Arap dünyasında geçen hafta: Arap ayaklanmaları neden başarısız oldu?

Arap basını bu hafta, sekizinci yılını dolduran Arap ayaklanmalarına odaklandı. Arap Baharı'nın neden başarısız olduğu tartışılırken Mısır Al Youm gazetesinden Naceh İbrahim "Arap ayaklanmaları neden başarısız oldu? İşte çoğunluğun cevap vermekte zorlandığı asıl soru bu." diyerek başarısızlığa sebep olan etkenleri sıraladı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Arap dünyasında “Arap Baharı” adı verilen sürecin sekizinci yıl dönümünde, daha sonra iç savaşlara, kaosa ve uluslararası vekâlet savaşlarına evrilmesiyle bu süreçten geriye ne kaldığıyla ilgili tartışmalar devam ediyor.

Arap basını, fitili ilk olarak Tunus’ta ateşlenen ayaklanmaların daha sonra Suriye’de, Libya’da ve Yemen’de nasıl yıkıma ve insani krizlere dönüştüğü ve bu ayaklanmaların neden başarısız olduğuna dair tartışmalara geniş yer verdi. Mısır gibi ülkelerde bu tartışmalar, “komplo-devrim hareketi” ekseninde dönerken, Yemen, Suriye ve Libya gibi ülkeler için bu tartışmalar, dış müdahaleler ve insani kriz çerçevesinde devam ediyor.

Sudan’da devam eden gösteriler karşısında, Devlet Başkanı Ömer El Beşir’in “sosyal medyayla değişim olamaz, değişim sandıkla seçimle olur” şeklindeki çıkışı büyük yankı uyandırdı. Zira Arap dünyasındaki ayaklanmalar ve olaylar sürecinde sosyal medyanın rolü büyük bir tartışma konusu olmuştu.

Kuzey Suriye ile ilgili belirsizlik ise devam ediyor. ABD’nin çekileceğinin açıklamasının ardından yeniden alevlenen güvenli bölge tartışmalarının nereye varacağı halen merak konusu.

İçerideki zor siyasi denklemleri yüzünden hükümet kurmanın genel olarak “yılan hikayesine” döndüğü Lübnan’da Başbakan Saad Hariri yeni bakanlar kurulunu açıkladı. İçişleri bakanlığı dahil dört koltuğun kadınlara verilmesi hem Lübnan’da hem de Arap dünyasında oldukça dikkat çekti.

ARAP AYAKLANMALARI NEDEN BAŞARISIZ OLDU?

“Arap ayaklanmalarının hedeflerinden herhangi birini gerçekleştiremediği konusunda kimsenin şüphesi yok. Bunun yanı sıra -sebebi ne, hangi taraf olursa olsun- bu ayaklanmalar olumsuz sonuçlara yol açtı. Peki, Arap ayaklanmaları neden başarısız oldu? İşte çoğunluğun cevap vermekte zorlandığı asıl soru bu. Bunlardan kısaca bahsedeyim:

-Arap ayaklanmalarına katılanlar bir gün bile asıl zor olan dönemi, o da devrimlerden sonra ne olacağını düşünmedi. Geleceğe dair hiçbir öngörüleri olmamakla beraber, iktidardaki geçişi nasıl sağlayacaklarını hiç düşünmedi. Aslında ayaklanmalarının başarıya ulaşacağına onlar da inanmıyordu.

- Arap ayaklanmalarının başlamasından kısa bir süre sonra askeri bir nitelik kazanması.

- Arap ayaklanmalarının barışçıl olmaktan, molotofa, ağır silahlara, suikastlara doğru gitmesi.

-Arap ayaklanmaları ilk başladığında onurlu bir yaşam ve birlik içinde bağımsız bir vatan çağrısı yapıyordu. Ancak daha sonra uğradığı ülkelerin çoğunda o ülkelerin bölünmesiyle sonuçlandı.

-Arap ayaklanmaları genel olarak dini ve siyasi taleplerden çok sosyal taleplerle başlamıştı. Ancak daha sonra hızlı bir şekilde siyasi, dini ve mezhebi talepler yükselmeye başladı. Mısır, Libya ve Suriye'de olduğu gibi.” (Naceh İbrahim / Mısır Al Youm gazetesi)

ARAP BAHARI’NDAN GERİYE NE KALDI?

“Bölge halkları Tahran Baharı’ndan başlayarak Arap Baharı'na kadar, on yıllardır içinde yaşadığı durumdan kurtulmak için uğraştı. Ve yeni temeller üzerine bir yaşam kurmaya çalıştı. Ancak her türlü imkânı olan karşıt güçlerin cephesiyle karşılaştı. Dolayısıyla da bu güçler karşısında da direnemedi.

Birçok görüşe göre isyanlar ve devrim hareketleri şiddetten ne kadar uzaklaşırsa sonucun o kadar olumlu olduğunu söylüyor. Bu da insan doğasının mantığıyla örtüşmektedir. Zira değişim, maceracılıktan ziyade aklıselim olmaya ihtiyaç duyar.  Çünkü şiddet insanların özgür iradelerine dayanmayan ilişkiler kurulmasına yol açar. Bu durumda seçimin sağlıklı olup olmadığı net olarak anlaşılmaz.

Arap Baharı'nda bazı devrim hareketlerinin ölümü, silahlı eyleme dönüşmesiyle oldu. Bundan dolayı da halkların ayaklandığı rejimlerin yerine aynı rejimlerin kurulması da olanaklı oldu.” (Hasan El Esved / El Arabi El Cedid gazetesi)

'SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN DEVRİM OLUR MU?'

“Ömer El Beşir'in iktidara gelmesinden bu yana 30 yıl geçti. El Beşir böylece Arap dünyasında darbeyle başa geçenler arasında iktidarda en fazla kalanlardan oldu. El Beşir ülkesinde devam eden gösterilere karşı 'cumhurbaşkanı gösterilerle, WhatsApp veya Facebook üzerinden yapılan çağrılarla değişmez, aksine seçimle değişir' açıklamasında bulunduğunda esasen insanlarla ve kendi kendiyle dalga geçmekten başka bir şey yapmadı. Diktatörlük ve baskı rejimleri ise Arap rejimlerinin değişmesi için tek bir kanuni yol ortaya koydu. Bu da, darbe (El Beşir'in iktidara geldiği yöntem gibi) ya da devrim.

Suriye ve Libya'ya benzeme şeklindeki tehditlere gelecek olursak, bu tehditler halka değil yöneticilere yöneltilmeli. Hangisi daha mantıklı; değişimi reddedip ülkenin ve halkların yıkımına sebep olmak mı yoksa onu kabul etmek mi? Tıpkı dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi.

İşte Sudan'daki ayaklanma Arap dünyasındaki halklar ve rejimler için büyük bir derstir. Önemi de buradan gelmektedir.” (Kuds El Arabi gazetesi / Başyazı)

SUDAN’DA HANGİ SEÇİMLER VE HANGİ SANDIK?

“Ömer El Beşir sosyal medyanın göstericileri bir araya getirme ve onları başkanlık sarayına yönlendirme konusunda ne kadar etkili olduğunu iyi biliyor. Bu yüzden destekçilerinin önünde yaptığı konuşmada, ‘başkanın WhatsApp ve Facebook üzerinden değiştirilemeyeceğini, buna sandıkların, seçimlerin ve halkın karar vereceğini’ söyledi. Bu sözleriyle doğal olarak kendisine karşı olan ve hareketliliği yönlendiren aktivistleri ve muhalifleri kastetti.

Görülüyor ki, Ömer El Beşir, başkanın sosyal medya hesaplarıyla değil seçimle değiştirilebileceğini söylerken oldukça haklı. Ancak her iki seçeneğe de bakıldığında, Sudan’daki resmi gazeteler kaos yaratan sosyal medyanın alternatifi olacak nitelikte değil. Seçim sandıklarına baktığımızda da, bu seçimlerin tek bir kişiyi başkan ilan ettiğini görüyoruz. Ömer El Beşir ise bu sandıklar aracılığıyla bir değişimden bahsediyor.” (Halit El Ceyusi / Rai Al Youm gazetesi)

'SURİYE’DE EKSİK ZAFER TAMAMLANMAMIŞ HEZİMET'

“Suriye’de rejimin hem siyasi alanda hem de sahadaki zaferi halen tamamlanmış değil. Aynı şekilde muhalefetin de sahadaki ve siyasi alandaki hezimeti tamamlanmadı. Rejim sahada zafer kazandı ancak bu zafer içinde İdlib ve Kuzey Suriye eksik. Siyasi alanda, devrilmesiyle ilgili sayfanın kapanması hususunda zafer kazandı ancak BM’nin 2254 sayılı kararının tedavülden kalkması hususu eksik.

Muhalefetin hezimetine gelince, İdlib emirliğinde Türk ordusunun koruması altında kaldığı sürece bu hezimet eksik kalacak. Siyasi olarak da başarısızlığı tamamlanmayacak. Her bir müttefik ve dost ondan desteği çektiğinde gücü daha da azalmakta ancak sırf müzakerelerde koz olarak kalsın diye Arap ülkelerinin ve uluslararası güçlerin isteğiyle tedavülde kaldı.” (Adil Yazıcı / Suudi El Hayat gazetesi)

GÜVENLİ BÖLGE VE MÜLTECİLER SORUNU

“Türkiye’nin Suriye’de BM Güvenlik Konseyi’nin müdahalesi olmadan bir güvenli bölge oluşturmak istemesinin ardında iki temel neden yatmaktadır. Bunlardan birincisi, 1991’de Birinci Körfez Savaşı sonrasında Irak Kürtleri’nin özerkliğine benzer bir yapının ortaya çıkmasını istememesi. Türkiye bunu bir kabus olarak görüyor. Bundan dolayı da Kuzey Suriye’de herhangi bir Kürt oluşumunun ortaya çıkmasına karşı çıkıyor.

İkinci neden de, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu bölgeyi artan ekonomik sıkıntılar ışığında Suriyeli mültecilerle ilgili yükün hafiflemesi için bir fırsat olarak görüyor. Türkiye’de Suriyelilerle ilgili artan bir hoşnutsuzluk olduğu herkesçe biliniyor. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin fakir tabanı sınırlı olan yardımlardan faydalanma konusunda Suriyelileri bir rakip olarak görüyor. Bu da Erdoğan için büyük bir sorun.” (Hüda El Hüseyni / Suudi Şark’ül Evsat gazetesi)

LÜBNAN’DA GÜNDEM KADIN BAKANLAR

“Lübnan’da uzun süren müzakereler sonucunda ilan edilen yeni hükümet, tek başına gündem maddesi değildi. Hükümette yer alan kadın bakanlar da Lübnanlıların gündemindeydi.

Ülkede 29 koltuktan oluşan bakanlar kurulunda dört koltuğun kadınlara ayrılması Lübnan’da bir örnek teşkil etti. Yine Raya El Hasan’ın içişleri bakanlığı görevine getirilmesi Arap ülkeleri arasında bir ilk niteliğinde. Zira şu ana kadar Arap ülkelerinin çoğunda kadın bakanlar genel itibariyle daha hafif nitelikte sayılacak bakanlıklara getirilmişti." (BBC Arapça)