'Değişim, değişim' dedikleri

Elbette CHP halkçılığa, ortanın soluna ve özelikle laikliğe dönsün; ama acaba CHP bu değişime adım atmaya kalkıştığı an engelleyen bir çark mı dönüyor? Ve bu çarkın dişlileri bizzat parti içinde mi?

Google Haberlere Abone ol

Erendiz  Atasü

Günlerdir, sanki gerçeküstü bir filmde rol almış gibiyiz…. Kilit mevkilere yabancı uyruklular getirilmiş, ‘’milliyetçi’’ muhalefetten tıs yok…  Atatürk Cumhuriyetini yıkmayı amaçlayan bir takım sayın kişiler beyanat üstüne beyanatta bulunurken, ilk okullara ‘’yol gösterici’’ olarak imamlar atanırken Atatürkçü oldukları iddiasındaki ne sağ ne orta muhalefetten ses var!  Milletvekili seçilmiş Can Atalay her türlü kanunsuzluğa uğrarken tısları çıkmayan, sözüm ona kanunsuzluktan, hukuksuzluktan yakınarak bir araya gelmiş tüm muhalefetin sayınları, gerçekten merak ediyorum, aynadaki yüzlerine nasıl bakabiliyorlar! Her gün ülkenin bir yerinde bir felaket vuku bulurken, dünyada değil de ayda yaşıyor izlenimi veren parlamenter muhalefetten gene herhangi bir tepki yok.

Anlaşılan iki işi birden yapamayanlar ‘’muhalifiz’’ diye çıkmışlar karşımıza; memleket davasıyla ilgilenmek ile iç hesaplaşmayı yürütmeyi aynı anda yapamıyorlar. Bu başarısızlık, yani günümüzde muhalefetin bizzat yaşadığımız fiili yokluğu – seçimden bahsetmiyorum- tüm muhalefete ait değilmiş de sadece CHP’ye özgü imiş gibi, gerçeğe saygılı bir iki yorumcu dışında kalan tüm TV görevlileri, onların danıştığı sayın sosyal bilimciler, ekonomistler vs. CHP’ye yükleniyorlar. CHP’nin kendi insanları, kendi TV kanalı bu kakofoniye dahil! Yaşanan teşekkürsüzlük tüylerimi ürpertiyor ve bu değer bilmezlik seçimlerin kaybı kadar, hatta daha bile çok kaygılandırıyor beni, ülkenin geleceği üstüne. Sayın Kılıçdaroğlu’nun hataları malum, ama insaf edin, insan üstü bir gayretle, azimle, çalışkanlıkla, sabır ve nezaketle, fay hatlarıyla kırılmış bu toplumun rasyonel düşünebilen kesimini bir uçtan bir uca birleştirdi mi, birleştirmedi mi?  Birçok soru işaretleri barındıran bir seçim sürecinde birleşen kesim yüzde 48 de kaldıysa, bu nasıl sadece Kılıçdaroğlu’nun hata hanesine yazılabilir? İktidarın ve CHP’nin sözde müttefiklerinin tutumları nasıl göz ardı edilir? Yahu, CHP‘li sayınlar, biz AKP muhalifi, biz bu ülkenin yüzde 48’ini oluşturan rasyonel düşünebilen yurttaşlar, meramınızı açıklamadan ardına sığındığınız ‘’değişim’’ sözcüğüyle sen-ben yarışmasını kastettiğinizi görmüyor muyuz?! Hem CHP’nin iç işi niçin başka derdimiz yokmuş gibi hepimizi bunca yakından ilgilendirsin ki! Kapı komşunuz sayın İYİ'cilerden örnek alsanıza, onlar da için için kaynıyor ama, dışarının ağzına laf vermiyor, iyi yapıyorlar; en azından bu konuda ‘’iyi’’ yapıyorlar…

***

Cumhuriyet devrimlerini, özellikle laikliği yeterince destekleyemediği için yıllardır eleştirdiğim CHP’yi -üstelik kendisine karşı- savunacağım doğrusu aklıma gelmezdi…

***

a) CHP'ye ezelden beri içinden ve dışından yöneltilen eleştirilerden biri elitist olmasıdır. ‘’Elit’’ sözcüğü iki yanlıdır, hem iktisadi hem kültürel zenginliği imler ve böyle nitelikler taşıyan bir üst sınıf çağrışımı taşır. Her ne kadar Cumhuriyeti CHP kurdu dense de aslında CHP’yi başta Atatürk, Cumhuriyeti kuranlar kurdu. Peki; Cumhuriyetimizi kuranlar kimlerdi? Osmanlı’da bir asilzade sınıfı mı vardı ki ortada ondan türemiş bir elit tabaka olsun! Osmanlı üst yönetimindeki birkaç paşazade ailesi bir sınıf oluşturmaya yeter mi diye sayın sosyologlara soruyorum. Kurtuluş savaşının komuta heyeti, Cumhuriyetin kurucu kadrosu ağırlıklı olarak paşazade miydi? Çoğu parasız yatılı okumamışlar mıydı? Aydın insanlardı – özellikle Atatürk büyük bir entelektüeldi- ama varsıl değildiler.

İstiklal Savaşında kimler döğüştü? Bizi biz yapan o koca savaşta toprak sahipleri ile topraksız köylü, aydınlar ve okuma yazma bilmeyenler omuz omuza savaştılar, birlikte muzaffer oldular; birlikte toprağa düştüler, bu yurdu bize birlikte armağan ettiler.  Emperyalizme karşı verilen bütün kurtuluş savaşları gibi bizim savaşımız da sınıfsal olarak çelişkiliydi. Bu çelişki CHP’nin yakasını bırakmadı, bırakmıyor.

‘’Elitist’’ sözcüğüyle kast edilen, yanına salavatla yaklaşılan mağrur milletvekilleri ve bürokratlar ve onların kendini beğenmiş, kimi kez ne oldum delisi olmuş aile efradı ise, CHP'nin Nasreddin Hoca fıkrasındaki sahan doğuran tencere örneği doğurduğu Demokrat Parti’nin iktidar dönemi olan 1950’lerde böylesi kimseler çoktu.

CHP topraksız köylüyü topraklandırmak istiyordu ve bunu Atatürk’ün sağlığı da dahil, iktidar olduğu yıllarda çeşitli sebeplerle başaramadı. Ancak, kanımca, doğurduğu ve güya ‘’elitist’’ olmayan Demokrat Parti'den çok daha yakındı halka, çünkü, bu doğum ve kopuş sırasında CHP hâlâ köylüyü topraklandırma sevdasından tümüyle vazgeçmemişti ve bugün unutulan bir gerçek, Demokrat Parti kurucuları yani kimi CHP milletvekilleri, toprak konusundaki bu anlaşmazlıktan ötürü partiden istifa edip DP yani Demokrat Parti'yi kurdular. Anlaşamadıkları konu özgürlüklerin genişletilmesi değil, toprak mülkiyeti idi! Merhum Menderes tipik bir toprak ağası idi. 

CHP’nin halkın iyiliği için diğer büyük teşebbüsü, Atatürk’ün fikir babası olduğu ve İnönü zamanında onun büyük desteği ile açılan, eğitimsiz insanlarımıza aydınlanma götürecek olan Köy Enstitüleri idi. Akim kalan bir teşebbüs: CHP’nin içinde taşıdığı çelişki, yani haklarının farkında aydınlanmış bir halka, haklarından habersiz ucuz emek gücünü tercih eden sınıfsal zümre, bu büyük hamleyi engelledi. Elitist olmayan Demokrat Parti ise, bugün hâlâ olumlu etkilerini yaşadığımız Köy Enstitülerinin köküne kibrit suyu döktü! Elhak Demokrat Parti gerçekten de ‘’elitist’, değildi; çok doğru, yoksul ve cahil bir halk istiyorlardı. Zaman içinde istedikleri gerçekleşecekti.

Bu tarihçeyi unutarak CHP hakkında laf üretmek boş lakırdıdır.

Şurasını unutmayalım, Sevgili Okur, ‘’halk’’ın iktisadi imkanlarının çok üstünde yaşayan ama yoksulluktan dolayı eğitimsiz kalmış insanlarımızın söylemiyle, şivesiyle konuşup, onların mimiklerini, vücut ve yüz dillini taklit eden politikacı, devlet adamı değil, sahnelenmiş bir kara komedinin oyuncusudur.

Cumhuriyet burjuva sınıfından yoksun ülkemizde devlet eliyle bir zenginler sınıfı, bir burjuvazi yaratmayı hedefledi, bu doğru, ama bu hedefte CHP, DP, ve ‘’eski Türkiye’’nin DP ardılı orta sağ partilerinin tümü hemfikirdi. Yaratılan sınıfın ‘’elit’’ adını hak edip etmediği ise, işin parasal yanına değil de kültürel yanına bakılırsa çok tartışmalıdır.

b) Bir diğer eleştiri CHP’nin seçim kazanamaması. Kimi sayın sosyal bilimciler Türkiye sanki aydınlanma ve endüstri devrimlerine 250 yıl geç kalmamış da, tuzu kuru bir kapitalist ülke imiş gibi, Batılı liberal demokrasilerin değer ölçüleriyle CHP'yi ve niyeyse sadece onu yargılıyorlar! Yahu arkadaşlar, artık Batı demokrasilerinin bile tuzu kuru değil! Dünyanın 20. yüzyılın son yirmi yılında yaşadığı büyük sağa savruluş hesaba katılmadan, ülkemizdeki ABD destekli askeri darbelerin yakıcı etkileri düşünülmeden -bir kuşağın en parlak beyinleri asıldı, kesildi, yok edildi; yok edilmeyenler işsiz, aç  bırakıldı ve ne yazık ki bir kısmı satıldı-  ortanın solundaki bir partinin başarısı ya da başarısızlığı sadece lider kadrolarının beceriksizliğine ya da diğer partiler pek demokratik imiş de sadece CHP antidemokratikmiş gibi havalar takınarak parti içi düzene atıfla tartışılabilir mi? Bu ülkenin yaşadığı büyük kırılmalar, özelleştirme furyası, Kürt meselesinin yarattığı fay hattı, ulusal kimliklerin sorulu hale gelmesi… Bütün bunlar unutularak bir siyasal parti yargılanır mı?  Peki, 1977 seçimleri dışında CHP büyük bir başarı gösteremedi; güzel, peki öteki partiler ne yaptı! Öteki partiler ayakta bile kalamadılar, yahu! Kendi adıyla, kendi amblemi ile bir yüzyıla yakın bir zaman ayakta kalmış başka tek bir siyasal parti var mı bu ülkede! İnsaf edin sosyal bilimciler, bu başarı değil de nedir!

c) Üçüncü büyük eleştiri partinin orta soldan ortaya da değil, sağa kayması ki bu eleştiriye elbette katılıyorum; dişe dokunur tek eleştiri de zaten bu. CHP fabrika ayarlarına dönsün, elbette. Yalnız burada da şöyle bir sorun çıkıyor karşımıza. Bir kez günümüz değişimcileri ‘’Biz sağa kaydık, yanlış yaptık, hadi biraz da sola yönelim’’ filan demiyorlar. Bu bir… İkinci konu daha vahim. CHP lideri olan sayın kişi ne zaman fabrika ayarlarına doğru bir adım atsa, başına iş geliyor! Mesela rahmetli Deniz Baykal, Toni Blair’e özenirken, işleri rast gidiyordu da, ne vakit ki 2003 yılında Irak Savaşı sırasında, ülkemize yabancı askeri güçlerin olanca azametleriyle konuşlandırılmasının oylandığı o tarihi günde, AKP marka yabancı asker dostu tezkerenin red edilmesi yönünde yani antiemperyalizm, ulusal bağımsızlık, ‘’yurtta sulh- cihanda sulh’’ doğrultusunda büyük bir adım attı ve başarılı oldu; birkaç yıl sonra başına gelmeyen kalmadı.

Son seçimlerde, Sayın Kılıçdaroğlu’nun neoliberalizme karşı net bir tavır alması, sosyal devlete dönüşü vurgulaması, partinin fabrika ayarları doğrultusunda önemli bir adım, halkçılık ilkesine, ortanın soluna yeniden yüzünü dönme değil miydi?  Ne oldu da birden her taraftan yalan videolar, çirkin iftiralar fışkırdı?

Kılıçdaroğlu’nun açıkça ve içtenlikle ben ‘’Aleviyim’’ demesi, her halde Alevi yurttaşlarımıza rahat bir nefes aldırdı; bencileyin Alevi olmayan ama beynine şizofrenik Alevi düşmanlığı virüsü bulaşmamış yurttaşlar da rahat bir soluk aldılar; bir toplumsal hastalığımızdan sağaltılma yoluna girdiğimiz umuduyla. Keşke laikliği koruyabilseydik de kimsenin inancını ya da inançsızlığını açıklama zorunda kalmadığı bir ülkede yaşasaydık; ama olmadı… Kılıçdaroğlu’nun açıklaması, destekleyip gözetmekte pek çekingen kaldığı laiklik ilkesine doğru atılmış bir adımdı. Cumhuriyetin kurucu kadrolarında kaç Alevi vardı, bilmiyorum; ama bildiğimiz bir şey var, Alevi düşmanlığı yoktu. Alevi kitlesi Cumhuriyet’le nefes aldı. Sonra ne oldu; Cumhuriyet sağa kaydıkça, sivil -asker iktidarlar git gide fütursuzlaşarak devleti ve toplumu Sünni İslamın tek bir yorumuna hapsettikçe, tarikatlar devlet desteği ile güçlendikçe, Alevi düşmanlığı hortladı. Kendini milliyetçi diye tanımlayan bir kesimin Alevi karşıtlığı bir hastalıktır; kendi kendini red eden bir milliyetçilik olmaz, olamaz; tarihi gerçekleri ters çevirerek, Anadolu’ya göç eden Oğuz- Türkmen boylarının -Osmanlı hanedanının atası Kayı boyu dahil- Alevi olduklarını yok sayan bir milliyetçilik akıl dışıdır. Seçim öncesi ortalıkta dolaşan, örneğin ‘’Biz bu ülkeyi bir Alevi’ye yedirtmeyiz ‘’ türü, işitenin yüzünü utançla kızartan kimi lakırdılar saldırgan olduğu kadar, perişan akılların sabuklamalarıdır.

***

Diyeceğim o ki, evet, elbette CHP halkçılığa, sosyal devlete, ortanın soluna ve özelikle laikliğe dönsün; ama acaba CHP bu sağlıklı değişime adım atmaya kalkıştığı an onu engelleyen bir çark mı dönüyor? Ve sakın ola ki, bu çarkın kimi dişlileri bizzat partinin içinde filan mı?