YAZARLAR

Deprem bölgesindeki büyük ÇABA

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) bünyesindeki ÇABA Çok Amaçlı Erken Çocukluk Eğitimi Merkezi (ÇABAÇAM) de, ÇABA Derneği öncülüğünde, depremden zarar gören Kahramanmaraş ve Adıyaman özelinde iki aydır çadır kamptaki 3-6 yaş aralığındaki okul öncesi dönem çocuklarına yönelik, 100-120 m2’lik tam teşekküllü bir mekan ve alanında gerçek anlamda “uzman” üç ayrı destek birimi oluşturdu.

Çadırların arasında parmak ucunda yürüyorlardı. O güne özel olarak parıldamaya karar veren güneş, sanki Maraş’taki o sabah tüm ışınlarını cömertçe çadır kampa yansıtmaya karar vermişti.

Her adımı merakla ve büyülenmiş gözlerle izleyen çocuklara doğru, yüzlerinde hüzün, yorgunluk, huzur ve mutluluğun bileşiminden oluşmuş özgün bir gülümsemeyle, ışık saçarak ilerliyorlardı.

Sabahın ilk ışıklarının serpiştirildiği çadır kampta, sanki farklı bir çağdan ve takvim yaprağından fırlamışçasına, üzerlerinde Pamuk Prenses kostümüyle ve masal prenseslerine özgü hassas kalpleriyle, çocuklara salına salına umut dağıtıyorlardı.

Kimisi onların gerçek birer prenses olduğunu sanıyordu, kimisiyse bu akut yalnızlık ve çaresizlik ortamında bir umut kaynağı olarak Türkiye’nin ta bir ucundan onlarla dostluk kurmak için gelmiş, el ele tutuşan iki arkadaş olduklarını anlamıştı.

Çanakkale’den gelirlerken bavullarına özenle yerleştirdikleri kostümleri sayesinde prenses kılığına giren Elanur öğretmen ve Berivan öğretmen birazdan rol icabı zehirli elmalarla dolu sepeti olan kötü kalpli kraliçeyi çadıra alacak ve onlara ikram edilen elmalardan ikisini yedikten sonra yere düşecek, onları ayıltması için ise prensin çadıra girmesi gerekecekti.

Ardından çocuklarla el ele tutuşup türlü oyunlar oynayacaklardı. “Şu dünyadaki en mutlu kişi, mutluluk verendir” diyeceklerdi çalan müziğe eşlik ederken...

Elanur öğretmen / Pamuk Prenses. 

Bu sahneyi Adıyaman’daki çadır kampta Elanur öğretmen tek başına üstlenecek; çadırların arasına bir masal perisinin kanadında iniveren pamuk kalpli Pamuk Prenses, oradaki deprem yorgunu çocuklara da neşe olacaktı.  

Keşke her şey masallardaki gibi olsaydı... Pamuk Prenses gibi alnından öpülmeyi beklemeden uyansaydı enkazın altındaki on binlerce can... “Yer yarıldı içine girdi” cümlesi keşke sadece masallarla sınırlı kalsaydı...

Belki masallara yeniden dönmek ve o saflıkta bir çocukluğu yeniden kurgulamak zor. Ancak deprem bölgesinde, ülkenin tüm yoğun gündemine rağmen, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve gönüllüler canhıraş bir şekilde çocuklara yardım eli uzatıp o sihirli değneği türlü aktiviteler ve travma sonrası psiko-sosyal destek projeleri dahilinde çocukların yaşamlarına dokunduruyorlar.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) bünyesindeki ÇABA Çok Amaçlı Erken Çocukluk Eğitimi Merkezi (ÇABAÇAM) de, ÇABA Derneği öncülüğünde, depremden zarar gören Kahramanmaraş ve Adıyaman özelinde iki aydır çadır kamptaki 3-6 yaş aralığındaki okul öncesi dönem çocuklarına yönelik, 100-120 m2’lik tam teşekküllü bir mekan ve alanında gerçek anlamda “uzman” üç ayrı destek birimi oluşturdu.

ÇABAÇAM Ekibi.

Projenin mutfağında ÇOMÜ akademisyenleri, ÇABA Derneği üyeleri, okul öncesi öğretmenleri, psikolojik danışmanlar, psikologlar, öğretmen adayları, gönüllüler ve bağışçılar yer alıyor.

Ekipler, 10 günde bir rotasyonla değiştiriliyor. Çocukların arasında Down sendromlu bir kız ve akranları da var, Suriyeli çocuklar da, otizmliler de, Adıyaman ve Maraşlı okul-öncesi eğitime hasret çocuklar da... Milletin, dinin, ırkın, cinsiyetin, gelişim düzeyinin hiçbir anlam ifade etmediği, aslolanın insan olmak olduğu bir düzen bu...

Her gün, sabah 9 akşam 5 arasında 3-6 yaş aralığındaki çocuklarla 90’ar dakikalık oyun, sanat, müzik, etkileşimli kitap okuma ve atölye etkinliklerinin gerçekleştirildiği, çocuk dostu mekanlara sahip sürdürülebilir eğitim birimlerinde altı aylık bir süreç için 10’ar gün arayla okul öncesi eğitimi öğretmenleri, psikolojik danışmanlar, psikologlar gibi alan uzmanlarından oluşan ekipler gönüllü olarak destek sağlıyorlar.

Örneğin Elanur öğretmen, okul öncesi sınıfına girer girmez çocuklardan duygu ve düşüncelerini çizmelerini istemiş. Zira çocukların özellikle travmalar sonrasında çizdikleri resimler, onları yansıtan birer anı defteri niteliğinde. Bu etkinliği yaparlarken içlerinden biri seslenmiş:

- Öğretmenim! Buraya Elif yazar mısın?

- Tabii yazarım. Kimin adı Elif?

- Öğretmenimin adıydı. Depremden sonra onu görmedim hiç. Umarım hayattadır. Onu çok severdim ben.

Ardından öğretmeninin yanına arkadaşlarını çizmiş ve devam etmiş konuşmaya: “Onlar da benim arkadaşlarım. Hepsini çok özlüyorum. Hiçbirini göremedim.” Ve hepsinin arka fonunu maviye, özgürlük mavisine, sonsuzluk mavisine boyamış. 

Toplulukta bir de Suriyeli çocuk varmış. İlk gün çizdiği resim ise o kadar anlamlı ki: kırık bir kalp! Parçalara ayrılmış bu kalbin orta yerinden üç kalp daha çıkıyor. Sevgi, her oyuktan yeniden fırlıyor. Sevgi, umutsuzluğun, yıkımların panzehri. Bir iç savaştan kurtularak Türkiye’ye sığınmış bir ailenin çocuğu kırık kalbi onararak yeniden hayata bağlanmanın yolunu arıyor. Bu arayışında da ona uzmanlar yön çiziyor, duygularını bastırmadan duygularına eşlik ederek büyümesinin olanaklarını sunuyorlar. Okul öncesi eğitim işte bu yüzden çocuğun gelişiminde çok önemli.

Bir başka çocuğun annesi enkazda ölmüş, babasının kemikleri kırılmış. Daha dört yaşında bile değil. Okul öncesi sınıfının bir köşesinde ayıcığına sarılıp konuşmadan divanda oturuyor. “Anne yok” diyor sadece... Bu çocuğu dinlemek ve kendini sağaltmasında yardımcı olmak için gönüllü psikolojik danışmanlar devreye giriyor.

Eğitimler Cumartesi ve Pazar günleri de devam ediyor. Zaman zaman film gösterimleri yapılıyor. Çadır kampı koruyan askerlerle çocuklar futbol oynuyorlar. Hatta bazı çocuklar ilk kez kadın öğretmenlerin de futbol maçına katılması karşısında şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar. Cinsiyetlerle ilişkilendirilmiş yaklaşımlar da birer birer yıkılıyor.

Titizlikle seçilmiş ve 70 kitaptan oluşan özel bir listeden kitaplar düzenli olarak okunuyor. Zira kitaplar ve filmlerin özenle seçilmesi, çocukların ikincil travmalar yaşamalarını da önlemek açısından önemli.

Okul öncesi sınıfının bir köşesinde “meslek köşesi” var. Çocuklara ileride ne olmak istedikleri sorulduğunda “asker”, “kurtarıcı”, “öğretmen”, “polis” gibi yanıtlar geliyor. Bu kaotik ortamda karşılaştıkları meslek gruplarını rol model alıyorlar.

Ancak, sürekli bir şeyler dağıtan insanları görmeleri, o insanların dağıttıklarının aileler tarafından nasıl kapışıldığına tanıklık etmeleri, çocukların bu yaşlarda karakterleri ve gelişimleri üzerinde olumsuz etkiler doğuruyor.

Annelerinin veya yakınlarının bir yardımdan yararlanmak için birbirleriyle yarıştığını, yardımlar yetersiz kaldığında önce gelen veya daha atik davranan kişilerin yardımı alabildiğini gören çocuk, ileride kendisi de yırtıcı bir kişilik olmazsa, kavga etmezse istediğini alamayacağını düşünmeye başlıyor. Bu düzenin acilen düzeltilmesi gerek,” diyor Elanur öğretmen.

“Normale dönme” çağrıları, çadır kamplarda ancak deprem öncesi dönemin rutinlerine doğru bebek adımlarla ilerleyerek kısmen gerçekleşebiliyor.

Adıyaman’daki çadır kampın megafonunun çalınmasından dolayı anons sisteminin olmaması sonucu çocukların isimlerinin listelenmesi için 700 çadırın teker teker gezilmesi bile gönüllü eğitmenleri yıldırmıyor.

ÇABA Ebeveyn eğitimi

Ayrıca ailelere de eğitim verilerek çocukların bu zorlu süreci atlatmalarına destek olmaları için rehberlik hizmeti sunuluyor.

Adıyaman’da ve Maraş’ta her gün 165 kadar çocuk bu eğitimlerden yararlanıyor.

Eğitim modülü, yaza kadar çadırlarda devam edecek. Ardından eğitim süreçlerinin konteynerlerde veya prefabrik yapılarda kesintisiz şekilde tasarlanması hedefleniyor.  

Ancak, projenin mimarlarından ve temel yürütücüsü ÇOMÜ Eğitim Fakültesi Temel Eğitim Bölümü Okul Öncesi Eğitimi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ebru Aktan Acar, artık konteyner ve prefabrik yapılara geçmelerinin gerektiğini, eğitimlerin mevsimsel koşullar gereği çadırlarda yapılmasının artık uygun ve elverişli olmadığını söylüyor.

Elanur öğretmen kısa süreliğine çadır kamptan ayrılıp Çanakkale’de asli görevinin başına dönerken koşa koşa bir çocuk geliyor yanına. Elinde de bir paket Maraş tarhanası. “Öğretmenim, sen burada bizim için çok yoruldun. Bunu yemezsen hastalanırsın. Pişiremezsen kıtır kıtır da yiyebilirsin. Bunu ye ve güçlen,” diyor.

“Yel estikçe tarhana kokusu gelen şehir Maraş”, Elanur öğretmenin zihnine bir de bu şekilde kazınıyor.

Bir veli ise, cebinden beş adet ceviz çıkarıp hediye ediyor. O an için elindeki en değerli şey, beş adet ceviz...

Ve henüz yarı yola gelmemişken cep telefonu çalıyor Elanur öğretmenin: “Ne zaman geri geleceksiniz?” diyor hattın diğer yanındaki kişi. Dayanışma, her iki tarafa da kendini kıymetli hissettiriyor.

ÇOMÜ Psikolojik Danışmanlık Birimi Öğretim Görevlisi Cumhur Çırnaz ise, okul-öncesi dönemde çocuklara afet sonrası verilen psiko-sosyal desteğin, çocuk gelişimindeki kritik rolünü şu şekilde açıklıyor:

Yetişkinlerin bilişsel-duygusal gelişimleri çocuklarınkinden farklı. Yetişkinler bile travma sonrasında güçlü baş etme becerisi geliştiremeyebiliyorlar. Çocuklarda ise böyle bir beceri o yaş aralığında hiç yok. Dil olarak da kendilerini ifade edemiyorlar. Anne babalar da çocukları bu durumdan etkilenmedi sanıyor. Ama sessiz çığlıklar var; yoğun duygular yaşıyorlar ve bunu davranışsal olarak ifade ediyorlar: sürekli huzursuzluk, ayrılık kaygısı, iştah bozukluğu, altını ıslatma, kilo kaybı...”

ÇABAÇAM’ın psiko-sosyal ekibi, öncelikle çocukların durumu nasıl karşıladığına dair akşam saatlerinde anne-baba eğitimleri yapıyorlar; çocukların afet sonrası travmaları nasıl yaşadıkları, onlara nasıl yaklaşılması gerektiği konusunda bilgilendirmede bulunuyorlar. Psiko-sosyal çalışma bir sosyal destek olup, bireyin süreci anlamlandırmasında etkin bir yöntem...  

Ayrıca bu süreç zarfında çadır kamplardaki yetişkinlere yönelik psiko-eğitim de düzenlediler; zira yetişkinler de travmatik durumlarda süreci anlamlandırmada güçlükler yaşıyorlar ve bunu ruhsal ve bedensel şekilde dışa vuruyorlar. Ancak yası sağlıklı yaşamak, anormal bir süreçte verdiğimiz tepkilerin normal olduğunu anlamak önemli ve doğru psiko-sosyal destek yaraların sarılmasını hızlandırıyor.

Katrina kasırgası sonrası araştırmada psiko-sosyal destekle, çocukların süreci çok hızlı anlamlandırdıkları görüldü,” diyor Çırnaz.

3-6 yaş aralığında bu proje bazında yapılan en önemli işlerden biri de çocukların özellikle bu yaşlarda rutini çok sevdiklerinin bilincinde olarak, temel alışkanlıklarını geri kazanmalarını sağlamak, böylelikle kaygı ve korkularını sağlıklı yönetmelerinde destek olmak. Bir okulun kurulması, okulun içinde sürekli resim, oyun, spor, sanat gibi faaliyetler olması bu açıdan çok önemli.  

Ayrıca proje çerçevesinde psikolog ve psikolojik danışmanlar da gözlemler yapıyorlar, oyunlara katılıyorlar, çocukların yaşlarına uygun hikayeler anlatıp bu hikayelerde kullandıkları metaforlarla yoğun duyguların yönetiminde destek oluyorlar.

Çocukların bu süreçte suçluluk duyguları hissetmeleri, yine bu yaş aralığında karşılaşılan bir durum. Ancak yaşanan depremin kendileriyle ilişkili olmadığını hikayeler ve metaforlarla anlatıyoruz. Gerektiğinde de psikiyatri servislerine de yönlendirebiliyoruz,” diyor Çırnaz. Kendisi benzer bir modeli Van depremi sonrasında da bölgede uygulamıştı.

ÇABA çadırlarında çocuklar için çalışma ve dinlenme alanları.

Ekipteki gönüllüler –ki hepsi afet sonrası psikolojik ilk yardım eğitimi almış kişiler- sık sık çadır ziyaretleri yapıp buradakilere “merhaba” diyorlar. Bu merhaba bile o bağı kurma, “biz de buradayız, yalnız değilsiniz” demek için o kadar değerli ve eşsiz ki!

Psikolojik ilk yardım öncelikle bir dayanışmadır; müdahale değildir, bir bağ kurmadır. Oradaki varlığımız bile bireyler üzerinde iyileştirici bir etki sağladı,” diyor Çırnaz.

Gönüllü öğretmenlerin de, sivil toplum aktivistlerinin de, deprem bölgesindeki yöre halkının da karşılıklı hislerine sanki yıllar öncesinden Cemal Süreya’nın o dizesi tercüman oluyor: “Aklıma bile gelmiyorsun artık, o kadar kalbimdesin ki...

Kahramanmaraş ve Adıyaman kalplerde bıraktıkları izlerle var olacaklar elbette. Buradan da minik bir çağrı ile kalplerinin sesini dinleyip ÇABAÇAM Kahramanmaraş ve Adıyaman Eğitim Destek Birimleri’nde gönüllü destek vermek isteyenlerin [email protected]  adresine mail atarak kendilerine iletilen gönüllü formunu da doldurup, bu ÇABA’ya eşlik edebileceklerini söylemek isterim. 


Menekşe Tokyay Kimdir?

Uluslararası ilişkiler alanında Galatasaray Üniversitesi'nde lisans, Avrupa Birliği bölgesel politikaları alanında Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamlayan ve Avrupa Birliği siyaseti alanında Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü'nden doktora derecesi olan Tokyay, 2010 yılından beri ulusal ve uluslararası haber ajansları için röportaj ve analizler yaptı. Uzmanlık alanları arasında AB siyaseti, Orta Doğu, çocuk hakları ve sosyal politikalar yer almaktadır. Kendisi Fransızca ve İngilizceden birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Aynı zamanda aylık klasik müzik dergisi Andante’de köşe yazarı olan Tokyay, bir yandan da sanat alanında önde gelen isimlerle ve müzik alanında üstün yetenekli çocuk ve gençlerle ses getiren söyleşi dizileri gerçekleştirdi.