DEVA Partisi Milletvekili Elif Esen: Türkiye’de çocuklara dair sistem sorunlu

DEVA Partisi Milletvekili Elif Esen ile çocuk hakları konusundaki çalışmalarını, eleştirilerini ve hedeflerini konuştuk. Esen, Türkiye'de çocuk haklarının sıkça ihlal edildiğini anlattı.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Türkiye’de çocuk haklarının uygulanması, çocuğun iyi olma halinin öncelenmesi ve hak ihlallerinin tespiti konusunda sivil toplumun uzun zamandır kapsamlı çalışmaları ve saha incelemeleri sürüyor. Özellikle deprem, açlık gibi kritik kırılma noktalarından sonra çocukların sorunları ve yaşadıkları hak ihlalleri daha görünür olsa da aslında çocuklar yaşamın her alanında farklı boyut ve düzeylerde zorluklar yaşıyor ve bazen kağıt üzerinde yer alan hakları onlara teslim edilmediği gibi dayanıklılıklarını zorlayan mücadeleler içerisine giriyorlar. Bu süreçte yanlarında varsa aileleri, bakım verenleri, sivil toplum temsilcileri olurken, muhalefet partilerinin Meclis’teki temsilcilerinin de bu desteği onlara göstermeleri önemli.

Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. Özel günleri anlamlı kılan ise, bu özel günlere konu olan temaların savunusunun etkin ve güçlü bir şekilde, yılın her gününü içine alacak şekilde yapılması. Son dönemde Meclis’te gerek komiteler, gerek soru önergeleri, gerekse saha çalışmalarında isminden çok söz ettiren ve çocuk haklarını ideolojiler ve partiler üstü şekilde sürdüren DEVA Partisi Milletvekili Elif Esen’in ismini çok sık duyar olduk. Esen ile Türkiye'de ve dünyada çocukların karşılaştığı zorluklara ilişkin konuştuk.

Elif Esen

Göreve geldiğinizden bu yana kadın ve çocuk haklarını önceleyen soru önergeleri üzerinde çalışıyorsunuz. Yakın dönemde çocuklar konusunda hangi alanlarda soru önergesi verdiniz ve bunlara yeterli yanıt aldığınızı düşünüyor musunuz?

Yaşar Kemal’in “Çocuklar insandır” cümlesi hiç aklımdan çıkmıyor son zamanlarda... Ülkemizdeki derin yoksulluk altında ezilen çocukları, çocuk işçileri, eğitimine devam edemeyen çocuklarla birlikte son günlerde yüreğimizi acıtan savaşın en büyük mağduru olan masumları görmek, çocukların haklarını nasıl da koruyamayan bir düzende olduğumuzu hissetmek çok ağır geliyor. İşte tam da bu nedenle, çocuk hakları konusundaki çalışmalara hayatım boyunca hep büyük önem verdim. Siyasetten önce de sivil toplum çalışmalarım dezavantajlı çocuklara fayda sağlamak üzerineydi.

“Milletin Meclisi” tanımlamasını çok seviyorum TBMM’den bahsederken... Şunu da içtenlikle söyleyebilirim ki Meclis aynı zamanda “Çocukların Meclisi”dir. Onlara güvenli bir gelecek hazırlayacak çalışmalar ve kararlar bu meclis çatısı altında üretilmelidir. İşte bu nedenle 20 Kasım ‘’Çocuk Hakları Günü’nde biz de bu özel günü çocuklarla TBMM çatısı altında yaşamak istedik. Öğleden sonramızı birlikte geçirecek, meclisi ve bahçesini gezdirecek, tanıtacağız, vekiller ne yapar anlatacağız ve oyunlarla çocuk hakları eğitiminde buluşacağız onlarla...

Dolayısıyla bu sembolik bir gün ama biz bunu sorumluluk olarak hep hissediyoruz. Bugüne kadar verdiğimiz çoğu soru önergemizde dolaylı olarak ya da doğrudan çocukları ilgilendiren hususlarda sorular sorduk. En son verdiğimiz soru önergelerinden biri de cezaevinde anneleriyle kalan çocuklara ilişkindi.

Aldığımız veriler -tabii yeterli cevap alabilirsek- ışığında da kanun teklifleri ve çözümler konusunda çalışmalar yapıyoruz. Çocukların, kanun yapıcıların yani meclisin sorumluluğunu daha derinden hissetmeye ve görmeye ihtiyacı var.

'ÇOCUKLARIN SAVAŞLARDA YAŞADIKLARINI KABULUNMEK İMKANSIZ'

Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. Gelinen konjonktürde “dünya çocuklarının hakları” dendiğinde hepimizin vicdanı Filistinli çocukların yaşadıkları karşısında titriyor. Sizin bu konudaki duygularınızı öğrenebilir miyim?

Filistin’de yaşananlar ve Filistinli çocuklar hakkında hissettiklerimi ifade etmek çok zor… Vietnam’dan, Hiroşima’dan, Ukrayna’dan Filistin’e çocukların savaşlarda yaşadıklarını kabullenmek imkansız, ancak Filistin bir yönüyle tamamen ayrılıyor. Savaş etiği, kuralları hiçe sayılarak ve yardımdan mahrum bırakılarak Filistinli çocuklar öldürülüyor, katlediliyor. Filistin dünyanın iş birliğiyle kaderiyle baş başa, yalnız bırakılmış durumda, Buna neden özellikle değiniyorum biliyor musunuz?

Alice Miller’ın çocukluk travmalarına dair bir tanımı var: “Yardımcı Tanık”. Bir çocuk evde, okulda, toplumda bir şekilde travmatik bir duruma maruz kalırken ona destek olan, umut veren bir başka yetişkinin yahut kurumun varlığıyla güç buluyorsa travmanın gelecek etkileri hafifleyebiliyor. Çocuk travmasını acımasız savunma mekanizmalarıyla büyütmek yerine yaşadıklarını olumlayarak daha merhametli birine dönüşebiliyor gelecek yaşamında..

Filistinli çocuklar ne yaşıyor peki? Tam anlamıyla bir çaresizlik. Filistinli çocukların hayatta kalabilirse tabi, yüzde 80’i hayatları boyunca yas ve travma hali içinde kalacak. Şu an okula gidemiyorlar, açlık ve susuzlukla mücadele ediyorlar, ailelerini kaybediyorlar, yaralanıyor ve ölüyorlar.

İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarında binlerce sivil hayatını kaybetti. Bu ölümlerin çoğunu ise çocuklar oluşturdu bu güne kadar. En az 4 bin 237 Filistinli çocuk, İsrail ordusunun saldırıları sonucu hayatını kaybetti. Yıkılan binaların enkazı altında kaybolan ve çoğunun öldüğü tahmin edilen 1.350 çocuk bulunuyor. Gazze Şeridi’nin nüfusunun neredeyse yarısı 18 yaş altında. Bu acımasızlığa İsrail halkının büyük bir bölümü de isyan ediyor. Netanyahu’nun artık siyaset sahnesinden çekilmesi ve uluslararası mahkemelerce yargılanması herkesin vicdanına merhem olacak, ama bunu görür müyüz bilmiyorumi Görsek bile kaybedilenler için adalet mümkün olmayacak yazık ki.

'ÇOCUKLARA KENDİSİNİ GERÇEKLEŞTİRME ŞANSI VERİLMİYOR'

Türkiye’de şu anda çocuk haklarının en temel hangi üç alanda ihlal edildiğini düşünüyorsunuz?

İlki elbette günümüz Türkiye’sinde temel haklarına erişiminde yaşanan sıkıntılar. Çocuğun insan onuruna yaraşır bir yaşam sürmesi, “iyi olma hali” muhakkak korunmalı. Çocukların barınma ve beslenme konusunda derin yoksulluğa dayanan eksiklikleri en temel hak ihlalleri, çünkü karnı doymayan, okulda su içemeyen bir çocuğa dünyanın en iyi eğitimini bile verseniz “savaş-kaç-don” tepkisi halindeki bir çocuğun dikkatini vermesini bekleyemezsiniz.

Bir diğeri ise elbette çocuğun istismar ve ihmalden korunma hakkı. Bazen iyi beslenen bir çocuk da duygusal ihmal veya istismardan korunamıyor. Yine korku ve ihmalin yarattığı boşluk duygusu içindeki bir çocuğun verimli bir yaşamı olmasını bekleyemeyiz.

Üçüncü ve bunların tamamlayıcısı olarak da elbette eğitim hakkının ihlali geliyor ve çocukların geleceklerini doğrudan etkiliyor. Kitaplara kolay erişebilen, karnı doyan, korunduğunu hisseden bir çocuk nitelikli eğitime de ulaşabildiğinde daha nitelikli bir birey olarak geleceğine yürüyor, daha iyi işler bulabiliyor, daha sağlıklı ve mutlu yaşam sürüyor ve topluma daha fazla katkıda bulunabiliyor. Ancak eğitimden yoksun kalan çocuklar, bu imkanlardan mahrum kalıyor, hayatta bir yere gelmek uğruna çok daha fazla hatta bazen insan üstü çabalar harcamak zorunda kalıyorlar, yahut “kendini gerçekleştirme” şansı verilmeyen bir ömre mahkum olabiliyor ve onlar için olumsuz döngü devam ediyor.

Gelişim hakkının ihlali, çocukların sağlıklı büyümelerini ve gelişmelerini engelliyor. Yoksulluk ve eşitsizlik nedeniyle beslenme, sağlık ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamayan çocuklar, fiziksel ve zihinsel gelişimlerini tam olarak gerçekleştiremiyor. Özellikle deprem bölgesindeki çocukların karşı karşıya kaldığı sorunlar olarak görüyoruz.

DEVA Milletvekili Elif Esen, Gazete Duvar yazarı Menekşe Tokyay'ın sorularını yanıtladı. 

Yakın dönemde çocuk haklarını ve çocuğun iyi olma halini önceleyen hangi alanlarda soru önergesi vermeyi planlıyorsunuz?

Veri elde edebilmek için çok sayıda soru önergesi hazırlıyoruz. Adalet Bakanlığı’na, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na ve elbette Milli Eğitim Bakanlığı’na sorularımız yolda, soru önergelerimize sağlıklı cevaplar alabilirsek, -ki her zaman kolay olmadığı açık- kendi verilerimiz ve uzman ekiplerimiz eşliğinde mevzuatı güncel sorun ve ihtiyaçlara yönelik düzenleyebilecek kanun teklifleri hazırlamak hedefimiz.

Planlarımız dahilinde şu alanlarda soru önergesi vermeyi düşünüyoruz; uyuşturucu kullanımı, okullardaki temizlik ve hijyen koşulları, deprem bölgesindeki çocukların eğitime erişimi, deprem bölgesindeki çocukların barınma ve sağlıkları, mahkemelerde çocuğun üstün yararı ilkesinin uygulanması, suça sürüklenen çocuklarla ilgili çalışmalar, çocuk yaşta doğumlar ve çocuk yaştaki anneler...

Peki uyuşturucu kullanımıyla mücadele konusunda sahada nasıl savunu çalışmaları yürütüyorsunuz Elif Hanım?

Sahada ve aldığımız geri bildirimlerde uyuşturucu kullanımının çocuk yaşa kadar düştüğüne dair endişe verici gözlemlerimiz var. Bu gözlemlerimizin doğruluğunu ne kadar doğru olduğunu tespit edebilmek açısından bir çalışma yapmayı da hedefliyoruz. Bu çalışma, saha araştırmaları, anketler ve görüşmeler gibi yöntemlerle gerçekleştirilecek. Meclis çatısı altında hali hazırda uyuşturucu konusu üzerine giden vekiller var, biz de bu işin çocuk ve genç, aile içi uyuşturucu kullanımı taraflarına odaklanıyoruz. Bazı boşluklar tespit ettik ve soru önergelerimiz cevaplandıktan sonra bu konuda bir kanun teklifi sunma planımız var.

'DEPREM BÖLGESİNDE GÜÇLÜ DESTEKLERE İHTİYAÇ VAR'

Deprem bölgesinde de yaz döneminde yoğun saha çalışmaları yaptınız. Oradaki gözlemleriniz ışığında, çocukların yaşadıkları zorlukları nasıl değerlendirirsiniz?

Depremin ardından 10 ay geçti. Ancak başta barınma, sağlık, eğitim alanındaki sorun ve ihtiyaçlar kışın da gelmesiyle daha da zorlaştı. Son raporlar gösteriyor ki en birincil sorunlardan biri de bölgede kadına ve çocuğa yönelik artan şiddet vakaları. Adalete erişimleri son derece kısıtlı. Çocukların travma üstüne travma yaşamalarının verdiği endişeyi göz ardı edilmemeli.

Öte yandan sizin bir yazınızda daha önce rastladığım bir konu da çok büyük bir önem arz ediyor. Resmi olmayan rakamlara göre 1000’e yakın çocuk uzuv kaybı yaşadı depremde. Bu çocukların nitelikli sağlık hizmetlerine erişimleri kalan yaşamlarını özgür bireyler olarak yaşamalarında, geçim sağlamalarında çok büyük önem taşıyor. Bu durumun takipçisi olmayı çok önemsiyoruz. Yine yaşam kalitelerindeki düşüş, yani bir oda, çalışma ortamı sahibi olamamak, yeterli ısınma, barınma, beslenme, sosyalleşme imkanını yitirmek, yas duygusu gibi durumlar çocukların eğitim hayatlarını, duygusal dünyalarını darmadağın ediyor.

Türkiye’de artan yaşam pahalılığı ve gıda enflasyonu karşısında en kırılgan gruplardan biri de çocuklar. Sizce hükümet, çocuk açlığı ve çocukların sağlıklı besine erişim sorununu çözmek için neler yapabilirdi ve yapmadı? Örneğin siz şu anda çocuk haklarından sorumlu bakan olsaydınız ilk yapacağınız proje ne olurdu?

Bugün çoklu krizlerle yönetilemeyen bir ülkeyi yaşıyoruz. İktidar adalet başta olmak üzere ekonomide de yanlış adımlar atınca sistem kökten sarsıldı ve şimdi ne yapsalar düzelmiyor.

Öncelikle tüm bu sorunları kökten çözecek iyileştirici etken bugünkü iktidarın, yönetimin değişmesi. Yönetimle birlikte uygulanan bu yanlış sistem ve zihniyetin değişmesi. Öncelikle demokratik hukuk devleti gereklerinin yerine getirilmesi ve beraberinde güven oluşmasıyla ekonominin iyileşmesi, gelir adaletin sağlanması gerekiyor.

Ardından özellikle dezavantajlı yaşam süren çocuklara acil tedbirlerle iyileştirici çözümler geliştirmek ve koruyucu önleyici tedbirlerle takip edilerek güvenli yaşam sürmelerini sağlamak önceliğim olurdu.

Üç temel hak ihlali konusunda belirttiğim gibi; öncelikle şunun kabul edilmesi lazım ülkemizde derinleşen bir yoksulluk ve artan yaşam pahalılığı ciddi bir sorun. Türkiye’de geçen eğitim-öğretim yılında sadece okul öncesi çağdaki çocuklar için başlatılan ücretsiz okul yemeği uygulamasının, yaklaşık 19 milyon öğrencinin sadece 1,8 milyonunu kapsayacak şekilde durdurulmasını kabul edilemez buluyoruz. Eski Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in açıklamalarına göre, bu programın 5 milyon öğrenciye ulaştırılması hedefleniyordu. Ancak, maalesef bu hedefler yerine uygulama durduruldu ve hiçbir resmi açıklama yapılmadı.

İktidar öncelikle çocuğun üstün yararını korumak amacıyla bakış açısı değiştirmeli ve yararlı projelerinde istikrarlı olabilmeli. DEVA Partisi olarak eylem planlarımızla ülkemizi her alanda iyileştirecek, gerçekçi çözümlerimizle hazırız.

Aslında sorumlu olan bir bakan olsaydım neler yapacağıma büyük bir rehberim var elimde. Çünkü 400’den fazla uzman eşliğinde verilere ve saha deneyimlerine dayalı çok kuvvetli bir eylem planı yapmayı başardık.

Örneğin çocukların beslenmesi konusunda 'Eğitim Eylem Planı'mızda şu maddeler yer alıyor: Okul Öncesi öğrencilerimizin, okulda sağlıklı beslenmelerine katkı sağlayacağız. Hızlı bir büyüme ve gelişme döneminde olan okul öncesi öğrencilerimizi, kırsal bölgelere yoğunlukla olmak üzere, et, süt, yumurta gibi temel besin maddeleriyle katkı sağlayacağız. Böylece, ihtiyaçlar hiyerarşisinin en alt basamağı olan fizyolojik ihtiyacı karşılamaya yönelik eylemimizi gerçekleştireceğiz. Çünkü, fizyolojik ihtiyaçlar giderilmeden, çocuğun kendini güvende hissetmesini sağlayamayız. Öğrenci niteliğinin, öğretmenin, yöneticinin ve eğitim programlarının niteliğini arttırmak, eğitim teknolojilerine ulaşmak, beslenme, fiziksel olanaklar oluşturma ve iyileştirme ile zorunlu araştırma, çalışma ve yatırımlar için okul öncesi bütçe payını artıracağız.

'ÇOCUK BAKANLIĞI OLABİLİR: ÇOCUĞU STATÜSÜ AİLEDEN AYRI ELE ALINMALI'

Çocuk hakları konusunda sizce bazı Avrupa ülkelerinde de olduğu gibi ayrı bir bakanlık kurulmalı mıydı?

Bugün Türkiye’de çocuklar dezavantajlı durumlar yaşıyorlarsa ve çocuk hakları bu kadar ihlal ediliyorsa demek ki var olan sistem yeterli değil, sorunlu, aciz. Öyleyse ülkemiz çocukları için daha etkin çözümlere ihtiyaç var. Farklı disiplinlerden uzmanlarla yapılacak istişare, plan ve programlarla çözüm çocuk bakanlığı olacaksa, bu ülkede çocuk hakları konusunda istenilen seviyeye gelene kadar bu konuya özgü bir çocuk bakanlığı elbette olabilir.

Keza çocuğun üstün yararı ilkesi gereği çocuğun statüsü gerektiğinde ebeveynine karşı bile korumayı gerektiriyor. Yani çocuğun statüsü aileden bile ayrı ele alınmayı gerektiriyor. Bu nedenle aile ile ilgili bakanlık altında değil çocuğun tüm temel hakları ve sosyal haklarını kapsayan çalışma, araştırma, plan ve uygulamaları kapsayacak bir bakanlık ile ele alınmalı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere ilgili tüm bakanlıklarla da eş güdüm içinde çalışmalı ve etkili çalışmalar yürütmeli.

'HARİKA ÇOCUK YASASI UYGULANMALI'

Sizin de savunusunu yaptığınız üstün yetenekli çocuklara devlet desteği konusunda Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy kısa süre önce bir açıklama yaptı ve Harika Çocuk Yasası’nın yeniden gündeme alındığını söyledi. Sizce bu yasa neden önemli ve uygulanmasında muhalefet olarak hangi noktaların sıkı takibi ve denetlenmesi gerekiyor?

DEVA Partisi olarak 2021 yılında Harika Çocuk Yasası yeniden işlesin, dahi çocukları cezalandırmaya son verin çağrısında bulunmuştuk. Harika Çocuk Yasası’nın yeniden gündeme alınması ve uygulanmasının önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz çünkü bu yasa, üstün yetenekli çocukların potansiyellerini geliştirmelerine ve topluma katkı sağlamalarına fırsat vererek destek olmayı amaçlıyor. Bu yasa ile ilgili muhalefetin sıkı takip etmesi ve denetlemesi gereken bazı önemli noktalar var elbette. Biz de bu çalışmalarda öncülük edip konuyu hassasiyetle sahipleneceğiz. Hızlıca merak ettiğimiz hususları da Bakanın açıklamasının hemen ardından soru önergesiyle sorduk.

Yasada belirtilen desteklerin kapsamının genişletilmesi ve sadece müzik alanında değil, diğer sanat dalları, bilim, spor gibi farklı alanlarda yetenek gösteren çocukları da içermesi önemli.

Milli Eğitim Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı arasındaki koordinasyon sorunlarının çözülmesi de yasanın etkili bir şekilde uygulanabilmesi için önemli, çünkü daha evvel yasanın işletilmemesinin gerekçesi iki bakanlığın topu birbirlerine atmalarıydı. Görünen noktada sorumluluğu Kültür ve Turizm Bakanlığı almış gibi görünüyor, ancak yine de ortak bir komisyonun kurulması ve işleyişin düzenlenmesi bu noktada kritik.

Ayrıca adaylar değerlendirilirken kayırmacılık, nepotizm gibi sorunların yaşanmaması için alanın uzmanlarından bir heyetle kriterlerin ve ardından çocukların belirlenmesi ve yine uzman ve tarafsız bir jürinin tüm bunları yapmasını elzem buluyoruz.

Ailelere sağlanacak maddi ve manevi desteklerin düzenli olarak verilmesi, çocukların potansiyellerini en iyi şekilde geliştirmelerine yardımcı olabilir, çocukların aileleriyle ve tüm masrafları karşılanarak yurtdışındaki eğitim ortamı sağlanmalı, tıpkı geçmişte yapıldığı gibi. Bu iş yapılacaksa tam yapılmalı, çocuk ve aile asla mağdur edilmemeli.

Üstün nitelikli çocuklarımıza hakkını verirken, özel eğitim desteğine ihtiyacı olan çocukların desteklenmesini sağlamak ve yoksullukla, yoksunlukla mücadele eden çocuklarımıza tüm imkanlarımızı seferber etmek ödevimizi artık yerine getirme kararlılığını üstlenmek zorundayız. Ülkece, elbirliğiyle…