YAZARLAR

Çocuklara cehennem değil şarkılar vadedebildiğimiz o dünya…

Dünyada da sayısız örneği var çocuklar için büyük şarkılar yazan yetişkinlerin. Bütün çocuklar en güzel şarkıları hak eder, bir çocuk için yazılmış her şarkı bütün çocuklarındır bu yüzden.

Çocuklarımız güzel, bereketli, çok renkli, çok sesli bir ülkede yaşayabilme ihtimallerini her geçen gün kaybediyor. Hırsa, karanlığa, sistemli kötülüğe kurban etmeye çalışıyorlar evlatları. Bu yazı yazılırken aklımda yine 6 yaşında bir çocuğun “evlendirilmesi”, sistemli ve herkesin bildiği bir istismarla büyümesi haberi var. Kim bilir kaç çocuktan yalnızca biri…

Yine bugün (13 Aralık), yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren’in çocuk gözlerini dünyaya kapattığı günün yıldönümü örneğin. Zaten aslında her günümüz çocuklara devlet, siyaset, mafya, tarikat yahut şişirilmiş erkeklik eliyle hazırlanan bir cehennemin herhangi bir yıldönümüne dönüşüyor.

Her canlı (insan olsun olmasın) dünyaya bir umutla birlikte gelir. Her doğum sayısız ihtimallerden birinin gerçek olduğu muhteşem bir şey, bir mucizedir. İnsan olarak yapılabilecek en güzel şey ise o hayat umudunu canlı tutabilmek, iyiliğin, paylaşılan güzelliğin gerçek olabileceğine inanmak, her canlının bu dünyanın artık kaçınılmaz bir parçası olduğunu anlayabilmektir sanıyorum.

Konumuz müzik olunca çocuklar için de tüm bu ihtimallerin en güzel dışavurumuna dokunuyoruz.

ÇOCUKLAR EN GÜZEL ŞARKILARI HAK EDİYOR

Şimdi bakınca, sevdiğim şarkıcıların çoğunun çocukları için hissettiklerini şarkılara dökmüş olduğunu görüyorum. Geçmişte toy ve "yeni ergen" aklım, onların çocuklarına yazdığı şarkıların çoğu zaman büyük ve didaktik laflarla dolu "yetişkin" sayıklamaları olduğunu düşünürdü. Beni pek etkilemedi bu şarkılar. Baba olunca anlardım belki, anladım. Öğüdünü, geleceğin yetişkini çocuğun gitmesi gereken yolmuş gibi veren sözleri değil ama... Hayata dair gerçekçi bir anlama kılavuzu olan, yine de buna ihtiyacı olduğunda o şarkının muhatabına umut verebilen şarkıları seviyorum sanırım.

Cem Karaca, 12 Eylül mezaliminden kaçarken geride birçok şey gibi oğlu Emrah'ı da bırakmıştı. Hasretin elbet bir gün biteceğini biliyordu ki 1982 tarihli albümüne ‘Bekle Beni’ adını vermişti. Albümde yer alan ve Oğluma’ adını verdiği şarkısında, hırsla örülmüş sistemin yarattığı yeni insanı eleştiriyor, oğluna o yeni insanlardan biri olmaması öğüdünü veriyordu.

"Papazın eşeğini kovala dur
Ali'nin külahını Veli'ye uydur
Aldat dur aldan dur
Oğlum hayat bu mudur?
İşte ağaç işte deniz işte toprak işte hayat budur oğlum
İşte eller işte gayret işte ekmek işte hayat budur oğlum
Başını dik tut hiç eğme sen
Aklına ve yüreğine güven
Çağını bil çağına yakış
Güzelliklerle yarış."

O babanın eşsiz sesinden ve şarkısından yayılan iyi niyetin bir sonucudur belki, ama o çocuk birkaç yıl sonra babasına kavuşmakla kalmadı, genç bir müzisyen olarak babasıyla şarkılar yaptı, birlikte söyledi.

Aklıma ilk gelen şarkı, en çok etkilendiklerimden biri. Bülent Ortaçgil, 91 tarihli ‘Oyuna Devam’ albümünde, kızı Ege'ye sesleniyordu Kızıma Mektup’ şarkısıyla:

"Canım kızım, güzel kızım,
Adı denizden gelen kızım
Büyükler dünyasına hoş geldin
Ne kadar içtendin biliyor musun?
Değişeceksin!"

Sözünü ettiğim gerçekçilik çok az şarkıda bu satırlarda olduğu kadar görünürdür. Adı denizden gelen o bebek bir yetişkine dönüştükçe içtenliğini kaybetmedi belki ama büyükler dünyasının kurallarıyla her karşılaştığında, o kuralları öğrenmek zorunda her kalışında eminim ki babasının kendisine (ve hepimize) sakince fısıldadığı bu sözleri hatırladı:

"Koza gibi gizlenmeyi gösteririz insana
Üç beş deney yeter inan
Hele sev bir insanı;
Yetmeyecek kütüphaneler falan anlatacaklarına, göreceksin!"

Bir çocuk için yazılmış en güzel Türkçe şarkılardan biri, en çok bilinenlerden de biri oldu. Fikret Kızılok, oğlu Yağmur için (hani şarkının her kıtasının sonunda "Ama babacığıım" derken duyduğumuz o çocuk için) yazmıştı Ama Babacığım'ı... Ara ara o çocuğun adaşı olan oğluma fısıldarım uyku önceleri:

"Bir bakarsın oyuncağın kırılmış,
Arkadaşın sana küsmüş darılmış,
Kavga etmiş, kaşın gözün yarılmış...
Yaşlı gözlerle bana gelip sakın üzülme yavrum,
Böyle büyür insanlar, ağlamak çare değil,
Zaman değirmenini durdurmak kolay değil!"

Ortaçgil'in ‘Kızıma Mektup'uyla kardeştir bu şarkı. Sadece yazarlarının ortak müzik mesaisi değil kardeşliği yaratan; bu iki şarkıyı birlikte anmamızın en önemli nedenleri, aynı samimiyetle yazılmış olmaları, babaların "öğreten adam" olmaktan uzak oluşları. Bir yetişkinin, gördüğü, deneyimlediği dünyayı çocuğuna aktarmak için duyduğu derin kaygı, bu kaygıyı ona anlatırken kullandığı lirik dil, ve yaşanacak olan her şeye rağmen hep iyiye çağrı...

Dünyada da sayısız örneği var çocuklar için büyük şarkılar yazan yetişkinlerin. Üstelik her zaman, her koşulda, ne söylerse söylesin çocukluğun fikriyle birlikte gelen yaşam sevincini taşımıyor yazdıkları. İşte Eric Clapton'ın belki de en ünlü şarkısı, Tears in Heaven’ (Cenneteki Gözyaşları)... 1991'de, 4 yaşındaki oğlu Conor, New York'taki dairesinin penceresinden düşüp hayatını kaybettiğinde, sanıyorum bir insanın yaşayabileceği en büyük acıyı yaşamanın etkisiyle yazmış sözleri Clapton. Bir yok oluş, sonlanış şarkısı değil yine de ‘Tears in Heaven’, bir babanın çaresizce (kendisinin oraya ait olmadığını bilse de) cennetin gerçek olduğuna inanma isteğinin sonucu...

"Seni cennette görsem adımı bilir miydin?
Seni cennete görsem her şey aynı olur muydu?
...
Seni cennette görsem elimi tutar mıydın?
Seni cennette görsem ayakta kalmama yardım eder miydin?"

Clapton, 2004'te şarkıyı bir daha asla söylemeyeceğini duyurdu. O büyük kayıp hissine artık sahip değildi ve sözleri eskisi gibi hissedemiyordu ona göre... Bu denli büyük bir acı bir haliyle sonsuza kadar o şarkıyla yaşayacak olsa da şarkının yazarı her insan gibi o acıyı tekrar tekrar dile dökmekten yorulmuştu belki de. 

Bu listede sıralayabileceğim, hepsi birbirinden güzel onlarca şarkı var ancak bu kez çoğuna kıyıp birkaç farklı örnekle bitirelim:

Müzik tarihinin en güzel şarkılarından biri, Hey Jude’, Paul McCartney tarafından John Lennon'ın oğlu Julian için yazıldı. John'ın ilk eşi Cynthia'dan ayrılmasının ardından baba ilgisini yitiren Julian'a bir "amca" hediyesiydi şarkı. Her içim sıkıldığında açıp dinlediğim muhteşem ve hayat dolu sözlerle...

John Lennon ise Yoko Ono'yla çocukları Sean için bir o kadar güzel bir şarkıya imza attı:Beautiful Boy’ (Güzel Oğlan). Kabustan uyanmış çocuğa başucunda fısıldayan baba,

"Kapat gözlerini, korkma
Canavar gitti, kaçtı ve baban yanında"

diyordu.

Eklemeden geçmeyelim: Yine Beatles'ın en ünlü şarkılarından biri olan Ain't She Sweet’ (Çok Sevimli Değil mi?) de bir çocuk için yazılmıştı. Beatles'la üne kavuşmuş olsa da yazarı Milton Ager şarkıyı 1927 yılında, kızı Shana için notaya dökmüştü.

Bütün çocuklar en güzel şarkıları hak eder, bir çocuk için yazılmış her şarkı bütün çocuklarındır bu yüzden.


Mahmut Çınar Kimdir?

Felsefe eğitimini son sınıfta bırakıp gazetecilik okudu. 2007-2016 yılları arasında İstanbul'da özel bir üniversitede Gazetecilik ve Yeni Medya bölümlerinde tam zamanlı öğretim elemanı olarak birçok alanda dersler verdi. 2009'dan başlayarak hem Türkiye'de hem de farklı uluslararası projelerde ayrımcılık ve nefret söylemi ile mücadele çalışmalarında yoğun olarak görev aldı. Hazırladığı 'Medya ve Nefret Söylemi: Kavramlar, Mecralar, Tartışmalar' isimli kitap 2013 yılında Hrant Dink Vakfı tarafından; proje koordinatörü olduğu 'Ayrımcı Dile Karşı Habercilik Kılavuzu' ise 2016'da P24 tarafından yayımlandı. 2016'da akademik kariyeri sona erdi. 2018’de, usta sanatçı Bülent Ortaçgil ile yaptığı nehir söyleşi ‘Bu Su Hiç Durmaz’ adıyla kitap olarak raflardaki yerini aldı. Uluslararası edebiyat ve sanat festivallerinde danışman ve editör olarak görevler üstlendi. 2017'de profesyonel müzik çalışmalarına başladı, ilk albümü 'Bul Beni' 2019'da Garaj Müzik etiketiyle yayınlandı. 2019'dan 2021 sonuna kadar Ezginin Günlüğü grubunun solistliğini üstlenen Çınar, müzik çalışmalarına solo olarak devam ediyor ve özellikle sanatsal ifade özgürlüğü üzerine çeşitli kültür-sanat projeleri yürütüyor.