YAZARLAR

Eski 'Gladyatör' şeytana karşı

"The Pope’s Exorcist", orijinal "Exorcist"in ana karakterlerini ve olaylarını neredeyse harfiyen takip ediyor: Filmde yine ‘babasız’ bir aile, şeytani güçler tarafından ele geçirilmiş bir çocuk, çözümsüz kalan tıp ve sonuçta bu şeytani güçle çarpışmaya hazır olan biri genç ve toy biri ise deneyimli iki rahip var. Bütün bunların yanında iki filmde göze çarpan farklılıklar da mevcut. Bunlardan ilki bu sefer annenin maddi acıdan zor durumda diğeri ise ele geçirilen çocuğun bir erkek olması...

2016 yılında, 91 yaşındayken aramızdan ayrılan rahip Gabriele Amorth’un anılarından esinlenerek çekilen "The Pope’s Exorcist"i, korku türündeki benzerlerinden ayırmakta zorlanıyoruz. Kuşkusuz gerçekten yaşamış, kariyeri boyunca 150 binden fazla ‘şeytan çıkarma’(!) ayinine katılmış ve bunları yaparken de Vatikan yönetimini sık sık karşısına almış bir rahibin hayat öyküsü ilk bakışta ilginç ve sıra dışı gelebilir ama film sanki alışık olduğumuz kuralları ve sınırları sarsmakta zorlanıyor. Daha önce kariyerinde başarılı bir korku/savaş filmi karışımı ("Overlord") ve başarısız bir aksiyon ("Samaratian") serisi bulunan yönetmen Julius Avery, korku filmlerinin ‘şahı’ olan orijinal "Exorcist"ten (1973) yeterince ‘feyz’ almış ve elinde ilk defa bu tarz bir filmde rol alan Russel Crowe gibi bir yıldız var ama aslında asıl sorun belki de burada yatıyor: Yönetmenin feyz alması bir tekrar hissiyatı, Crowe’un başrolde bulunması ise bu hissiyattan kurtulmak için beyhude bir çaba gibi görünüyor.

Konuya değinecek olursak: Julia orta yaşlı, kocasını bir sene önce kaybetmiş, hayatını devam ettirmek için İspanya’da kendisine miras kalan eski bir manastıra giden iki çocuklu bir annedir. Bir yandan bu manastırın tadilat işleriyle (amacı tamir ettirip bir an önce satmaktır), bir yandan da bu yolculuktan hiç hoşnut olmayan ergen yaştaki kızı Amy ile uğraşan Julia’nın hayatı, diğer çocuğu Henry’nin de belirsiz bir güç tarafından ele geçirilmesiyle ile tam bir kabusa döner. Doktorların ve hastanenin çaresiz kaldığı bu olayda kasabanın genç rahibi yardım için bu gibi vakalarda çok başarılı olan rahip Amorth’u yardıma çağırır.

ASIL OLANI İZLEYELİM!

Konudan da anlaşılacağı üzere bu "The Pope’s Exorcist", orijinal "Exorcist"in ana karakterlerini ve olaylarını neredeyse harfiyen takip ediyor: Filmde yine ‘babasız’ bir aile, şeytani güçler tarafından ele geçirilmiş bir çocuk, çözümsüz kalan tıp ve sonuçta bu şeytani güçle çarpışmaya hazır olan biri genç ve toy biri ise deneyimli iki rahip var. Ama bütün bunların yanında iki filmde göze çarpan ve detay gibi görünen farklılıklar da mevcut. Bunlardan ilki bu sefer annenin maddi acıdan zor durumda diğeri ise ele geçirilen çocuğun bir kız değil bir erkek olması…

Bu iki değişimden de "The Pope’s Exorcist" hasarlı çıkıyor: Maddi zorluk içinde olan anneye kocasından miras olarak sanki bir daire kalmış gibi bir manastır bırakılmış olmasındaki ‘garip’ hatta gülünç durumu bir kenara koysak bile yine sorumluluk sahibi bir annenin her tarafı dökülen, ‘üstünde/altında’ ne olduğu belli olmayan kısaca tehlikeli bir binaya iki çocuğunu götürüp burada yeni bir hayat kurmak istemesi de pek akla yatkın durmuyor.

İkinci değişimde ise durum daha vahim çünkü kurban çocuktaki bu ‘cinsiyet değişimi’ ilk "Exorcist"in gücünü yapan birçok öğeyi bir kenara itiyor. Hatırlanacağı üzere 1973 yılındaki yapımda Linda Blair’in canlandırdığı kız karakter şeytan tarafından ele geçirilince önceleri sadece fiziki bir değişim geçirmekle kalmıyor aynı zamanda cinselliğe adım atan her genç kızın yaşayabileceği endişeleri ve çekincelerini yansıtabilen sert davranışlarda bulunuyor ve şoke edici sözler sarf ediyordu. Bu durum filmi saf korku sınıfından çıkarıp ona aynı zamanda sağlam bir alt metin oluşturuyordu. Bu filmde ise böyle farklı okumaları sağlayabilecek çok katmanlılık kesinlikle yok!

Evet, kuşkusuz aradan çok zaman geçti ve o zamanlar ‘tabu’ gibi görünen temalar da artık çok daha kolay dile getirilebilir şeyler ancak bu filmde Henry karakterini oynayan erkek çocuğun ağır bir makyaj eşliğinde sadece birkaç yüz ifadesi takınması biraz sönük kalıyor. Özellikle orijinal filmdeki değişimle karşılaştırılınca…

ESKİ BİR MANASTIRDAKİ GICIRTILAR…

Filmdeki pozitif nokta ise yönetmenin korku unsurunu yaratmak için en azından final sekansına kadar seyirciyi bir özel efekt şelalesinde ‘boğmaması’ oluyor. Birçok korku filmi daha ilk karesinden itibaren büyük bütçesinin hakkını veren, gösterişçi sekanslar ‘boca etme’ yolunu seçerken burada yönetmen daha sakin bir tutum sergiliyor. Filmde uzunca bir süre bazı tekinsiz sesler, gıcırtılar ve gerilimli bir müzik duyuyoruz. Bu, tabii ki türde nadiren rastladığımız bir durum değil ama Avery’nin (ışıldamayan ancak) temiz yönetmenliği ve Alan Gilmor’un (kendisinin daha önce "World War Z" filminde imzası var) özenli sanat yönetmenliği hikâyeyi daha izlenebilir kılıyor.

Ancak bahsettiğimiz sakin tutum, final sekansıyla adeta ‘yerle bir’ oluyor. Neredeyse grotesk’e varan bir özel efekt karnavalıyla gelen son çarpışma sekansı sanki yönetmenin uzunca bir süre direndikten sonra yapımcılarına ve bütçe şartlarına karşı teslim bayrağını çekmiş olduğunu düşündürtüyor.

Geriye filmin en büyük ‘kozu’, başrolü üstlenen Russel Crowe kalıyor. Oyuncu, işinde son derece ciddi ama arada da hafif ‘cool’ bir tavır takınan rahip Amorth rolünde hiç de fena olmayan bir performans sergiliyor. Filmin ‘ağırlıklarını’ ve aksamalarını belli ölçülerde örten ve bizi ara sıra gülümseten onun performansı oluyor. Ancak yine de sanki onun ifadesi de filmi izledikten sonra kendimize sorduğumuz soru ile örtüşüyor: "Bu kadar zahmet çekmek nereye varmak içindi?"


Kerem Bumin Kimdir?

1976 yılında Paris'te doğdu. 1994 yılında İzmir Özel Saint-Joseph Lisesinden mezun oldu. 1996-2000 yılları arasında Strasbourg Sosyal Bilimler Fakültesinde (USHS) Tarih ve Edebiyat bölümlerinde okudu. Ardından 2000 yılında İstanbul'a geri dönüp 2004 yılında Bilgi Üniversitesi Sinema/ Televizyon bölümünden mezun oldu. 2004 yılından itibaren çeşitli uzun ve kısa metrajlı sinema filmlerinde ve Belgesel filmlerde yardımcı yönetmen olarak görev aldı. Semih Kaplanoglu'nun 'Süt' adındaki sinema filminin ekibinde yer aldı. Son birkaç yıldır Yunan yönetmen Angelos Abazoğlu ile birlikte, Arte kanalı için Belgesel filmler üzerinde çalışmaya devam ediyor . Gazete Duvar'da sinema filmleri üzerine eleştiriler yazıyor .