YAZARLAR

Koltuğu kurtarmak

Özgür Özel'in ceketi çıkarıp yere sermesi ve üzerine oturması münasip olurdu. Diplomasi, mütekabiliyet, halkın sana emanet ettiği oylar ve belki de insanın yalnızca kendi etinden, kendi derisinden dikebildiği liderlik kumaşının doğası bunu gerektirirdi… Bir tane boş koltuk, iki tane liderin önüne geçti. Neyse ki, Kürtler var, gerektikçe balya balya kurban edilip gündem değiştirilebiliyor.

Shavarsh Karapetyan, bir süredir Moskova’da yaşayan “normal” bir adam.

Karapetyan, 1976 yılında hem Ermenistan’ın hem de Sovyetler Birliği’nin iyi bilinen yüzücülerinden birisidir. 16 Eylül 1976 senesinde, Erivan’da antreman yaparken bir otobüs gözleri önünde baraja düşer. Karapetyan, kazanın ardından yaklaşık 10 metre derinliğe 30 küsur dalış yapar ve 30 insan kurtarır. Bunlardan 20 tanesi hayatta kalır.

Shavarsh Karapetyan ve kaza yapan otobüs

Öte yandan, kazazedeleri kurtarmak için ayaklarıyla otobüsün camını kırdığı için ve kırık cama sürtünerek dalıp çıktığı için vücudu değişik yerlerden kesilmiştir ve hem barajın suyundan vücudunu enfekte eden mikroplardan, hem ardı ardına derin dalışın ciğerlerinde bıraktığı hasardan hem de barajın soğuk suyunun kendisini zatürre etmesinden kaynaklı olarak, komaya girmiştir; olayın ardından 46 gün komada kaldıktan sonra, komadan çıkar, bilinci açılır, hayata döner.

Ama artık spor yapması imkansızdır. Şeref madalyalı bir yurttaş olarak ‘normal’ hayatına devam eder.

Karapetyan ailesiyle...

Fakat felaketler  Karapetyan’ın peşini, belki de onun diğerkâmlığının peşini bırakmaz. Karapetyan, 1985 yılında yanmakta olan bir binaya girip itfaiyecilere yardımcı olur ve gene pek çok insanın yangından tahliye edilmesini sağlar. Bu olaydan sonra da vücudunda ciddi yanıklar oluşur, bir süre hastanede yatar ve normal hayatına geri döner.

Karapetyan, 1990’larda Sovyetlerin çökmesinin ardından kendisine aynı zamanda tamir de yapılan bir ayakkabı mağazası açar ve burayı işletir. Sıklıkla söylediğine göre ‘normal’ bir hayat sürdürmekten başka bir şey  istememektedir. Tüm bu olaylarla ilgili konuştuğunda bir tek pişmanlığı vardır, otobüs baraja uçtuğunda, ardı ardına dalışlardan dolayı, beynine yeterince oksijen gitmemesi ve yorgunluktan kaynaklı olarak, bilincine yeterince hakim olamamış buna 10 metre su altının karanlığı da eklenince, dalışlardan birisinde, bir yolcu kurtarıyorum diye, bir koltuğu “kurtarmış” olmasıdır. Karapetyan’ın hayatı ile ilgili konuşurken tek “keşkesi” bu koltuğun yerine bir kazazede yolcuyu daha kurtaramamış olmasıdır, o koltuk, hala rüyalarına karabasan olarak girmektedir.

***

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 3 Mayıs günü, AKP genel merkezinde bir araya geldiler ve yaklaşık 2 saat konuştuktan sonra, birbiriyle boğaz-boğazaymışçasına performanslarla siyaset icra eden Cumhur-Millet ittifakları, (geçen 2 haftalık süreye rağmen) bir bilgilendirme yapmayarak Devlet İttifakına doğru park ettiklerinin sinyalini verdiler. Zaten akabinde, Ekrem İmamoğlu “kaka”, Özgür Özel “cici” kıvamında, “çok şükür, nur topu gibi yerli-milli muhalefetimiz doğdu” konulu havuz medyası yayınları aldı yürüdü.

Özel-Erdoğan görüşmesi, boş koltuk.

Konunun etrafında dönen uzaktan menzilli sızmalar, şayialar ve tezvirat bir kenara, Özel-Erdoğan görüşmesinin pabucu Kobane Davası ile dama atılana kadar, görüşmenin gerçekleşeceği salona konulmuş olan ve o şekliyle görüntüsü medyaya servis edilen “boş koltuk” konuşuldu. Ben de bu boş şey konuşulurken hem Karapetyan’ın kâbusu haline gelmiş olan koltuğu düşündüm, bir de Pembe İncili Kaftan hikayesini.

Özgür Özel'in, oraya istediğini oturtabileceğin psikanalitik bir boş koltukla ya da devr-i Hamid’in dert dinleyen sağır paşası “Marko Paşa” gibi bir aşağılanmayla yüz yüze bırakıldıktan sonra; Ömer Seyfettin’in Pembe İncili Kaftan’ındaki Muhsin Çelebi gibi, sırtındaki ceketi çıkarıp yere sermesi ve onun üzerine oturması münasip olurdu. Diplomasi, mütekabiliyet, seni Türkiye’nin birinci partisi yapmış olan halkın sana emanet ettiği oylar ve belki de insanın yalnızca kendi etinden, kendi derisinden dikebildiği liderlik kumaşının doğası bunu gerektirirdi… Bu olmadıktan sonra, buradan sonra yazacaklarımızın aslında hiçbir önemi yok, ya da memleketin meşhur atasözünde söylendiği gibi “lafın tamamı ahmağa söylenir” ama biz gene de buralara böyle notumuzu düşmüş olalım.

Yukarıda da söylediğim üzere, bir tane boş koltuk, iki tane liderin önüne geçti. Zizek bu konuyu bilebilseydi, oradaki “eksiklik” üzerinden büyük bir analiz yapardı, belki hala da yapar. Neyse ki, Kürtler var, gerektikçe balya balya kurban edilip gündem değiştirilebiliyor.

Kobane Davası’ndan önceki günlere dönersek, bu koltuk meselesinin derin anlamları üzerine uzun uzun konuşuldu.

Kantarovitz okumuş olanlar, ‘kralın iki bedeni’ üzerinden konuya sert bir giriş yapıp, efendim Tayyip Bey, hem partinin hem devletin başı o yüzden iki bedeni temsilen elbette iki koltuk olacaktır dediler.

Diplomasiden medyaya geçmiş olanlar, efendim mütekabiliyet diye bir şey var bu çok ayıp, filan diye kekelediler.

Maurizio Cattelan'ın muz enstalasyonu.

Bendeniz ise kendimce daha fantastik şeyler düşündüm. Mesela İletişim Başkanlığı’na bir küratör atandı ve bu bey ya da hanımefendi, Miami’de duvara koli bandı ile yapıştırılan muz enstelasyonunun çok tutmasından yola çıkarak, biraz Lacan-Freud, biraz da Abdülhamid referanslarına uygun olarak Marko Paşa referanslı, siz şu boş koltuk ile muhatap olabilirsiniz göndermeli bir enstelasyon yaptı.

Yani lafın tamamı şöyle: “oğlum ben sana seçim kazanamazsın demedim ki, ben sana koltuğa oturamazsın dedim”

Ya da, boş koltuk ile görüntüler verildi, sonra kapılar kapandı, fotoğrafçılar gitti ve her dönemeçte, CHP’nin ve İYİP’in sabık başkanı Meral Bey’in anlam veremediğimiz tuhaf manevralarını yapmasını sağlayan, tuhaf tertibatın sahibi, yöneticisi kimse geldi, oturdu ve Devlet Bahçeli’nin “40 Yapar” ses tonuyla “işte size Devlet İttifakı”.

***

Bu devlet elbette kolay kurulmadı, teamüller, töreler, adı konulmamış yasalar, yasaklar var. Birincisi, devlet adına kurşun atan kurşun yiyen mafya takımı, ikincisi her ne yapmış olursa olsun, paşalar "cezaevinde ö-le-mez". Bu teamül, Topal Osman ile general Muğlalı olayları etrafında şekillenmiş, devletin gen kodlarına kazınmış neredeyse dürtü diyebileceğimiz, en temel davranış kalıplarından birisi. İkincisi de, "Kürt anasını görmesin" siyaseti. Buna bir de "Tayyip Erdoğan hayatta olduğu müddetçe, koltuğu korunacak, hem de bizzat CHP’liler tarafından korunacak" eklendi. Özellikle 2015’ten beri, Tayyip Erdoğan, devlet dersinin ilk iki ezberini iyi yaptığı için, devletin genlerine kendisiyle ilişkin bir kod eklemeyi başardı.

Tayyip Erdoğan’ın koltuğu önce defalarca Baykal tarafından, ardından defalarca Kılıçdaroğlu-Akşener’in altı patlar ittifakı tarafından kurtarıldı. Şimdi, Özgür Özel devletin derin yerlerinden koltuğa doğru ilk dalışını gerçekleştirdi ve salası verilen koltuğu, biraz masajlar biraz suni teneffüsle hayata döndürmeyi başardı gibi.

Bu arada demokratik Kürt siyasetinin üzerine beton dökülmüş, sosyalistler cezaevine doldurulmuş çok da şa’apmamak lazım, dedik ya Özel de koltuğu kurtarabileceğini gösterdi, rüştünü ispatladı, Devlet İttifakı’nın yerli-milli muhalifi olma payesine erişti.

Ödül de, tüm bu yaşadığımız siyasi atmosferi hazırlayan, kendileri hapiste olsalar da fikirleri iktidarda olan, 28 Şubatçı paşaların tahliye edilmesi.


Osman Özarslan Kimdir?

1977 yılında, Burdur’un Çavdır ilçesinde doğdu. 2005 yılında, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nü kazanıncaya kadar öğrencilikten başka pek çok iş ile iştigal etti. 2010 yılında aynı okulun Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisansa başladı. Nisan 2015’te, Masculinities at Night in the Provinces başlıklı tezini savunarak, yüksek lisansını tamamladı. Bu tez, Hovarda Alemi, Taşrada Eğlence ve Erkeklik ismiyle 2016 yılında yayınlandı. 2015 yılında Pamukkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde doktoraya başladı ve 2019 yılında Organ Bağışı ve Kaçakçılığı, Yeni Tıbbi İmkanlar, Yeni Sosyolojik Meseleler adlı tezini savunarak doktorasını hak etti. Değişik dönemlerde, gazete-dergilerde, fanzinlerde, bloglarda ve internet sitelerinde, ideoloji, politika, kültür yapıları, ve filmler üzerine yayınlanmış pek çok inceleme, deneme ve eleştiri yazısı vardır. Bundan başka, üç bireysel (Kemalizm Sovyetler Sosyalizm; Dekalog-Kemalist İlahiyat İçin Bir İlmihal; Hovarda Alemi-Taşrada Eğlence ve Erkeklik) kitabı yayınlanmış, dört de editörlü (Resmi İdeoloji ve Kemalizm; Öncesi ve Sonrası ile 1915 İnkar ve Yüzleşme; Emile Durkheim'ı Yeniden Okumak; Sıkıntı Var-Sıkıntı Kavramı Üzerine Denemeler) kitaba katkı sunmuştur. Halen, merkezin dışında kalmış taşra coğrafyalar ve toplumsal normlar tarafından içerilemeyen berduşlar, piizciler, defineciler, kumarbazlar, muskacılar, gibi değişik gruplar arasında, çalışmalarını sürdürmektedir. Osmanlıca ve İngilizce bilir.