DEVA Partisi: Zırhlı araçlar 20 çocuğun ölümüne neden oldu

8 Kasım Dünya Şehircilik Günü'nde basın açıklaması yapan DEVA Partisi Diyarbakır İl Başkanlığı, 2008-2021 yılları arasında 20’si çocuk 42 kişinin zırhlı araç kazaları nedeniyle öldüğünü belirtti.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - DEVA Partisi Diyarbakır İl Başkanlığı, 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü nedeniyle basın açıklaması yaptı. Diyarbakır’ın Merkez Yenişehir İlçesindeki Ofis Semtinde yapılan açıklamada, kentlerde yaşanan zırhlı araç kazalarına dikkat çekildi. “Şehrimi seviyorum ve şehrimin sokaklarında ölümlere yol açan zırhlı araçların gezinmesini istemiyorum” pankartının açıldığı açıklamada, zırhlı araç kazaları nedeniyle ölenlerin isimlerinin yazıldığı dövizler taşındı.

Dünyada 1949 yılından beri, Türkiye’de ise 1976 yılından beri her yıl 8 Kasım gününün Dünya Şehircilik Günü olarak kutlandığı hatırlatılan açıklamada, “8 Kasım Dünya Şehircilik Günü sembolik bir anlam taşıyan, yaşanabilir bir toplum yaratmak için şehirciliğin önemini anımsatan ve öne çıkarmaya yardım eden bir gündür. Son zamanlarda yaşadığımız kentsel sorunlar, birbirini sürekli takip eden, besleyerek büyüyen ve sonu gelmez, çözülemeyen krizlere dayanmaktadır. Şehirler, medeniyetin mekânsal karşılığıdır, medeniyeti bağrında inşa eden, taşıyan ve yaşatan mekânlardırlar. Şehre yüklediğiniz anlam ve değerler nasıl ve ne şekilde yaşadığımızın da göstergeleridir. Dünya şehircilik gününde, şehirlere dair var olan sorunları konuşmak, tartışmak ve bunlara dair çözüm önerilerimizi sunmanın gerekliliğinin farkındayız. Şehirleşmenin iklim üzerindeki etkilerinden hava kirliliğine, çarpık yapılaşmadan kentsel dönüşüme, şehirlerin insanlar üzerindeki ekolojik, ekonomik ve sosyal etkilerinden yoğun nüfus ve göç hareketlerine, trafik sorunundan şehirde yaşamanın artık bir lüks olduğuna kadar uzunca bir tartışma alanı önümüzde durmaktadır. Ancak bu yıl, Dünya Şehircilik Günü’nde, şehrimizde ve bölgemizde var olan önemli bir soruna dikkat çekmek istiyoruz. O da zırhlı araçların neden olduğu ölüm ve yaralama olaylarıdır” denildi.

ZIRHLI ARAÇLAR VE YAŞAM HAKKI İHLALİ

Bölgede uzun zamandır süregelen çatışmalı ortamın, şehirlerin yıkımına, toplumsal tahribata ve birçok sorunun gün yüzene çıkmasına sebep olduğuna vurgu yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Hak ihlalleri de bu sorun alanlarının en hayati olanlarındandır. Bu ihlallerden biri de şehirleşme gününde üzerinde hassasiyetle durulması gereken ve ‘güvenlik nedenleri’ gerekçe gösterilerek zırhlı araçların bilinçsiz kullanımı sonucu insan ölümlerinin ve yaralanmalarının meydana geldiği yaşam hakkı ihlalleridir. Güvenlik nedenleri gerekçe gösterilerek, yaşam hakkının ihlal edilmesi, bu ihlallerin önüne geçmek için gerekli tedbirlerin alınmaması yaşananların güvenlik gerekçesinden daha fazlasına karşılık geldiğinin en önemli göstergelerinden biri olarak görülebilir. Zırhlı araçlar, şehir içi kullanıma uygun olmayan araçlardır. Böylesi araçların normal bir süreçte şehir içinde caddelerde hatta ara sokaklarda bulunuyor olması şehir hayatını ve şehirde yaşayan insanların gündelik yaşayışlarını görmezden gelen bir uygulama olarak tezahür etmekte ve öyle kabul edilmektedir.”

ZIRHLI ARAÇLAR 20 ÇOCUK ÖLDÜRDÜ

Zırhlı araçların kullanımının, sivil araçlara kıyasla daha yetkin bir tecrübe gerektirdiğine dikkat çekilen açıklamada, “Bu araçları kullanan kolluk görevlilerinin eğitim sürecinden geçerek zırhlı araç sürücü belgesine sahip olması gerekmektedir. Yine şehirlerin fiziksel durumu da bu araçların kullanımdan gözardı edilmektedir. Bu ve benzeri yeterlilikler gözetilmeden, gerekli tedbirler alınmadan bu araçlar şehir içlerinde kullanılmaktadır. İHD Diyarbakır Şubesi hazırladığı raporunda, 2008-2021 yılları arasında 20’si çocuk 42 kişinin yaşamını yitirdiğini, 21 çocuk 90 kişinin de yaralandığını açıkladı. Olaylardaki ölüm ve yaralanmalardan en çok etkilenen gruplardan biri çocuklardır. Yasalarda düzenlemeler yapılarak çocukların üstün yararının korunması ilkesini göz önüne aldığını iddia edenler, zırhlı araçlar sonucu ölen çocukları ne yazık ki gözardı etmektedirler. Çocukların sağlıklı bir çevrede yaşama, oyun ve yaşam hakları bu ve benzeri güvenlik enstrümanları ile açıkça ihlal edilmektedir" ifadeleri kullanıldı.

'YAŞAMINI YİTİRENLER SUÇLU GÖSTERİLDİ'

Açıklamada, faillerin arkasındaki kamu gücü ve uygulanan cezasızlık politikalarının failleri cesaretlendirdiğine, bunun sonucunda toplumun hukuka olan inancının ciddi şekilde zedelendiğine vurgu yapıldı. Bu olayların ardından yapılacak soruşturmaların etkin olması ve toplumun adalet duygusunu tatmin edilmesinin önemli olduğunu belirtilen açıklamada, “Failler kim olursa olsun hukuki hesap verilebilirlik ilkesi gereği mağdurların adalet talebine kulak kesilmeli ve gereğinin yapılması gerekmektedir.  Ancak bu olaylar sonucu ortaya çıkan yargılama pratikleri ne yazık ki kabul edilebilir değildir. Yaşamını yitiren kişilerin suçlu gösterilmeye çalışılması, faillerin adeta bile isteye korunması yargılamanın adil bir şekilde yapılmadığına dair izah muhtaç soruların cevapsız kalmasına sebebiyet vermektedir. Şahin Öner dosyasından Efe Tektekin dosyasına, Mihraç Miroğlu dosyasından Furkan ve Muhammed Yıldırım kardeşlerin dosyasına kadar varan yargılama pratikleri toplumsal vicdanda derin yaralar açmış, ülkede hukuk güvenliğinin olmadığına dair derin kuşkular bırakmıştır zihinlerde” ifadeleri yer aldı.

'ÖLÜM SIRADAN HALE GELMESİN'

“Toplumsal hakikatlerimiz ideal bir kutlama yapmanın önünde büyük bir engel oluşturmaktadır” denilen açıklamanın devamında şöyle denildi: “Çünkü toplum, kendi yaşamını, tercihlerini ve kimliğini sorunsuz ve rahat yaşayabiliyorsa şehir, şehirdir. Kadim geleneklerimiz şehirleri, medeniyetin inşa edildiği, geleceğin kurulduğu mekanlar olarak görmektedirler. Tarih boyunca da bu düşünce eksenine göre yaşadıkları şehirleri dizayn etmiş, yaşamın devamlılığına ve kutsallığa vurgu yapmışlardır. Biz de geleceğimize sırtımızı vererek sesleniyoruz: Ölümün sıradanlaştığı, olağan hale geldiği şehirler istemiyoruz!  Bu münasebetle biz Diyarbakır Deva olarak, şehre anlam yükleyen, şehre kimlik veren, şehri hem maddi hem de manevi anlamda güzelleştiren bir yönetim anlayışına ihtiyacımız olduğunu kabul etmek gerektiğinden hareketle, kentlerde yaşayan herkesin ve her kesimin, yaşam ortamlarındaki sorunlarla ilgilenmelerinin tartışmalarının, kentsel yaşam haklarının bir gereği olarak hissetmesi gereken bir sorumluluk alanı olduğunu hatırlatmayı bugüne dair en önemli vurgu olarak kabul ediyoruz.” (DUVAR)