Erişemediğin teknoloji senin değildir

18 milyon öğrencinin içinde derslere uzaktan erişim için elinde internete bağlanabilir bir cihazı olmayan öğrenci sayısının 600 binden daha fazla olduğunu, Türkiye’yi az çok bilen herkes söyleyebilir.

Google Haberlere Abone ol

Yazının başlığını görünce dünyadaki son teknoloji trendlerinden, hayal sınırlarını zorlayan projelerden bahsedeceğimi düşünebilirsiniz. Belki bir gün oraya da geliriz ancak ne acı ki çok daha basit veya aslında görünmez, görülmek istemeyen bir sorunu ele alıyorum: Salgın döneminde uzaktan eğitim meselesi.

Salgın, günlük rutinleri neredeyse tamamen değiştirirken öğrenim hayatının devam ettirilmesi toplumların en büyük sınavlarından biri olmaya devam ediyor. Dürüst olmak gerekirse böyle bir duruma karşı hiçbir hükümetin veya toplumun hazır olduğunu söylemek mümkün değilse de altyapısı itibariyle yeni duruma en hızlı uyum sağlayabilen ülkelerdeki çocuklar ve gençler eğitim hayatı kapsamında en az hasarla yollarına devam edebiliyor. Elbette bu durumdan çoğu öğrenci velisi veya öğrencilerin kendileri memnun olmazken hiç yoktan derslerini takip edebilenler Türkiye’deki duruma bakarak kendilerini şanslı saymalı.

İlk ve orta öğrenimde 18 milyon öğrencisi olan Türkiye, salgın döneminde eğitim konusunda pek de parlak bir sınav veremiyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı binlerce saatlik ders kayıtları, hızla iyileştirilmeye çalışılan yayın programlarının hiç de kolay olmadığını kabul etmekle beraber neredeyse 9 ayda geldiğimiz noktayı da görmemiz lazım.

Bakanlığın 18 Kasım tarihli duyurusuna göre ilk etapta ihtiyaç sahibi öğrencilere 60 bin tablet dağıtımı gerçekleştirilmiş. Kasım sonu da 30 bin tabletin daha öğrencilere ulaştırılma hedefinin yanı sıra 500 bin tabletin daha sipariş edildiği ve yıl sonuna kadar tedarik edilip öğrencilere dağıtılacağına aynı duyuruda yer verilmiş. Yani kaba taslak 1 yılda 600 bin öğrenciye, ihtiyaç sıralamasına göre tablet dağıtıldığını, dağıtılacağını söyleyebiliriz.

18 milyon öğrencinin içinde derslere uzaktan erişim için elinde internete bağlanabilir bir cihazı olmayan öğrenci sayısının 600 binden daha fazla olduğunu, Türkiye’yi az çok bilen herkes söyleyebilir.

Bu sayıları düşünürken sadece yoksulluk sınırı altında yaşayan aileleri değil orta ve orta/alt gelir seviyesine sahip bütün aileleri düşünmemiz gerekiyor. 2 çocuğu olan her ailenin evinde en az 2 adet tablet veya bilgisayar olup olmadığını, salgının başlangıcından beri çevrenizden duyduklarınızı veya haberlerde görebildiklerinizi de hesaba katarak düşünmelisiniz.

Diğer taraftan uzaktan eğitime katılmak isteyen öğrenciler için birincil gereklilik tablet veya bilgisayarsa ikincil gereklilik ise sağlıklı ve ulaşılabilir internet hizmetidir. Yani elinizde bir cihaz varsa dahi internet olmadıktan sonra neye yarar? Bakanlığın internet hizmet sağlayıcılarıyla yaptığı bazı “EBA Paketi” anlaşmaları olsa da bunun ne kadar yeterli olduğu tartışmaya açık bir konu.

Enflasyonu düşük, gayrisafi milli hasılası rekorlara koşan, büyüyen, enerji rezervleri bulan, yerli ve milli birçok teknolojik cihaz geliştiren bu kadar gelişkin bir toplumda belki de ben fazla hassasiyet gösteriyorumdur, değil mi? Yeri gelmişken FATİH Projesi’nin adını anmadan da geçmeyelim. Yaklaşık 10 yıl önce başlayan bu teknolojik altyapı hamlesinin uzay boşluğundaki hoş sedasını da unutmayalım.

Uzaktan eğitimin öğrenciler üzerinde ne kadar etkili olduğu, öğrencilerin ve ailelerin barınma alanlarının fiziki imkanları, salgınla gelen ekonomik daralmanın ve tüm gün aynı evin içindeki insanların ruhlarında kalacak tortulara hiç değinmiyorum bile.

Kırsal bölgelerdeki zar zor okula gitmeye azmetmiş, ailesi ikna edilmiş kız çocuklarına; kentlerin çevre mahallelerinde ev bütçesine katkı sunmak zorunda olan çocuklara; mevsimlik işçi olarak aileleriyle her ilkbahar ve sonbaharda okulla aile nafakası arasında çekiştirilen çocuklara ve okula gitme pratiğini kaybeden çocukların tekrar eğitime erişip erişemeyeceğine değinmiyorum bile. En basit haliyle uzaktan eğitime erişemeyen filizler birkaç yıl sonra büyüdüğünde ortaya neler çıktığını hep beraber göreceğiz.

Anayasanın 8. maddesi, eğitimde herkese fırsat ve imkan eşitliği sağlanmasını emreder. Yasalar, yönetmelikler, eylem planları, hedefler, icraatlar say say bitmez. Kağıt üzerinde hiç de fena sayılmayacak bir eğitim planına sahip olan Türkiye’yi MFÖ’nün bir şarkı dizesiyle çoğu zaman özdeşleştiririm: Teoride desen zehir gibi, pratik dersen sallanmakta…