemeldir. Bu bağlamda cereyan edecek her olay gerilimi tırmandıracaktır. Elbette bu tür uygulama ve olaylar eskiden de oluyordu – 2016 yılında 100’e yakın cami saldırısı gerçekleşmiştir. Hazin kundaklama faciaları da hâlâ belleklerimizdedir. Ancak şimdi farklı olan daha gergin bir Avrupa, Avrupa’dan her geçen gün uzaklaşan bir Türkiye ve kendi içlerinde dahi aşırı eksenlerde kutuplaşmış, bölünmüş toplumlar.

Dileyelim ki Avrupalı Türkler dışlamalara, ayırımcılığa, baskılara, hele hele saldırılara hiç maruz kalmasınlar. Fakat bilelim ki Türkiye demokrasi ve hukuk planında geri gittikçe ve Avrupa’yla ilişkileri düzelmedikçe, diasporanın sorunları bitmeyecek, büyüyecektir. “Evet” sadece Türkiye için değil, diaspora ve dolayısıyla hem Avrupa hem Türkiye-Avrupa ilişkileri için de ciddi, derin sorunlara yol açacağa benzemektedir. Herkes yaptıkları tercihin sonuçlarına katlanmak durumundadır.

*Emekli diplomat, Dışişleri Bakanlığı eski Müsteşarı, 24'üncü Dönem CHP Adana Milletvekili...