YAZARLAR

Cevapsız bir soru(mu)dur baba!

Âşıklar Bayramı, karakterleri güçlü, görsel gücü yerinde, sinema duygusu hayli güçlü, Netflix Türkiye’nin ürettiği en iyi film olarak geçiyor kayıtlara...

“Sonbahar”, “Gelecek Uzun Sürer” ve “Rüzgarın Hatıraları” filmleriyle tanıdığımız Özcan Alper yedi yıllık arayı hızlı kapatmışa benziyor. Alper’in “Karanlık Gece” isimli filmi gelecek ay Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde seyirciyle buluşacak. Bir diğer filmi “Âşıklar Bayramı” ise Cuma günü itibariyle Netflix platformunda yayınlanıyor.

Kemal Varol’un yayınlandığı dönem övgüler alan aynı adlı romanından (romanın devamı olan ‘Babamın Bağlaması’ da kısa süre önce yayınlandı) uyarlanan yapım için ilk elden şu notu düşelim: Netflix’in Türkiye’de çektikleri içerisinde en eli yüzü düzgün, sinema duygusu en güçlü film “Âşıklar Bayramı”. Bunda kuşkusuz yönetmenin Özcan Alper olmasının payı büyük.

“Âşıklar Bayramı” romanını okumadım ama temalarının Özcan Alper sinemasıyla aşina olduğu su götürmez ve belli ki yönetmenin dikkatini de bu yüzden çekmiş. Yolculuklar, geçmişin yaraları, müzik ve doğa temaları Özcan Alper sinemasının da alametifarikalarından aynı zamanda.

Memleket edebiyatının ve sinemasının şaşmaz kolaycılıklarından biri olarak, kaybolmuş, içinde bir tür karanlık/ belirsizlik barındıran erkeklere hemen yapıştırılan o klişe isme, Yusuf adına sahip bir karakterle tanışıyoruz açılışta. Sinemamızda son 15 yılda artık kaçıncı dertli Yusuf bu saymayı bıraktık bir noktadan sonra. Ama filmin klişe yanı, hele de bir Netflix işi olduğu düşünüldüğünde, bununla sınırlı kalıyor neyse ki.

Kırşehir’de avukatlık yapan Yusuf bir gece vakti evde otururken zil çalıyor ve 25 yıl önce annesi ve onu terk eden babası beliriyor kapıda. Heves Ali adlı bir âşık olan baba, Yusuf ve annesini terk etmiş, başka aşklara, kadınlara kapılıp gitmiştir. Baba, hep yüküyle gelir zaten. Burada da öyle oluyor. Heves Ali’nin ağır bir hastalığı vardır ve Yusuf’un annesinin mezarını ziyaret ederek bir tür af dilemiştir. Yusuf’u da görüp yoluna devam edecek, Kars’taki Âşıklar Bayramı’na katılacaktır. Babasının ağır hasta olduğunu öğrenen, bir yandan da geçmişin hesabının açılıp sorulabileceğini düşünen Yusuf bu yolculukta ona eşlek etmeye karar verir.

İkili Kırşehir’den Kars’a uzanan bu yolculuk boyunca geçmişin yaralarını kapatmakla, kabuklarını kaldırmak arasında gidip gelirler.

“Âşıklar Bayramı”, yukarıda da belirttiğim gibi Özcan Alper sinemasının temel motiflerini içeriyor ve yönetmen de bunları ustaca kullanıyor. Kıvrılıp giden yollar, dağlar, yağmurlar, bulutlar hikayenin bir parçası haline geliyor sıklıkla. Alper, karakterlerini su kenarlarına götürmeyi, hesabın bir kısmını suyun aksinde görmeyi seviyor ve bu fırsatı kaçırmıyor “Âşıklar Bayramı”nda da.

Alper’in çok iyi yaptığı bir şey daha var. Âşıklık geleneğine ve onların müziğine yaklaşımı. Netflix’in Türkiye gibi ülkelerde hikaye kurarken, görsel dünya inşa ederken öncelik haline getirdiği turistik imaj, otantik hikaye kalıplarına yüz vermiyor yönetmen. Anadolu coğrafyasıyla kurduğu ilişkiyi daha önceki sinemasıyla tutarlı hale getiriyor. Özcan Alper doğaya, bir fon değil karakter olarak yaklaşmaya çalışır sinemasında. Karakterlerle birlikte gelişen ve dönüşen bir unsurdur doğa da. Buradaki kullanım da benzer. Aynı şekilde Âşıklık geleneğine ne soyu tükenen insanlar ne de cevher muamelesi yapıyor. Hem heves Ali’yi hem arkadaşlarını kendi gerçeklikleri içinde ele almayı, mesafesini korumayı başarıyor yapım. Güzellemeden de ağıttan da uzak duruyor. “Bakın böyle insanlar da vardı, hala varlar” demeye getiriyor.

Kanımca filmin tam oldurulamayan kısmı baba-oğul arasındaki gerilim. Bu kadim gerilimi dört başı mamur anlatmak kimselere nasip olamayacak ama burada romanın metnindeki hissin, sinemanın görüntüsüne aktarılmasında sorunlar baş gösteriyor gibi. Babanın geçmişe dair ketumluğunun ve Yusuf’un öfkesinin motivasyonlarına tam olarak nail olamıyoruz. Yusuf’un “25 yıl önce bırakıp gittin. Yatılı okullarda seni bekledim” diye başlayan ve 20 dakika arayla aynı biçimde tekrar eden öfke patlamaları dışında bu gerilimin görünür hale geldiği anlar çok az. Babanın ketumluğunun, oğulun çaresizliğine dönüşmesini hissediyoruz belki ama somutlaşamıyor bir türlü. Özcan Alper’in “Sonbahar” ve “Rüzgarın Hatıraları”nda geçmişin ağır yüklerini karakterlerine yüklemekte ve göstermekteki mahareti burada biraz eksik kalıyor.

Eksik gedik hanesine bir not daha ekleyelim. Bu belki genel seyircinin takılmayacağı ama izlerken benim takıldığım bir durum. Finale doğru, Âşıklar Bayramı’nın ozanları Heves Ali’ye saygılarını sunup onun için çalarken, onların çaldıkları müzik değil de, filmin tema müziği duyuluyor. Yani biz izleyici olarak karakterlerin duyduğu müziği duymadığımız için, onların hislerine de yabancılaşıyoruz ve sahnenin gücü azalıyor kanımca.

Heves Ali’de Settar Tanrıöğen beklenildiği üzere rolünün hakkından geliyor. Ama özel bir övgüyü Kıvanç Tatlıtuğ’a yapmalıyız. Çağdaşı ‘jön’lerin aksine karakter skalasını geniş tutan oyuncu, her türden yapımda her türden rolün altından kalkma iddiasını sürdürüyor. Bu da kariyerinin parlak hanesine yazdıracağı rollerden birisi. “Âşıklar Bayramı” karakterleri güçlü, görsel gücü yerinde, sinema duygusu hayli güçlü, Netflix Türkiye’nin ürettiği en iyi film olarak geçiyor kayıtlara.