'Eskiçağ'da Tuvalet Kültürü': Kadın ve erkek tuvaletleri ne zaman ayrıldı?

Doç. Dr. Onur Gülbay ile yeni kitabı 'Eskiçağ’da Tuvalet Kültürü'nü konuştuk. Gülbay, “MS 4. yüzyıl ile birlikte tuvaletlerde kadın ve erkek ayrımına gidilmeye başlandığını anlıyoruz" dedi.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Doç. Dr. Onur Gülbay’ın kaleme aldığı 'Eskiçağ’da Tuvalet Kültürü' kitabı okurlarıyla buluştu. Sakin Kitap Yayınları’ndan çıkan eser, günümüzde kullandığımız tuvaletlerin tarihsel süreç içerisinde nasıl bir evrim geçirdiği ve kökenlerinin nerelere dayandığı konusunda bizleri aydınlatıyor.

Roma döneminde tuvaletler toplu olarak kullanırken, zamanla içerisine utanç ve edep gibi kavramların girmesinde tek faktör hijyen miydi? Arkeolojik veriler dışında yazılı kaynaklar Roma’daki tuvalet kültürü ile ilgili bize neler söylüyor? Tuvaletlerin cinsiyete göre ayrışmasında tek tanrılı dinlerin rolü nedir? Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Onur Gülbay sorularımızı cevapladı.

‘UTANMA DUYGUSUNA SAHİP DEĞİLDİLER’

Tuvalet ihtiyacı bireysel olarak evlerde giderilirken Roma döneminde halk tuvaletlerine yani latrinalara neden ihtiyaç duyuldu?

Kentlilik kavramının ortaya çıkmasıyla ve özellikle de Roma dönemiyle birlikte latrinalara (umumi tuvalet) ihtiyaç duyulmaya başlandı. Çünkü kalabalıklaşan kentlerde tuvalet ihtiyacını giderecek mekânlar yoktu. Bu nedenle kentlerde insan trafiğinin en yoğun olduğu ana cadde köşelerine ya da suyla çalışan hamamların bazı bölümlerine halk tuvaletleri eklenmeye başlandı. Yapılan araştırmalar özellikle MS 1. yüzyılın son çeyreği ile beraber mimari bir yapı olarak çeşitli tiplerdeki tuvaletlerin kentlerde inşa edildiklerini gösteriyor. Bu halk tuvaletlerinin kapasiteleri 15 ile 100 kişi arasında değişebilmekteydi. 

.

Kamu latrinalarını bugün kentlerimizde yer alan halk tuvaletleriyle karşılaştırdığımızda, Roma dönemi latrinalarında halkın tuvalet ihtiyacını giderirken cinsel organlarının görülmesinden kaynaklı utanma duygusuna sahip olmadıklarını anlıyoruz.

 ‘TUVALETLER, İNSANLARIN SOSYALLEŞTİĞİ BİR YERDİ’

Bu durumda kentleşmeyle birlikte toplu ve kalabalık yaşama geçişle, tuvaletin bir kültür olarak benimsenmesi ve şekillenmesi paraleldir diyebilir miyiz?

Evet, kentlilik kavramıyla beraber halk tuvaletlerinin ortaya çıkması paralellik gösteriyor. Fakat Roma kentlerinde tuvaletler, hamamlar gibi sadece fiziksel bir ihtiyacın giderildiği yerler değil, aynı zamanda insanların sosyalleştiği bir toplanma yeriydi. Burada yapılan sohbetler, bu yerleri sadece fiziksel bir ihtiyacın giderildiği mekânların çok ötesinde, sosyalleşmenin ön planda olduğu mekânlar haline getirdi. Belki de insanların gizli kalmasını istedikleri birçok politik, askeri ve ev hayatıyla ilgili diyaloglar burada gerçekleştiriliyordu. Bu anlamda kalabalık kentlerde halk latrinalarının çok önemli bir işlevi de sosyalleşmenin gerçekleştiği yerler olmalarıdır. Bugünün halk tuvaletleriyle geçmiş latrinaları kıyasladığımızda, günümüzün tuvalet duvarlarına kazınan yazıların aslında insanların bireysel olarak bu ihtiyaçlarını giderirken Romalılar gibi sosyalleşmeye ihtiyaç duyduklarını gösterir. Fakat bize yüklenen normlar ve ahlaki değerler sayesinde bu güdümüz bastırılmıştır. 

.

Dışkılamak, insan bedeninin öksürmek, hapşırmak, kusmak gibi doğal bir refleksiyken bu durumu bir mahrem haline getirip gizli bir eyleme dönüştürmemizdeki temel faktörler neler? Yani insanlar Roma döneminde tuvaletleri toplu kullanırken bunun değişerek zamanla içerisine utanç ve edep gibi kavramların girmesinde tek faktörün hijyen olduğu düşünülebilir mi?

Roma latrinalarının en erken örneklerinde kadın ve erkeklerin ortak olarak kullanmaya başladıkları tuvaletler, özellikle tek tanrılı dinlerin ortaya çıkmasıyla beraber kadınlar ve erkekler için ayrı ayrı bölümlere dönüştü. Fakat bu ayrışmadan çok kısa bir süre sonra MS 6. yüzyıl ile beraber kentlerin küçülmesi ile birlikte latrinalar da son buldu.

Sonrasında günümüzden yaklaşık 200 yıl öncesine kadar kentlerde halk tuvaletlerinden bahsetmek pek mümkün değil. Son 200 yıldır özelikle de mikroskobun gelişmesine paralel olarak bakteri ve virüslerin insan sağlığındaki etkilerinin bilinmesiyle beraber kentlerde tekrar hijyen ile ilişkili olarak halk tuvaletlerinin önemi anlaşıldı. Günümüzde ise tuvaletin bireyselleşmesindeki asıl etmenin kültürel ve ahlaki normlarla beraber hijyen olduğunu söyleyebiliriz.

‘TEMEL ETMEN AHLAKİ NORMLARDI’

Peki, latrinalar kadınlar ve erkekler için ortak kullanım alanı iken ne zaman birbirinden ayrıldı? Tuvaletlerin cinsiyete göre ayrışmasında tek tanrılı dinlerin rolü nedir?

Bu sosyal normun bizlere özellikle toplumları tasarımlamak amacıyla ortaya çıkan tek tanrılı dini inançlarla beraber yüklendiği ve ortaya çıkan kültürel dönüşüm sonucunda tuvalet ihtiyacının bireyselleştiğini söyleyebiliriz. Buradaki temel etmenin ahlaki normları olduğu düşünülebilir. Tuvalette büyük bir olasılıkla tek tanrılı dinlerin özellikle de Hıristiyanlığın yaygınlaşmasıyla beraber MS 4. yüzyıl ile birlikte kadın ve erkek ayrımına gidilmeye başlandığını anlıyoruz. Kazılarda tespit ettiğimiz Geç Roma-Erken Bizans latrinalarında kadınlar ve erkekler için ayrı ayrı bölümlerin varlığı çok net bir şekilde görülüyor. Örneğin Sardes Latrinası bu şekilde kadınlar ve erkekler için ayrılmış iki bölümden oluşuyordu.

Eskiçağ`da Tuvalet Kültürü, Onur Gülbay, 64 syf., Sakin Kitap, 2022.

Özellikle MS 6. yüzyıl ile beraber birçok kentin askeri, coğrafi ve ekonomik nedenlerle terk edilmesi sonucunda latrinaların ortadan kalktığı görülüyor. Latrinalar ortadan kalktıktan sonra binlerce yıl insanlar kentlerde halka açık tuvaletleri inşa etmediler. Bu nedenle Fransa ve Londra gibi kentlerin Ortaçağ’da pislikten ve kokudan geçilmediği anlatılır. Hatta kötü kokudan korunmak için parfümün bu dönemde yoğun olarak kullanıldığını biliyoruz. 18. yüzyılda hijyen ve sağlık arasındaki ilişkinin anlaşılmasıyla birlikte, modern şehirlerde umuma açık tuvaletler yeniden inşa edilmeye başlandı.

‘MISIRLI KADINLAR AYAKTA, ERKEKLER İSE ÇÖMELEREK İŞİYORDU’

Arkeolojik veriler dışında yazılı kaynaklar bize Roma’daki tuvalet kültürü ile ilgili neler söylüyor?

Özellikle antik metinlerin çözümlemelerinden bazı ipuçlarına ulaşmak mümkün. Örneğin Hesiodos, tuvalet ihtiyacı giderilirken yüzü güneşe dönmenin, geceleri yol üstlerini kullanmanın doğru olmadığından bahseder. Çömelerek ya da avlu duvarlarını kullanarak işemenin daha uygun olduğunu belirtir. Eve gelen misafirler ise taşınabilen kaplara dışkılarını yapar ve bu da köleler aracılığıyla boşaltılırdı.

Örneğin bir Romalı yurttaş olan Trimalkhio, klinedeki masa arkadaşlarına sadece küçük tuvaletlerini yapmaları için izin verirken, büyük tuvaletlerini yapmalarına izin vermezdi. Trimalkhio’nun kölelerinden bir tanesi dışkı kabını taşımaktaydı. Cena Petronius’un portrelerinde açık bir şekilde gördüğümüz gibi Trimalkhio top oynarken tuvaleti geldiğinde oyuna hiç ara vermeden, kâhya tarafından getirilen gümüş bir lazımlığa ihtiyacını giderir durumda resmedilmişti. Ayrıca tuvaletini yaptıktan sonra suyun ellerine serpiştirilmesini istemekte, daha sonra da bir kölenin saçlarında parmaklarını kurulamaktaydı. Aynı zamanda tarihin babası olarak bilinen ünlü Heredot da Mısırlı kadınların ayakta erkeklerin ise çömelerek işediklerinden bahseder. 

.

Yine Heredot, kör olan Kral Pherpon’un gözlerinin bakire bir kadının “sidiği” sayesinde iyileştiğinden bahseder. Ünlü Roma dönemi oyun yazarı Aristophanes’in “Arılar” adlı oyununda kulplu erkek işeme kabının diğer kaplarla beraber duvarlarda asılı olduğu anlatılır. Aristophanes yine bu eserde Şarap Tanrısı Dionysos’un poposunun kölesi tarafından süngerle temizlendiğinden bahseder. Bu da bize Roma döneminde, günümüzde kullandığımız tuvalet kâğıtları yerine deniz süngerlerinin aynı işlevle kullanıldıklarını gösterir. Özellikle Roma dönemiyle beraber latrinalarda sünger kullanımı yaygınlaşmış, tuvalette sudan sonra kullanılan en önemli temizlik aracı olmuştur. (Resim-6)

 Roma dönemi oyun yazarı Aristophanes’in “Arılar” adlı oyununda kulplu erkek işeme kabının diğer kaplarla beraber duvarlarda asılı olduğu anlatılır.

İlk tek tanrılı dinlerden biri olan Museviliğin kutsal kitabı eski Ahit’te (Kitab-ı Mukaddes), “Kapınızın dışında gideceğiniz, yeri belirlenmiş bir alanınız olacak. Dışarıda hacet giderdiğinizde bir çukur açıp onu örteceksiniz” buyurmaktadır. Bununla beraber yazılı metinlerden Roma döneminde lağımların temizliğinden stercorarii olarak adlandırılan bir işçi gurubunun sorumlu olduğunu anlıyoruz. Benzer bir işi Atina’da koprologoi olarak adlandırılan dışkı toplayıcıları yapmaktaydı. Toplanan idrarın tabakhanelerde, deri işletmeciliğinde ve boya ağrıtmada kullanıldığını biliyoruz. Bununla beraber insan dışkıları gübre olarak tarım arazilerinde de kullanılmaktaydı.

‘GEÇ SAATTE SOKAKTAYSANIZ KAFANIZA DIŞKI ATIKLARI DÜŞEBİLİRDİ’

Juvenal bir eserinde Romalıların yaygın olarak dışkılarını evlerin pencerelerinden boşaltmaları olayını” bilinmeyen tepelerden gümbür gümbür inen fırtına” şeklinde tanımlıyor. Romalılar bu olay karşısında ne tür çözümler geliştirdi?

Latrinalar, Roma kentlerinde bu sorunu en güzel şekilde çözen mekânlardı. Hem görsel kirliliğin ortadan kaldırılması hem de hijyen açısından latrinalar Roma kentlerinde mimari bir devrimdi. Fakat sıra toplu konutlara, yani apartmanlara geldiğinde bu kadar başarılı çözümler bulunulamadı. Günümüz gelişmiş su taşıma ve kanalizasyon sistemlerini Romalıların toplu yaşadıkları apartmanlarda kurmak o dönem koşullarında maalesef mümkün değildi. Bu nedenle geceleri apartmanların pencerelerinden dışkı atıklarının sık sık atıldığı birçok metne konu olmuştu.

Roma dönemiyle beraber latrinalarda sünger kullanımı yaygınlaşmış, tuvalette sudan sonra kullanılan en önemli temizlik aracı olmuştur.

Bu eylem Roma hukukunda yasaklanmış olmasına karşın geceleri Juvenal’ın da belirttiği gibi çok sık yapılan bir uygulamaydı. Bu nedenle geç saatlerde sokakta kalmanın güvenlik dışında en büyük riski kafanıza düşecek dışkı atıklarıydı. Birçok Romalı yurttaş bu konudan mağdur olmuş, pencerelerden dışkıları atanlar mahkemeye verilmiş, kişi tespit edilemediği zamanda ise bütün apartmana ceza kesilmişti. Bu tür hukuksal uygulamaların Roma döneminde hijyen kültürünün gelişmesine ve halk sağlığının korunmasına önemli katkılar sağladığını söyleyebiliriz. Bu nedenle Romalıları batıdaki en modern toplumlardan biri olarak tanımlamak doğru olur.

.