YAZARLAR

Falanjist sanatın kısırlığı

Falanjist sanat insan duygularının çok kısıtlı bir alanına sesleniyor. Kısıtlı bir yaş ve cinsiyet ağına sesleniyor. Karmakarışık bir canlı olan insanı basitleştirip karikatürize ediyor. Çok daha ilginci sabah akşam İspanyol milliyetçiliğinden dem vurmalarına rağmen müziklerinin neredeyse hiç bir şekilde İspanyol (yerli ve milli) olmaması.

Bir süredir Türk/İslam falanjizmi üzerine yazılar yazmaktayım. Elbette yazdıklarımın çoğu yıllardır üzerinde düşündüğüm mevzular. Örneğin geçen hafta Gramsci’nin faşizmin kültür ve tarih birikimi yaratamaması ama bol bol gündem üretmesi üzerine düşüncelerine değinmiştim. Hani çocukken ninelerimizin anlattıkları masallardaki gibi, “az gitmişler uz gitmişler, dere tepe düz gitmişler, bir de bakmışlar ki bir arpa boyu yol gitmişler” (işaret ve baş parmakla bir arpanın ne kadar olduğu da gösterilir!). Çocuk aklınla düşünürsün bütün gün yürüyüp nasıl olur da bir arpa boyu yol katederler diye işte falanjizmin yolculuk hikayesi de bu. Her gün bir telaşe içindeyiz ama dönüp arkamıza baktığımızda bir ömür boyunca hiç bir adım ilerlenmediğini görüyoruz.

Mesela büyük çoğunluğu hükümet yanlısı olan öğrencilerimle sohbet ederken şöyle derdim “Bir düşünün yüzde 50 oy alan bir parti var. 11 milyon üyesi var. Ama seçim şarkısını gidip Kırgızistan’dan devşiriyor. Kara basma iz olur asker türküsünden kendine propaganda melodisi çıkarıyor. Yahu hiç mi eline saz alıp da bir şarkı, marş besteleyen biri yok”. Mesela Gezi Parkı olaylarının daha üçüncü beşinci günü ortalık şarkı/türkü doldu. Durum aslında çok enterasan ve incelenmeye değer. Falanjistlerin sanat eseri üretememesi bence farklı disiplinlerden uzmanların üzerine eğilmesi gereken temel bir konu. Benim naçizane fikirlerim var ama konunun uzmanı olmadığımdan net olarak dile getiremiyorum. Ama bazı satır başlarını yakalamış gibiyim sanki. Mesela falanjist sanat insan duygularının çok kısıtlı bir alanına sesleniyor. Kısıtlı bir yaş ve cinsiyet ağına sesleniyor. Karmakarışık bir canlı olan insanı basitleştirip karikatürize ediyor. Mesela ‘muhalif’ sanatın ürünü olan Muhteşem Yüzyıl dizisini düşünelim. Bu dizi her yaştan, cinsiyetten ve düşünceden insanı ekran başına kilitlemişti. Savaş, kahramanlık, epik destan görmek isteyen ataerkil izleyici, harem ve entrika meraklıları, aşk ve romantizm düşkünleri, baba-oğul ilişkisine odaklanlar vb. Bu diziyi Osmanlı meraklısı yeni yetme delikanlı da izledi, ev kadını da... Türkiye’de ilk kez bir padişah karikatürize edilmeden, bir hükümdar, bir aşık, bir baba, bir kahraman ve bir aciz olarak tasvir edildi. Yapım bu nedenle her eve ve her kalbe girdi. Sultan Süleyman'ın oğlunu çocukluk haliyle bağrına bastığı an milyonlarca insan göz yaşı döktü. İnsanlar beş asır sonra Şehzade Mustafa’nın mezarına koşuştular. Muhteşem Yüzyıl anti-falanjist sanatın bu anlamda anıt bir yapıtı oldu.

Paniğe kapılan falanjistler hemen harekete geçerek ve devlet imkanlarını devreye sokarak (zira özel kanallar reyting nedeniyle bu riske girmekte isteksizdi) sinemadaki bu ‘insanileşmeyi’ durdurup karikatürize padişah dizi bombardımanına başladılar. Bu karikatürize dizilerde saf iyiler ve saf kötüler vardı. Karakter değil tiplemeler üzerinden yürüyen basit senaryolar sadece epik bir hikaye yaratmayı amaçlıyordu. Ama falanjistlerin anlamadığı epiğin; ancak dramatik gerilim varsa değer kazandığıydı. Kahraman eğer genetik olarak kahraman olarak doğmuşsa, çelişkisi, zaafı yoksa o sadece bir karikatür tipi olur ve epik destan yapmaya çalışırken kendinizi mizah filmi çekerken bulursunuz. Sonuçta devlet destekli bu yapımlar, dişilik, aşk, romantizm, erotizm, kişilik çatışması gibi temel unsurlardan temizlenmiş şekilde doğuştan iyi ve kötü karakterlerin savaşına odaklandılar. Kısıtlı duyguları ve refleksif tepkileri (öfke, kin, intikam) yeterli gördüler. Bu tür senaryolar üretmek kolaydır. Kötüler iyilere zarar verir ve bir tür mağduriyet doğar (kötü öteki olduğu için kötü, iyi de bizden olduğu için iyidir) yoksa başka ahlaki ölçüt yoktur. Mağduriyet kin üretir. Sonra kötüler belalarını bulur ve mağduriyetten doğan kin ve öfke duygusu yerini tatmine ve ruhsal boşalmaya bırakır. Taa ki bir başka kötü çıkıp yeni baştan mağduriyet üretene kadar. Mağduriyet-kin-intikam-rahatlama-mağduriyet. Bu böyle sonsuza dek sürüp gider. Sonuç 15-25 yaş arası erkeklik kanıtlama çabasındaki yeni yetmelere veya kendini halen o yaşlarda hissedenlere seslenen yapımlar olur.

Yazının bundan sonrası için okurları müzik dinlemeye davet ediyorum. Müziğin matematiğinden hiç anlamam ve sadece hissettirdiği duygular üzerine konuşabilirim. O nedenle müziğin formüllerinden anlayan okurların yardımına ihtiyacım olacak. Falanjist sanatı İspanyol cumhuriyetçilerinin sanatı ile karşılaştıran bir video önereceğim: Una Hora de Música de la Guerra Civil Española (Nacionalistas y Republicanos. Bu videoda falanjistler ile cumhuriyetçilerin karşılıklı olarak müzikleri derlenmiş. Yazıyı okuyan herkesi bu videoyu dinlemeye davet ediyorum. Böylece hem meramımı anlatabileceğim, hem de içinden geçtiğimiz zamanların anlamını daha iyi kavrayabileceğiz gibi geliyor.

Cumhuriyetçiler cepheye giderken

Şarkıları ve bana ifade ettiği duyguları sırasıyla yazacağım ve hissettirdiği duyguları İspanyol dilinin melodiyle uyumuna göre puanlayacağım. Dediğim gibi müziğin matematiğinden anlayan okurlar beni en ayrıntılı biçimde eleştirebilir. Puanlamaları yaparken asla siyasi bir tutum takınmadım ve nötürdüm. Ama kulağım benim kadar nötr değildi onu söyleyeyim.

CUMHURİYETÇİ MARŞ VE ŞARKILAR

1- No Pasaran (Geçit Yok), cumhuriyetçilerin simge şarkısı, sevgilinizle bir akşam yemeğindesiniz, savaş çok uzakta, ya da annenizin sıcak kucağına sığındığınız bir anı hatırlamışsınız. Belki de sevdiğiniz kişiyi tren garında uğurluyorsunuz ama yakında dönecek eminsiniz (10 puan).

2- A las Barricadas! (Haydi Barikata!) Polonya kökenli çoşkulu marşın anarşist versiyonu, zaten dünyaca ünlü , çoşku ve umut veren bir marş (9 Puan).

3- El Paso Ebro (Ebro’yu Geçiş). Daha çok Ay Carmela adıyla bilinen şarkı. İspanyol, Latin ruhunu sonuna dek yansıtıyor sanki Ebro Nehri savaşını değil de kanı kaynayan iki sevgiliyi anlatıyor (10 puan).

4- Pais Lejono (Uzak Ülke) Uluslararası tugayların pek etkileyici olmayan marşlarından biri (6 puan).

5- El Quinto Regimiento (Beşinci Alay). Ne yazık ki puanlamayı 10 üzerinden yapıyorum yoksa bu şarkıya verilecek puan 12,13,14. Beşinci Alay sanki bir cephe şarkısı değil de bir serenad gibi. Gitarın hüzünlü girişi, ardından gelen çoşku ve tekrar yayılan hüzünle bu şarkı Ortaçağlar İberiasının sarabendeleri gibi. İspanyol dilinin melodik yapısı son derece güzel kullanılmış (10 puan).

6- Viva La FAI (Yaşasın FAI), Anarşist örgüt FAI’inin halk şarkıları tınılı oynak marşı askeri bir marştan ziyade köylü düğünü neşesiyle çocuk kilise korolarını andıran bir masumiyeti var (7 puan).

7- Sime Quieres Escribir (Eğer Yazmak İstersen Adresim Belli), Ken Loach’ın meşhur filmi Ülke ve Özgürlük’ün arka planında kullanılan bir serenad. Aslında on puan da yetmez ama... İspanyol kanının müzikal şaheseri ve sanki Yakup Kadri’nin Endülüste Raksı'nın müziğe bürümüş hali (10 puan).

8- Ala Rojas (Kızıl Kanatlar). Cumhuriyetçi hava kuvvetlerinin marşı. Askeri bir marştan ziyade endişe ve hüzün duygularını yansıtan bir melodisi var. Faşist Alman hava kuvvetlerinin marşındaki askeri odaklanmanın tam zıttı duygular veriyor. Zaten Alman havacılar Guernica gibi kasabaları yok ederken günlüklerine neşeli notlar almışlardı. Onlara sayıda ve teknikte yetişemeyen cumhuriyetçi pilotlar ise sadece savunma durumundaydılar. Zaten marşın sözleri de çocukların faşist bombardımandan  nasıl korunacağına yönelik endişeyi yansıtmakta, melodi basit ama kederli bir tema üzerine kurulu (7 puan).

9- Coplas de defensa de Madrid (Madrid Savunucularının Şarkısı). Cephede miyiz yoksa bir Meksika düğününde mi bilemiyoruz. Oynak, eğlenceli ve sonuna kadar İspanyol/Latin basit bir halk melodisi. En azından dans uygun adıma göre değil (7 puan).

10- Hijos del pueblo (Halkın Evlatları). Anarşistlerin resmi marşı. 20. yüzyıl müziğinden ziyade Rossini veya Verdi’nin ouverturelerini andırıyor. Verdi’nin Nabucco’sundaki Esirler Korosu’nu andıran bir tarzı var. Aslında anarşistlerin 19. yüzyılın iyimserliğine bağlılıklarını (ya da geçmişe takılıp kalmalarını) yansıtması açısından ilginç bir örnek (7 puan).

11- Cantos nocturnos en las trinceheros (Siperde Gece Şarkıları), hiç üzülmeyen, dikkati dağılmayan falanjistlerin aksine cumhuriyetçilerin farklı duygulara kapıldıklarını hissettiren bir ağıt müziği. Güçlü melodileri olmasa da samimi (6 puan).

12- Los Campesinos "Canción de Guerra Republicana" (Yoldaşlar), Marş nasıl olur, insan bir davaya müzik yoluyla nasıl ikna edilir ve bir marş nasıl ülkesini temsil eder işte onun özeti. Cephede misiniz yoksa boğa güreşinde matadorun hareketleri ile dans edip torro! diye bağırmakta mısınız? Siz karar verin (mecburen 10 puan).

Falanjist marşlar

1-Marcha Real (Kraliyet Marşı) Franco'cu ordunun sahiplendiği erkeksi korosunun duygusuz, kulak tırmalıyıcı marşı. Coşkusuz, bol bol trompet ve trampet, bol bol gürültü ve yeknesaklık (5 puan).

2-2-Marcha Oriemendi  (Karlosçu  kralcıların marşı) Erkeksi koro ve bolca trompet/trampet. Epik bir savaş marşı ama çoşkulu (7 puan).

3- Cara al Sol (Güneşe Karşı), Falanjist milis marşı. Bol trompet, Biz erkeğiz, korkun bizden, bizden daha cesuru yok diye bağırmakta. Zorlama, söz müzik uyumsuz. İspanyol dilinin melodik yapısından hiç yararlanmamış. Ama erkekler korosunun sustuğu kısımlar güzel ve daha çoşkulu. Yani hiç söylemeseler daha iyiymiş. Uygun adım marşı. Çoşku vermekten çok zihni yoruyor, çoşku vermek için ikide bir cırlak sesle sloganlar atılmakta (6 puan).

4-Marchando. Kulak tırmalıyıcı, askeri bandonun çaldığı basit melodiler. Yürüyüş marşı, ilkokul izci marşı gibi (3 puan).

5-Lied der Legion Condor (Condor Lejyonu Şarkısı). Faşistlere destek için gelen ve Cumhuriyet'in yenilgisinde kilit rol oynayan Alman pilotların marşı. Eski bir Germen melodisi üzerine gerçek bir savaş çağrısı. Kararlı ve cesaret dolu. İspanyol sağının marşlarının toplamına bedel (8 puan).

6-Calsame Las Alpargatas. Kulak tırmalayıcı olmamakla birlikte basit bir melodi üzerinden bir lise basketbol turnuvası açılış müziği gibi (5 puan).

7-El Sitio del Asedio Alcazar Toledano (Alcazar Marşı). Muhtemelen dünya tarihinin en kötü ve kulak tırmalıyıcı gürültü ürünlerinden biri. Alcazar’da faşist askerlerin ellerindeki son model makineli tüfeklerle hiç bir askeri tecürbesi olmayan işçiler üzerinde kazandıkları zafer adına yazılmış korkunç derecede kötü bir marş. 1940 yılında İtalyan/İspanyol ortak yapımı olan filmini de izlemiştim (L’assedio dell’Alcazar). Samanyolu Tv’deki dizileri andıran film de bu marş kadar kötü (2 puan).

8-Isabelle y Fernando (İsabelle ve Fernando), Dünya tarihinin en kötü askeri marşlarından biri ve erkeksi gürültüden başka bir şey yok. Beş asır önce ölmüş İspanya’yı birleştiren (ve de tüm Yahudi/Müslümanları ülkeden kovan) Kraliçe İsabella ve Ferdinand’ı anıp mücadeleye meşruluk kazandırmak için laf olsun diye bestelenmiş  kaba propagandif marş. Amerikan tarzı ve içinde hiç İspanya olmaması da cabası (3 puan).

9-Estando herido por un balazo (Kurşunla Yaralanmak). İtalyan Napoliten şarkılarına özenmiş ama pek başarılı olamamış bir salon şarkısı. Ama en azından bunaltıcı korolardan sonra kadın sesine ve romantizme kapı aralaması hatırına 7 puan.

10-Alto Quien Vive? (Kim Yaşıyor). Kulak tırmalıyıcı bol trompet ve trampetli ergen bir izci marşı daha. Muhtemelen her iki taraftan da dinleyenler bir an önce savaşın bitmesini ve bu marşların sona ermesini dilemiş olabilirler (5 puan).

11-El Novio del Muerte (Ölümün Arkadaşları). Muhtemelen dünyanın en kötü müziklerinden biri. Falanjistlerin “Yaşasın Ölüm Kahrolsun Akıl” diye bir sloganları vardı. Onun beste hali... Melodinin basitliği, tek düzeliği, sıkıcılığı, detone ergenler korosuna eşlik eden nefeslilerin uyumsuzluğu ile katlanması en zor yapıtlardan biri, ispanyol müzik tarihinin muhtemelen en kötü marşı. Sırf bu yazıyı yazabilmek için sonuna dek katlandım (1 puan).

12-Ya Hemos Pasao (Çoktan Geçtik), Geçit Yok (No Pasaran) adlı şarkıya nazire yapan tipik bir reaksiyon şarkısı. Sözleri alaycı bir dille ‘Marksistler geçit yok diyordu ne oldu bak geçtik işte’ diye gidiyor. Kendisi üretmeyip üretenler üzerinden motto yaratmanın tipik bir örneği. Ergen kafasının ‘nasıl da yendik’ türü yansıması. Şarkının sonunda alaycı havanın yeterince verilmediğine kani olan kadın sanatçı-hahaha diye gülüyor. Hani şu Kara Murat filmlerinde ‘su istiyorsun ha! Al sana su’ diyerek testiyi toprağa döken kötü adamlar gibi... Yine de bu sefer koro yerine en azından bir birey söylediği ve fado tarzını andırdığı için 7 puan.

Evet toplamda cumhuriyetçilerin yanlış hesaplamadıysam 99 puanı oldu. Falanjistler ise 59’da kaldı.  Ki Allah’tan bu derlemeye Bask halkının şarkıları (mesela Eusko Gudariak) alınmamış, yoksa fark iki değil üç katına çıkardı. Belki de derlemeyi yapanlar falanjistlere acıdıklarından Bask şarkılarını eklemediler kim bilir? Anladığım şu ki silahlar yerine gitarlar savaşsaymış kazanan kesinlikle cumhuriyet olacakmış. Bu arada okuyanlar arasında benim skalama itiraz edenler fikrini belirtsin. Merakla beklemekteyim.

Müzikal kalite bir yana falanjistlerin epik erkeksilik dışında hiç bir duyguya yer vermediklerini, kadın sesinden adeta öcü gibi korktuklarını görüyoruz. Çok daha ilginci sabah akşam İspanyol milliyetçiliğinden dem vurmalarına rağmen müziklerinin neredeyse hiç bir şekilde İspanyol (yerli ve milli) olmaması. Latin tınıların sadece ve sadece cumhuriyetçilerin şarkılarında fırlaması.


U. Töre Sivrioğlu Kimdir?

1980 yılında Gönen'de doğdu. Ege Üniversitesi'nde arkeoloji bölümünden mezun oldu. Arkeoloji alanında yüksek lisans ve tarih alanında doktora eğitimi aldı. Türkiye'nin çeşitli illerinde ve İran, Özbekistan, Afganistan gibi ülkelerde kazı ve araştırma projelerine katıldı. İran, Bizans, Osmanlı/İslam sanatı ve arkeolojisi üzerine çeşitli araştırmaları yayınlanmıştır. Arkeoloji ve tarih temalı atölyeler yapmaya devam etmektedir.