YAZARLAR

Çocuklar madde değil, mutluluk bağımlısı olsa?

Çocuklarda madde bağımlılığı sorununun çözümü ailelere bırakılamayacak kadar büyük bir “ulusal beka sorunu” aslında... Bu konu özelinde 2023 yılı sonrasını kapsayacak güncellenmiş bir eylem planı var mı? Bu eylem planı hazırlanırken sahadaki uzmanlarla ve uluslararası kuruluşlarla ne oranda işbirliğine gidiliyor?  

Latin Amerika sinemasının en unutulmaz ama bir o kadar da sert filmlerinden biri “Tanrı Kent”, orijinal ismiyle Cidade de Deus...

2002 yılında çekilmiş, 130 dakikalık, Brezilya yapımı bu film, sinematik açıdan da, anlattığı hikayenin çarpıcı biçimde seyirciye aktarılış biçimi açısından da çocuk yaşta madde bağımlılığının bir bölgede yarattığı kaos ve yıkımı çok güçlü şekilde ele alır.

Tanrı’nın da, adaletin de, çocukların haklarının da çoktan terk ettiği, uyuşturucu sebebiyle ortalama yaşam süresinin yirmileri pek geçmediği bir “favela”da, Rio’nun bir gettosunda, toplumsal kutuplaşmanın ve gelir adaletsizliğinin çocukların yaşamlarıyla ödendiği bir mekanda ilkokul çağındaki çocuklar bile uyuşturucu kullanır, uyuşturucu satar ve bu gayet “doğal” sayılır. Çeteler birbirini yok etse de yerlerini daha küçük yaş ortalamasındaki yeni nesil çeteler alır ve bu kısır döngü, çocukların canlarını, hayatlarını, hayallerini kemirir, bitirir, çiğner atar.

“Aklını mı kaçırdın, sen daha çocuksun,” der bir yerde.

Çocuğun yanıtı gecikmez: “Çocuk mu? Sigara içiyorum, uyuşturucu kullanıyorum. Adam öldürdüm ve soygun yaptım. Ben bir adamım.”

Gün geçmiyor ki Türkiye’de de çocuklarda madde bağımlılığının vardığı noktaya dair yeni bir kara tablo açıklanmasın... Ve gün geçmiyor ki çocuk ihmali ve çocuk yoksulluğu, toplumun önemli bir kesimini uyuşturucu bataklığına sürüklemesin ve bu çocukları “ben bir adamım” dedirtecek noktaya getirmesin...

Tüm bu haberleri takip ederken aklımda hep Tanrı Kent’in ikonik sahneleri ve küçük çocuklardan "Roket" lakaplı Buscapé'nin dış sesi...

Türkiye’nin temel uyuşturucu sevkiyatı rotalarının üzerinde olması, çocukların uyuşturucu bağımlılığı karşısında korunmalarını daha da kırılganlaştırıyor.

En son olarak Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatri Anabilim Dalı tarafından yapılan bir araştırmada, haklarında sağlık tedbiri kararı verilmiş 14-18 yaş arası çocuklara yönelik araştırmada sağlık tedbiri polikliniğine başvuran Kocaeli’ndeki 75 çocuğun neredeyse yarısında (yüzde 45,3) madde bağımlılığı tespit edildi. Üstelik bu çocukların yüzde 11’i, kurum bakımı altında.

Araştırma, Adli Tıp Uzmanları Derneği’nin yayımladığı ve baş editörlüğü Prof. Dr. Halis Dokgöz tarafından yapılan Adli Tıp Bülteni’nin son sayısında yer aldı.

Bu çocuklarda madde bağımlılığına ek olarak sigara ve alkol kullanımı, okul devamsızlığı, suç işleme gibi faktörler de daha yüksek iken, akademik başarı görece daha düşük olup en az bir psikiyatrik tanı tespit edildi. Ergenler arasında tütün ve alkol kullanımı, sonrasında diğer maddelere geçişte önemli bir uyarıcı faktör olarak değerlendiriliyor.

Ergenlik döneminde olanlar, çocukluklarında veya ergenliklerinde ihmal ve istismara uğramış olanlar, ebeveynleri veya arkadaşları madde kullananlar, medyadan görüp özenenler, duygusal bozukluk içerisinde olanlar, merak ve özenmeyle başlayanlar, aileleri eğitim ve ekonomik açıdan dezavantajlı konumda olanlar hep bu grubun risk faktörleri arasında...

Dolayısıyla bu çocuklar, zaten eğitim ve sağlık açısından ihmal edilmiş, istismara uğramış, risk altındaki çocuklar... Kendilerine yönelik sağlık tedbiri alınarak tıbbi ve psikososyal destek hizmetlerinden yararlanmaları amaçlanıyor; ama bu tedbir sürecinde takip mekanizması iyi işlemediği için çocuk tedavi gördüğü merkezden ayrıldığında yoksunluk sendromunu yönetemiyor.   

Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Başkanlığı, Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi Şube Müdürlüğü tarafından hazırlanan 2023 yılı Türkiye Uyuşturucu Raporu’na göre Türkiye’de uyuşturucu kullanımı ve captagon ve metamfetamin yakalamaları günbegün artış gösteriyor.

Uyuşturucu madde kullanmaya başlama yaşı bakımından 15-24 yaş dönemi, en riskli grup olarak belirtiliyor. Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın yayımladığı Madde Kullanıcıları Profil Analizi 2022 raporuna göre; bu yaş grubunda uyuşturucuya başlayanların oranı, 2020 yılında yüzde 73,6; 2021 yılında ise yüzde 73,7 düzeyinde oldu.

Kısacası, çocuklarda madde kullanımına dair eldeki veriler korkunç. Daha da kötü bir noktaya ilerliyor.

Prof. Dokgöz, “madde bağımlılığı meselesi, sadece çocukların değil, yetişkinlerin de meselesi,” diyor ve Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatri Anabilim Dalı tarafından yapılan çalışmanın kısıtlı da olsa değerli bir veri sunduğunu, ancak bu araştırmaların ülke genelinde, riskli bölge ve gruplara yönelik olarak ayrıştırılması ve çeşitlendirilmesi gerektiğini de vurguluyor.

Peki çocuklarda bu denli akut düzeye varmış bir bağımlılıkla mücadele nasıl yürütülmeli? Uzmanlar, üç eksenli bir plana dikkat çekiyorlar: Koruma/önleme, tedavi ve rehabilitasyon.

Koruma/önleme çalışmalarında polisiye tedbirler söz konusu. Yani, uyuşturucu maddenin arzının engellenmesi ya da piyasada dağıtımı sırasında yakalanmasının yanı sıra, toplumsal farkındalık eğitimleri ve ailelere yönelik bilinçlendirme faaliyetleri söz konusu olmalı. Ailelerin büyük kısmı, çocukları madde kullanmaya başladıktan sonra yaklaşık 14 ay sonra haberdar oluyorlar ki bu da çocuklarla kurulan iletişimin önemini gösteriyor.

Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği İstanbul Şubesi adına konuşan Sosyal Çalışmacı Dr. Osman Akay, “ergenlerin bulunduğu çevrede gözlem yapmanın, ergenleri tanımanın, aileleri ile iş birliği çalışması yapmanın” önemli olduğunu söylüyor ve okullarda sosyal hizmet modelinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gerektiğine dikkat çekiyor.  

Gönüllülük esasına dayanan tedavi kısmında ise bireyin kullandığı maddenin yıkıcı etkilerini durdurmak ve bu maddeyi bırakma motivasyonu geliştirmek için çabalar söz konusu. Ancak bu tedavi merkezlerinin sayılarının ve personel kapasitesinin çok gelişmiş olmadığı, bu konuda getirilen eleştiriler arasında.

Üçüncü eksen olarak “rehabilitasyon” çalışmalarında, tedavi olan bağımlı bireylerin madde bağımlılığından uzak bir hayat sürdürmeleri için onlara psikososyal destek veriliyor; hayatlarındaki zorluklar karşısında yılmazlıklarının artırılması, baş etme stratejileri geliştirmeleri gibi alanlarda bu bireylerin güçlendirilmesine çalışılıyor.

Dr. Akay, “Bunun yanı sıra mesleki becerilerinin de gelişmediği düşünülürse, ilgisine ve becerisine uygun mesleki yeteneklerinin geliştirilebileceği alanların yaratılması gerekiyor. İstihdam boyutu da üzerinde durulması gereken bir alan. Madde bağımlığı geçmişi olan bireylerin çoğunluğunun adli sicil öyküsü bulunmakta, işe yerleştirmede de ilk sorulan soru adli sicili. Adli sicili olan bireyleri çalıştırmaktan kaçınıyor işverenler, bu durum kayıt dışı çalışabileceği alanlara yönelmesine neden oluyor, kayıt dışı çalıştığı yerler de güvenli bir ortam sağlamıyor açıkçası,” diye açıklıyor.

Öte yandan, çocuklara özgü “madde bağımlılığıyla mücadele merkezi” konsepti de Türkiye çapında yaygın değil; mevcut merkezlerde de kapasite eksikliği var. Birkaç yıl önce, Çocuk Ergen Alkol Madde Tedavi Merkezleri, kısa ismiyle ÇEMATEM’ler kurulmaya başlanmıştı. Amaç, çocuklar için ayakta teşhis, psikososyal tedavi ve tıbbi tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri vermekti. 

81 ilin tümünde ÇEMATEM yok; olanların ise yatak sayısı sınırlı. Sağlık Bakanlığı 2022 yılı faaliyet raporuna göre, 2022 yılında ÇEMATEM sayısı 20’ye yükseltilirken, yatak sayısı ise 186 olarak belirtiliyor. ÇEMATEM’lerin güncel sayısı ise henüz kamuoyuyla güncel şekilde paylaşılmış değil. Çocukla birlikte ailesinin de tedavi için ona eşlik etmesi gerektiği düşünüldüğünde, bağımlı bir çocuğun ÇEMATEM’in bulunduğu başka bir şehre gidip orada bir süre yaşama gereği, ailenin imkanları açısından caydırıcı bir faktöre dönüşebiliyor.

Öte yandan, Prof. Dokgöz’ün vurguladığı önemli bir nokta var: “Tüm madde bağımlısı çocuklar bir arada olduğunda, ayrıca aralarında farklı tür suçlar işlemiş çocuklar olduğunda, ister istemez birbirlerini etkiliyorlar ve yeni suç modelleri oluşturuyorlar.”

Dolayısıyla hem çocuklara özgü tedavi merkezi yapılanmaları yaygınlaşmalı, hem de bu yapılanmalar içerisinde çocukların birbirlerini olumsuz etkileyip tedavi sürecini kesintiye uğratabilecek türden ağlar kurmalarının pedagojik olarak da önüne geçmeli.

Dahası, dezavantajlı çocuk başına düşen adli tıp ve çocuk psikiyatri uzmanının yanı sıra sosyal hizmet uzmanı sayısı belirsiz. Bu konuda muhalefetin de Meclis’te yeterli bir takip ve baskı sistemi kurduğunu söylemek güç.

Birçok ebeveyn, madde bağımlısı çocuğu suça sürüklenip tutukluluk kararı aldıktan sonra, “hele şükür adresi belli oldu, en azından madde kullanmayacak” diyecek kadar çaresizliğe sürüklenmiş durumda... Çocuklarda madde bağımlılığı sorununun çözümü ailelere bırakılamayacak kadar büyük bir “ulusal beka sorunu” aslında...

Ve bu ulusal beka sorununu irdelemek için çok fazla soru gündeme getirilebilir:

Bu konu özelinde 2023 yılı sonrasını kapsayacak güncellenmiş bir eylem planı var mı? Bu eylem planı hazırlanırken sahadaki uzmanlarla ve uluslararası kuruluşlarla ne oranda işbirliğine gidiliyor?  

Çocuklarda bağımlılığı proaktif şekilde önleyecek danışmanlık, eğitim, koruma hizmetleri veriliyor mu, yoksa çocuk madde kullanmaya başladıktan sonra onu topluma kazandırmak gibi zor ve çetrefilli bir hedef üzerinden mi performans kriterleri belirleniyor?

Okullarda eğitim sistemi içerisinde bu konuda bilinçlendirme ve sonrasında rehabilitasyon planları için güncellenmiş bir ulusal strateji var mı?

On sekiz yaşından sonra bir gelecek tahayyülü oluşmamış çocuklara yönelik izleme mekanizmalarının başarı kıstasları neler? Bu konuda uzman ve yetkilendirilmiş sosyal hizmet görevlilerinden ne oranda faydalanılıyor?

Mahallelerde riskli aileleri ve çocukları belirleyen bir yerel takip sistemi var mı?

Bu konu üzerine uzun zamandır çalışmalar yürüten avukat Şahin Antakyalıoğlu, “Çocuklarla yetişkinlerin aynı ortamda olmaması gerekiyor” diyor. Daha önce bir madde bağımlısı çocuğa Ankara’daki merkezde yer bulamadıkları için Manisa’ya gönderdiklerine dikkat çekerek, bu tür tedavilerin özellikle farklı şehirlerde etkin ve uzun soluklu olmadığını, sürdürülebilir bir takip mekanizması kurulamadığını vurguluyor.

“Bu çocukların takibi için yeterli uzman yok, süreç nitelikli yürütülmüyor. Uzmanlaşmış ve güvenli birimler kurulması, yeterli yatak kapasitesinin sağlanması, çocukların yetişkinlerden soyutlandığı merkezlerde tedavilerinin sürdürülmesi ve danışmanlık hizmeti verilmesi gerekiyor. Çocuğa on sekiz yaşına kadar sağlık tedbiri uygulandıktan sonra takibi yapılmadığında çocuk kullanıma devam ediyor, suça sürükleniyor,” diyor Antakyalıoğlu.

Rus edebiyatının en önemli temsilcilerinden ve ismi Rusçada “acı” anlamına gelen Maksim Gorki, “kuşlar nasıl uçmak için yaratılmışlarsa, insanlar da mutlu olmak için yaratılmışlardır”, der. 

Çoğu zaman toplumsal hayatın kaosunu, günbegün derinleşen yoksulluğun yükünü ve sosyal adaletsizliğin en yıkıcı etkilerini çocukların sırtına yüklemekte beis görmüyor ve tüm bireyler gibi çocukların da tiner koklamak, altın vuruş yapmak veya suça sürüklenmek için değil, mutlu olmak için yaratıldıklarını unutuyoruz.

Çocukların şimdiki zamanda yaşayabilmeleri, kendilerine mutluluk ve yaşama tutunma sebebi sunacak bir gelecek umudu taşımaları gerektiğini çoğu zaman es geçiyoruz.

Geleceğe dair umutlarını kaybetmelerinin onları nelere sürükleyebileceğini, anlık mutlulukları nelerde aramaya yönelebileceklerini görmezden gelebiliyoruz.

“Madde bağımlısı çocuklar” diye bir sorunu artık etkin adımlarla çözüp, “mutluluk bağımlısı çocuklar” diye bir sorunla ilgileneceğimiz günleri umutla bekliyoruz yeni yıldan...

Tanrı Kent’ten sonra aklımda Angelopoulos’un müthiş filmi Sonsuzluk ve Bir Gün’ün yüreğime işleyen o sahnesi sürekli dönüyor, arka fonda piyano tuşlarının hüzünlü melodisiyle: “Sana elma gönderiyorum, çürüyor. Sana ayva gönderiyorum, kararıyor. Sana beyaz üzüm yolluyorum, hepsi yolda bozulmuş. Sana gözyaşlarımı yolluyorum...”

Sana gözyaşlarımı yolluyorum çocuk, bırak tüm bağımlılıklarını. Çocukluğuna, mutluluğa, taze elmalı, ayvalı, beyaz üzümlü rüyalara dön... Çocuk ol.


Menekşe Tokyay Kimdir?

Uluslararası ilişkiler alanında Galatasaray Üniversitesi'nde lisans, Avrupa Birliği bölgesel politikaları alanında Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamlayan ve Avrupa Birliği siyaseti alanında Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü'nden doktora derecesi olan Tokyay, 2010 yılından beri ulusal ve uluslararası haber ajansları için röportaj ve analizler yaptı. Uzmanlık alanları arasında AB siyaseti, Orta Doğu, çocuk hakları ve sosyal politikalar yer almaktadır. Kendisi Fransızca ve İngilizceden birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Aynı zamanda aylık klasik müzik dergisi Andante’de köşe yazarı olan Tokyay, bir yandan da sanat alanında önde gelen isimlerle ve müzik alanında üstün yetenekli çocuk ve gençlerle ses getiren söyleşi dizileri gerçekleştirdi.