Dijital karbon ayak izinin farkında olanlardan mısınız?

Evde bir ses olsun diye açık bırakılan televizyonun veya arka planda oynayan bir videonun bize rasyonel anlamda faydası sıfıra yakınken sera gazı salınımına katkısı paha biçilemez.

Google Haberlere Abone ol

Gerek evlerde gerek ofislerde hayat artık elektrik tüketen aletler olmadan imkansız. Telefon, televizyon, ev gereçleri, binalardaki asansörler, yazıcılar… Herhangi bir mekanda etrafınıza göz gezdirin. İçine doğduğumuz hayatta, çalışması için elektrik gerektiren ne kadar çok eşya kullandığınızı görünce belki tüyleriniz biraz ürperebilir. Elbette çoğu bugünkü hayatta vazgeçilemez olsa da kullanım miktarı, kullananların alışkanlıklarına göre değişkenlik gösterir. Bu yazıda elektrikle çalışan araçların kapsamını biraz daraltıp çevrimiçi hayata ve bu hayata bağlanmamızı sağlayan cihazlar mercek altında olacak.

Sabah telefonun alarmıyla uyanıp gece yatarken tekrar alarm kurana kadar elimizden düşmeyen telefonlar, gün içinde gözümüzü ayır(a)madığımız bilgisayar veya televizyon ekranları… Artık internete bağlanamayan elektronik cihazlar antika haline gelmişken günlük internet tüketimi ve bu tüketimi yürüttüğümüz araçlar vasıtasıyla tahminen ne kadar karbon salınımın yaptığımızı da düşünmek gerek.

Baştan söylemem lazım ki her dijital hareketin ne kadar karbon salınımına yol açtığı henüz net bir şekilde hesaplanamıyor. Yine de bazı yaklaşımlar ve tahminler yoluyla durumun ciddiyetini görebiliyoruz. 2019’da yapılan bir araştırmaya göre küresel karbon salınımının yüzde 2.3-3.7 civarındaki miktarı dijital tüketimden kaynaklanıyor ki bu oran havacılık sektörünün yarattığı karbon emisyonuyla neredeyse aynı oranı temsil ediyor. Covid-19 öncesi dünyada bile yaklaşık 4 milyar insanın internete eriştiğini ve bu miktarda karbon salınımını yaptığını düşündüğümüzde önümüzdeki yıllarda dijital karbon ayak izinin tahminlerin çok üstünde olacağını da söylemek mümkün.


ENERJİ TASARRUFLU ALETLER KULLANMAK DİJİTAL KARBON AYAK İZİNİ AZALTMAZ MI?

Tam da bu noktada şunu da açıklamak gerek. Örneğin gelişen teknolojiyle birlikte yeni üretilen cihazlar alternatif güç kaynaklarıyla beslenebiliyor veya önceki modellere göre enerji tasarrufu sağlıyor diye düşünebiliriz. Elbette bu doğru. Peki daha az enerji tasarruf eden cihazı satın alırken hâlâ çalışır veya parçaları kullanılabilir cihazlarımızı ne yapıyoruz? Daha önceki bir yazım bu konuda fikir verebilir.

Diğer bir örnek de fiziksel emtialardan dijitale geçişle ilgili olsun. Örneğin 10-15 yıl önce her bir film için bir DVD satın almak gerekirdi. Yani bir filmi izlemek isteyen binlerce insan filmin birer kopyasını binlerce plastik türeviyle kaplı bir nesne olarak satın alır ve en fazla birkaç kez kullandıktan sonra ya saklar ya da çöpe gelişigüzel atardı. Bulut bilişim sayesinde yaygınlaşan yayın platformları üzerinden görece daha az karbon salınımıyla film izliyoruz diye aklınızdan geçebilir. Bu önerme, eğer sizin DVD alarak izlediğiniz içerik ile şu an elinizin altında olan servislerde tükettiğiniz içerik sayısına eşit olsa bir noktada daha ince bir hesaba girebilirdim ama öyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Teknolojik olarak daha ulaşılabilir olan her alanda olduğu gibi, çevreye daha az zararlı olduğunu varsaydığımız her şeyi -veya zararı direkt görmediğimiz her şeyi- eskisinden fazla tüketiyoruz. Bu sebeple bu noktadaki teknolojik gelişimin aslında artan tüketim itibariyle karbon salınımına konusunda negatif bir etki yarattığını söyleyebilirim.

Bu noktadaki bir diğer konu da ucuzlayan, yaygınlaşan ve internete bağlı cihazların evlerdeki sayısı artarken enerji tasarrufu sağlayan son model cihazlara da sahip olsak, bu enerjinin üretildiği kaynak yenilenebilir olmadığı sürece aslında sandığımız kadar da çevreye az zarar veriyoruz gibi düşünemeyiz. Bu da dünyanın farklı coğrafyalarında insanların dijital karbon ayak izinin değiştiğini gösterir. Kanada’da ülke çapında yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektrikle Türkiye’de doğalgazdan üretilen elektrik enerjisinin karbon ayak izin aynı olmaz. Kaldı ki sadece elektrik tüketiminden bahsediyoruz. Bu işin bir diğer ayağı, dijital tüketim miktarı ve cihaz yenileme süreleridir.

HİZMET ALMAMIZI SAĞLAYAN DEV SUNUCULARIN YARATTIĞI KARBON MALİYETİNE ORTAĞIZ

İşin bir başka boyutu da her an bağlı olduğumuz interneti sağlayan şirketlerin teknoloji ve enerji maliyeti ile bir tıkla aklımıza gelen gerekli gereksiz her şeyi arattığımız arama motorlarının, herhangi bir web sitesinin, Netflix benzeri platformların karbon salınım maliyetlerine de ortağız. Evde bir ses olsun diye açık bırakılan televizyonun veya arka planda oynayan bir videonun bize rasyonel anlamda faydası sıfıra yakınken sera gazı salınımına katkısı paha biçilemez. Hele ki bu tür örneklerin yaygın birer kullanım davranışı olduğunu düşünürsek.

Tek başımıza yaptığınız bir dijital hareket gramlık karbon salınımı yaratırken bizim gibi 4 milyar insanın daha aynı gün sadece aynı hareketi bir kez yaptığını düşünürsek, nasıl bir hacmin ortaya çıkacağını hayal edebiliriz.

Artan kullanıcı taleplerine en hızlı şekilde karşılık verebilmek için kurulan dev sunucu çiftliklerine yapılan teknolojik cihaz yatırımı, onların her daim aynı performansı verebilmesi için harcanan enerji ve tabii ki soğutulmaları gibi yine enerji gerektiren alt başlıklar sizin sadece Google’da “X ünlü kaç yaşında?” gibi bir aramanızın karbon maliyetini ortaya koyar.
Büyük hizmet sağlayıcı Amazon, Google, Microsoft gibi şirketleri 2030 ve 2040’larda sıfır karbon salınımı politikaları hem yenilenebilir enerjilerle çevreye verdikleri zararı azaltmak hem de şirket kârlarını yukarı taşımak için inşa edildi.

PEKİ NE YAPMALI? BIRAKALIM MI TÜM DİJİTAL HAYATI BİR KENARA?

Elbette hayır ancak istek ve ihtiyaç ayrımını biraz daha fazla yapabilmek kesinlikle her anlamda fark yaratır. Hayatın tıpkı diğer alanlarındaki tüketimin doğaya büyük bir zarar maliyeti yazdığını bildiğimiz gibi internet vesilesiyle kullanabildiğimiz bütün cihazları ve kullanım alışkanlıklarımızı gözden geçirmenin kimseye zararı olmaz. Örneğin, telefonunuzdaki uygulamaları siyah arka planla kullanmak veya mümkün olduğunca güç tasarruf moduyla kullanmak, gerekmedikçe pilin hızlı tükenmesine sebep olan GPS gibi özellikleri kapalı tutmak dahi küçük görünen ama enerji tüketimi itibariyle gerçekten de fark yaratabilecek bir adım olabilir. Her şey küçük adımlarla başlar.

Günlük hayatta kullanabileceğiniz ve benim de kişisel olarak uygulamaya çalıştığım bazı önerileri aşağıya bırakıyorum. Hepsini olmasa da bir kısmını kullanmanız dileğiyle.

-İşinize yaramayacak e-postaları günlük veya haftalık olarak cihazlarınızdan temizleyin.
-Okumadığınız alışveriş veya haber bültenlerini, etkinlik kovalayıcı periyodik e-posta üyelikleriniz iptal edin.
-Şarjlı cihazların bir dolumla çalışacağı süreyi artırmak için kullanmadığınız uygulamaları silin, pil ömrünü kısaltan ekran parlaklığı veya GPS benzeri özellikleri kolayca kendinize göre optimize edin.
-Video içerik izleme sürenizi kısaltmayı deneyin. Gerçekten de bu miktarda içerik tüketmek sizin için vazgeçilmez mi, bir düşünün.
-Cihazlarınızı mümkün oldukça uzun soluklu kullanın. Daha yenisi, güzeli, şekillisi, ışıklısı, fazla kameralısı çıktı diye yenisini satın almayın.
-Cihazlarınız sizin elinizde kullanım süresini doldurduysa çevreye en az zararı bırakmak adına bu cihazların ayrıştırılabilir birer atık olduğunu unutmayın ve uygun bir toplama kutusuna bırakın.

Bu yazıyı yazan ben ve okuyan siz, dijital karbon ayak izimize birkaç gram daha ekledik ama merak etmeyin; eğer dijital alışkanlıklarımızda ufacık bir değişiklik yaparsak çok daha fazla sera gazı salınımının önüne geçmiş olacağız.