YAZARLAR

Duvarlara çizili özgürlük

Julian Schanabel’in Basquiat filminde görüleceği gibi, Basquiat’nın birkaç dolara satmak için yaptığı ve cebinde taşıdığı kartpostallar Andy Warhol ile tanışmasını sağladı. Kartpostal satarak yaşamını kazanmanın geride kaldığı günlerde sıkı dostu olacak Andy Warhol ile Factory/Fabrika’da ortak üretim yapacaktı… Her yer onun tuvaliydi, duvarlar, kapılar, mobilyalar, giysiler…

"Şanslıydım, okuma sevgisi olan bir babam vardı… Babalar günü kutlu olsun!”

Londra’da birkaç ay önce Barbican Art Gallery’de açılan ve ‘sol politik’ kişiliği ile bilinen, işçiler, Porto Rikolu çocuklar, hamile kadınlar, sivil haklar aktivistleri vb. gibi yüzlerce insanın temsil ettiği alttakilerin/aykırıların ressamı olmayı seçmiş Alice Neel (1900–1984) sergisini görmek istiyordum. Gözlerim Jean-Michel Basquiat’nın 2017 yılında aynı galeride açılan sergisi nedeniyle Banksy tarafından yapılan duvar resmini aramıştı, galeriye giden yolda karşıma çıktı.

Alice Neel , Porto Rikolu aile, 1943 (solda), Alice Neel, Harlem'de iki kız çocuk (sağda) 

Banksy duvarlara Basquiat üzerine iki resim yapmıştı, ikisini de fotoğrafladım; Banksy'nin ınstagram’da yaptığı açıklama ile aralarında “resmi olmayan bir iş birliği” vardı; duvardakilerden biri Basquiat’ın yaygın kullandığı taç motiflerine sahipti ve resme dikkatle bakılınca bir dönme dolap ve altındaki bilet gişesinde sıraya girmiş insanlar görülüyordu. Diğeri büyük boyutlu, Basquiat’ın 1982'de yarattığı Johnnypump'ta Çocuk ve Köpek resmine kendi yorumunu kattığı, her iki sanatçının politik mesajlarının kesiştiği etkileyici bir resimdi. Londra polisinin ‘öteki’ni simgeleyen siyahi bir çocuğu -memnuniyetle(!)- karşılaması görüntüsü duvardan üzerimize atılan eleştiri okuydu.

Basquiat resminin orijinalinde, yaz aylarında özellikle açık bırakılan -Yıkanmak İstemeyen Çocuklar' Olalım (Ünsal Oskay hocam)”-, yangın musluğunu merkeze koymuştu. Köpekli, canlı renklerdeki bu resmi, 2020 yılına dek satın alınan en pahalı tablolar listesinde gösterilir.

Barbican’deki bu büyük Basquiat sergisini iki yüz binden fazla kişi ziyaret etmiş, galerinin otuz beş yıldır sürdürdüğü etkinliklerin en başarılısı olmuştu… (İşte ‘güzel haber’ buna denir.)

Banksy’nin duvara yaptığı Basquiat resminin çalınmaması için üzeri sert, şeffaf bir koruyucuyla kaplanmıştı, her yerde sayısı artan hırsızlardan korur mu bilemiyorum. Çünkü, Banksy’nin Paris'te 2015'te Bataclan konser salonuna düzenlenen saldırıda hayatını kaybedenleri anmak için yaptığı resim duvar yerinden sökülüp çıkarılmıştı. Üç dört yıl önce İngiltere’nin Port Talbot kasabasında çelik işçisi Ian Lewis'in garajının duvarına Banksy’nin yaptığı resmin bir galeri tarafından 100 bin sterline satın alındığı haberini de okumuştum…

 Ben ve duvarda Banksy resmi-Johnnypump'ta Çocuk ve Köpek (Fotoğraf Arya Makal) (solda),  Banksy çizgisiyle Basquiat  (sağda) 

Duvardaki Basquiat’nın verdiği esinle İstanbul’a dönüşümde Julian Schanabelin daha önce izlediğim, ama her zaman hayranlıkla izleyebileceğim filmi  Basquiat: Şöhretin Bedeli filmi için ekranın başına geçtim.

Jeffrey Wright’ın olağanüstü oyunculuğu yardımıyla Jean-Michel Basquiat sanki yaşıyordu -David Bowie Warhol olmuştu-, oysa yirmi yedi yaşında ardında yüzlerce yapıtı, kısa, karmaşık ve acı dolu bir yaşam hikayesi bırakarak bu dünyadan ayrılmıştı (12 Ağustos 1988).

Julian Schanabel bu kısa yaşam hikayesinin içinde ve  Basquiat’ın da yer aldığı sanat çevresinde genç bir ressam ve birbirlerine destek çıkan arkadaşı olarak yaşamıştı. İkisini de kesiştiren nokta Yeni-Dışavurumcu sanatçılar arasında gösterilmiş olmalarıydı. İkisi de malzeme sınırı, boyut tanımadan yapıtlarını üretmişti.

Julian Schanabel boyayı masonit zeminlere −kaporta işinde kullanılan yapıştırıcılarla− kırık fayanslar, porselen tabak, çömlek ve fincan parçaları yapıştırmayı,  Basquiat buzdolaplarından laboratuvar önlüklerine, nakliye kasalarından daktilolara kadar gözüne çarpan her şey üzerinde çalışmayı seviyordu. Basquiat üzerinde bir Armani takım elbise olsa bile boya fırçalarla çalışır, sonra da boya sıçramış giysileriyle aldırış etmeden dışarı çıkardı.

Basquiat, Obnoxious liberals/İğrenç liberaller (1982)

Schanabel graffiti yapmadı, kendi tarzında yapıtların yanı sıra övgüye değer -ve ödüllü- filmler çekti.  

Julian Schanabel‘in Basquiat  filmine döneceğim ama, belirtmek isterim onu sinema sanatında öne çıkaran Before the Night Falls /Karanlıktan Önce (2000) ve  son filmi Van Gogh: Sonsuzluğun Kapısında filmi bir yana, benim en iyi filmlerim sıralamasında hiç unutmadığım Kelebek ve Dalgıç (2006) adlı filmi var.

İlk gerekçem Elle dergisinin editörü Jean-Dominique Bauby'nin gerçek ve yazdığı demeyeceğim, Locked-in sendrom nedeniyle (bedeni tümüyle felç) göz kapağı yardımıyla yazdırdığı otobiyografik kitabından uyarlanan hikayesiyle bende özel bir yeri olması…

İkincisi, dış dünya ile tek bağlantısı sadece göz kapaklarını açıp kapamak olan, Fransızcadaki kullanılma sıklığına göre sıralanan (E, L, A, O, I, N, S, D, vs.) ve yüksek sesle okunduğunda harfleri kullanabilen Bauby’nin bakış açısından çekmesi….

Üçüncüsü yapımcı şirketin İngilizce çekmesi ısrarına karşın kitabın dili olan Fransızcayı yansıtmayacağına inanarak ve Fransızca öğrenerek çekmesi… Kuşkusuz filmin adı Dalgıç ve Kelebek olmamalıydı. “…Topuklarım ağrıyor; başımda bir örs, tüm vücudumu saran bir dalış hücresi, tıpkı bir dalgıç giysisi gibi” diye tanımladığı, bedenini hapseden Dalgıç Giysisi ve özgürlük çabasını simgeleyen Kelebek kısaca Dalgıç Giysisi ve Kelebek” demek doğru olacaktı…

Jean-Dominique Bauby asla kalkamadığı yatağında soracaktır, “Acaba bu evrende beni bu dalgıç hücresinden kurtaracak bir anahtar var mı.?”

Evet var, Julian Schanabel’in kamerası, onun gözü olur; hem iletişim kurmasını sağlar, hem rüyalarında hareketsiz-çığlık atıp derinliklere batmasına yol açan ağır giysiden çıkartarak kurtarır.

Teşekkürler Julian Schanabel, inanılmaz zor bir uyarlamayı, sinematografik bir deha, benzersiz bir anlatımla aktardığın ve insan olma/özgürlük üzerine içimize işleyen bir ders verdiğin için.

Dalgıç ve Kelebek/Le Scaphandre et le papillon de Julian Schnabel (2006)

 

Filmlerinin başarısı zaman zaman bir ressam olarak elde ettiği başarıları gölgelese de, Julian Schanabel görsel sanatlarda da üretken olmaya devam ediyor ve kendisini her şeyden önce bir ressam olarak görüyor.

Unutulmaması gerekir, gençlik yıllarında Kraliyet Sanat Akademisi’ndeki 'Resimde Yeni Bir Ruh' adını taşıyan ünlü serginin en genç sanatçısı Schanabel’di. Ve sonra tabaklar - kırık seramikler yerleştirdiği büyük ölçekli resimleri sanat dünyasının yazarlarından coşkulu ve olumlu tepki aldı, artık o 1970’lerin kavramsal ve minimal sanatına bir tepki olan yeni-dışavurumcular arasındaydı… Julian Schanabel konusunda şanslıyım, çeşitli müze ve galerilerde o büyük boyutlu, ünlü çalışmalarını yakından görme fırsatım oldu…

Londra’da Barbican Art Gallery dışında başka sanat galeri ve müzelere, ayrıca tüm kente yayılmış Peru, Japon, Hint, Sicilya, Vietnam gibi merak ettiğim mutfaklara sahip restoranlara da gittim, merak duygum işime yarıyordu. İzlediklerim içinde Tate Modern’deki  Yayoi Kusama’nın Sonsuz Aynalı Odalar ya da  Hilma af Klint & Piet Mondrian: Yaşam Biçimleri sergileri bir yana duvardaki Banksy belleğimde kalan en önemli armağanlardan biri oldu.

Jean-Michel Basquiat

Kanımca Basquiat filminin Julian Schanabel dışında bir başka kahramanı daha vardır: Lech Majewski.

Basquiat için biyografik bir film yapma düşüncesi Polonya asıllı çok yönlü sanatçı Majewski’den  çıkmıştı ve Basquiat  filminin yazarlarından biriydi. Hatırlanırsa, Bruegel’in İsa’nın çarmıha gerilmek üzere Kalvari’ye götürülürkenki sürüklenişi üzerine yaptığı alegorikKalvariye Giden Yol” resmini 16. yüzyılda İspanyolların protestanları kafirlikle suçlayıp işgal ettiği, dehşet verici baskılarını sürdürdüğü Hollanda/Antwerp’e taşıyan Değirmen ve Haç filminden ve Majewski’den  Gazete Duvar’daki Durdurdu dünyayı ve indi yazımda da söz etmiştim.

Basquiat’nın şöhret kazanması, hip-hop'un ortaya çıkışıyla aynı zamana rastladı, hip-hop kültürün etkilerini resimlerinde bulmak mümkündür.

Oynadığı filmler de var, Downtown 81/Kent Merkezi 81 gibi, “hem post-modernist bir peri masalı, hem de 1980’lerin başındaki New York kent merkezinin sanat ve müzik ortamının canlı betimlemesi” denildi. Kirasını ödeyemediği için dışarı atıldığı daireye geri dönmek ve karnını doyurabilmek için para kazanması gereken 19 yaşında bir sanatçının (Basquiat) yaşamındaki bir günü anlatır. Ayrıca Blondie’nin şarkısı “Rapture”ın buraya koyduğum müzik videosunda da Basquiat’yı görebilirsiniz.

Jean-Michel Basquiat-Eggs Yumurtalar

GASTROBASQUİAT VAR MI?

Jean Michel Basquiat üzerine yazarken, her zaman yaptığım gibi, “gastronomiyle buluşan çalışmaları var mı?” diye kendime sorarak resimlerine bir göz attım. Varmış, örneğin Yumurtlarya da "Food For The Soup Kitchens” adıyla yapılan yardım sergisi için broşür kapağı. Uzmanlar Paneli (1982) resmi üzerindeki “milk-sugar”  sözcükleri nedeniyle bu çerçeveye girebilir… Joe, Gözler ve Yumurta, Yemek Pişirmek adını taşıyan Jean Michel Basquiat resmini de ayırmalı…Belki fazlası vardır, ama resimlerindeki birçok kültürden izler taşıyan ve caz müziğine dek giden imgelerin yemek tutkusunu haber vermediği bir gerçek.

Julian Schanabel’in filminde de karşımıza çıkan bu imgeler belki şöyle sıralanabilir: Altı yaşındaki Basquiat, splenektomi ameliyatı geçirmesine yol açan bir araba kazası geçirdi. Annesi hasta yatağında oyalanması için çarpıcı çizimler, klinik görüntüler içeren Gray's Atlas of Anatomy kitabını verdi. Sonraki yıllarda resimlerinde bu nedenle bu Anatomi kitabından esinlendiği ayak, iskelet, kafatası motifleri saptanır.

Babası Haiti, annesi Porto Riko kökenliydi. Basquiat 11 yaşına geldiğinde Fransızca, İngilizce ve İspanyolca olmak üzere üç dil biliyordu. Okulla ilişkisini bir süre sonra hayatla ilişkiye bıraksa da babasının baskısıyla klasik eğitimde kendini kıstırılmış hisseden gençlerin Manhattan'daki alternatif lisesi City-As-School'a kaydoldu.

Keith Haring, Andy Warhol ve Jean-Michel Basquiat

Okul gazetesi için yazdı, çizimler yaptı. Okul arkadaşı Al Diaz ile bir şaka sonucu kullanmaya başladığı SAMO (Same Old Shit/aynı eski bok) imzasıyla -ona göre logo- Manhattan duvarlarına graffiti yapmaya başladı. Okuldan ve evinden ayrıldı. Umutsuz, "Hayatımın geri kalanında bir serseri olacağımı sanıyordum.”  dediği günlerdi. Ancak Basquiat’nın Diaz ile işbirliğinin 1980'lerin başında bu kez graffitilerin üzerinde “SAMO ÖLDÜ” yazısı çıkmaya başlayınca bitmiş olduğunu anlaşıldı. O günlerde New York kent yönetimindekiler, graffiti yapanları “vandal” ilan etmiş, savaş açmıştı. Neyse ki graffitiyi sanat katına çıkartan Futura 2000 ve Dondi White gibi sanatçılar çıktı, yapıtları çağdaş sanat üzerinde etki yarattı ve sprey boya sanatı onay aldı… Stephen Farthing için (Sanatın Tüm Öyküsü) Jean-Michel Basquiat ve Keith Haring gibi sanatçılar da graffiti sanatı galeriler tarafından resmen benimsenmeden önce sokaklardaki, metrolardaki ve New York kulüplerindeki bu alternatif sanat topluluğunun birer parçası olmuşlardı.” O günlerin bakışını bir makalenin başlığı özetler: Graffiti '80: Yasa Dışı Sanatın Durumu.

TV programı TV Party’de görünmesi tanınmasını kolaylaştırırken, ‘rap’ müzik ile de ilgilendi, aralarında Keith Haring’in de olduğu Görsel Sanatlar Okulu çevresinde grafiti yapmayı sürdürdü. Sonraki günlerde galeriler yeraltı sokak sanatının yetenekli, ayrıksı işler yapan bu çocuklarına kucak açacaktı. 

Yine Julian Schanabel’in Basquiat filminde görüleceği gibi, Basquiat’nın birkaç dolara satmak için yaptığı ve cebinde taşıdığı kartpostallar Andy Warhol ile tanışmasını sağladı. Kartpostal satarak yaşamını kazanmanın geride kaldığı günlerde sıkı dostu olacak Andy Warhol ile Factory/Fabrika’da ortak üretim yapacaktı… Her yer onun tuvaliydi, duvarlar, kapılar, mobilyalar, giysiler… Sanatsal taç motifi yapıtlarında imza gibiydi, sanat çevresinden Francesco Clemente, “Jean-Michelin tacının üç kraliyet soyunu gösteren üç ucu vardır: Şair, müzisyen, büyük boks şampiyonu” açıklamasını yapar. 

Jean Michel Basquiat

Filmde de izlediğimiz sanat simsarı Annina Nosei,  Basquiat'nın galerisine resimlerini vermesini istemişti, çalışması için bodrum katını ona ayırdı ve boya malzemeleri verdi, belki Basquiat’nın yoksulluk merdiveninden çıkış noktası bu bodrum katı oldu.

Basquiat’ın ilk sergisi 1981’de MoMA PS 1 New York/Yeni Dalga sergisinde gerçekleşti. Artforum dergisi yazarı Rene Ricard'ın Radiant Child/Işıldayan Çocuk" yazısı Basquiat'ı sanat dünyasının ilgisine sundu, Basquiat teşekkür duygusunu Untitled, Axe/Rene ve René Ricard adlı iki çizimine taşıdı. Almanya’nın Kassel kentinde Documenta’ya  katılan en genç sanatçı oldu. 

1983'te Basquiat yaşamını yitirdiği günlere dek yaşayacağı, NoHo'daki Warhol’un ona verdiği ve stüdyo olarak da kullanacağı çatı katına taşındı. Warhol ile Basquiat arasındaki sanatsal işbirliği arttı, “Warhol kolayca tanınabilir bir görüntüyle başlardı ve Basquiat hemen ardından kendi çizgi/stiliyle onu bozardı”.

Asya ve Avrupa'da yaptığı gezi sonrası o günlerde onu en çok etkileyen olay siyahi sanatçı Michael Stewart’ın bir polis tarafından öldürülmesi oldu. Ama Gazeteci Michael Shnayerson’ın yazdığı gibi, bir süredir “ne kadar çok para kazansa da ruhsal dengesi değişmiş ve uyuşturucuya -metadon programına katılarak kurtulmak istese de- ilgisi artmıştı.”

“Resimlerimin çoğunda siyahi insan baş kahramandır.” diyordu.

Etnik kimlik ve ırk ayrımcılığına/ötekileştirmeye yönelik şiddetin acısının üzerini, hayal ettiğinden fazla kazandığı paraların örteceğini elbet düşünemezdi, ama savurganca harcadığı, tepki topladığı da bir gerçek. İç acılarına Şubat 1987’de kaybettiği Andy Warhol’un ölümü eklendi…

“Ben siyahi bir sanatçı değilim, ben bir sanatçıyım.” dese de yargılarla, ’sıradan bir grafiti sanatçısı’ yakıştırmalarıyla boğuşmuştu, figürleri belki o nedenle ıstırap çeken birileri görünümlüydü. “Bir çocuk resmi yapar gibiydi, yüzeydekini değil, derininde yeniden yarattığı şeyi boyuyordu " (Sanat tarihçisi Clavijo). Sık uğradığı ünlü Area gece kulübünde DJ olarak çalışmak ya da Palladium gece kulübünün duvarlarına resim yapmak ayrı zevki olmuştu. Gerçekte Basquiet’in tuvalleri duvarlardaki özgün anlatımların uzantısıydı, görmek isteyene…

Banksy’nin Ukrayna’daki bir eseri duvardan sökülerek çalınmak istenmişti.

 

Hızlı şöhret yükselişini medya cazip bulmuştu. New York Times Magazine kapağında “Yeni Sanat, Yeni Para: Bir Amerikalı Sanatçının Pazarlanması” başlığını atmıştı… Ölümü sonrası “insanlar ancak şimdi onun sanata katkısının büyüklüğünü anlamaya başlayacak" diyecek Keith Haring, anısına başında taç bir Basquiat resmi yapacaktır.

Çocuksu çizgi-boyamaları, eleştirdiği sömürgecilik ve ırk ayrımcılığı, ötekileştirme eleştirisi, harflerle-gözümüzün içine bakan sözcüklerle mesajları, imgesel-politik yoğun göndermeleriyle o tacı çoktan hak etmişti. “Bir Jean-Michel resmi üzerinde rastlanan bir iki sözcük bile, tüm graffiti tarihini içerir.” (Rene Richard)

Sanat yazarlarına göre Basquiat,  Andy Warhol gibi bir ‘pop ikonu’ydu… Pazarlanmayı seven ve bundan yararlanan bir sanatçı olduğu, hatta "kalite" sözcüğünün ne anlama geldiğini bilmediği gibi olumsuz, sert eleştiriler de aldı… Umursamadı, ‘yıldız olmak istiyordu’ ama şöhretin gözlerini kamaştırmasına izin vermediği gece gündüz kendi işini yapmakla uğraşan “Çalışırken sanat hakkında düşünmüyorum. Hayat hakkında düşünmeye çalışıyorum.” diyen bir yıldız. “İnsanlara karşı kötü.” olduğunu düşündüğü anları da olmuştu, bilmiyorum, kendince bir nedeni vardı sanırım…

Sanat serüveni “duvarlarda” başlayan Basquiat’yı bana Barbican Sanat Galerisi çevresinde arayışım, tabii ki çağımızın en önemli politik sanatçısı Banksy hatırlattı. "Bir Film İzledim, Hayatım Değişti" sözünün yeri değil ama, iyi ki Julian Schanabel’in Basquiat filmini bir kez daha izledim…

Başkalarını boşver, madem ki Banksy’sin, ‘özgürlük’ çizen Basquiat’yı sen asla unutmazsın!…

------------------------------------------------------------------

Asopao de Pollo (Porto Riko usulü tavuk yahni)

Asopao de Pollo, pirinçle yapılan lezzetli ve doyurucu bir Porto Riko tavuk güveci ya da çorbasıdır.

800 gr Tavuk eti, doğranmış

Sos: sarımsak (ezilmiş), kekik, kırmızı biber, birkaç karanfil (ezilmiş), soğan rendelenmiş, kimyon ve kişniş (kıyılmış) karışımı.

4 Yemek kaşığı sızma zeytinyağı

1 Yemek kaşığı tereyağı

2 Kırmızı dolmalık biber, doğranmış

1 Yeşil biber, doğranmış

1 Havuç, doğranmış

1 Kereviz sapı, doğranmış

1 Büyük su bardağı domates sosu

2 Yemek kaşığı domates salçası

Tavuk suyu (1 su bardağı) ve su (7 su bardağı)

1/2 su bardağı pirinç, durulanmış

1/2 su bardağı bezelye, haşlanmış

2 adet defne yaprağı

1/2 su bardağı yenibahar ile terbiye edilmiş, ikiye bölünmüş yeşil zeytin

Tuz ve karabiber

Sos ile terbiye ettiğiniz tavuk etini, yağ koyup ısıttığınız tencereye alın, üç dört dakika renk alıncaya dek pişirin. Tencereye dolmalık biber, havuç ve kereviz -dilerseniz jambon- ekleyip birkaç dakika daha pişirin. Öncekiler üzerine tavuk suyu, su, tuz ve karabiber, defne yaprağı, domates sosunu ekleyip kaynatın. Kaynama noktasına geldiğinde ocağı orta seviyeye alın ve pirinci ekleyip yumuşayıncaya dek pişirin. Sona doğru bezelye ve zeytinleri ekleyin, karıştırın ve bir veya iki dakika daha pişirin, maydanoz (kişniş) vb. ekleyerek servis yapın.


Oğuz Makal Kimdir?

Sinema alanında ilk doktora yapan öğretim üyesi. 1997 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde profesör oldu. Yemek ile sinema arasındaki ilişki yeni ilgi odağı, bu alanın filmlerini ve toplumsal-kültürel tanıklıklarını kitaplaştırmak için araştırmaya devam ediyor. Sinema Tarihi, Film Kuramı, Türk Sineması, Sinema ve Diğer Sanatlar, Sinema ve Tarihi İlişkisi gibi dersler veren, tezler yöneten Makal, Uluslararası İzmir Film Festivalini kurdu, 2001 yılına dek on bir yıl yönetti… Kısa, uzun, belgesel filmler yaptı, son yıllardaki birkaç belgeseli: El Cezeri, Eğitmenler, İstanbul’da Bir Gizli Bahçe-Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi, Uzak ve Yakın, Suriye Mutfağı İstanbul’da, Merdiveni Arayan Adam. Bazı kitapları ise: Sinemada Yedinci Adam, 1895-1950/İzmir Sinemaları Tarihi, Fransız Sineması, Beyazperde ve Sahnede Nazım Hikmet, Sinemada Tarihin Görüntüsü, Yönetmenleri ve Filmleriyle Gülmenin Sineması.