Ekim Devrimi’nin yetiştirdiği bir ‘inşacı’: Valentina Kulagina
Kulagina’nın kendini inşası, Sovyetler’in inşasına paralel gider. Ekim Devrimi olduğunda daha 16 yaşında bir gençtir. Sovyet yönetimi ona ekonomik arka planına bakılmaksızın yeteneklerini geliştirebileceği bir alan açar. O da bu alanda serpilir. İnşanın sertliğinde eğilmeden mücadelede yer alır.
Modern ve yenilikçi olanın her zaman soyut ve anlaşılmaz olduğu en çok bizim çağımıza ait bir ön yargı. Modern sanat adı altında üretilen ve tüketilen çöp yığını on yıllardır öylesine genişledi ki algılardaki ‘avangard’ sanat tanımlarını da zehirledi. Zannediyoruz ki çağına göre yenilikçi olan her sanat akımı, ‘steril’ bir dünyaya hapsolup sadece o dünyanın ayrıcalıklı kesimleri için anlaşılmaz bir şeyler üretiyor. Ancak tüm bu kirliliğe rağmen gerçeğin böyle olmadığı, derin analizler yapmaksızın kolayca fark edebiliriz.
Valentina Kulagina, devrimci bir sanatın ancak devrimci bir içerikle gerçek anlamını kazanacağını olabilecek en ‘yenilikçi’ formlarda gösteren bir ressam/tasarımcı. Sovyetler Birliği’nde konstrüktivizmin en önemli isimlerinden biri olan Kulagina emekçilerin, kadınların mücadelesini ve sosyalist inşa sürecini sanatın çeşitli alanlarından faydalanarak anlatır. Eserleri sanatçının kendine ait bir kimliği olduğunu büyük harflerle göstermiş olmasına karşın, tarihte çoğu kadının başına gelen Kulagina’nın da başına gelir: Devamlı ‘eşi’ ile anılır. Sovyet fotomontajına öncülük eden Gustav Klucis (1895-1938) ile yaptıkları birliktelik, her ikisi için hem duygusal hem de sanatsal açıdan büyük anlamlar taşısa da Kulagina’dan bahsederken hemen “Klucis’in eşi” parantezi açılır. Oysa Klucis’in biyografisini okusak Kulagina ile yaptığı birlikteliğe muhtemelen çok daha alt sıralarda rastlarız.
Hem bugün sanata dair alışılmış yargıları yıkmak hem de Kulagina’nın bir ‘eş’ olmanın ötesindeki hayatına hak ettiği yeri açabilmek adına gelin 1920’lerin Sovyetler Birliğine doğru bir yolculuğa çıkalım.
DEVRİMİN ÇOCUĞU
Moskova’nın banliyölerinde 1902 yılında dünyaya gelen Kulagina, 1919’da SVOMAS’tan (Özgür Devlet Sanat Stüdyoları) mezun olur (Önemle parantez açmak gerekir ki SVOMAS sadece Moskova’daki bir okulun ismi değil, bir uygulamanın ismidir: Ekim Devrimi’nden sonra Rusya’daki çeşitli şehirlerde kurulan bir sanat eğitim merkezi olarak hayata geçirilir). Moskova’da 1918 yılında kurulan SVOMAS, iki yıl sonra VKhUTEMAS’a (Özgür Sanat Atölyeleri-Devlet Yüksek Sanat ve Teknik Atölyeleri) dönüşecektir. Bu akademi basit bir ‘sanat okulundan’ farklı olarak sadece avangard, ilerici ve özgün sanatın teorisine öncülük etmekle kalmaz, aynı zamanda hayatın pratik ihtiyaçlarından feyz alınarak üretim yapılan adeta bir 'fabrika' konumundadır. Klucis ile de aynı çatı altında tanışırlar ve çok geçmeden, 1921 yılında evlenirler.
Aleksandr Rodçenko, Vera Stepanova ve Sergey Senkin ile birlikte akademide aynı hayatı paylaşan Kulagina, 1929 yılında VKhUTEMAS’daki eğitimini bitirir. Tezi için yaptığı tasarımlar Sovyetlerin başlıca devlet yayınevi olan Gosizdat tarafından yayımlanır. Her ne kadar ‘başyapıtlarını’ bu tarihten sonra yarattığını söyleyebiliyor olsak da mezuniyetine kadar boş durmaz. Eğitim aldığı sırada Köln’de düzenlenen fuarda Sovyet Pavyonu’nu tasarlamak üzere El Lissitzky önderliğinde kurulan ekibin içerisindedir. Daha sonra çeşitli sanat ekollerinin içerisinde bulunur ve eserleri hem Sovyetler Birliği’nde hem de yurtdışında çeşitli vesilelerle sergilenir.
TİPOGRAFİ, TAŞ BASKI VE FOTOMONTAJ
Kulagina’nın sanatını daha iyi anlayabilmek adına 1920’lerin sonlarından 1930’ların sonlarına kadar imza attığı eserlerin bazılarını konuşabiliriz. Meselenin ‘teknik’ kısmıyla söze başlayacak olursak Kulagina’nın tipografi, taş baskı ve fotomontaj üzerine yoğunlaştığını görüyoruz. Bu alanlarda yaptığı çalışmalar çoğu kez iç içe geçer. Fotomontaj konusunda Klucis’in etkisi büyüktür. Zira Letonyalı sanatçının fotomontaj çalışmaları, dönemin grafik tasarım dünyası için öncü niteliktedir.
Fakat Kulagina’nın eserlerinde ulaştığı kompozisyon, bileşenleri itibariyle Klucis’ten ayrılır. Renklerin, çizgilerin, figürlerin, suratların, yazıların… kendi karakteri söz konusudur. Hatta Klucis ve Kulagina birbirlerinden çok şey öğrenmelerine karşın hiçbir zaman ortak bir projede yer almamışlardır. Dolayısıyla Kulagina’nın sanatından bahsederken Klucis’in fotomontaj tekniklerine değinmek isabetli olacaktır; ancak bu sanatsal bağı ‘eş’ kontenjanıyla kurmak, her ikisinin de yapıtlarına saygısızlıktır.
BENZERSİZ İNŞA
Sanatçının en üretken yılları diyebileceğimiz yaklaşık 10 yıllık periyot aynı zamanda Sovyetler Birliği’nin ete kemiğe büründüğü yıllardır. Dolayısıyla ‘inşa’ teması çoğu zaman tasarımların merkezindedir. 1929 yılındaki ‘İnşa ediyoruz’ ve ‘Kızıl Alan’ gibi afişler inşa temasını bize doğrudan aktarıyor. Burada fotomontaj, esere perspektif kazandırırken işçiyi temsil eden renkler, tabloda öznenin kim olduğunu vurguluyor.
Bahsettiğimiz süreç sadece ilk anlamıyla ‘inşa’dan ibaret değil elbette. Ekim Devrimi’nin ardından başlayan karşı-devrimci saldırı ile birlikte İç Savaş büyük bir yıkıma sebep olur. Ardından Bolşeviklerin görevi sadece bir Cihan Harbi bir de İç Savaş görmüş ülkenin tozunu toplamak değildir; aynı zamanda bu ‘toza’ daha önce denenmemiş bir şekilde, bir sosyalizm deneyimini tek ülke sınırları içerisinde şekil vermektir. Dolayısıyla sanayisi görece zayıf bir ülkede ilk iş sanayileşme hamlesi olur. Bununla bağlantılı bir şekilde tek ülkede girişilen bu çaba dışarının er ya da geç hedefi olacaktır. Moskova, farklı toplumsal alanlara yatırım yapmak yerine çıkacağından kesin olarak emin olduğu bir savaşa hazırlanmak zorunda kalır.
Bu anlamda hem Sovyetler’in karşılaştığı zorlukları anlatan hem de aynı zorluklara karşı insanları kavgaya çağıran güzel bir eser ile karşılaşıyoruz: Kulagina’nın 1930 yılında -yani o beklenen savaştan yaklaşık 10 yıl önce- tasarladığı SSCB'yi Savunmaya isimli şaheser. Tasarımın ortasında ‘devleşmiş’ bazı askerleri -ya da daha çok milisleri- görüyoruz. Fabrikalardan çıkan milisler, kızıla dönen renklerle omuzlarında tüfekleri, titanları andırırcasına Sovyetleri savunmaya gidiyor. Geometrik formlarda karşımıza çıkan askerler, biçim olarak bir insanın en basit ve sade haliyle, yani en ‘insan’ haliyle gösteriliyor.
KADINLARIN SAVAŞI
Ekim Devrimi’nin yarattığı dönüşüm süreci, sadece iktisadi bir süreç değildir. Kadın kurtuluş mücadelesinin bir sonucu olarak, cinsiyet rollerinde de kadınlar lehine belirgin bir değişim yaşanır. Kadınlar sadece üretim hayatına katılmakla kalmaz, aynı zamanda devrimin bir öznesi haline gelirler. Kulagina’nın sanatı bile bu kurtuluş mücadelesi içinde değerlendirilebilir. Tam da bu yüzden Ekim Devrimi’nin yetiştirdiği bir kadın olarak, bu mücadeleyi resme dökmek en çok Kulagina’ya yakışır. Dünya Emekçi Kadınlar Günü – Proletarya İçin Bir Savaş (1931) eseri son derece çarpıcıdır. İlk bakışta gözümüze yine bir ‘titan’ çarpıyor.
Ancak asıl ilginç nokta harika bir şekilde resmedilmiş emekçi kadın figüründe değil, detaylarda gizli. Asker, çiftçi, işçi ya da çocuk gibi farklı suretlerde fotomontaj ile yer verilen kadınlar bir şerit halinde akarken en altta farklı bir savaş alanı görürüz: Sadece devrimin inşası ve değişen toplumsal statülerle değil, aynı zamanda hakları için mücadele eden kadınların polis tarafından dövüldüğü bir meydanla karşılaşırız. Bu, kadınların Sovyetler’de yaşadığı söz konusu toplumsal değişimin bir ‘lütuf’ değil; bir savaş eseri olduğunu bize güzel bir şekilde gösteriyor. Zira böylesi zıtlıklar içeren eserlere fazla rastlamıyoruz.
SOVYET DENEYİMİYLE HAYATININ PARALELLİĞİ
Kulagina’nın kendini inşası, Sovyetler’in inşasına paralel gider. Ekim Devrimi olduğunda daha 16 yaşında bir gençtir. Sovyet yönetimi ona ekonomik arka planına bakılmaksızın yeteneklerini geliştirebileceği bir alan açar. O da bu alanda serpilir. İnşanın sertliğinde eğilmeden mücadelede yer alır. Ancak var olma mücadelesi içinde Ekim Devrimi rüzgarının fırtınadan esintiye dönmesiyle birlikte yıpranışı da Sovyet deneyimini izler. Ne de olsa devrimci bir sanat akımının, devrimci bir neferi için zaman daima heyecan sunamaz. 1930’larda işlediği temalar benzer dahi olsa stil olarak belli bir standardı takip etmeye başlar.
Tabii bu süre içinde en sarsıcı gelişme Klucis’in 1938’de tutuklandıktan sonra infazıdır. Belki bu olayın etkisiyle, belki artık eskinin yenilikçi sanat anlayışlarına fazla yer kalmamasıyla birlikte kendini üretim sahnesinden geriye çeker. Belki de Kulagina’yı içine kapayan neden her ikisinin arasında bir yerdedir. Öyle ya da böyle 1987’de -yani Sovyetler dağılmadan birkaç yıl önce- hayatını kaybedene kadar eğitmenlik yapar.
Kulagina’nın tek çıkışlı ve tek inişli bir üretim grafiği olduğunu gözlemliyoruz. Üretken yılları kısa süreliğine de olsa etrafına etkileyici bir aydınlık saçar. Öyle ki bugün bile baktığımızda içimize son derece anlaşılır bir ‘yenilik’ kıvılcımı saçıyor. ‘Anlaşılıyor’ çünkü sırtını yasladığı güç, daha iyi bir dünyaya dair adım atma cüretinin verdiği bir güç. O cürete öncülük eden sınıfın verdiği bir güç. Yoksa eserlerinde mesele ‘somutun soyutla’ ya da ‘toplumun bireyle’ çatışması gibi karikatürize edilebilecek bir mesele değil. Sözün özü, onun saçtığı bu aydınlığı saman alevi olmaktan alıkoyan, onun gerçekle olan bağıdır. Tıpkı Ekim Devrimi gibi.
Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı adresler
https://www.e-skop.com/skopbulten/rus-avangardi-gustav-klutsisin-devrimci-sanati/3134
https://www.posterplakat.com/the-collection/artists/kulagina-valentina-nikiforovna
https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya-forum/2018/06/01/bolsevikler-futurizmi-neden-sevdi
Kavel Alpaslan Kimdir?
1995'te İzmir'de doğdu. İzmir Saint Joseph Fransız Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü'nde eğitim gördü. Gazeteciliğe 2014 yılında Agos’ta başladı. Gelecek/Umut Gazetesi’nde çalıştı. 1+1 Express Dergisi’nde yazıyor. 2016 yılından bu yana Gazete Duvar’da yazı ve haberleri yayınlanıyor. "Aynı Öfkenin Çocukları: Dünyadan Devrimci Portreleri" kitabı 2023 yılında Sel Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır.
Aristokrat aileden Bolşevik önderliğe: Elena Stasova 30 Kasım 2024
NATO’nun Lenin ile savaşı 27 Kasım 2024
Metrobüs sırasında anlatılan bizim punk hikayemiz: Cebren 23 Kasım 2024
The Forbes köleliğin faydalarını sıraladı: Polyworking 20 Kasım 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI