Trump'ın anlaşmayı bozması statükoculara yaradı

Trump’ın nükleer anlaşmayı sona erdirme kararı halkta büyük hayal kırıklığı yarattı. Bu durumun çok sayıdaki yan etkilerinden biri de İran’daki seçimleri sertlik yanlılarının kazanması olabilir.

Google Haberlere Abone ol

Sanam Vakil *

Donald Trump’ın, ABD’nin nükleer anlaşmadan çekildiğini ve İran’ın anlaşmaya riayet etmesine karşın yaptırımları yeniden hayata geçirdiğini açıklaması, İran halkında büyük bir hayâl kırıklığına neden oldu. Üretilmiş bir kriz ve bunu yaparken, Washington ve onun Tel Aviv ile Riyad’daki müttefikleri, İslam Cumhuriyeti’nde siyasal bir değişimi gerekli kılan ve hatta bunu zorlayan bir seçeneği sıfırlama yönünde adım attılar.

Bu naif düşünme tarzı, Washington’un, İran ve onun ülke içi siyasetine ve yanı sıra, İran ve Arap komşuları arasındaki derin bölgesel ayrıma dair sınırlı kavrama gücünü yansıtıyor. Bu yüzden Trump, İran’ın bölgesel müdahalesini ve Ortadoğu’daki bölgesel gerilimleri hâlihazırda işlemekte olan nükleer anlaşmadan bağımsız bir temelde değerlendirmektense, şişesine kolay kolay geri dönmeyecek bir cini serbest bırakmayı tercih etti. İlerde birçok sonuç ve zorlukla karşılaşacağız.

AB'YE MANEVRA ALANI KALMADI

Bunlardan ilki, ABD’nin (anlaşmadan) çekilmesi, Washington ile Avrupalı ​​müttefikleri arasındaki eşgüdümün kritik bir eşiğe geldiği bir dönemde, okyanus-aşırı bir ayrışmaya neden oluyor. Ocak ayından beridir Fransa, Almanya ve İngiltere, Trump’ın nükleer anlaşma konusundaki endişelerini dizginlemek konusunda başarısız olsa da bir çözüme ulaşmak konusunda çaba gösterdiler. Buna karşın, Trump’ın sıfır toplamlı oyunu, AB’ye anlaşmaya uymak veya yeni görüşmelere zemin sağlamak hususunda oldukça küçük bir manevra alanı bırakıyor.

Ortadan kalktığında, anlaşmanın tam anlamıyla çökmesi, netice itibariyle Çin ve Rusya’nın gücünü pekiştirecek. Her ikisi de, Ortadoğu’da Batılıların yaşadığı tıkanma nedeniyle, yalnızca gidecek başka bir yeri olmayan İran’la değil, aynı zamanda yüzünü çoktan doğuya dönmüş olan komşularıyla da güçlü ekonomik ve politik ilişkiler kurarak fayda sağlayacak.

İran özelinde, Cumhurbaşkanı Ruhani’nin ilk tepkisi, İran’ın kızgınlığını ve hayâl kırıklığını milliyetçilikle ifade etmek oldu. Ruhani, “İran milleti… daha fazla birleşmiş ve kararlı olmalı” beyanında bulunarak hızla yanıt verdi.

Sembolik konuşmaların ötesine geçiyor olsa bile, İran’ın hem Avrupa hem de Rusya ve Çin’le dayanışmayı sürdürmeye çalışmasını gerektiren zorlu bir görevi var. Bu olmadan, Tahran yeniden bir ekonomik izolasyonla karşı karşıya kalacaktır.

TAHRAN’IN ÇABALARI SÜRECEK

Tahran, önümüzdeki haftalarda özellikle de anlaşmayı korumak için AB’ye baskı yapmayı deneyecek. Şayet bu işe yaramazsa, İran nükleer programını yavaş yavaş tekrar başlatacak. Buradaki daha uzun erimli netice, Suudi Arabistan gibi öteki bölgesel aktörlerin de bölgede nükleer silahların yayılmasını hızlandıracak benzer davranışlara yönelmesi olacak.

Ortadoğu bölgesi, Suriye, Yemen, Irak ve Lübnan’daki çatışmalar arttıkça ortaya çıkan öfke ve İran’ın bu zehirleyici ortamın büyük kısmının itici gücü olduğu, gerginliklerle dolu bir barut fıçısı. Burada da daha geniş bir bölgesel gerginliğe ilişkin potansiyel oldukça yüksek. İsrail, Tahran’ın Suriye sınırında stratejik bir konum elde etmesini engellemek için çaba gösteriyor. Diğer yandan, İran, gerginlikleri kışkırtmak ve gücünü göstermek için kendisine büyük olanaklar sunan milis güçleri ve vekil örgütlerle asimetrik bağlantılar kurdu.

Bu sonuçları göz önünde bulundurduğumuzda, Trump yönetiminin hesabının hatalı olduğu ortada. Trump, (seçim) kampanyasında dillendirdiği ‘bugüne kadarki en kötü anlaşma’yı geri alma vaadini yerine getirmekten gurur duysa bile, henüz bunu yaparak bir hata yaptığının ve ABD’nin yeni bir Ortadoğu savaşına gömüleceğinin farkında değil.

*Sanam Vakil, Johns Hopkins Üniversitesi / SAIS Europe Enstitüsü’nde, James Anderson’ın yardımcı profesörü ve Chatham House kuruluşunun İran masasının yöneticisidir.

Yazının aslı The Guardian'da yayınlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)