Diyarbakır Kürt sorununu anlattı

Kürt sorunu konusunda; anadilde eğitim talebi, sokak ve mahalle isimlerinin değiştirilmesi, kayyım politikası, KHK ile ihraçlar, yaygın tutuklamalar, hak ihlalleri başlıca sorunlar olarak sıralanıyor.

Yerel seçimin hemen ardından HDP'li belediyelerin tamamına yakınına kayyım atanırken, Kürtçe tabelalar da indirilmişti.
Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - İYİ Parti ile Cumhur İttifakı içinde yer alan CHP, 'Doğu Masası' kurarak bölge illerinde çalışmalar yürüttü. Türkiye’nin 'Kürt sorununu' çözeceğini iddia eden CHP, Federe Kürdistan Bölgesi’ne de bir heyet gönderdi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhur İttifakı tarafından HDP üzerinden kendisine yönelik eleştirilere cevap verirken HDP’nin Meclis’te temsilcisi olan bir parti olduğunu belirterek, bu hamleyi boşa çıkarmaya çalıştı.

Çatışmaların başladığı dönem başbakanlık görevinde bulunan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Diyarbakır’ı ziyaretinde anadilinde eğitime yeşil ışık yaktı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise Kürt sorununu çözdüklerini iddia etti.

Peki siyasi partiler Kürtler hakkında neden konuşmaya başladı? Sokaktaki yurttaş, bu ilgiyi Kürt oylarına bağlıyor.

Öte yandan Kürt sorunu bağlamında yoğun mesai yapan sivil toplum örgütleri bu ilgiyi nasıl değerlendiriyor? Erdoğan “Kürt sorununu biz çözdük” diyor. Erdoğan’ın bu iddiası ne anlama geliyor?

Bu soruyu sivil toplum örgütü temsilcilerine sorduk.

'ERDOĞAN KENDİSİNİN 30 YIL GERİSİNE DÜŞTÜ'

Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren, Erdoğan’ın sözlerini şöyle değerlendirdi:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan, yıllar sonra ilk kez 9 Temmuz 2021’deki Diyarbakır ziyaretinde Kürt meselesi hakkında müspet bir söylemde bulundu. Bu konuşmasında, 2005 yılındaki tutumunu hatırlatıp hâlâ o noktada durduğunu söyleyen Erdoğan, bugün ise bu meseleyi 'hak ve özgürlüklerden kalkınmaya kadar tüm boyutlarıyla çözdüğünü' söylüyor. Burada birkaç noktada sorun görüyorum.

Nahit Eren: İktidara alternatif olan herkesin, Kürt meselesinin ağırlığını gözeten sistemli ve kapsayıcı bir yapısal çözüm üretmesi en temel beklentimizdir.

Öncelikle 9 Temmuz 2021’de, 2005’teki konuşmasına atıfla Kürt sorununun varlığını kabul eden Erdoğan’ın ekim ayına gelinceye kadar bu sorunun çözüldüğü kanısına varması her şeyden önce ciddi bir çelişki barındırıyor. Diyarbakır’da 'çözüm süreci' imasında bulunurken, Ankara’da sorunu inkar etmeye varmak Erdoğan’ı 2005’in hatta kendisinin ta 30 yıl gerisine düşürmüştür. Erdoğan’ın 1991’de Refah Partisi’nin İstanbul İl Başkanı iken hazırladığı yahut hazırlattığı Kürt sorununa ilişkin rapordaki tespitler bugün aynen yerinde durmaktadır. Yani o rapora atıfla söyleyecek olursak; bir Kürt sorunu vardır, adı Kürdistan olan bir coğrafyada Kürtler yaşamaktadır ve bu insanlar olağanüstü hal yasalarıyla yönetilmektedir. Dillerinin yok sayıldığı bu insanlara karşı asimilasyon süreci durmaksızın yürümektedir ve bu bölge demokratikleşme ve insan hakları konusunda son derece geridir.

Erdoğan’ın 1991 tarihli raporunda değinilen sorunlar çözülemediği gibi aradan geçen 30 yıla rağmen hâlâ temel hak ve hürriyetlerin hukuksuz ve keyfi biçimde ihlal edilmesi, cezasızlığın bir politika olarak devam etmesi, Tahir Elçi gibi sembol isimlerin cinayet davalarının faili meçhul bırakılma çabasına karşı mücadele veriliyor ise ana dilde eğitim hakkı ve vatandaşlık tanımı bir sorun olarak duruyorsa, seçme ve seçilme hakkına müdahaleler devam ediyorsa Kürt sorunu vardır. Böyle bir ortamda Kürt sorunu yoktur demek güneşi balçıkla sıvamaya çalışmaktır.

DİYARBAKIR’DA AYRI, ANKARA’DA AYRI

Çözüm Süreci gibi, Kürt meselesinde bugüne kadarki en ileri adımı atmış Erdoğan’ın bugün muhalefetin gerisine düşmüş olması toplum açısından ibretlik, kendisi açısından oldukça üzücüdür.

Bir başka gerçek şu ki, bugün Kürt meselesi siyasi arenada bir rekabet konusuna dönüşmektedir. Muhalefet partileri Kürt meselesinde aktör olmaya çalışırken, bu konuda denenen süreçler açısından hepsinden daha tecrübeli olan Erdoğan bir yandan MHP ile girdiği ilişki sebebiyle rahatsız olan Kürtlerin oylarını kaybetmemek isterken, diğer yandan MHP’yle ters düşmemeye çalışması onu Diyarbakır’da farklı Ankara’da farklı bir tutum almaya zorluyor. Bu tutumlar arasındaki uçurum Erdoğan’ı Kürt meselesini çözebilecek aktör olmaktan uzaklaştırmaktadır.

KÜRT SORUNUNA OY HESAPLARI ÜZERİNDE YAKLAŞILMAMALI

Son olarak; hem iktidar hem muhalefet için şu noktayı vurgulamak elzem: Kürt meselesi yüz yıllık bir meseledir ve çetrefilli, çok katmanlı bir sorundur. Bu soruna seçimde oy hesapları üzerinden yaklaşmak hakkaniyetle bağdaşmayacağı gibi bizi götüreceği yer de emin bir yer olmayabilir. O sebeple iktidara alternatif olan herkesin, Kürt meselesinin ağırlığını gözeten sistemli ve kapsayıcı bir yapısal çözüm üretmesi en temel beklentimizdir.”

‘RIZA ÜRETME İHTİYACI’

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi Başkanı Abdullah Zeytun, Erdoğan’ın “Kürt sorununu biz çözdük” sözlerini, seçime doğru giderken 'rıza üretme ihtiyacı' olarak değerlendirdi.

Abdullah Zeytun: Ağır ihlal ve yaşatılan haksızlıkların temel sebebi, Kürtlerin temel haklarının görmezden gelinmesi politikasının tercih edilmesidir.

Zeytun, şunları söyledi: “Yüz yılı aşkın bir süreden beridir devam eden, ülkenin en önemli meselelerinin başında olan Kürt meselesi ile ilgili tartışmaların seçime doğru gidilirken tartışılması ana akım siyasi partilerin önümüzdeki politikalarına da ışık tutuyor şüphesiz. Siyasi iktidar sözcülerinin 'Kürt sorunu yoktur' beyanı ve uygulamalarını, yürütülen hatalı politikalar sonucu içine girilen ekonomik, siyasal ve sosyal kriz nedeniyle yönetme zorlukları yaşayan siyasal iktidarın toplumsal rıza üretme ihtiyacıyla ilgili olduğunu düşünüyorum.”

GERÇEKLERDEN UZAK YAKLAŞIM

Kürtlerin yok sayılması, inkar edilmesi üzerinden yürütülen politika 21. yüzyıldan itibaren görünüm değiştirse de  özellikle Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan Kürtler bu meselenin çözümsüz kalmasından dolayı çeşitli haksızlık ve hukuksuzluklara maruz kalmışlardır. Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidara geldiği ilk yıllarda 'Kürt Sorunu' adıyla bir sorun olduğunu kabullenerek bu meselenin çözümü konusunda çeşitli vaatlerde bulunmuştu. Fakat gelinen aşamada bu meselenin çözüme kavuşturulamadığı hatta daha girift bir hal aldığı görülmektedir. Yayınladığımız ihlal raporlarında Kürt meselesinin çözümsüzlüğünden kaynaklı yaşanılan ağır süreci net şekilde okuyabiliriz. Ağır ihlal ve yaşatılan haksızlıkların temel sebebi, Kürtlerin temel haklarının görmezden gelinmesi politikasının tercih edilmesidir. Kürtler, en temel haklardan olan anadilde eğitim hakkından hâlâ mahrum bırakılmakta, kamusal alanda Kürt dilinin önüne set çekilmekte, resmi kurumlarda Kürtçe konuşulamamakta, Kürtlerin yönettiği belediyelere kayyımlar atanmakta, Kürt siyasetçiler siyaset yasağıyla karşı karşıya kalmakta, cezaevlerine atılmakta veya sürgüne zorlanmakta, Kürt partileri hakkında kapatma davaları açılmakta iken bu meselenin çözüldüğü iddiası gerçeklerden uzak bir yaklaşımdır.”

HAK İHLALLERİ KÜRT SORUNU ORİJİNLİ

Bahsettiğim örnekler aslında bu meselenin çok küçük bir özetidir. Devletin, Suriye'de kendini korumaya, anayasal haklarına kavuşmaya çalışan Kürtleri tehdit olarak görmesi, yine 2017 yılında Güney Kürdistan'da yapılan referandum döneminde takındığı tavır, devletin sadece Türkiye'de değil genel itibari ile Kürtleri tehlike olarak görme politikasının izlendiğini, dolayısıyla geçen bir asırda Kürtlere yaklaşımı noktasında herhangi değişiklik olmadığını göstermektedir. Şubemizin hak alanında yürüttüğü çalışmalarda meydana gelen ihlallerin de önemli bir kısmının Kürt meselesi orijinli olduğu tespitini yaparken, özelde yaşanılanların somut örneği olarak; hapishanelerdeki siyasi mahpuslar ve onlara yönelik hukuk dışı uygulamalar, yine hasta mahpuslar meselesi, KHK'larla ihraç edilen insanlar, Kürt basın çalışanlarının her gün cezai soruşturma ve kovuşturmalara, tehditlere maruz kalmaları; sabahın erken saatlerinde kapıları kırılıp evlerine yapılan baskınlarda kötü muameleye maruz kalan Kürt aile bireyleri, hâlâ kurumumuza yapılan işkence başvuruları, çatışmalarda hayatını kaybeden çocuklarının cenazesine ulaşmak isteyen ailelerin çabası ve 90'lı yıllarda akrabalarını faili meçhul kurban veren Cumartesi Anneleri ve kayıp yakınlarının adalet arayışı gibi onlarca örnek mevcuttur.

AKP’NİN SORUNU ÇÖZME ÇABASI YOK

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Kürt sorunu yoktur' beyanı, esasen kendisi açısından yeni bir açıklama değildir. Çözüm sürecinin sonlanmasıyla beraber bu ifade siyasi iktidar sözcüleri tarafından kullanılmaya başlanmış ve özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yürüttüğü politikalarla bu görüşünün arkasında olduğunu teyit etmiştir. Bu beyanı özellikle Cumhur İttifakı politikalarının bir programı olarak değerlendirmek mümkündür. İktidarın, bu meseleyle alakalı artık herhangi bir adım atmayacağını, bu konuda kendisinden bir beklenti içerisinde olunmaması gerektiğini ilan etmesi anlamına gelmektedir. Zira bir sorun yoksa, çözümü gerektirecek bir durum da yoktur. AKP, iktidara kurucu sistemin bir muhalifi ve mağduru olarak gelmiş, fakat gelinen noktada en azından Kürt meselesine yaklaşım anlamında o çizgi ile uzlaşmıştır. Kürt meselesi hakkındaki beyanları, tutumu, Kürtlere yaklaşımı göz önüne alındığında ortaya bu meseleyi çözme çabası ve iradesi koymayacağı görülmektedir. Bu mesele çözülmedikçe daha da katmerleşmekte, beraberinde daha yeni sorunlar getirmektedir.

'ORTADA ÇÖZÜLMÜŞ BİR SORUN YOK'

Tarım Orkam-Sen Diyarbakır Şube Başkanı ve KESK Diyarbakır Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Nasır Demirkıran, “Bizim açımızdan çözüm adına ne bir emare var ne de bir pratik. Meseleyi insan hak ve özgürlükler noktasında tartışıp, sonuçlar anayasal bir boyut kazanmadığı sürece Kürt meselesi çözüme kavuşmayacaktır” şeklinde konuştu.

Nasır Demirkıran: Milliyetçiliği ayaklar altına almış bir iktidar olarak ortaya çıkan Erdoğan ve iktidarı, bugün milliyetçiliği başının üstüne koymuş yürümeye çalışıyor.


AK Parti’nin iktidara gelmeden önce demokrasi, hukuk, adalet, özgürlük vebenzeri kavramlar kullandığını ve insanlara özlem duyulan bir Türkiye yaratma iddiasında olduğunu belirten Demirkıran, şu değerlendirmede bulundu:

“Belirli bir zaman kısmen bu minvalde pratiklerine devam etti. Bu iddiaların en önemlisi de Türkiye’nin yıllardır çözüme kavuşmamış Kürt meselesi idi. AKP iktidarı bölgede zaman içerisinde bu sorunu sahiplenmiş görüntüsü vererek çeşitli pratiklerde bulundu ve sadece kendine yarayan, halkların yararına olmayan iktidarını besleyen sonuçlar da aldı. Bunlar neydi? Çözüm süreci diye nitelendirilen sürecin ve ‘Dicle Nehri'nin kıyısındaki koyun da benden sorulur’ noktasından, Dolmabahçe’de hiçbir şeyden haberim yok deyip ‘Kürt meselesi yoktur’ diyen noktaya gelen bir hikâye. Bu hikaye çeşitli zaman aralıklarında Kürtlere sürekli tekrarlanmakta. Bugün gelinen noktada iktidar ve başı Erdoğan, Kürt meselesini çözdüğünü ve öyle bir meselenin olmadığını iddia ediyor. Bu sorunun halkların temel hak, özgürlük ve insanlık hakları meselesi olmadığını ileri sürerek, ekonomik, sosyolojik, refah eşitsizliği, coğrafya, demokrasi sorunu olarak tanımlıyor. Ama bu tanımlamalar sadece çözümünden uzaklaştıran tanımlar ve tespitler. Bunlar hiçbir şekilde doğru bir zemine çekmez.

KAYYIMLAR, KHK İLE İHRAÇLAR, ANA DİL ÖNÜNDEKİ ENGELLER...

İktidarın ve Erdoğan’ın geçmiş dönemde sonuçsuz kalsa da, Kürt meselesini çözüm pratiklerinin nasıl olduğunu biliyoruz. Bugünkü süreçte bölgede yürütülen politikalar ve söylemler bunların çözüm zemininden uzak olduğunun göstergesidir. Bu politikalar nedir, diye biraz açarsak; Bölgedeki antidemokratik ve hukuksuzluklar başta geliyor. İrade gaspı olan  kayyım politikaları ve KHK ile kamudaki ihraçlar, kamu emekçilerine yansıyan politikalar… Bölgede Kürt diline olan baskının artması, sokak ve mahalle isimlerinin değiştirilmesi, siyaset ve sivil toplum öncülerine yapılan baskılar, tutuklamalar. Halen bölgede devam eden işten atmalar. Bölgede artan işsizlik sorunu gibi konular meselenin çözülmüş olduğunun tersi emareler olarak görülebilir. Bunlar dışında iktidarın muhalif herkesi terörize etme pratiğini bir üst seviyeye taşıyan ve kebapçıları bile bölücü ilan eden MHP ile iktidar ortaklığı sürdüğü sürece Kürt meselesine yaklaşım zemini MHP’den farklı olamayacaktır. Başında da söylediğim gibi milliyetçiliği ayaklar altına almış bir iktidar olarak ortaya çıkan Erdoğan ve iktidarı, bugün milliyetçiliği başının üstüne koymuş yürümeye çalışıyor.