YAZARLAR

Depremde yıkılmayacak bir ülke kurmak için 500 milyar dolar lazım

Ülkenin yeniden inşa maliyetinin karşılanmasına yönelik başta İller Bankası olmak üzere, bazı kurumların yeniden yapılandırılması, bakanlıklar arası bir üst kurul oluşturulması, özel bankalarla kamu bankaları arasında yapılacak görüşmelerle uzman bir finans kurumunun, sırf yeniden inşayı finanse etmek üzere yapılanacak bir bankanın kurulması, belki Çin gibi ülkelerle, yeniden inşa faaliyetine yönelik düşük kâr hedefli yeniden yapılanma projelerinin hayata geçirilmesi gerek.

Büyük doğal afetlerde, genelde devletlerin ilk içgüdüsel davranışı olaya hakim olduklarının propagandasını yapmaktır. Enkaz hafriyat çalışmaları başladıktan sonra, böylesi bir devlet aklının ilk yapacağı iş vergi salmak olur. Ve bu salınan vergi, eğer ki ekonomik kriz de söz konusuysa, gerekçesi her ne kadar afet bölgesinin yeniden inşası ve afetlere karşı önalıcı çalışmalar olarak açıklansa da, merkezi otoritenin keyfiyetinde, açıklara yama yapmaya harcanır. Biz bunu 1999 Marmara Depremi’nin ardından yaşamış bir ülkeyiz, sonuçlarını da hep birlikte görüyoruz ve bir kez daha aynı keyfiyetle karşı karşıya kalma riskimiz oldukça yüksek!

Merkezi otoritenin mutlak egemenliği, salt büyük yıkım getiren doğal afetlerde değil, büyük toplumsal ve ekonomik krizlerde de aynı şekilde tezahür ediyor. Bugün eğer böylesi büyük bir ekonomik kriz içinde bu afete yakalandıysak ve çok ciddi sorunlarla karşılaşmak üzereysek, en temel sebeplerden biri işte bu.   

MERKEZİYETÇİLİK ÇÖZÜM GETİRMEYECEK

Bu ‘büyük ve muktedir devlet’ anlayışını, deprem sonrası arama-kurtarma ve yardım çalışmalarında da çok net biçimde gördük. Yeniden inşa faaliyetlerinde aynı yaklaşımın süreceği de çok belli! Tüm bilim insanlarının ve mühendislerin uyarılarına rağmen, ‘muktedirliği’ ispatlamak için en kısa sürede inşaat faaliyetlerine girişileceği, bunun için ihaleye çıkılacağı açıkça ortada.

Merkezi yönetim her türlü görüş alışverişine kapalı olduğunu ‘tehdit ederek’ dile getiriyor. Merkezi yönetim derken, ‘otoriter’, ‘oligarşik’, ‘nepotik’, ‘kleptokratik’ bir yapıdan söz ediyoruz. Yani pek diğer merkezi yönetimlere de benzemiyor, halkın önemli bir kesimine güven veremiyor. Bunun da depremin yaralarının sarılmasında çeşitli siyasi krizlere sebep olacağını söyleyebiliriz. Zira, bir hükümetten bile söz etmek pek mümkün değil. Bunun sonucu olarak tıpkı arama-kurtarma ve yardım faaliyetlerinde olduğu gibi, pek çok şeyin eksik, derme çatma devam edeceğini tahmin etmek hiç de güç değil.

YERELDEN MERKEZE DOĞRU ÇOK PAYDAŞLI YAKLAŞIMLAR GEREK

Oysaki, afetler gerçekleşmeden önce afetten en cüzi yıkımla çıkmanın yöntemleri tüm paydaşların katılımıyla gerçekleşebilse, hem insan hem de maddi kayıpların çok daha az olabileceğini dünyadaki deneyimlerden biliyoruz. Bırakın onu, ülkemizde çok yetersiz kalsa da, kentsel dönüşüme ilişkin çalışmalar dikkate alınsa, pek çok şey biraz daha yolunda gidebilirdi. Merkezi otoriteyle yerel yönetimler arasında ciddi bir eşgüdüm söz gelimi... Siyasi çıkarlar sebebiyle bunun da olmayacağını öngörmek çok mümkün. Şu ana kadar yapılan açıklamalar da bunun göstergesi. Yani enkazın ötesinde bir ışık görünmüyor.

Karşımızda gelişmiş ekonomilerin bile çözmekte ciddi biçimde zorlanacağı bir afet sonrası yeniden inşa süreci var. Sadece afet bölgesiyle sınırlı değil, Türkiye’nin pek çok büyük kentini tehdit eden bir deprem gerçeği de açık seçik karşımızda. Yani sadece Doğu Anadolu Fayı çevresinde değil, tüm Kuzey Anadolu Fayı ve İzmir ve çevresindeki fay zonları üzerinde çok ciddi önalıcı yeniden inşa faaliyetlerinin yapılması gerekiyor. İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Bursa, Balıkesir, İzmir, Manisa, Aydın, Muğla, Adana ve daha pek çok şehir olası bir depremle büyük bir yıkım yaşamakla karşı karşıya...

HER TÜRLÜ FİKİR VE DESTEĞE AÇIK OLMAK

Bunu hiçbir merkezi otorite tek başına çözemez. Yerel yönetimlerin yetkileri artırılmadan, merkez-yerel işbirliği sağlanmadan, bırakın merkez-yerel ilişkisini ve erk dağılımını, uluslararası ortaklıklar ve eşgüdüm sağlanmadan gerek bilimsel ve teknik, ama ondan da önemlisi finansal kaynak meselesini çözmek mümkün değil.

Zira yeni baştan kentlerdeki yapı stokunun önemli bir bölümünü elden geçirmek, bir bölümünü yıkıp yeni baştan inşa etmek, bazı kentleri ya da ilçeleri ise tümüyle taşımak gerekiyor.

ÖNALICI ÖNLEMLERİN MALİYETİ NASIL KARŞILANIR?

Bunun maliyetini tam olarak hesaplamak mümkün değil. Sadece 7.7M ve 7.6M büyüklüğündeki iki depremden sonra gerekecek yeniden inşa maliyetine ilişkin tahminler arasındaki makas henüz oldukça açık. TÜRKONFED’in ‘2023 Maraş Depremi Afet Ön Değerlendirme Raporu’na göre yıkımın maliyeti 70.75 milyar doları bulacak. ABD merkezli yatırım bankası JP Morgan’ın uzmanlarının bina ve altyapı hasarına ilişkin tahmini ise 25 milyar dolar. Bu yıkıma uğramış yapıların ve altyapının yeniden inşasını kapsayan bir tahmin. Aradaki farka bakar mısınız? Ancak bu 11 kentimizle tüm Türkiye’nin yeniden inşası arasındaki farkın misliyle fazla olacağı açık.  

Dünya Bankası Türkiye genelindeki deprem gerçeği üzerinden bir tahminde bulunuyor. Raporda, Türkiye’deki toplam konut stokunun, yani 6.7 milyon binanın sadece yüzde 4’ün yenilenmiş olduğunun altı çiziliyor öncelikle... Tüm bu konutların yenilenmesinin maliyetine gelince, tam 465 milyar dolar! Ve daha kötüsü zamanımız da çok dar... Yani sürece yayılacak bir önlemler silsilesinden bahsetmiyoruz.

KÜÇÜK ÖLÇEKLİ, AMA ÖRNEK MODELLER VAR

Diyelim ki, önceliklendirilmiş bir ulusal afete karşı önalıcı yeniden yapılanma çalışmaları planlansın. İlk sırada afet bölgesi olacak doğal olarak... Peki sonra, İstanbul ve Marmara Bölgesi ve de İzmir... Önceliklendirmeyi böyle yaparsanız bile biraz önce belirtilen 465 milyar doların yarısından fazlasından söz etmiş oluyoruz!

İşte bu sebeple ki, deprem ve diğer doğal afetlere yönelik ülkenin yeniden inşasının hayata geçirilmesi için çok ciddi finansal kaynaklar bulmak gerekiyor. Bu öyle sadece vergilendirmelerle, düşük faizli banka kredileriyle olacak bir şey değil. Yepyeni finansal enstrümanlara ve aynı zamanda çok paydaşlı bir planlama modeline gereksinim olduğu aşikar.

Ve bugünden örnek alınabilecek ve geliştirilebilecek bazı küçük ölçekli örnekler var. Söz gelimi Avcılar... Hani Marmara Depremi’nde İstanbul’un en fazla etkilenen ilçelerinden. Avcılar zorlu bir süreci atlatarak kararlı adımlarla yola çıkmış. Yerinde, uzlaşmaya açık ve hızlı bir yöntemle, kentsel dönüşümde bir model geliştirmiş. İlk mesele imar mevzuatı olmuş ve sekiz aylık zorlu bir mücadeleden sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden varolan binalardaki kat hakkını geri kazanmışlar. Zira bizdeki imar mevzuatı bir ilginç, diyelim on katlı binaların yerine bir kararla bu kat sayısı sekize düşebiliyor, ve siz dayanımsız ya da hasarlı binanınızı yıkıp yeniden yaptırmak için, tüm bina sakinleriyle uzlaşsanız bile iki katı kaybediyorsunuz, yani iki ya da dört daire açıkta kalıyor! İşte çözdükleri bu...

MEVZUAT, UZLAŞMA, ORTAK AKIL...

Asıl talepleri tabii ki bir kat hakkı daha olmuş, yani on katı onbir kata çıkarmak, ama bu kabul görmemiş. Öyle olsa, yeniden inşanın maliyeti bir ölçüde azalmış olacak. Ancak ülkemizde bu tip hakların nasıl istismar edildiğini de bildiğimiz için, burada İBB Meclisi’ni suçlamak da haksızlık olur. İlk kazanımları aynı kat hakkına kavuşmak olmuş. Önlerindeki en zorlu süreç ise kat maliklerini uzlaştırmakmış. Bugünlerde apartman yönetimlerinin sıkça toplandığını ve kavgalı ve sonuçsuz toplantılar yapıldığını duymuşsunuzdur. İşte binası yıkılıp yeniden yapılacak insanları uzlaştırmak da deveye hendek atlatmak gibi bir şey. Bunu da müzakere ve ortak akılla çözmeyi başarmışlar.

Ve gelelim en önemli meseleye, yani paraya!.. Avcılar Belediyesi yetkilileri bu sorunu da bir ölçüde çözmeyi becermiş. Öncelikle taahhüt piyasasına en geniş rekabet ortamını sunarak... Rekabet sayesinde, yeniden inşanın maliyetini çok daha düşük seviyelere çekebilmişler, hiçbir teknik şartnameden taviz vermeden... Öte yandan iki bankayla masaya oturup, kentsel dönüşüme özel düşük faizli kredi imkanı yaratmışlar. Sonuçta bin 800 bina, 20 bin konut ve 70 bin kişi artık olası İstanbul depremine karşı hazırlıklı... Tabii ki her şey güllük gülistanlık değil Avcular’da, zira bu kentsel dönüşüm olması gereken dönüşümün henüz üçte birine tekabül ediyor.

Avcılar Modeli’ni Birleşmiş Milletler örnek proje olarak gösteriyor. Bu, bugünden küçük ölçekli bir bütünsel çözüm örneği. Sonuçta yaklaşık 500 bin nüfuslu bir ilçeden söz ediyoruz. Oysaki önümüzdeki can alıcı görev tüm ülkede bu dönüşümü gerçekleştirebilmek ve maliyetinin de yaklaşık yarım trilyon dolara erişebileceği öngörülüyor. Geçmişten bir örnek vererek devam edelim şimdi...

YENİ FİNANSAL ENSTRÜMANLAR ŞART

Bir belediye projesi... Ankara’da toplumcu demokratik belediyecilik anlayışıyla yapılan metro projesinin finansman yöntemleri belki yol gösterici olabilir. Finansal kaynak yaratmak için biri Japon, diğeri Alman bankası olmak üzere iki bankaya tahvil ihracı gerçekleşmiş. Bir diğer finansman modeli olarak yine Ankaray’ın finansmanı için Avrupa İskan Fonu’ndan sağlanan kaynak da gösterilebilir. Tabii tüm bunların olabilmesi için biraz önce de sözünü ettiğim, merkezi otoritenin yerel yönetimlere yetki aktarımı başta olmak üzere, farklı bir bakış açısına ihtiyacımız var.

Ülkenin yeniden inşa maliyetinin karşılanmasına yönelik başta İller Bankası olmak üzere, bazı kurumların yeniden yapılandırılması, bakanlıklar arası bir üst kurul oluşturulması, özel bankalarla kamu bankaları arasında yapılacak görüşmelerle uzman bir finans kurumunun, sırf yeniden inşayı finanse etmek üzere yapılanacak bir bankanın kurulması, belki Çin gibi ülkelerle, yeniden inşa faaliyetine yönelik düşük kâr hedefli yeniden yapılanma projelerinin hayata geçirilmesi gerek. Ve tabii uluslararası finans kurumlarından bedelsiz ya da düşük faizli krediler bulunması için yine özel sektör, devlet yetkilileri ve yerel yönetimlerden oluşan resmi heyetlerin oluşturulması da şart. Servet vergisi ya da birden fazla konutu olanlara yönelik bir seferlik salınacak vergilerden söz etmiyorum, onlar zaten bilinen kaynak aktarma yöntemleri ve uygulanmalı da...

Tüm bunlar olmadan, depreme karşı ayakta durabilecek bir ülke inşa etmemiz çok zor görünüyor. Hele ki şu anki ekonomik görünümümüzle! Siyasi görünüme gelince, işte onu da kendi geleceğini oylayacak bu ülkenin halkı belirleyecek.