Demokrasi Konferansı: Özgür bir toplumu var edebiliriz

Hazirandaki 'Büyük Demokrasi Konferansı' öncesinde hazırlıkların anlatıldığı toplantı yapıldı. Kadın, emek, ekoloji, LGBT+ hakları, eşit yurttaşlık anadilde yaşam konuları ele alındı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Çağrıcıları arasında siyasetçi, yazar ve akademisyenlerin bulunduğu 'Büyük Demokrasi Konferansı' haziran ayında yapılacak. Öncesinde, İstanbul'da Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Merkezi Abidin Dino salonunda Demokrasi Konferansı toplantısı düzenlendi. Türkiye'nin dört bir köşesinden katılımcılarla kadın, emek, ekoloji, çocuk LGBT+ hakları, eşit yurttaşlık ve barış, anadilde yaşam gibi birçok konu tartışıldı.

BARIŞ ANNESİ ERBEK: 11 CAN VERDİM, BARIŞ İSTİYORUZ

Barış annesi Emine Erbek, Kürtçe yaptığı konuşmada, "Biliyorsunuz barışın adı çok önemlidir. Yıllardır sokaklarda barışı anlatıyoruz. Annelerin göz yaşlarının hepsi aynı renktir. Anneler çocuğuna bağlıdır. Çoğunun mutlu olması annesinin de mutlu olması demektir. Söyleyeceklerim çoktur ancak kendimi Türkçe ifade edemiyorum. Yıllardır Galatasaray'da mücadele ediyoruz. Biz barışı istiyoruz. Ben 11 can verdim. Artık yeter. Biz barış istiyoruz" dedi.

AYŞE TÜTÜNCÜ: SANAT VE SANATÇI YOK SAYILMAYA BAŞLANDI

Konferansta sanat çalışmaları hakkında konuşan piyanist ve besteci Ayşe Tütüncü, meslektaşlarının yaşadıklarını anlatırken gözyaşlarını tutamadı. Tütüncü şöyle konuştu: "İnsanlık tarihi mücadelelerle dolu, üstesinden gelemediğini düşündüğü her noktada insanlar, kendisini sanatla iyileştirdi, sanatla ifade etti ve sanata sığındı. Tıpkı bugün olduğu gibi... Ancak modern dünyada sanat da, onun üreticisi olan sanatçı da yok sayılmaya başlandı, sistemin dışına itildi. Gelinen noktada sanat, ekonomi, mülkiyet, paylaşım, yaratım ve üretim gibi birçok kavramı yeniden ele almak zorunluluk haline geldi. Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi sanatçılar bu topraklarda da yüzyıllar boyu bin türlü baskıya, tehdide, haksızlığa uğradı, çoğu zaman alenen yok edilmek istendi ve buna rağmen çok renkli ve direngen bir geleneği her dönemin içinden çıkarmayı ve o dönemi tarif etmeyi başardı. Ancak gelinen noktada bireysel adımların çare olamayacağı netleşti. Başka türlü bir dünyanın mümkün olduğuna inananlarımızın umudu taşırcasına fısıltı olarak söyledikleri, her yerden yükselen bir mırıltı halini almaya başladı. Diyoruz ki, belki de artık bu mırıltıları alıp yüksek perdeden sesler üretmenin zamanı gelmiştir. Ses teknisyeninden ışıkçısına, sahnede sanatını bizzat icra eden sanatçısından sanat yönetmenine, asistanından ressamına, makyözünden heykeltıraşına, yazarından tashihçisine, çevirmeninden şairine, bütün sahne aksamını taşıyan işin görünmez emekçilerine kadar uzanan bu büyük sanat alanında sigortasızlık, iş güvencesizliği diye başlayan sorunlar silsilesi salgınla birleşince üzücü kayıplarımız oldu. Her kesim kendi derdini en iyi bilir."

'SANATÇILAR KAPILARI NAZİKÇE AÇMAYI SEVERLER'

Tütüncü, şöyle devam etti: "Demokrasi Konferansına katılan bütün kesimlerin meselelerini ve sorunlarının çözümü için düşündükleri ilk adımları dillendirecekler. Bununla birlikte ortaya, her kesimin birbirinin derdini de dinleyebildiği bir büyük anlatı çıkması hedefleniyor. Bu anlatı aslında ne kadar çok kişinin farklı bir toplumda yaşamak istediğinin de bir resmi olacak, kimin ne istediği konusunda umutsuzca düşünmek yerine "gerçek" hakkında çok daha yakın bir fikrimiz olacak. Birbirimizi öğrenmek, bilmek ve dayanışmayı örebilmek çok önemli. Bu dayanışmadan çıkacak ortak güç, sorunlarımızın çözümü için yapmamız gerekenleri bize gösterecek. Hem kendi aramızda dayanışarak farklı çözümler oluşturmayı, hem de bu konuda yerel yönetimlerin ve iktidarın üzerinde yaptırım uygulamayı ancak birleşik bir güç olarak başarabiliriz. Sanat dünyayı şimdi olduğundan başka türlü görebilmek için bir anahtar verir bize. Sanatçılar kapıları nazikçe açmayı, insanları iyileştirmeyi, mutlu etmeyi severler. Bu konferans uzun bir iyileşme/iyileştirme ve değişimi kurgulama yolunda atacağımız ilk adım olabilir. Bundan sonra hem durumun takipçisi olmak, hem de yeni adımlar atmak boynumuzun borcu olsun."

HAKLAR VE İNANÇLAR

Haklar ve İnançlar alanında Cemre Can ve Yaşar Güven, ortak okudukları metinde şunlara yer verdi: "Bizler, ülkemizde farklılıklarıyla yan yana, eşit, özgür, kardeşçe ve barış içinde yaşamak isteyen halklardan ve inançlardan insanlarız. İnsanca ve onurlu bir yaşamı; Anadolu ve Mezopotamya, Balkanlar ve Kafkasya'nın tüm kültürel zenginliği içinde, dillerimiz, inançlarımız ve kültürlerimizle beraber var etmek istiyoruz. Resmi ideoloji ve iktidarlar tarafından yok sayılmanın; asimilasyon, aşağılama, inkâr ve imha politikalarının karşısında bugüne kadar halklar olarak 'Biz varız' dedik; kültürümüzü, dillerimizi ve inançlarımızı bugüne kadar kendimiz savunduk. Halklar ve inançlar olarak bir araya geldikçe birbirimizden öğrendik ve her birimiz kendi kimliklerimiz kadar yanıbaşımızdaki halkların ve inançların da taleplerinin savunucusu olmaya önem verdik. Biliyoruz ki, halkların, inançların, kültürlerin haklarıyla; emeğin, doğanın, kadınların hakları ortaktır. Biz halklar ve inançlar olarak, eşit, özgür, kardeşçe ve barış içinde bir yaşamın yolunu, bu toprakların hak mücadelesi veren tüm toplumsal kesimleriyle birlikte arıyoruz. Bu yüzden Demokrasi Konferansı Halklar ve İnançlar Komisyonu olarak çağrımız, öncelikle dili, kültürü, inancı için mücadele etmek isteyenleredir. Yani önce bizler, en geniş kesimler olarak bir araya gelelim, nasıl bir ülke istediğimizi bu toprakların tüm halklarından ve inançlarından olan insanlar olarak birlikte konuşalım. Ortak taleplerimizi belirlerken, yarının insanca, onurlu, kardeşçe yaşamı için savunacağımız değerlerimizi ortaya koyalım. Farklılıklarımız zenginliğimizdir. Biz tüm farklılıklarımızla, birlikte, kardeşçe yaşayabiliriz. Ayrımcılığa, asimilasyon politikalarına ve nefret söylemlerine karşı birlikte mücadele ettiğimiz gibi, anadillerimizde eğitim görerek, laik bir ülkede inançlarımızı kardeşçe yaşayabiliriz. Birbirimizi tanıyarak ve anlayarak; çok dilli, çok kültürlü, onurlu ve özgür bir toplumu var edebiliriz. Birlikte yaşamak doğal bir süreçken, bu doğallığı bozan egemen zihniyetin kendisidir. Bir söz vardır: «Kendileri konuşsalar, halklar hemen dost olur»... Evet, bizim bugün kendimiz konuşmamız her zamankinden elzemdir. Onurumuzu, dilimizi, kimliğimizi, kültürümüzü, inançlarımızı özgürce geliştirebileceğimiz koşulları yaratmak, halklar arası kardeşlik ve dostluğubugünden topraklarımıza egemen kılmak, gelecek nesillere tarihi ve kültürüyle barışık bir ülke bırakmak istiyoruz. Topraklarımızdaki tüm kültür, kimlik, dil, din ve inançların varlığını kabul eden, eşit yurttaşlık temelinde, halkların ve inançların demokratik ve kültürel haklarının anayasal güvence altına alındığı bir ülke, kalıcı ve onurlu bir barışın anahtarı olacaktır. Tam anlamıyla eşit, özgür ve kardeşçe bir yaşam için; eşit yurttaşlık temelinde, demokratik bir ülke için programımızı oluştururken, halklar ve inançlardan kişileri, kurum temsilcilerini, inisiyatifleri, bu çalışmayı birlikte daha da zenginleştirmeye çağırıyoruz. Geleceğimiz için bir araya gelecek, özgür bir yaşamı birlikte kazanacağız..."

ÇOCUK HAKLARI

Çocuk haklarından Hatice Göz, giderek derinleşen eşitsizlik ve adaletsizlik; yoksulluk, ayrımcılık ve şiddet olarak çocuklara yansımaya devam ettiğini söyledi. Göz şöyle devam etti: "Çocuk işçiliği, çocuk cinayetleri, çocuk istismarı ve ihmali gibi pek çok hak ihlali giderek artıyor, ağırlaşıyor. Çocuk işçiler, mülteci çocuklar, özel gereksinimli çocuklar, LGBTİQ+ çocuklar, çocuk mahpuslar, anneleriyle birlikte hapishanede tutulan çocuklar… Haklarından yoksun bırakılan tüm çocuklar için ve çocuklarla birlikte eşit, adil bir yaşam mücadelemizi sürdürürken, Demokrasi Konferansı’nı taleplerimizi görünür kılma ve sesimizi çoğaltma ihtiyacımızın bir karşılığı olarak görüyoruz. Çocuk hakları hareketinde yer alan/almak isteyen kişileri, inisiyatifleri, dernekleri, platformları, girişimleri ve çocukları için adalet arayışında olanları çocuklara dair sorunları, ihtiyaçları, potansiyel ve olanakları konuşmak için sürecin parçası olmaya çağırıyoruz. Çocukları hak sahibi bireyler olarak görmeyen, çocukları yok sayan ve yetişkinler tarafından kurgulanan dünyada demokrasinin; çocuklara rağmen ya da çocuklar için değil çocuklarla birlikte mümkün olabileceğini biliyoruz. Her çocuğun katılım hakkı olduğu bilinciyle, görüşlerini özgürce ifade edebilmelerine olanak sağlayacak bir süreci çocuklarla birlikte örgütleyecek yol ve yöntemleri de bulmak istiyoruz."

'İKTİDAR ÇOCUK YAŞTA EVLİLİKLERİNİ MEŞRULAŞTIRIYOR'

Kadın Çalışmalarından Cemile Baklacı, Erkek şiddeti, iktidarın söylem ve politikaları ile meşrulaştırıldığını söyledi. Baklacı sözlerine şöyle devam etti: "Muhafazakar aileyi kurumsallaşma hamleleri ile kadınlar şiddet döngüsü içine hapsedilmek isteniyor. İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı kanun gibi kadınların yasal hakları saldırı altında. Kadınlar özgür ve eşit bir yaşam mücadelesi verirken iktidar çocuk yaşta evliliklerin meşrulaştırılması, boşanmaların zorlaştırılması, şiddetin cezasız bırakılması, eğitim hakkının kullanılamaz hale getirilişi, eşitlik haklarının kağıt üstünde bile kalmayacak biçimde geriletilmesi ile kadınlar kuşaklar boyu sürecek bir bağımlılığa mahkum etmek istiyor. Pandemi süreciyle işsizlik, yoksulluk daha da ağırlaşırken esnek, güvencesiz çalışma koşulları kadınlara daha fazla dayatılıyor. Evin yükü kadınların omzuna bindirilirken, devletin sunması gereken hizmetlerin piyasalaştırılmasının ceremesini en çok kadınlar çekiyor."

'ARTIK YETER'

"Devletin gücünü arkasına alarak tüm aymazlığı ile saldıranlar işten atmalara, kayyumlara, gözaltılara, tutuklamalara, şiddete rağmen boyun eğmeyenlerin direnişine şahit oldular"diyen Baklacı şunları söyledi: "Kürtler, gençler, işçiler, kadınlar, doğasına havasına, toprağına sahip çıkanlar, LGBTİ+'lar pandemi koşullarına rağmen sokakta, yaşadığı alanlarda bu saldırılara boyun eğmiyor. Bazen aktif bazen pasif direnişlerle kurulmak istenen tek adam rejimine, keyfi ve hukuksuz yönetime rıza gösterilmiyor. İşçi direnişlerinden, doğa savunusuna, özgürlük ve barış taleplerinden, hak arayışına tüm mücadele alanlarında kadınlar en önde. Kadınlar uzun zamandır “haklarımızdan ve hayatımızdan vazgeçmiyoruz" diyerek sokaklarda örgütledikleri direnişlerle tek adam rejiminin baskısına boyun eğmeyeceklerini gösteriyor. Farklılıklara rağmen birlikte olma deneyimlerini zenginleştiren kadınlar toplumsal direniş odaklarına deneyim aktarıyor. Yoksulluğa, işsizliğe, eşitsizliğe, hak gasplarına, yaşam olanaklarının tümüyle elimizden alınmasına, yalnızlaştırılmaya, evlere hapsedilmeye, savaş politikalarına, doğamızın gaspina, rant uğruna havamızın, suyumuzun, topraklarımızın talan edilmesine karşı “artık yeter” sözümüz ülkenin bir ucundan diğer ucuna büyüyor. Kadınların sözünün, deneyimlerinin ve mücadele birikimlerinin toplumun farklı direniş odaklarını yan yana getirmeyi hedefleyen Demokrasi Konferansında hak ettiği yeri alması için biz de varız. Yalnızca taleplerimizle değil, kurucu bir güç olarak konferansın bütününde siyasi irade olmanın zeminini yaratmak istiyoruz. Henüz yola yeni koyulurken tüm kadınları, kadın örgütlerini ve platformları da bu sürece güç vermeye, zenginleştirip bir parçası olmaya çağırıyoruz."

'ÇETE DÜZENİNDE KURTULMANIN TEK YOLU DEMOKRASİDİR'

Demokrasi Konferansında konuşan avukat Kemal Aytaç, "Çeteler, mafyalar, siyaset üçgeni, yargısız infazlar... Devletin bizzat mafya ile iş gördüğü bir çete liderinin ayağına basmasıyla ifşaatlarda bulunarak ortaya koydu. Gündeme gelen bu çete düzeninden kurtulmanın tek yolu demokrasidir"dedi.

'BİNİ AŞKIN ARKADAŞIMIZ GÖZALTINA ALINDI'

Gençlik çalışmalarından Kevser Turan ise şunları söyledi: "Bizler okurken açlığa mahkum edilen bir gençliğiz. Boğaziçi ile başlayan süreçte bütün meydanlar örgütledik. Bugün buradayız. İki aylık süreçte bini aşkın arladaşımız gözaltına alındı. Söz yetki ve karar üniversite bileşenlerinde. Polis kampuslarından çekilsin, bütün kayyımlar istifa etsin. Sözümüz var demek için bütün öğrencileri Demokrasi Konferansına çağırıyoruz." 

KHK ÇALIŞMALARI: İADE-İ İTİBAR TALEBİ

KHK Çalışmaları alanından Yurdagül Şahin, OHAL ve KHK'larla hayatı değiştirilen binler, milyonlar olarak onların istediği gibi ne sivil ölüme ne de ağaç kabuğuna mahkûm olmayacaklarını belirtti. Şahin şunları söyledi: "Gasp edilen haklarımız ve hatta daha fazlası için eşitlik özgürlük adalet ve insanca bir yaşam için örgütlemeye ve birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz. Biz KHK'lılar olarak, birleşik ve örgütlü mücadelenin olduğu her yerde olacak; sadece kendi sorunlarımız için değil tüm toplumsal sorunlara karşı mücadelenin ortak yol ve yöntemlerini arayacak birlikte mücadele edeceğiz. OHAL ve KHK'lar tüm sonuçlarıyla iptal edilsin. 5 yıldır bize yaşatılanlardan kaynaklı özür dilensin. İade-i itibarlarımız geri verilsin. En küçüğünden en büyüğüne kadar tüm devlet bürokrasisi yargı önünde hesap versin. Bu süreçte yaşadığımız kayıplar için bizlere maddi ve manevi tazminat ödensin. Tüm siyasi tutsaklar serbest bırakılsın"

EMEKÇİLER: PANDEMİ DAHA FAZLA SÖMÜRMENİN GEREKÇESİ HALİNE GELDİ

Emekçiler alanında konuşan Kamer Saygılı, şunları söyledi: "Artan yoksulluk, ekolojik yıkım, hak ihlalleri, savaş, şiddet ve ayrımcılık gibi bir dizi iktisadi, sosyal ve siyasal sorunla karşı karşıyayız. Bu sorunlarımız yanında işçi, emekçi ve emeklilerin de çalışma ve yaşama koşulları ağırlaşıyor. İşçi sınıfının birikmiş bir dizi sorunu var. Çözülmesi için yıllardır mücadele ettiğimiz sorunlarımız, pandemi süreciyle birlikte çoğalıyor. İşsizlik kitlesel hale gelirken, diğer toplumsal kesimler gibi işçi sınıfı da yoksullaşıyor; öte yandan her hak arayışımız şiddetle bastırılmaya çalışılıyor; örgütlenme girişimlerimiz engelleniyor. Güvencesiz ve geleceksiz bir yaşam dayatılmak isteniyor. Pandemi, işçi sınıfını daha fazla sömürmenin, kölece çalıştırmanın bir gerekçesi haline gelmiş durumda. Patronlar karlarına kar katıp, zenginlikleri alabildiğine artarken, sınıfsal uçurum da derinleşiyor."

SAĞLIK: BU HAKLARDAN TASARRUF OLMAZ

Sağlık alanından Samet Mengüç, şunları söyledi: "Salgınlar; İnsanlığın sağlık, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal yıkımına yol açan hastalıklardır, felaketlerdir... Tarih boyunca salgınlar nedeniyle büyük yıkımlar yaşayan insanlık, Covid 19 salgını süresince uygulanan acımasız neoliberal politikalar nedeniyle bir kez daha yıkıma uğramış ve yıkımlar devam etmektedir. Dünyanın neresinde olursa olsun tüm insanlığın ortak bir hedefi olmalıdır. Her insan ruhen ve bedenen sosyal, ekonomik, siyasal ve ekolojik olarak sağlıklı ve özgürce yaşayabilmelidir. Çünkü bu her insanın yaşam ve sağlık hakkıdır. Bu haklardan tasarruf olmaz. Çünkü biz biliyoruz ki; sağlık hakkından tasarruf nihayetinde ölümleri, özgürlüklerden tasarruflar ise esareti getirir. Demokrasi kongresine giden yol sağlığın toplumsallaşması ve sağlık hizmetlerinin demokratikleşmesine giden yoldur

'ENGELLİLER MERHAMET DEĞİL, HAK ÖZNESİ OLMAK İSTİYOR'

Engelliler çalışmalarından Turhan İçli, toplumun en çok unutturulmuş, görünmez kılınmış bir kesimi engelliler olduğunu belirterek; "Engelliler aynı zamanda en eski ve en çok ayrımcılığa uğramış bir toplumdur. Bugün toplumda okula erişim durumu yüzde 8 dir. Engellilerin çalışma durumu yüzde 10'dur. Yaşamın pek çok alanı engelliler açısından erişilebilir değildir. Erişilebilir olmadıkları için engelliler toplumun dışında dört duvar arasında hapiste yaşıyor. Bu yüzden engelliler görünmezdir. Özellikle pandemi dönemi bu süreci olağanüstü hızlandırdı. Az sayıda çalışan engellilerin önemli bölümü ücretsiz izne ayrıldı. Engelliler, EBA'daki eğitim sürecinden de koptu. Pek çok alanda bir gerileme söz konusu. Biz engellilerin merhamet öznesi değil, hak öznesi olmasını istiyoruz. Nefes alamıyoruz, ayakta duramıyoruz. Merhamet nesnesi olmayı istemiyoruz. Önümüzdeki tüm engeller kaldırılmasını istiyoruz" dedi.

'NE UMUTLAR NE DİRENÇLER TÜKENDİ'

Demokrasi Konferansının basın metnini Metin Bayrak Ayşe Şahin birlikte okudu. "Açtıkla, yoksullukla, işsizlikle, salgınla boğuştuğumuz, yaşam, barış, sağlık, ifade, egitim, basın ve seçme seçilme hak ve özgürlüklerimiz dahil, bütün demokratik hak ve kazanımlanmıra el konuldugu günlerdeyiz" denilen açıklamada şunlara yer verildi: "Kadın cinayetleri, doğa yıkımı, emekçilere dayatılan kölelik, belediye ve Üniversitelere kayyım atamalarıyla, akıl almaz hukuksuzlarla nefesimiz kesilmeye çalışıyor. Şimdi de bir organize suç örgütü liderinin açıklamalarıyla mafyalaşmış sermayenin, kara para, uyuşturucu trafiğinin hukuksuz sermaye transferlerinin, el koymaların devlet kurumlarıyla iç içe girdiği, en üst düzey kamu otoritelerinin isminin karıştığı kanlı ve kirli ilişkiler ağı ortaya doküldü. Tek adam rejimi yönetiminde giderek yaygınlaşan keyfilik ve hukuksuzluk, ihale kanunundaki sayısız değişikliğin yarattığı denetimsizlik, yağma ve talanın bir sermaye birikim aracı olarak kanıksanması, mafya-tarikat-devlet-sermaye arasındaki ayrımları giderek silikleştirdi.

Ülkenin dağına, taşına, ağacına, keçisine, kuşuna, düşman talancı saldırganlik da, kadin kiyimina yol açan erkek egemenliği de hem bu kokuşmuşluğu besliyor, hem de buradan besleniyor. Ancak ülkenin dört bir yanında bu karanlığa ve hukuksuzlara karşı mücadele edenlerin ne umutları ne dirençleri tükendi. Seslerimizi ve mücadelelerimizi ortaklaştırma amacıyla çıktığımız yolculuğun en heyecan verici noktasındayız. Ülkenin geleceğinde bizim de sözümüz var diyenler, karanlığa pabuç bırakmayanlar seslerini yükseltiyor.