Derya Deniz: 'Hêza', bir direniş filmidir

Yönetmen Derya Deniz'le "Hêza" adlı belgesel filmini konuştuk. Deniz, "Hêza’nın hikâyesi, dünyanın birçok ülkesinde cesaret ve kararlılık adına ilham kaynağı oldu" dedi.

Google Haberlere Abone ol

Semra Yansit 

DUVAR - Derya Deniz'in yönetmen ve yapımcılığını yaptığı "Hêza" belgeseli, Şengal, Rojava ve Rakka'da çekildi. Avrupa’da film festivallerinde gösterilen "Hêza", Boden Uluslararası Film Festivali’de En İyi Belgesel Ödülü, SiciliAmbiente Film Festivali’nde Uluslararası Af Örgütü İnsan Hakları Ödülü ve Portekiz’in hafıza, kimlik ve sınırlar temalı MDOC-melgaco Belgesel Film Festivali'nde Don Kişot Ödülü olmak üzere toplamda 7 ödüle değer görüldü.

1985 yılında Mersin’de dünyaya gelen yönetmen Derya Deniz, aslen Urfa’nın Siverek ilçesinden. Kürt kültürel değerleriyle büyüyen sanatçı, "Ülke ve yurt bilinci derin olan bir aile gerçekliğim var" diyerek Kürtlere yönelik baskı ve zulme ailesinin de maruz kaldığını ve 1999 yılının Ağustos ayında ailesiyle birlikte kendi yurdundan Rusya’ya göç etmek zorunda bırakıldığını söyledi. Rusya’da büyüyen Deniz, orta ve yüksek öğrenimini burada tamamladı. Gazetecilik bölümünden mezun oldu ve bu alanda çalışmaya başladı. 

"Hep daha fazlasını yapmam gerektiğine inandım ve gazeteci olarak tanık olduklarımı sanatla nasıl buluşturabilirim arayışı içerisinde oldum ve 'Hêza' ile karşılaşmamız, tanışmamız böyle oldu" diyen Derya Deniz'le ilk belgesel filmi "Hêza"yı, çalışma koşullarını ve yeni çalışmalarını konuştuk.

Derya Deniz

"Hêza" belgesel filmi neyi anlatıyor? İsmi nereden geliyor?

Hêza, 14 yaşında DAİŞ tarafından tüm ailesiyle beraber kaçırılan bir kız çocuğu. Kaçırıldıktan sonra çocuk yaşta defalarca cinsel istismara maruz kalmış, ganimet muamelesi görmüş, şiddetin her türlüsünden nasibini almış. Hêza, yeniden özgür olabilmek, kendi yurduna dönmek ve ailesine kavuşmak için büyük bir mücadele veriyor. O kızılca kıyamet içerisinde nefes almanın kendisi açısından dayanılmaz sancılarıyla 2 yıl kadar yaşıyor. Musul’un Tilafer ilçesi, Suriye’nin Tabka ve son olarak DAİŞ’in kendisine başkent olarak belirlediği Rakka’ya götürülüyor. Rakka’da en son bırakıldığı evden kaçmaya karar verip bir Kürt aile aracılığıyla özgürlüğüne kavuşuyor.

Hêza, öfkeli bir kadın. Kendisine ve diğer tüm kadınlara yapılanları affetmemeye ve mutlaka intikamlarını almaya yeminli aynı zamanda... Yeniden Şengal’e döndüğünde her şeyin çok başka bir şekilde geliştiğine tanıklık ediyor. Artık savunmasız bir Şengal yok, kendi öz savunma güçlerini ve örgütlülüğünü oluşturan ve her türlü saldırıya karşı kendisini koruyabilecek güçlü bir Şengal var. Hêza, bu gerçeklikle karşılaşınca öfkesini ve intikam alma duygusunu halkının özgürlüğünü savunma sözüne evriltiyor ve YJŞ’ye katılmaya karar veriyor. Bir süre öz savunma ve askeri eğitimden geçtikten sonra DAİŞ ile devam eden savaşa aktif bir şekilde katılıyor. Ve kendi ısrarıyla YPJ-YPG ve QSD güçlerinin başlatmış olduğu ‘Fırat’ın Gazabı Hamlesi’ne katılıyor. Hamle aynı zamanda Êzidî kadınlarının intikamını alma hamlesidir de. Rakka’nın özgürleştirildiği güne kadar DAİŞ ile mücadelede aktif bir şekilde yer alıyor ve DAİŞ’in elinden kurtarılan Êzidî kadınlarını ilk kucaklayanlardan oluyor.

Neden başka bir isim değil de Hêza?

Hêza, Kürtçe’de güçlü anlamına geliyor. Hêza, DAİŞ’ten kurtulup Şengal özsavunma güçlerinde yer almaya karar verdiğinde bu ismi alıyor kendisine. Hikâye, Hêza’nın hikâyesi ve bu hikâyeyi özetleyecek kelime Hêza’dır. O yüzden hem kahramanımızın ismi hem de bu hikâyenin özeti olduğunu düşündüğümden kaynaklı Hêza ismini tercih ettim.

'SİNEMA, YAŞANANLARI ORTAYA KOYABİLECEK EN İYİ ARAÇ'

"Hêza" belgesel filmi sizin ilk çalışmanız. Daha önce benzer herhangi bir çalışmanın içinde yer aldınız mı?

Kuşkusuz kendi halkımın, kadınların sesini duyurmak için yol, yöntem ve araçlar da gereklidir. Yaşadıklarımız ve hikâyelerimiz hep kendi sınırları içerisinde kaldı. Çok ağır bedeller ödendi, insanım diyen herkesin vicdanının, yüreğinin kaldıramayacağı acılara, trajedilere hep birlikte tanıklık ettik. Halkım ve halkımın kadınları bunları yaşarken, yeterli düzeyde dünyada duyulmaması, hissedilmemesi ve sahiplenilmemesi beni hep öfkelendirdi ve daha iyi nasıl yansıtıp duyurabilirim çabası içerisine koydu. Şunu fark ettim, yaşadıklarımız zaten çok etkileyici, sarsıcı. Yaşananları en iyi ortaya koyabilecek bir araç daha bulma arayışıydı benimkisi. Aynı zamanda bir hafıza oluşturmamız lazım, her şeyden önce gelecek nesillerin de hatırında kalması ve asla unutmaması gereken yaşanmışlıklar var. Bunlar bizim kimliğimiz gibi. Sinema ya da belgesel de iyi bir yol ve araç diye düşünüyorum.

Daha önce görsel alanda programcılık, kameramanlık vs. birçok faaliyet içerisinde bulundum. Fakat "Hêza" belgeseli hem yönetmen hem proje olarak ilk deneyimim.

.

Belgeseli çekerken yaşadığınız zorluklar nelerdi?

Çekimin tüm aşamaları hem benim için hem de Hêza için çok sarsıcıydı. Hêza yaşadığı o kabus dolu günlere yeniden gidiyordu ve çoğu kez onu hüngür hüngür ağlarken yakalıyordum. Yaşadıklarının büyük ihtimalle etkisini bir ömür boyu üzerinden atamayacak. O zulüm ve işkence dolu günler hep öfkesini besleyecek. Tabii Hêza ile birlikte her birimiz açısından bu durum değişmeyecek. Evinin avlusundan çıkarıldığı gün Hêza için savunmasız ve korku dolu günler başlıyor. Dolayısıyla götürüldüğü ilk yerden son yere kadar her bir mekana yeniden adım attığında o günleri yeniden yaşıyor gibiydi. O güçlü silahlı kadın, kendisine işkence edilen evlerin eşiğine vardığında o korku, zulüm ve işkence dolu zamanlara dönüyordu ve tarifi benim açımdan da imkansız bir ürkeklik, çaresizlik kendisini dışa vuruyordu. Ben o anlarda mekan, zaman ve hafızada yer edinenler arasında kalıyordum. Hêza’nın kendisi de öyle. Sonra kendi kendime öyle kolay geride, geçmişte bırakılamıyormuş her şey dedim. Hele bu bir kadın olunca çok daha fazla zor.

Tabii bu çalışmanın zorluklarının bir boyutuydu. Diğer taraftan belgesel çalışması devam ederken, Şengal, Türk devleti tarafından bombalanıyordu, Rakka’da hâlâ yer yer DAİŞ’in saldırıları gerçekleşiyordu. Şengal’den Kuzey Doğu Suriye’ye geçmek bile çok zorluydu. Çünkü Irak hükümeti, DAİŞ çeteleri Şengal’e saldırdığında QSD güçleri tarafından büyük bedeller verilerek açılan koridoru bile kapatmıştı. O koridordan binlerce Êzidî  YPG ve YPJ güçlerinin savunması eşliğinde güvenli bölgelere geçirilmişti. Ama çekimler devam ederken artık o koridor da yoktu. Ama bu zorlu süreçlerin hiçbirinde yalnız değildim. Benim bu belgeseli sağlıklı bir şekilde tamamlayıp bitirmem için etrafımdaki herkes adeta seferber olmuştu. Hêza’nın hikâyesini duyan herkes bir şekilde bu hikâyenin tüm dünyaya duyurulmasını istiyordu. Nihayetinde belgeselin tüm çekim aşamalarını tamamladık ve bugün dünyanın birçok ülkesinde Hêza’nın hikâyesi kadınlar ve halklarla buluştu, onlara da cesaret ve kararlılık adına ilham kaynağı oldu.

'EBU LEYLA FİLMİNİN ÇEKİMLERİ BİTTİ'

"Hêza" belgeseli 7. ödülünü aldı. Bu ödüller gelecekte yeni bir film çalışmasına vesile olur mu?

Bu ödüller DAİŞ faşizmi ve vahşeti karşısında korkusuzca savaşan, direnen ve özgür bir Şengal yaratmayı hayal eden ve bu hayalin peşinden koşanlarındır. Aslında Hêza, Kürt halkının direniş tarihinde ilk değil. 100 yıldır işgale ve soykırıma karşı direnen bir Kürdistan halk gerçekliği var. Bu direniş kendi kadın ve erkek kahramanlarını yarattı. Dün olduğu gibi bugün de onların yarattığı direniş geleneği ve mirası üzerinden şekilleniyor Kürt halkının direnişi. Hêza da elbette ki bu direnişin bir parçası ve sürdürücülerinden oldu. Kürt halkı hiçbir zaman köleliği, boyun eğmeyi ve esareti kabullenmedi. Bu gerçeklikten yola çıkarak kısaca şöyle ifade edeyim; Hêza ne ilk ne de son olacak...

Minbic’in ve Kobanê’nin kahramanlaşan komutanı Ebu Leyla’nın Leyla'sının gözünden hem Kobanê savaşını hem de babasının hikâyesini konu alacağım bir proje üzerinde çalışıyorum. Çekimlerinin çoğunu tamamladım, diğer hazırlık aşamalarına önümüzdeki süreçte geçmeyi planlıyorum.